azzahara aşk şeriatı
Son donemlerde romancılarımız Anadolu’nun buyuk bir zenginlik barındıran felsefesi tasavvufa ozel bir ilgi duymaya başladılar İhsan Oktay Anar’ın “Suskunlar, Ahmet Umit’in “Babı Esrar adlı romanları ilk aklıma gelenler Hepimiz Mevlana’nın şiirlerini ve Konya’nın dervişlerini biliriz fakat felsefesinden ne denli uzak yaşamlar icinde olduğumuzu bu romanlar cok guzel gosterdiler bize Bilinen, gorunen olması, yaşanan olması gerekmediğini de gosterdi En yakın olmamız gereken felsefeyi ne denli az bildiğimiz (en azından coğumuzun) su ustune cıktı bence romanlarla
Aşk , bugunun yaşamında sadece iki insan arasındaki tutkulu ilişkiyi anlatmak icin kullanılan bir sozcuğe indirgendi Oysa ilk cağlarda aşkı farklı sozcuklerle ifade ederlerdi, tanrı aşkı, karıkoca aşkı, cinsel tutku başka sozcuklerle anlatılırdı Fakat bedenimizin tam orta yerinde bir sancı olarak hissettiğimiz aşk, aslında bir tek sozcukle de anlatılabilir, aynı Rumi’nin yaptığı gibi
Elif Şafak ’ın “Siyah Sutten sonra beklenen yeni romanı aşkı tam da bir tek sozcukle anlatan bir eser Romana da en basitinden “Aşk adını vermiş yazar Basit diyorum ama aslında hic de basit bir aşk değil anlattığı, zaten ne zaman basittir ki aşk? İcinde her duyguyu ve her tutkuyu eriten bir tek sozcuk olduğunda en karmaşık halinde değil midir?
“Aşkta Şafak, iki farklı zaman diliminde gecen iki oyku anlatıyor Birincisi 2008 yılında Boston şehri yakınlarında yaşayan Ella’nın oykusu; İkincisi ise, 13 Yuzyıl ortalarında bir kısmı Bağdat’ta kalanı Konya’da gecen Tebrizli Şems’in oykusu Ella, uc cocuk annesi, sevgisiz bir evlilik icinde sıkışmış kalmış “caresiz bir evkadını Cocukları buyuduğu ve ona fazla gereksinim duymadıkları bir cağa geldikleri icin kendine oyalanacak bir iş bulur Gorevi bir editorun yardımcısının yardımcılığıdır, eline verilen hakkında hicbir şey bilmediği romanı okuması ve hakkında rapor hazırlaması istenir Roman tasavvufla ilgilidir Hayatında hic Mevlana’nın adını duymamış, hic ulkesi dışında yaşamamış, gezmemiş biri olarak yabancıdır konuya ve romanın icerdiği temalara Fakat romandaki bir şeyler ceker onu, once yazar hakkında bilgi edinir, kitabı okumaya başladığında yazara bir eposta yazar Mesajında sadece kitaptan değil, kendisiyle ilgili ozel bir konudan da bahseder Hayatında tam da aşkın ne olduğunu sorguladığı, kendini nasıl aşksız bir yaşamın icinde bulduğunu anlamaya calıştığı bir donemdir Okuduğu “Aşk Şeriatı adlı roman butun bunların yanıtını barındırır icinde, o da zamanla gormeye başlar bunları
“Aşk Şeriatının yazarı Aziz Z Zahara, gezgin bir fotoğrafcıdır Bunalımlı gecen hayatının bir bolumunde dinle tanışmış ve bir Sufi olmuştur Şems’in hayatını ve Sufiliği kendi anladığı gibi yazmıştır romanında Elif Şafak’ın roman icine roman koyarak hem anlatım katmanlarını coğaltmış hem de – en onemlisi – Mevlana’yı bugune bağlamış Bugunun yaşamı icinde Sufi yaşam felsefesini gostermiş Romanın ozunu icinde yatan “Aşk Şeriatı barındırıyor fakat romana sadece “Aşk başlığını verdiği icin, zaman otesinde, kultur otesinde anlaşılmasını istiyor
“Aşk Şeriatı 1245 yılının oncesi ve sonrasında, buyuk kısmı Konya’da gecen bir roman Her karakter birinci tekil şahıstan Şems’le tanışmasını, ondan nasıl etkilendiğini, gunluğe yazılmış haliyle anlatıyorlar Her biri Şems’in hayatındaki bir donemi ya da birkac saati anlattığı icin, Şems’e cok farklı acılardan bakmamızı sağlıyor ayrıca olayların akışı da bir dilden diğerine hic aksamıyor Şems’in kendi ağzından da cocukluğunu, duşuncelerini ve hepsinden onemlisi kırk kuralını oğreniyoruz
Romanın kurgusu bu kırk kural uzerine kurulmuş Butun duşunceleri, butun karakterleri birbirine kırk kural bağlıyor “Gonlu geniş ve ruhu gezgin Sufi Meşreplilerin kırk kuralı diye adlandırdığı kurallar, Şems’in gezgin bir derviş olarak tanıdığı, gorduğu yaşadığı, olaylardan kişilerden etkilenerek oluşturduğu kendi felsefesini yansıtıyor Şems’in kırk kuralı ilk başta, “kural oldukları icin din kitaplarının ve kurumlaşmış dinlerin kurallarını cağrıştırsa da onlardan cok farklı Tevrat’ın on emri, İslamiyet’in beş şartı gibi inananların yaşamlarını kalıplaştırmak değil kırk kuralın amacı, aksine basmakalıp duşuncelerden kurtulmayı, yaşamın merkezine sevgiyi oturtmayı anlatıyor Şems’in kurallarından bazıları cok tanıdık, onuncu kural gibi: “Ne yone gidersen git, Doğu, Batı, Kuzey ya da Guney cıktığın her yolculuğu icine doğru bir seyahat olarak duşun! Kendi icine yolculuk eden kişi, sonunda arzı dolaşır Bunlar sağduyulu coğu insanın anlayacağı ve soyleyeceği turden kurallar Bazı kurallar ise, tasavvuf felsefesinin ozunu anlatan cok daha karmaşık ve derinler Orneğin on beşinci kural: “…Tek tek herbirimiz tamamlanmamış bir sanat eseriyiz Yaşadığımız her hadise, atlattığımız her badire eksiklerimizi gidermemiz icin tasarlanmıştır
Elif Şafak felsefe ve metafiziğe tum romanlarında yer vermiş bir yazar “Aşk bu anlamda diğer romanlarından cok farklı, burada felsefe tarihinin temel taşları olarak gorduğumuz duşunurlerin adları ya da kuramları hic gecmiyor Bu romanda ozellikle kuramsal ve akılcı yaklaşmaktan cekindiğini goruyoruz Belki cekinmek değil, uzak duruyor, cunku derinlerde ruhunda hissettiği bir felsefeyi, yaşam bicimini anlatmaya girişiyor Akılcı ve bilgi yoluyla ulaştığı felsefeyi anlatmak değil amacı Hayatın bir parcası haline gelmiş burada felsefe ve din Tasavvufu da aynı şekilde bir oğreti olarak değil, gundelik sorunların karşılıklarının bulunduğu bir yaşam bilgeliği olarak sunuyor Boyle sunduğu icin de, Ella adında kırk yaşında bir Amerikalı kadının da anlayacağı, ozdeşlik kurabileceği bir şekle sokuyor Bence romanı eşsiz kılan ozelliği burada yatıyor Şems en onemli hayattan ders cıkarma anlarında kutsal metinlerden cıkmışcasına—peygamberlerle ya da inancla ilgili hikayeler anlatıyor Romanda benim en hoşuma giden aralara serpiştirilmiş bu kısacık hikayeler oldu Bu romanı nasıl anlamamızı istediği bence bu hikayelerde yatıyordu Basit ama ozle ilgili
“Aşk Şeriatında her bolum aynı sessiz harfle başlıyor Sessiz harf oluşu, mahlaslarından biri suskun olan Rumi’ye gonderme olduğu gibi, başyapıtı Mesnevi’nin “Bişnev! yani “Dinle! diye başlıyor da olması Her bolumun b harfiyle başlar olmasını ben bir ceşit bismillah ile başlar gibi metni kutsayan bir oğe olarak gordum Sadece “Aşk Şeriatının dışında kalan birinci bolum b ile başlamıyor, fakat Ella okudukca ve kitabı anladıkca onunla ilgili olan bolumler de b ile başlamaya başlıyor
Roman bazı okurlara fazla dini, fazla kutsal bir metin havasında gelebilir İlk başlarda ben de kutsal kitaplardan bir bolum okuyormuşum gibi yadırgadım Roman kahramanları iyilikleri ve kotulukleriyle ele alınmış olsalar da, cizgilerin fazla net olması, bilgelerin hep bilgece davranması ve fahişe Col Gulu’nun ya da Rumi’nin karısı Kerra’nın beklenenin dışında bir kişilik gostermemeleri romanın belki de tek zayıf noktası Yıllar once televizyonda izlediğim bir edebiyat programında Talat Halman Turk romanının “Faustunu yaratamadığını soylemişti, bu konuyu o gunden beri cok duşunme fırsatım oldu Yazarın kendi şuphelerini metne sızdırmadığı anlamında, bence de cok doğru bu tanımlama Yine de “Aşk belki bu acıdan eleştirilmeyi konusu itibariyle kabul etmeyecek bir roman Şupheler değil, inanc uzerine kurulu
Şafak bu romanını da İngilizce yazmış fakat belki de ceviriye katkıda bulunduğundan sadece Şafak’ın anlatacağı guzellikte bir anlatıma sahip Cumlelerin guzelliği, dili inanılmaz bir yaratıcılıkla kullanıyor olması ve bunu şimdiye kadar yazdığı her şeyden cok daha ustun bir şekilde becermiş olması, bu romanı tek kelimeyle olağanustu yapıyor Yazarın kişiliğini en saf halinde gorebileceğimiz bir yapıt cıkarmış ortaya
Son donemlerde romancılarımız Anadolu’nun buyuk bir zenginlik barındıran felsefesi tasavvufa ozel bir ilgi duymaya başladılar İhsan Oktay Anar’ın “Suskunlar, Ahmet Umit’in “Babı Esrar adlı romanları ilk aklıma gelenler Hepimiz Mevlana’nın şiirlerini ve Konya’nın dervişlerini biliriz fakat felsefesinden ne denli uzak yaşamlar icinde olduğumuzu bu romanlar cok guzel gosterdiler bize Bilinen, gorunen olması, yaşanan olması gerekmediğini de gosterdi En yakın olmamız gereken felsefeyi ne denli az bildiğimiz (en azından coğumuzun) su ustune cıktı bence romanlarla
Aşk , bugunun yaşamında sadece iki insan arasındaki tutkulu ilişkiyi anlatmak icin kullanılan bir sozcuğe indirgendi Oysa ilk cağlarda aşkı farklı sozcuklerle ifade ederlerdi, tanrı aşkı, karıkoca aşkı, cinsel tutku başka sozcuklerle anlatılırdı Fakat bedenimizin tam orta yerinde bir sancı olarak hissettiğimiz aşk, aslında bir tek sozcukle de anlatılabilir, aynı Rumi’nin yaptığı gibi
Elif Şafak ’ın “Siyah Sutten sonra beklenen yeni romanı aşkı tam da bir tek sozcukle anlatan bir eser Romana da en basitinden “Aşk adını vermiş yazar Basit diyorum ama aslında hic de basit bir aşk değil anlattığı, zaten ne zaman basittir ki aşk? İcinde her duyguyu ve her tutkuyu eriten bir tek sozcuk olduğunda en karmaşık halinde değil midir?
“Aşkta Şafak, iki farklı zaman diliminde gecen iki oyku anlatıyor Birincisi 2008 yılında Boston şehri yakınlarında yaşayan Ella’nın oykusu; İkincisi ise, 13 Yuzyıl ortalarında bir kısmı Bağdat’ta kalanı Konya’da gecen Tebrizli Şems’in oykusu Ella, uc cocuk annesi, sevgisiz bir evlilik icinde sıkışmış kalmış “caresiz bir evkadını Cocukları buyuduğu ve ona fazla gereksinim duymadıkları bir cağa geldikleri icin kendine oyalanacak bir iş bulur Gorevi bir editorun yardımcısının yardımcılığıdır, eline verilen hakkında hicbir şey bilmediği romanı okuması ve hakkında rapor hazırlaması istenir Roman tasavvufla ilgilidir Hayatında hic Mevlana’nın adını duymamış, hic ulkesi dışında yaşamamış, gezmemiş biri olarak yabancıdır konuya ve romanın icerdiği temalara Fakat romandaki bir şeyler ceker onu, once yazar hakkında bilgi edinir, kitabı okumaya başladığında yazara bir eposta yazar Mesajında sadece kitaptan değil, kendisiyle ilgili ozel bir konudan da bahseder Hayatında tam da aşkın ne olduğunu sorguladığı, kendini nasıl aşksız bir yaşamın icinde bulduğunu anlamaya calıştığı bir donemdir Okuduğu “Aşk Şeriatı adlı roman butun bunların yanıtını barındırır icinde, o da zamanla gormeye başlar bunları
“Aşk Şeriatının yazarı Aziz Z Zahara, gezgin bir fotoğrafcıdır Bunalımlı gecen hayatının bir bolumunde dinle tanışmış ve bir Sufi olmuştur Şems’in hayatını ve Sufiliği kendi anladığı gibi yazmıştır romanında Elif Şafak’ın roman icine roman koyarak hem anlatım katmanlarını coğaltmış hem de – en onemlisi – Mevlana’yı bugune bağlamış Bugunun yaşamı icinde Sufi yaşam felsefesini gostermiş Romanın ozunu icinde yatan “Aşk Şeriatı barındırıyor fakat romana sadece “Aşk başlığını verdiği icin, zaman otesinde, kultur otesinde anlaşılmasını istiyor
“Aşk Şeriatı 1245 yılının oncesi ve sonrasında, buyuk kısmı Konya’da gecen bir roman Her karakter birinci tekil şahıstan Şems’le tanışmasını, ondan nasıl etkilendiğini, gunluğe yazılmış haliyle anlatıyorlar Her biri Şems’in hayatındaki bir donemi ya da birkac saati anlattığı icin, Şems’e cok farklı acılardan bakmamızı sağlıyor ayrıca olayların akışı da bir dilden diğerine hic aksamıyor Şems’in kendi ağzından da cocukluğunu, duşuncelerini ve hepsinden onemlisi kırk kuralını oğreniyoruz
Romanın kurgusu bu kırk kural uzerine kurulmuş Butun duşunceleri, butun karakterleri birbirine kırk kural bağlıyor “Gonlu geniş ve ruhu gezgin Sufi Meşreplilerin kırk kuralı diye adlandırdığı kurallar, Şems’in gezgin bir derviş olarak tanıdığı, gorduğu yaşadığı, olaylardan kişilerden etkilenerek oluşturduğu kendi felsefesini yansıtıyor Şems’in kırk kuralı ilk başta, “kural oldukları icin din kitaplarının ve kurumlaşmış dinlerin kurallarını cağrıştırsa da onlardan cok farklı Tevrat’ın on emri, İslamiyet’in beş şartı gibi inananların yaşamlarını kalıplaştırmak değil kırk kuralın amacı, aksine basmakalıp duşuncelerden kurtulmayı, yaşamın merkezine sevgiyi oturtmayı anlatıyor Şems’in kurallarından bazıları cok tanıdık, onuncu kural gibi: “Ne yone gidersen git, Doğu, Batı, Kuzey ya da Guney cıktığın her yolculuğu icine doğru bir seyahat olarak duşun! Kendi icine yolculuk eden kişi, sonunda arzı dolaşır Bunlar sağduyulu coğu insanın anlayacağı ve soyleyeceği turden kurallar Bazı kurallar ise, tasavvuf felsefesinin ozunu anlatan cok daha karmaşık ve derinler Orneğin on beşinci kural: “…Tek tek herbirimiz tamamlanmamış bir sanat eseriyiz Yaşadığımız her hadise, atlattığımız her badire eksiklerimizi gidermemiz icin tasarlanmıştır
Elif Şafak felsefe ve metafiziğe tum romanlarında yer vermiş bir yazar “Aşk bu anlamda diğer romanlarından cok farklı, burada felsefe tarihinin temel taşları olarak gorduğumuz duşunurlerin adları ya da kuramları hic gecmiyor Bu romanda ozellikle kuramsal ve akılcı yaklaşmaktan cekindiğini goruyoruz Belki cekinmek değil, uzak duruyor, cunku derinlerde ruhunda hissettiği bir felsefeyi, yaşam bicimini anlatmaya girişiyor Akılcı ve bilgi yoluyla ulaştığı felsefeyi anlatmak değil amacı Hayatın bir parcası haline gelmiş burada felsefe ve din Tasavvufu da aynı şekilde bir oğreti olarak değil, gundelik sorunların karşılıklarının bulunduğu bir yaşam bilgeliği olarak sunuyor Boyle sunduğu icin de, Ella adında kırk yaşında bir Amerikalı kadının da anlayacağı, ozdeşlik kurabileceği bir şekle sokuyor Bence romanı eşsiz kılan ozelliği burada yatıyor Şems en onemli hayattan ders cıkarma anlarında kutsal metinlerden cıkmışcasına—peygamberlerle ya da inancla ilgili hikayeler anlatıyor Romanda benim en hoşuma giden aralara serpiştirilmiş bu kısacık hikayeler oldu Bu romanı nasıl anlamamızı istediği bence bu hikayelerde yatıyordu Basit ama ozle ilgili
“Aşk Şeriatında her bolum aynı sessiz harfle başlıyor Sessiz harf oluşu, mahlaslarından biri suskun olan Rumi’ye gonderme olduğu gibi, başyapıtı Mesnevi’nin “Bişnev! yani “Dinle! diye başlıyor da olması Her bolumun b harfiyle başlar olmasını ben bir ceşit bismillah ile başlar gibi metni kutsayan bir oğe olarak gordum Sadece “Aşk Şeriatının dışında kalan birinci bolum b ile başlamıyor, fakat Ella okudukca ve kitabı anladıkca onunla ilgili olan bolumler de b ile başlamaya başlıyor
Roman bazı okurlara fazla dini, fazla kutsal bir metin havasında gelebilir İlk başlarda ben de kutsal kitaplardan bir bolum okuyormuşum gibi yadırgadım Roman kahramanları iyilikleri ve kotulukleriyle ele alınmış olsalar da, cizgilerin fazla net olması, bilgelerin hep bilgece davranması ve fahişe Col Gulu’nun ya da Rumi’nin karısı Kerra’nın beklenenin dışında bir kişilik gostermemeleri romanın belki de tek zayıf noktası Yıllar once televizyonda izlediğim bir edebiyat programında Talat Halman Turk romanının “Faustunu yaratamadığını soylemişti, bu konuyu o gunden beri cok duşunme fırsatım oldu Yazarın kendi şuphelerini metne sızdırmadığı anlamında, bence de cok doğru bu tanımlama Yine de “Aşk belki bu acıdan eleştirilmeyi konusu itibariyle kabul etmeyecek bir roman Şupheler değil, inanc uzerine kurulu
Şafak bu romanını da İngilizce yazmış fakat belki de ceviriye katkıda bulunduğundan sadece Şafak’ın anlatacağı guzellikte bir anlatıma sahip Cumlelerin guzelliği, dili inanılmaz bir yaratıcılıkla kullanıyor olması ve bunu şimdiye kadar yazdığı her şeyden cok daha ustun bir şekilde becermiş olması, bu romanı tek kelimeyle olağanustu yapıyor Yazarın kişiliğini en saf halinde gorebileceğimiz bir yapıt cıkarmış ortaya