iltasyazilim
FD Üye
2 Abdülhamid dönemi demir yolu politikası
Osmanlı Devleti'nin kritik bir zamanında tahta meydana çıkan Sultan 2 Abdülhamid, devlet ve milletin bekâsı adına eğitim, haberleşme ve ulaşımsahalarına ehemmiyet vermişti Onun bütün derdi, ülkeyi geri kalmışlıktan kurtarmak, sosyal ve iktisadî açılardan ülkenin modernleşmesine zemin hazırlamaktı O dönemde, içine sürüklendiği zaaflardan nedeniyle Osmanlı, Batılı devletler göre hasta adam olarak vasıflandırılıyordu Buna karşın Sultan Abdülhamid, ümidini muhafaza ediyor, kalkınma faaliyetlerinin doğuracağı güçten ve Avrupalıların kendi arasında yaşadıkları rekabetten faydalı hale getirmek suretiyle devletin toparlanacağına inanıyordu
Demiryollarımız, birincil defa onun padişahlığı zamanında stratejik hedefler gözetilerek Balkanlardan Ortadoğu'ya uzanan geniş bir coğrafyada inşâ edilmeye başlanmıştı İngiltere, Fransa ve Rusya'nın, Osmanlı'nın denizlerde güçlenmesini istemedikleri bir dönemde, eldeki kısıtlı malî imkânlara karşın, uzun vadeli demiryolu yatırımlarına öncelik saptamakçok dürüst bir tercihti Cumhuriyet'in ilk yıllarında dile getirilen memleketi demir ağlarla örme projesi, esasında Sultan Abdülhamid'e aitti O yılların büyük projeleriyle deneyim kazanan demiryolu câmiası, Cumhuriyet devrinde de yeni hatların yapımını gerçekleştirdi
Abdülhamid Han'ın hayata dinmek istediği stratejik demiryolu projelerinin, onun petrol savaşında peşine düşüp takip ettiği taktik ile de alâkası vardı 19 yüzyılda Osmanlı'nın Avrupa devletleri karşısında zor kaybetmesinin temel sebeplerinden birisi de, o tarihlerde sanayinin en kayda değer enerji hammaddesi olan demir ve kömürün topraklarında yeterince çıkmamasıydı
Petrol ilk kere 1850'lerin sonunda ABD'de (Pennsylvania) sondajla çıkarılmış, dünyanın yeni ve yaygın güç kaynağı olacağının ipuçlarını vermişti Aşina petrol rezervlerinin büyük bir kısmı Osmanlı topraklarındaydı ve devlet, topraklarında keşfedilen petrolle ayağa kalkmak istiyordu Büyük devletler ise, petrol yataklarını ele geçirip kendi aralarında bölüşmenin hesabını yapıyorlardı Sultan Abdülhamid'in en büyük endişesi, İngiltere, Fransa, Almanya ve Rusya'nın Osmanlı'yı yarmak için bir araya gelmesiydi Olasılık dâhilindeki böyle bir ittifakı imkânsız hâle getirmek için, bu devletlerin kendi aralarındaki rekabeti uygulamak şarttı Sultan işte bunun için, Bağdat Demiryolu Projesi'nin imtiyazını Almanlara verdi Lakin bu projelerle memleket, böylece bahis edildiği gibi, Alman emperyalizmine peşkeş çekilmiyor, ırk da devlet de demiryollarının inşasında maddî ve mânevî büyük fedakârlıklar gösteriyordu
Berlin'den başlayan demiryolu, Balkanlar üzerinden İstanbul'a, buradan da 1896'da Konya'ya değin ulaşmıştı ve an be an ilerliyordu Çok geçmeden bu hattın Hicaz'a uzanan kısmında incelemeler başlayacak ve diğer taraftan bütün olarak yerli imkânlarla yapılacaktı Demiryolunun Suriye ve Ürdün üzerinden Medine'ye ulaşmasıyla, keza halkımız kutsal beldelere rahatça gidebilecek, keza de Hicaz'ın muhafazası için asker ve malzeme sevkiyatı daha basit yapılabilecekti Demiryollarının gelişmesiyle ticarî faaliyetler de artmaya başlamıştı Anadolu'nun iç bölgelerinde yetiştirilen dağıtılmış mahsuller, İstanbul ve İzmir gibi, ticaretin canlı olduğu kıyı şehirlerine daha süratli ve ucuz bir şekilde aktarılıyordu
SelanikManastır, İstanbulAnkaraKonyaAdanaBağdat, HalepŞamMedine, ŞamBeyrut, EskişehirKütahya, YafaKudüsarasında işleyen demiryolları onun saltanat yıllarında inşâ edildi O tarihlerde dünyada çoğu ülkede bu dek demiryolu yoktu öte taraftan demiryollarına paralel döşenen telgraf ve telefon hatları tamamen merkezî otoritenin de güçlendirilmesi hedefleniyordu Bu durum bir takım problemleri beraberinde getirdi Meselâ Hicaz Demiryolu'nun faaliyete girmesiyle hızlanan merkezîleştirme siyaseti, kendilerine devlet kurma sözü verilen bazı Arap kabilelerini ve onları kendi emelleri uğruna kullanan İngilizleri çok rahatsız etmişti
Abdülhamid, Osmanlı Devleti'ne karşısında yapılacak bir taarruzda askerî savunma stratejisini de demiryolları üzerine kurmuştu Asker ve malzeme sevkinde demiryolları koskocoman bir üstünlük sağlayacaktı O, şüphesiz ama denizciliğe karşısında değildi Devletin enerjik bir donanmaya ve modern savaş gemilerine sahip olmasını çok istiyordu Ama o yıllarda bir dretnot alınabilecek parayla, birkaç yüz kilometrelik demiryolu hattı kurulabiliyordu Amcası Sultan Abdülaziz gibi, 15–20 sene sonradan önemli para akıtmayınca ıskartaya çıkacak büyük gemiler edinmek yerine, bambaşka bir yol takip etti Harp gücünü kaybeden ve 93 Harbi ardından devlet ağır bir tazminat ödemek zorunda kaldığı için, bakım masrafları pahalıya mâlolan manevra kabiliyeti düşük gemileri Haliç'e çektirdi Böylece İngiliz ve Fransızlarla Akdeniz'de doruk ölçüşmeye niyetinin olmadığını göstermiş oldu Aslında bu da onun bir siyasetiydi 93 Harbi'ne katılan ağır tonajlı Osmanlı gemilerinin derhal hepsinde İngiliz çarkçıbaşıları vardı Bunları başkalaştırmak bile iki ülke aralarında önemli problem oluyordu Donanmanın bundan başka bu problemi vardı O, böyle bir yapıya sahip donanma yerine, Avrupa'da yapılan yeni müşteri kruvazörler ve zırhlılarla donanmayı güçlendirmeye çalıştı Şayet sayı itibariyle ufak fakat manevra ve alev kabiliyeti yüksek bir donanma kurmak istiyordu
Sultan Abdülhamid'in tüm bu faaliyetleri, devleti ayağa kaldırma projesinin bir parçasını teşkil ediyordu İngilizlerin, Bağdat'a kadar ulaşan demiryolu hattının Basra'ya uzatılmasını savaş sebebi sayacaklarını açıklamaları, duydukları endişenin bir neticesiydi Gerçekte de bütün Müslüman âlemi için moral kaynağı olan Hicaz ve Bağdat Demiryolu projeleri birlikte düşünüldüğünde ortaya mükemmel bir tablo çıkıyordu Bunlara yapılacak ilâve hatlarla Anadolu, bir yana Erzurum ve Sarıkamış üzerinden Kafkaslara, bir yana da İran üzerinden Afganistan ve Hindistan'a bağlanacaktı Avrupa'dan Ortadoğu'daki enerji kaynaklarına ve oradan Hindistan'a uzanan bu hat tamamlandığında, Almanların 7B Projesi hayata geçecek, Berlin'den hareket eden trenler Budapeşte, Belgrat, Bosphorus (İstanbul), Bağdat ve Basra üzerinden Hindistan'ın Bombay şehrine ulaşacaktı Yirminci asrın başlarında böyle büyük bir projenin hayata geçmesi, dünyadaki siyasî, iktisadî ve askerî dengeleri bütünüyle değiştirecek mahiyetteydi İngilizler, Fransızlar ve Ruslar, Osmanlı'nın âdeta her tarafta dirilişine vesile olacak bu kocaman hamleleri engellemeye çalışıyorlardı
İran, Irak, Suriye ve Azerbaycan'ı içine bölge geniş bir coğrafyada yaşanan petrol savaşında, Musul petrol sahasından geçen Bağdat Demiryolu Hattı kilit rol üstlenmiş, Musul çevresi, eski eser çağırmak ve kazı yerine getirmek bahanesiyle bölgeye giden ama akıllarıfikirleri petrolde olan İngiliz ve Alman kazı heyetleriyle dolmaya başlamıştı Sultan Abdülhamid, bu heyetlerin çalışmalarını da takip ettiriyordu Yaverlerinden Selahattin Bey'i, bir diğer ad ve görevle oraya göndererek kazıları yerinde peşine düşüp takip etmesini istemiş ve onun gönderdiği raporlar, endişelerinde ne dek haklı olduğunu ortaya çıkarmıştı Alman ve İngiliz heyetleri, kazı sahası olarak belirledikleri yerlerde kuyular açıp sondaj yapıyorlardı Petrolün kokusunu alan Musul'a koşuyordu Alman Kayzeri Wilhelm'in Sultan Abdülhamid ile şahsî dostluk kurmasının altında yatan sebeplerden biri de buydu
Peşine Düşüp Takip ettiği dâhiyane siyaset sonrasında, Ortadoğu'daki dengeleri değiştiren ve enerji savaşında zinde bir aktör olmaya başlayan Sultan Abdülhamid, Batılı devletlerin en büyük hedefi hâline geldi İstanbul ile Medine aralarında düzenli tren seferlerinin başladığı 1908 yılında İran'ın Mescidî Süleyman bölgesinde dünyanın o tarihe değin gördüğü en varlıklı petrol yatakları bulundu Ortadoğu'da yeni petrol sahaları bulundukça, Osmanlı sultanının etrafındaki çember daralıyor, Avrupa basınında aleyhinde çıkan yayınlar her geçen gün artıyordu İçte ve dışta yaşanan hâdiseler birlikte düşünüldüğünde Osmanlı Devleti ve Sultan Abdülhamid için kurulan kumpas çok daha iyi anlaşılıyordu
Ortadoğu'ya tam olarak hâkim edinmek isteyen İngilizler için, demiryolu kartını maharetle kullanan Sultan Abdülhamid'in bir ân evvel tahttan uzaklaştırılması bundan böyle zaruret hâlini almıştı Öteden beri dâhilde ona cephe bölge ve kendi siyasî varlıklarını Abdülhamid düşmanlığı üstüne tesis eden Jön Türkler, bu meslek için biçilmiş kaftandı Haddizatında fazla geçmeden düğmeye basıldı Yeni petrol sahaları bulunduktan yalnızca iki ay sonra Jön Türk isyanı başladı Bir grup İttihatçı subay ayaklanma bayrağı çekerek Makedonya dağlarına çıktı Sonunda Sultan Abdülhamid, Temmuz 1908'de bitmiş Meşrutiyet rejimini ilân etmek mecburiyetinde kaldı
Nisan 1909'da, Meşrutiyet'e karşı İstanbul'da tarihe 31 Mart Vak'ası olarak geçen hâdise patlak verdi İttihatçıların organizesinde Selanik'ten payitahta gelen Hareket Ordusu'nun isyanı bastırması sonrasında Meclisi Mebusan tarafından padişah hal' edildi ve sürgüne gönderildi İngilizler bununla da yetinmeyecek, ferasetli padişahı tahttan uzaklaştıranları kullanarak Osmanlı'ya darbe vuracak ve onun haritada yerlerini işaretlediği petrol havzalarının kontrolünü 1 Dünya Savaşı'nın sonunda tam olarak ele geçireceklerdi Bu savaş, Hicaz Demiryolu için de iyi neticeler doğurmayacak ve Sultan Abdülhamid'in, devletin bekası adına ve İslâm âleminin geleceği namına büyük ümitler bağladığı hülyasının devre dışı kalmasına sebep olacaktı
Sonuç itibariyle Sultan Abdülhamid birkaç sene daha idarede kalsaydı, Rumeli'ye veda ettiğimiz Balkan savaşlarının yaşanmaması ve Evren Harbi'ne girilmemesi için elinden geleni yapacağı aşikârdı Sömürgeci güçlerin Ortadoğu ve petrol havzaları üzerindeki siyasî ve iktisadî hedefleri karşısında, elindeki kozları daha iyi kullanacağı ve Osmanlı'nın ucuz oyunlarla parçalanmasına seyirci kalmayacağı açıktı Ama tarihin akışı bu doğrultuda gerçekleşmedi
Ümit eder ve dileriz oysa, Osmanlı'nın Bağdat ve Medine'ye değin götürdüğü demiryolları, emarelerini gördüğümüz gibi, her tarafta hizmete girsin; bu nedenle ayrıca Sultan Abdülhamid'in ruhu mesrur olsun, ayrıca de Müslümanlar aralarında yeni köprüler kurulsun *
Osmanlı Devleti'nin kritik bir zamanında tahta meydana çıkan Sultan 2 Abdülhamid, devlet ve milletin bekâsı adına eğitim, haberleşme ve ulaşımsahalarına ehemmiyet vermişti Onun bütün derdi, ülkeyi geri kalmışlıktan kurtarmak, sosyal ve iktisadî açılardan ülkenin modernleşmesine zemin hazırlamaktı O dönemde, içine sürüklendiği zaaflardan nedeniyle Osmanlı, Batılı devletler göre hasta adam olarak vasıflandırılıyordu Buna karşın Sultan Abdülhamid, ümidini muhafaza ediyor, kalkınma faaliyetlerinin doğuracağı güçten ve Avrupalıların kendi arasında yaşadıkları rekabetten faydalı hale getirmek suretiyle devletin toparlanacağına inanıyordu
Demiryollarımız, birincil defa onun padişahlığı zamanında stratejik hedefler gözetilerek Balkanlardan Ortadoğu'ya uzanan geniş bir coğrafyada inşâ edilmeye başlanmıştı İngiltere, Fransa ve Rusya'nın, Osmanlı'nın denizlerde güçlenmesini istemedikleri bir dönemde, eldeki kısıtlı malî imkânlara karşın, uzun vadeli demiryolu yatırımlarına öncelik saptamakçok dürüst bir tercihti Cumhuriyet'in ilk yıllarında dile getirilen memleketi demir ağlarla örme projesi, esasında Sultan Abdülhamid'e aitti O yılların büyük projeleriyle deneyim kazanan demiryolu câmiası, Cumhuriyet devrinde de yeni hatların yapımını gerçekleştirdi
Abdülhamid Han'ın hayata dinmek istediği stratejik demiryolu projelerinin, onun petrol savaşında peşine düşüp takip ettiği taktik ile de alâkası vardı 19 yüzyılda Osmanlı'nın Avrupa devletleri karşısında zor kaybetmesinin temel sebeplerinden birisi de, o tarihlerde sanayinin en kayda değer enerji hammaddesi olan demir ve kömürün topraklarında yeterince çıkmamasıydı
Petrol ilk kere 1850'lerin sonunda ABD'de (Pennsylvania) sondajla çıkarılmış, dünyanın yeni ve yaygın güç kaynağı olacağının ipuçlarını vermişti Aşina petrol rezervlerinin büyük bir kısmı Osmanlı topraklarındaydı ve devlet, topraklarında keşfedilen petrolle ayağa kalkmak istiyordu Büyük devletler ise, petrol yataklarını ele geçirip kendi aralarında bölüşmenin hesabını yapıyorlardı Sultan Abdülhamid'in en büyük endişesi, İngiltere, Fransa, Almanya ve Rusya'nın Osmanlı'yı yarmak için bir araya gelmesiydi Olasılık dâhilindeki böyle bir ittifakı imkânsız hâle getirmek için, bu devletlerin kendi aralarındaki rekabeti uygulamak şarttı Sultan işte bunun için, Bağdat Demiryolu Projesi'nin imtiyazını Almanlara verdi Lakin bu projelerle memleket, böylece bahis edildiği gibi, Alman emperyalizmine peşkeş çekilmiyor, ırk da devlet de demiryollarının inşasında maddî ve mânevî büyük fedakârlıklar gösteriyordu
Berlin'den başlayan demiryolu, Balkanlar üzerinden İstanbul'a, buradan da 1896'da Konya'ya değin ulaşmıştı ve an be an ilerliyordu Çok geçmeden bu hattın Hicaz'a uzanan kısmında incelemeler başlayacak ve diğer taraftan bütün olarak yerli imkânlarla yapılacaktı Demiryolunun Suriye ve Ürdün üzerinden Medine'ye ulaşmasıyla, keza halkımız kutsal beldelere rahatça gidebilecek, keza de Hicaz'ın muhafazası için asker ve malzeme sevkiyatı daha basit yapılabilecekti Demiryollarının gelişmesiyle ticarî faaliyetler de artmaya başlamıştı Anadolu'nun iç bölgelerinde yetiştirilen dağıtılmış mahsuller, İstanbul ve İzmir gibi, ticaretin canlı olduğu kıyı şehirlerine daha süratli ve ucuz bir şekilde aktarılıyordu
SelanikManastır, İstanbulAnkaraKonyaAdanaBağdat, HalepŞamMedine, ŞamBeyrut, EskişehirKütahya, YafaKudüsarasında işleyen demiryolları onun saltanat yıllarında inşâ edildi O tarihlerde dünyada çoğu ülkede bu dek demiryolu yoktu öte taraftan demiryollarına paralel döşenen telgraf ve telefon hatları tamamen merkezî otoritenin de güçlendirilmesi hedefleniyordu Bu durum bir takım problemleri beraberinde getirdi Meselâ Hicaz Demiryolu'nun faaliyete girmesiyle hızlanan merkezîleştirme siyaseti, kendilerine devlet kurma sözü verilen bazı Arap kabilelerini ve onları kendi emelleri uğruna kullanan İngilizleri çok rahatsız etmişti
Abdülhamid, Osmanlı Devleti'ne karşısında yapılacak bir taarruzda askerî savunma stratejisini de demiryolları üzerine kurmuştu Asker ve malzeme sevkinde demiryolları koskocoman bir üstünlük sağlayacaktı O, şüphesiz ama denizciliğe karşısında değildi Devletin enerjik bir donanmaya ve modern savaş gemilerine sahip olmasını çok istiyordu Ama o yıllarda bir dretnot alınabilecek parayla, birkaç yüz kilometrelik demiryolu hattı kurulabiliyordu Amcası Sultan Abdülaziz gibi, 15–20 sene sonradan önemli para akıtmayınca ıskartaya çıkacak büyük gemiler edinmek yerine, bambaşka bir yol takip etti Harp gücünü kaybeden ve 93 Harbi ardından devlet ağır bir tazminat ödemek zorunda kaldığı için, bakım masrafları pahalıya mâlolan manevra kabiliyeti düşük gemileri Haliç'e çektirdi Böylece İngiliz ve Fransızlarla Akdeniz'de doruk ölçüşmeye niyetinin olmadığını göstermiş oldu Aslında bu da onun bir siyasetiydi 93 Harbi'ne katılan ağır tonajlı Osmanlı gemilerinin derhal hepsinde İngiliz çarkçıbaşıları vardı Bunları başkalaştırmak bile iki ülke aralarında önemli problem oluyordu Donanmanın bundan başka bu problemi vardı O, böyle bir yapıya sahip donanma yerine, Avrupa'da yapılan yeni müşteri kruvazörler ve zırhlılarla donanmayı güçlendirmeye çalıştı Şayet sayı itibariyle ufak fakat manevra ve alev kabiliyeti yüksek bir donanma kurmak istiyordu
Sultan Abdülhamid'in tüm bu faaliyetleri, devleti ayağa kaldırma projesinin bir parçasını teşkil ediyordu İngilizlerin, Bağdat'a kadar ulaşan demiryolu hattının Basra'ya uzatılmasını savaş sebebi sayacaklarını açıklamaları, duydukları endişenin bir neticesiydi Gerçekte de bütün Müslüman âlemi için moral kaynağı olan Hicaz ve Bağdat Demiryolu projeleri birlikte düşünüldüğünde ortaya mükemmel bir tablo çıkıyordu Bunlara yapılacak ilâve hatlarla Anadolu, bir yana Erzurum ve Sarıkamış üzerinden Kafkaslara, bir yana da İran üzerinden Afganistan ve Hindistan'a bağlanacaktı Avrupa'dan Ortadoğu'daki enerji kaynaklarına ve oradan Hindistan'a uzanan bu hat tamamlandığında, Almanların 7B Projesi hayata geçecek, Berlin'den hareket eden trenler Budapeşte, Belgrat, Bosphorus (İstanbul), Bağdat ve Basra üzerinden Hindistan'ın Bombay şehrine ulaşacaktı Yirminci asrın başlarında böyle büyük bir projenin hayata geçmesi, dünyadaki siyasî, iktisadî ve askerî dengeleri bütünüyle değiştirecek mahiyetteydi İngilizler, Fransızlar ve Ruslar, Osmanlı'nın âdeta her tarafta dirilişine vesile olacak bu kocaman hamleleri engellemeye çalışıyorlardı
İran, Irak, Suriye ve Azerbaycan'ı içine bölge geniş bir coğrafyada yaşanan petrol savaşında, Musul petrol sahasından geçen Bağdat Demiryolu Hattı kilit rol üstlenmiş, Musul çevresi, eski eser çağırmak ve kazı yerine getirmek bahanesiyle bölgeye giden ama akıllarıfikirleri petrolde olan İngiliz ve Alman kazı heyetleriyle dolmaya başlamıştı Sultan Abdülhamid, bu heyetlerin çalışmalarını da takip ettiriyordu Yaverlerinden Selahattin Bey'i, bir diğer ad ve görevle oraya göndererek kazıları yerinde peşine düşüp takip etmesini istemiş ve onun gönderdiği raporlar, endişelerinde ne dek haklı olduğunu ortaya çıkarmıştı Alman ve İngiliz heyetleri, kazı sahası olarak belirledikleri yerlerde kuyular açıp sondaj yapıyorlardı Petrolün kokusunu alan Musul'a koşuyordu Alman Kayzeri Wilhelm'in Sultan Abdülhamid ile şahsî dostluk kurmasının altında yatan sebeplerden biri de buydu
Peşine Düşüp Takip ettiği dâhiyane siyaset sonrasında, Ortadoğu'daki dengeleri değiştiren ve enerji savaşında zinde bir aktör olmaya başlayan Sultan Abdülhamid, Batılı devletlerin en büyük hedefi hâline geldi İstanbul ile Medine aralarında düzenli tren seferlerinin başladığı 1908 yılında İran'ın Mescidî Süleyman bölgesinde dünyanın o tarihe değin gördüğü en varlıklı petrol yatakları bulundu Ortadoğu'da yeni petrol sahaları bulundukça, Osmanlı sultanının etrafındaki çember daralıyor, Avrupa basınında aleyhinde çıkan yayınlar her geçen gün artıyordu İçte ve dışta yaşanan hâdiseler birlikte düşünüldüğünde Osmanlı Devleti ve Sultan Abdülhamid için kurulan kumpas çok daha iyi anlaşılıyordu
Ortadoğu'ya tam olarak hâkim edinmek isteyen İngilizler için, demiryolu kartını maharetle kullanan Sultan Abdülhamid'in bir ân evvel tahttan uzaklaştırılması bundan böyle zaruret hâlini almıştı Öteden beri dâhilde ona cephe bölge ve kendi siyasî varlıklarını Abdülhamid düşmanlığı üstüne tesis eden Jön Türkler, bu meslek için biçilmiş kaftandı Haddizatında fazla geçmeden düğmeye basıldı Yeni petrol sahaları bulunduktan yalnızca iki ay sonra Jön Türk isyanı başladı Bir grup İttihatçı subay ayaklanma bayrağı çekerek Makedonya dağlarına çıktı Sonunda Sultan Abdülhamid, Temmuz 1908'de bitmiş Meşrutiyet rejimini ilân etmek mecburiyetinde kaldı
Nisan 1909'da, Meşrutiyet'e karşı İstanbul'da tarihe 31 Mart Vak'ası olarak geçen hâdise patlak verdi İttihatçıların organizesinde Selanik'ten payitahta gelen Hareket Ordusu'nun isyanı bastırması sonrasında Meclisi Mebusan tarafından padişah hal' edildi ve sürgüne gönderildi İngilizler bununla da yetinmeyecek, ferasetli padişahı tahttan uzaklaştıranları kullanarak Osmanlı'ya darbe vuracak ve onun haritada yerlerini işaretlediği petrol havzalarının kontrolünü 1 Dünya Savaşı'nın sonunda tam olarak ele geçireceklerdi Bu savaş, Hicaz Demiryolu için de iyi neticeler doğurmayacak ve Sultan Abdülhamid'in, devletin bekası adına ve İslâm âleminin geleceği namına büyük ümitler bağladığı hülyasının devre dışı kalmasına sebep olacaktı
Sonuç itibariyle Sultan Abdülhamid birkaç sene daha idarede kalsaydı, Rumeli'ye veda ettiğimiz Balkan savaşlarının yaşanmaması ve Evren Harbi'ne girilmemesi için elinden geleni yapacağı aşikârdı Sömürgeci güçlerin Ortadoğu ve petrol havzaları üzerindeki siyasî ve iktisadî hedefleri karşısında, elindeki kozları daha iyi kullanacağı ve Osmanlı'nın ucuz oyunlarla parçalanmasına seyirci kalmayacağı açıktı Ama tarihin akışı bu doğrultuda gerçekleşmedi
Ümit eder ve dileriz oysa, Osmanlı'nın Bağdat ve Medine'ye değin götürdüğü demiryolları, emarelerini gördüğümüz gibi, her tarafta hizmete girsin; bu nedenle ayrıca Sultan Abdülhamid'in ruhu mesrur olsun, ayrıca de Müslümanlar aralarında yeni köprüler kurulsun *