nicebayan
FD Üye
- Katılım
- Ara 24, 2016
- Mesajlar
- 94,677
- Etkileşim
- 2
- Puan
- 38
- Yaş
- 37
- Web sitesi
- nicebayan.com
- F-D Coin
- 61
ABDÜLBÂKİ EFENDİ
Büyük velîlerden Kastamonulu olup, doğum târihi bilinmemektedir İskilib'den Acem Ali'si demekle mâruf akıllı, dinçkaslı, dindar ve onurlu bir kimsenin oğlu idi Babasına Acem Ali'si denmesinin sebebini şöyle naklederler:
Acem diyarından Anadolu'ya namlı bir güreşçi geldi Çorum sancağında yenmedik güreşçi bırakmadı Büyük gurura kapıldı İstanbul'a gitmek üzere hazırlık yaparken, Abdülbâki Efendinin babası Ali Pehlivanla güreştirdiler Ali Güreşçi, Acem'i yendi ve ondan daha sonra Acem Ali'si diye anıldı Oğlu Abdülbâki de kendisi gibi zinde, adaleli olup pehlivanlık meziyetlerine sâhip bir gençti Ama bunu güreşçilikte kullanmadı Kendi nefsiyle güreşip dünyâ zevklerinden gönlünü ayırdı İstanbul'a gitgide artarak ünlü ilim adamlarından din ve fen ilimlerini tahsîl etti Bu sırada gözlerine bir rahatsızlık gelerek bir gözü kör oldu
Abdülbâki Efendi zâhirî ve bâtınî ilimlerde âlim derecesine varmasına karşın kendisinde bir başıboşluk ve eksiklik hissediyordu Kalbi aşkı ilâhî ile yanıyor ve bir mürşidin eteğine tutunmak için can atıyordu Bu sebeple kendisini tasavvuf yolunda ilerletebilecek bir mürşidi kâmil aramaya başladı O ilâhî aşkla yanıp kavrulduğu bu günlerinde Yûnus Emre'nin şu sözlerini dilinden düşürmezdi:
Gel ey kardeş Hakk'ı bulayım dersen
Bir kâmil mürşide varmasan olmaz
Resûlün cemâlin göreyim dersen
Bir kâmil mürşide varmasan olmaz
Niceler gittiler mürşid arayı
Arayanlar buldu derde devâyı
Bir kez okur isen akdan karayı
Bir kâmil mürşide varmasan olmaz
Rumeli'de Bâlî Efendi ve Anadolu'da Şeyh Şâbânı Velî gibi herkesin sevdiği örnek insanların bulunduğunu öğrendi Fakat hangisinin hizmetine varacağını bilemedi Şüphe hâlinde iken birkaç defâ Şâbân Efendi'ye gitmek için içinde ilâhî bir his uyandı ve Şâbânı Velî'ye gitmeye karar verdi İstanbul'dan kalkarak Kastamonu yoluna düştü Günler süren yorgunluk ve can sıkıntısı sonunda yürüye yürüye şehre geldi Doğru Hisarardı'ndaki Şâbânı Velî'nin ikâmetgâhlarına varıp ellerini öptü O can tabîbine hâlini talep etti Şâbânı Velî hazretleri isimlerini sorduklarında; Abdülbâkicevâbını verdi Bunun üstüne Şeyh hazretleri:
İsmin sâhibinin hâline tesiri vardır İnşâallah sülûk edip, evliyâlık makamlarında ilerleyip, hakîkaten Abdülbâki (Bâki olan Allah'ın kulu) olursundedi
Abdülbâki Efendi yıllardan beri Şâbânı Velî hazretlerinin dergâhında hizmet etti Şeyhine aleyhinde o kadar saygılı ve hürmetkâr olup, tasavvuf yolunda ileri derecelere kavuştu Şâbânı Velî hazretleri onun için:
Eğer bizim Abdülbâki'nin bir gözü daha olsaydı, ince mânâları mütâlaa ederken, kitâbı delip öte yandan geçerdidemiştir
Yeniden;
Sen zâhir ve bâtın gibi iki ilim ile âlim ve ârif olacaksın Yüksek makamlara çıkacaksın, balı yağa katacaksın!diyerek Abdülbâki Efendinin kemâl ehli olmasına işâret ettiler Çok geçmeden de kendilerine şeyhlik pâyesini vererek Çorum halkına içten yolu uygulamak üzere gönderdiler
Abdülbâkî Efendi yıllardan beri burada insanlara vâz ve nasîhat vermekle ve ders okutmakla meşgûl oldu Değerli halîfeler yetiştirerek memleketin her tarafına yolladı
O insanlara dürüst yolu uygulamak için bütün gayretiyle çalışırken Kastamonu'da Şâbânı Velî hazretlerinin vefâtından sonradan tekkeye şeyh olan Osman Efendi ile Hayrüddîn Efendi de vefât etmişlerdi Hayrüddîn Efendi vefât edince dervişler bir araya geldiler Abdülbâki Efendinin şeyhlik makamı için yerinde olduğuna karar verdiler Kendisine geldikleri vakit Abdülbâki Efendi onlara dedi oysa:
Bir gün hocam Şâbânı Velî hazretlerine sizden daha sonra seccadeye kim kazanç diye sormuşlardı O da; Osman kazanç, daha sonra Hayrüddîn gelir, daha sonra seccade sahibini bulurdemişti Elhamdülillah bu hizmete lâyık görüldük, diyerek Kastamonu'ya geldi
Şâbânı Velî hazretlerinin tekkesinde İslâmiyeti yaymağa, halkı irşâda başladığı süre cümbür cemaat cân u gönülden ona arkadaş ve talebe olmağa başladı Cumâ günleri, mûteber tefsîr kitaplarından alarak Kur'ânı kerîm âyetlerini tefsîr eder, hadîsi şerîfler naklederdi Böylece halkın büyük kısmını da tarîkatin içerisine cezbetti O kürsüde konuşurken herkes hayran hayran dinlerdi Kastamonu ulemâsının pekçoğu Abdülbâki Efendiye talebe oldu Bu şevk içinde pekçok kâmil insan yetişti ve etrâfa hilâfetle gönderildi
Abdülbâki Efendi memleketini ve talebelerini bakmak için gittiği İskilip'te hastalanarak vefât etti Kabri İskilip'tedir Şâbânı Velî tekkesinde on bir yıl şeyhlik yaptı Vefât târihi 1589 (H997)' dur
Şeyh Abdülbâki Efendinin pekçok kerâmeti görülmüştür Oysa o kerâmetlerinin anlatılmasından hiç hoşlanmazdı çoğu kez etrafına bunu hatırlatır, ölümünden daha sonra bile söylenmesini istemezdi Bu yüzden kendisine çok emrindeki olan talebelerinden Ömerü'lFuâdî Efendi yazdığı Menâkıbnâme'de Abdülbâki Efendinin kerâmetlerinden bahsetmemiştir *
Büyük velîlerden Kastamonulu olup, doğum târihi bilinmemektedir İskilib'den Acem Ali'si demekle mâruf akıllı, dinçkaslı, dindar ve onurlu bir kimsenin oğlu idi Babasına Acem Ali'si denmesinin sebebini şöyle naklederler:
Acem diyarından Anadolu'ya namlı bir güreşçi geldi Çorum sancağında yenmedik güreşçi bırakmadı Büyük gurura kapıldı İstanbul'a gitmek üzere hazırlık yaparken, Abdülbâki Efendinin babası Ali Pehlivanla güreştirdiler Ali Güreşçi, Acem'i yendi ve ondan daha sonra Acem Ali'si diye anıldı Oğlu Abdülbâki de kendisi gibi zinde, adaleli olup pehlivanlık meziyetlerine sâhip bir gençti Ama bunu güreşçilikte kullanmadı Kendi nefsiyle güreşip dünyâ zevklerinden gönlünü ayırdı İstanbul'a gitgide artarak ünlü ilim adamlarından din ve fen ilimlerini tahsîl etti Bu sırada gözlerine bir rahatsızlık gelerek bir gözü kör oldu
Abdülbâki Efendi zâhirî ve bâtınî ilimlerde âlim derecesine varmasına karşın kendisinde bir başıboşluk ve eksiklik hissediyordu Kalbi aşkı ilâhî ile yanıyor ve bir mürşidin eteğine tutunmak için can atıyordu Bu sebeple kendisini tasavvuf yolunda ilerletebilecek bir mürşidi kâmil aramaya başladı O ilâhî aşkla yanıp kavrulduğu bu günlerinde Yûnus Emre'nin şu sözlerini dilinden düşürmezdi:
Gel ey kardeş Hakk'ı bulayım dersen
Bir kâmil mürşide varmasan olmaz
Resûlün cemâlin göreyim dersen
Bir kâmil mürşide varmasan olmaz
Niceler gittiler mürşid arayı
Arayanlar buldu derde devâyı
Bir kez okur isen akdan karayı
Bir kâmil mürşide varmasan olmaz
Rumeli'de Bâlî Efendi ve Anadolu'da Şeyh Şâbânı Velî gibi herkesin sevdiği örnek insanların bulunduğunu öğrendi Fakat hangisinin hizmetine varacağını bilemedi Şüphe hâlinde iken birkaç defâ Şâbân Efendi'ye gitmek için içinde ilâhî bir his uyandı ve Şâbânı Velî'ye gitmeye karar verdi İstanbul'dan kalkarak Kastamonu yoluna düştü Günler süren yorgunluk ve can sıkıntısı sonunda yürüye yürüye şehre geldi Doğru Hisarardı'ndaki Şâbânı Velî'nin ikâmetgâhlarına varıp ellerini öptü O can tabîbine hâlini talep etti Şâbânı Velî hazretleri isimlerini sorduklarında; Abdülbâkicevâbını verdi Bunun üstüne Şeyh hazretleri:
İsmin sâhibinin hâline tesiri vardır İnşâallah sülûk edip, evliyâlık makamlarında ilerleyip, hakîkaten Abdülbâki (Bâki olan Allah'ın kulu) olursundedi
Abdülbâki Efendi yıllardan beri Şâbânı Velî hazretlerinin dergâhında hizmet etti Şeyhine aleyhinde o kadar saygılı ve hürmetkâr olup, tasavvuf yolunda ileri derecelere kavuştu Şâbânı Velî hazretleri onun için:
Eğer bizim Abdülbâki'nin bir gözü daha olsaydı, ince mânâları mütâlaa ederken, kitâbı delip öte yandan geçerdidemiştir
Yeniden;
Sen zâhir ve bâtın gibi iki ilim ile âlim ve ârif olacaksın Yüksek makamlara çıkacaksın, balı yağa katacaksın!diyerek Abdülbâki Efendinin kemâl ehli olmasına işâret ettiler Çok geçmeden de kendilerine şeyhlik pâyesini vererek Çorum halkına içten yolu uygulamak üzere gönderdiler
Abdülbâkî Efendi yıllardan beri burada insanlara vâz ve nasîhat vermekle ve ders okutmakla meşgûl oldu Değerli halîfeler yetiştirerek memleketin her tarafına yolladı
O insanlara dürüst yolu uygulamak için bütün gayretiyle çalışırken Kastamonu'da Şâbânı Velî hazretlerinin vefâtından sonradan tekkeye şeyh olan Osman Efendi ile Hayrüddîn Efendi de vefât etmişlerdi Hayrüddîn Efendi vefât edince dervişler bir araya geldiler Abdülbâki Efendinin şeyhlik makamı için yerinde olduğuna karar verdiler Kendisine geldikleri vakit Abdülbâki Efendi onlara dedi oysa:
Bir gün hocam Şâbânı Velî hazretlerine sizden daha sonra seccadeye kim kazanç diye sormuşlardı O da; Osman kazanç, daha sonra Hayrüddîn gelir, daha sonra seccade sahibini bulurdemişti Elhamdülillah bu hizmete lâyık görüldük, diyerek Kastamonu'ya geldi
Şâbânı Velî hazretlerinin tekkesinde İslâmiyeti yaymağa, halkı irşâda başladığı süre cümbür cemaat cân u gönülden ona arkadaş ve talebe olmağa başladı Cumâ günleri, mûteber tefsîr kitaplarından alarak Kur'ânı kerîm âyetlerini tefsîr eder, hadîsi şerîfler naklederdi Böylece halkın büyük kısmını da tarîkatin içerisine cezbetti O kürsüde konuşurken herkes hayran hayran dinlerdi Kastamonu ulemâsının pekçoğu Abdülbâki Efendiye talebe oldu Bu şevk içinde pekçok kâmil insan yetişti ve etrâfa hilâfetle gönderildi
Abdülbâki Efendi memleketini ve talebelerini bakmak için gittiği İskilip'te hastalanarak vefât etti Kabri İskilip'tedir Şâbânı Velî tekkesinde on bir yıl şeyhlik yaptı Vefât târihi 1589 (H997)' dur
Şeyh Abdülbâki Efendinin pekçok kerâmeti görülmüştür Oysa o kerâmetlerinin anlatılmasından hiç hoşlanmazdı çoğu kez etrafına bunu hatırlatır, ölümünden daha sonra bile söylenmesini istemezdi Bu yüzden kendisine çok emrindeki olan talebelerinden Ömerü'lFuâdî Efendi yazdığı Menâkıbnâme'de Abdülbâki Efendinin kerâmetlerinden bahsetmemiştir *
Türkiye'nin en güncel forumlardan olan forumdas.com.tr'de forumda aktif ve katkısı olabilecek kişilerden gönüllü katkıda sağlayabilecek kişiler aranmaktadır.