adanali
FD Üye
- Katılım
- Eki 20, 2019
- Mesajlar
- 2,792
- Etkileşim
- 0
- Puan
- 36
- Yaş
- 36
- Konum
- Adana
- Web sitesi
- bilgilihocam.com
- F-D Coin
- 69
33 Kere Namaz Tesbihatı Neden?
Mü’minler namazlarının sonunda tesbihat yaparken “Sübhanallah”, “Elhamdülillah” ve “Allahü Ekber” gibi mübarek kelimelerle Yüce Allah’ı tesbih, sena ve tazim eder, arada getirmiş olduğu salavatlarla da Resul-i Ekrem Efendimize muhabbet ve selamlarını gönderirler. Böylece hem Cenab-ı Hakkın yardımını istemiş, hem de Peygamberimizin şefaatini dilemiş olurlar. Daha sonra yapmış olduğu dua ile bir kul olarak acizlini, zayıflığını ve ihtiyaçlarını dile getirir, bütün bunları Kainat Sahibinden ister.
Ayrıca namazlardan sonra yapılan tesbihat, birçok mühim ve ulvi zikir kelimelerinin tekrarına vesile olması bakımından çok sevaplıdır. Tesbihat bir nevi namazın hatimesi ve en güzel surette bitirilmesidir. Bu tesbihleri bizzat Peygamberimiz devamlı surette yaptığı gibi, bizlere de faziletini bildirerek tavsiye etmiştir. Birgün, başta Ebu Zer (r.a.) olmak üzere Muhacirlerin fakir olanları Peygamberimize gelerek şöyle dediler:
“Ya Resulallah, varlık sahipleri yüksek dereceleri ve daimi nimetleri alıp gittiler. Çünkü onlar da bizim gibi namaz kılıyor, bizim gibi oruç tutuyor. Onlar sadaka veriyor, biz veremiyoruz. Onlar köle azat ediyor, biz edemiyoruz.”
Sahabilerini dinleyen Peygamberimiz, onların gönlünü şu müjdesiyle aldı:
“Ben size bir şey öğreteyim mi? Onunla, sizi geçenlere yetişir, sizden sonrakileri de geçersiniz. Hem hiçbir kimse sizden daha faziletli olamaz. Meğer ki, sizin yaptığınız gibi yapmış olsunlar. Meğer ki, sizin yaptığınız gibi yapmış olsunlar. Her namazdan sonra otuz üç kere ‘Sübhanallah’, otuz üç kere ‘Elhamdülillah’, otuz üç kere ‘Allahü Ekber’ derseniz, tamamı 99 eder. Yüzün tamamında da, ‘Lailaheillallahü vahdehu la şerika leh, lehül mülkü ve lehüm hamdü ve hüve ala külli şeyin kadir’ derseniz, günahlarınız denizin köpüğü kadar da olsa, affolunur.” (Müslim, Mesacid: 146; Ebu Davud, Vitir: 2)
Bu kelimelerin bu kadar sevap kazandırdığı ve pekçok günahı affettirdiği meselesine gelince; hadis alimleri bu hususta şöyle bir izahta bulunmaktadır:
Fakir Muhacirlerin maksadı, mutlaka zenginlerden fazla sevap ve derece kazanmak değil, bu derecelere ve ebedi nimetlere kendilerinin de nail olmalarıdır. Diğer taraftan, fakir Muhacirlerde o kadar halis bir niyet vardı ki, eğer onlar da zengin olsaydı, muhakkak diğer Müslümanlar gibi sadaka vereceklerdi. “Mü’minin niyeti amelinden hayırlıdır” hadisi ise, bu gerçeğe işaret etmektedir. İşte Cenab-ı Hak, mü’minlerin bu samimi niyetlerinin karşılığında onlara yüce dereceleri nasip etmekte, günahlarını bağışlamaktadır.
Peygamberimiz (a.s.m.) bir diğer hadislerinde de namazdan sonraki tesbihatın faziletini beyan buyurmuş, devamında ise, “Herhangi biriniz namazda iken şeytan gelir ve namazdan dönünceye kadar ‘falan işi hatırla, falan işi hatırla’ der. Bu yüzden tesbih çekmeyi belki yapamaz” ifadeleriyle bu hususta bizi dikkate sevk etmiştir. (Tirmizi, Davaat: 25)
Peygamber Efendimiz pekçok hadis-i şerifte de namazlardan sonra okunacak tesbihleri ve duaları bildirmiş, bizlerin de bu duaları yapmamızı tavsiye etmiştir. Hatta öyle ki, namazdan sonra okunabilecek dualar derlense bir kitap hacmine ulaşabilecek şekildedir.
Sözler isimli eserinde “Sübhanallah, Elhamdülillah, Allahü Ekber” kelimelerinin hem namazın içinde, hem de namazdan sonra yapılan tesbihatta büyük bir yerinin olduğunu ifade eden Bediüzzaman HAzretleri şunları söyler:
“Namazın manası, Cenab-ı Hakkı tesbih ve tazim ve şükürdür. Yani celaline karşı kavlen ve fiilen ‘Sübhanallah’ deyip takdis etmek, hem kemaline karşı lafzan ve amelen ‘Allahü Ekber’ deyip tazim etmek, hem cemaline karşı kalben ve lisanen ve bedenen ‘Elhamdülillah’ deyip şükretmektir. Demek, tesbih ve tekbir ve hamd namazın çekirdekleri hükmündedirler. Ondandır ki, namazın harekat ve ezkarında bu üç şey her tarafında bulunuyorlar. Hem ondandır ki, namazdan sonra namazın manasını te’kit ve takviye için şu kelimat-ı mübareke [mübarek kelimeler> otuz üç defa tekrar edilir. Namazın manası şu mücmel hülasalarla te’kit edilir.” (Sözler, Dokuzuncu Söz)
Maddi kilitlerin kendilerine münasip anahtarları olduğu gibi manevi kilit hükmünde bazı sırların da kendilerine münasip ölçülerde anahtarları vardır.
Kilide göre anahtarı kullanmadınız mı muvaffak olamazsınız. Mesela sizin e- mailinizin bir şifresi vardır. O şifreyi yanlış girdiğiniz takdirde – mail kutunuza giremezsiniz. İşte bazı ilahi sırların açılabilmesi için belirli sayıda tesbihin veya salavatın çekilmesi gerekir. Bu sayı kasten çekilmez ise o ilahi sırra erişilmesi mümkün değildir. Fakat sehven yani unutarak yanlış çekilmiş ise Cenab-ı Hakkın rahmeti sizden onu kabul etmektedir. O ayrı meseledir.
Namaz tesbihatına ayrı bir ehemmiyet veren Üstad Bediüzzaman, namazlardan sonra okunması gereken bu tesbih, salavat ve duaları tazim etmiştir. Bugün basılmış halde bulunan Namaz Tesbihatı Bediüzzaman’ın her vakit yapmış olduğu tesbihattır. Bu tesbihatta, sabah ve akşam namazlarından sonra okunması hadisçe tavsiye edilen istiaze duaları, her namazdan sonra okunmasında büyük sevabı olan “İsm-i Azam” duaları bulunmaktadır.
Manevi hayatımızın kalesi olan ve her gün okunmasında büyük fayda ev sevap bulunan bu ezkar ve dualar Tesbihat’da bir arada bulunmaktadır. Her namazdan sonra bu tesbihatı okumayı alışkanlık haline getiren mü’minin manevi alemi nurlanacak, aydınlanacak, nefis ve şeytanın tehlikelerinden kurtulacaktır.
Bir mektubunda Bediüzzaman Hazretleri bu tesbihatın ehemmiyetini, “Namazdan sonraki tesbihatlar tarikat-ı Muhammediyedir (Peygamber yoludur) (a.s.m.) ve velayeti Ahmediyyenin (a.s.m.) evradıdır. O noktadan ehemmiyeti büyüktür” (Kastamonu Lahikası, s. 68-69) ifadeleriyle dile getirdikten sonra, bu tesbihatın peygamberliğe ait büyük velayetin (veliliğin) hususi evradı olduğunu, bu cihetten bu tesbihlerin bütün tarikatlerin zikir ve evradından faziletli bulunduğunu belirtir.
Hatta öyle ki, bu tesbihatın zevkine varan, hazzını alan bir mü’min, Peygamberimizin reisliğinde milyonlarca Müslümanın büyük bir zikir halkasında toplandığını, hep birlikte bu mübarek kelimelerin söylendiğini düşünerek, bir yerde manen işiterek ruh dünyasını yüce alemlere çıkarmış olacaktır.
Müezzin tesbihatta hangi tesbihin söyleneceğii bildirmek için söylüyor.Bu bildiri amaçlı söylenen tesbih 33 defa çekilen tesbihlerin sayısına dahil değildir. Zaten herkesin ayrı ayrı 33 defa tesbihleri çekmesi gerekir.
Mü’minler namazlarının sonunda tesbihat yaparken “Sübhanallah”, “Elhamdülillah” ve “Allahü Ekber” gibi mübarek kelimelerle Yüce Allah’ı tesbih, sena ve tazim eder, arada getirmiş olduğu salavatlarla da Resul-i Ekrem Efendimize muhabbet ve selamlarını gönderirler. Böylece hem Cenab-ı Hakkın yardımını istemiş, hem de Peygamberimizin şefaatini dilemiş olurlar. Daha sonra yapmış olduğu dua ile bir kul olarak acizlini, zayıflığını ve ihtiyaçlarını dile getirir, bütün bunları Kainat Sahibinden ister.
Ayrıca namazlardan sonra yapılan tesbihat, birçok mühim ve ulvi zikir kelimelerinin tekrarına vesile olması bakımından çok sevaplıdır. Tesbihat bir nevi namazın hatimesi ve en güzel surette bitirilmesidir. Bu tesbihleri bizzat Peygamberimiz devamlı surette yaptığı gibi, bizlere de faziletini bildirerek tavsiye etmiştir. Birgün, başta Ebu Zer (r.a.) olmak üzere Muhacirlerin fakir olanları Peygamberimize gelerek şöyle dediler:
“Ya Resulallah, varlık sahipleri yüksek dereceleri ve daimi nimetleri alıp gittiler. Çünkü onlar da bizim gibi namaz kılıyor, bizim gibi oruç tutuyor. Onlar sadaka veriyor, biz veremiyoruz. Onlar köle azat ediyor, biz edemiyoruz.”
Sahabilerini dinleyen Peygamberimiz, onların gönlünü şu müjdesiyle aldı:
“Ben size bir şey öğreteyim mi? Onunla, sizi geçenlere yetişir, sizden sonrakileri de geçersiniz. Hem hiçbir kimse sizden daha faziletli olamaz. Meğer ki, sizin yaptığınız gibi yapmış olsunlar. Meğer ki, sizin yaptığınız gibi yapmış olsunlar. Her namazdan sonra otuz üç kere ‘Sübhanallah’, otuz üç kere ‘Elhamdülillah’, otuz üç kere ‘Allahü Ekber’ derseniz, tamamı 99 eder. Yüzün tamamında da, ‘Lailaheillallahü vahdehu la şerika leh, lehül mülkü ve lehüm hamdü ve hüve ala külli şeyin kadir’ derseniz, günahlarınız denizin köpüğü kadar da olsa, affolunur.” (Müslim, Mesacid: 146; Ebu Davud, Vitir: 2)
Bu kelimelerin bu kadar sevap kazandırdığı ve pekçok günahı affettirdiği meselesine gelince; hadis alimleri bu hususta şöyle bir izahta bulunmaktadır:
Fakir Muhacirlerin maksadı, mutlaka zenginlerden fazla sevap ve derece kazanmak değil, bu derecelere ve ebedi nimetlere kendilerinin de nail olmalarıdır. Diğer taraftan, fakir Muhacirlerde o kadar halis bir niyet vardı ki, eğer onlar da zengin olsaydı, muhakkak diğer Müslümanlar gibi sadaka vereceklerdi. “Mü’minin niyeti amelinden hayırlıdır” hadisi ise, bu gerçeğe işaret etmektedir. İşte Cenab-ı Hak, mü’minlerin bu samimi niyetlerinin karşılığında onlara yüce dereceleri nasip etmekte, günahlarını bağışlamaktadır.
Peygamberimiz (a.s.m.) bir diğer hadislerinde de namazdan sonraki tesbihatın faziletini beyan buyurmuş, devamında ise, “Herhangi biriniz namazda iken şeytan gelir ve namazdan dönünceye kadar ‘falan işi hatırla, falan işi hatırla’ der. Bu yüzden tesbih çekmeyi belki yapamaz” ifadeleriyle bu hususta bizi dikkate sevk etmiştir. (Tirmizi, Davaat: 25)
Peygamber Efendimiz pekçok hadis-i şerifte de namazlardan sonra okunacak tesbihleri ve duaları bildirmiş, bizlerin de bu duaları yapmamızı tavsiye etmiştir. Hatta öyle ki, namazdan sonra okunabilecek dualar derlense bir kitap hacmine ulaşabilecek şekildedir.
Sözler isimli eserinde “Sübhanallah, Elhamdülillah, Allahü Ekber” kelimelerinin hem namazın içinde, hem de namazdan sonra yapılan tesbihatta büyük bir yerinin olduğunu ifade eden Bediüzzaman HAzretleri şunları söyler:
“Namazın manası, Cenab-ı Hakkı tesbih ve tazim ve şükürdür. Yani celaline karşı kavlen ve fiilen ‘Sübhanallah’ deyip takdis etmek, hem kemaline karşı lafzan ve amelen ‘Allahü Ekber’ deyip tazim etmek, hem cemaline karşı kalben ve lisanen ve bedenen ‘Elhamdülillah’ deyip şükretmektir. Demek, tesbih ve tekbir ve hamd namazın çekirdekleri hükmündedirler. Ondandır ki, namazın harekat ve ezkarında bu üç şey her tarafında bulunuyorlar. Hem ondandır ki, namazdan sonra namazın manasını te’kit ve takviye için şu kelimat-ı mübareke [mübarek kelimeler> otuz üç defa tekrar edilir. Namazın manası şu mücmel hülasalarla te’kit edilir.” (Sözler, Dokuzuncu Söz)
Maddi kilitlerin kendilerine münasip anahtarları olduğu gibi manevi kilit hükmünde bazı sırların da kendilerine münasip ölçülerde anahtarları vardır.
Kilide göre anahtarı kullanmadınız mı muvaffak olamazsınız. Mesela sizin e- mailinizin bir şifresi vardır. O şifreyi yanlış girdiğiniz takdirde – mail kutunuza giremezsiniz. İşte bazı ilahi sırların açılabilmesi için belirli sayıda tesbihin veya salavatın çekilmesi gerekir. Bu sayı kasten çekilmez ise o ilahi sırra erişilmesi mümkün değildir. Fakat sehven yani unutarak yanlış çekilmiş ise Cenab-ı Hakkın rahmeti sizden onu kabul etmektedir. O ayrı meseledir.
Namaz tesbihatına ayrı bir ehemmiyet veren Üstad Bediüzzaman, namazlardan sonra okunması gereken bu tesbih, salavat ve duaları tazim etmiştir. Bugün basılmış halde bulunan Namaz Tesbihatı Bediüzzaman’ın her vakit yapmış olduğu tesbihattır. Bu tesbihatta, sabah ve akşam namazlarından sonra okunması hadisçe tavsiye edilen istiaze duaları, her namazdan sonra okunmasında büyük sevabı olan “İsm-i Azam” duaları bulunmaktadır.
Manevi hayatımızın kalesi olan ve her gün okunmasında büyük fayda ev sevap bulunan bu ezkar ve dualar Tesbihat’da bir arada bulunmaktadır. Her namazdan sonra bu tesbihatı okumayı alışkanlık haline getiren mü’minin manevi alemi nurlanacak, aydınlanacak, nefis ve şeytanın tehlikelerinden kurtulacaktır.
Bir mektubunda Bediüzzaman Hazretleri bu tesbihatın ehemmiyetini, “Namazdan sonraki tesbihatlar tarikat-ı Muhammediyedir (Peygamber yoludur) (a.s.m.) ve velayeti Ahmediyyenin (a.s.m.) evradıdır. O noktadan ehemmiyeti büyüktür” (Kastamonu Lahikası, s. 68-69) ifadeleriyle dile getirdikten sonra, bu tesbihatın peygamberliğe ait büyük velayetin (veliliğin) hususi evradı olduğunu, bu cihetten bu tesbihlerin bütün tarikatlerin zikir ve evradından faziletli bulunduğunu belirtir.
Hatta öyle ki, bu tesbihatın zevkine varan, hazzını alan bir mü’min, Peygamberimizin reisliğinde milyonlarca Müslümanın büyük bir zikir halkasında toplandığını, hep birlikte bu mübarek kelimelerin söylendiğini düşünerek, bir yerde manen işiterek ruh dünyasını yüce alemlere çıkarmış olacaktır.
Müezzin tesbihatta hangi tesbihin söyleneceğii bildirmek için söylüyor.Bu bildiri amaçlı söylenen tesbih 33 defa çekilen tesbihlerin sayısına dahil değildir. Zaten herkesin ayrı ayrı 33 defa tesbihleri çekmesi gerekir.