nicebayan
FD Üye
- Katılım
- Ara 24, 2016
- Mesajlar
- 94,678
- Etkileşim
- 2
- Puan
- 38
- Yaş
- 36
- Web sitesi
- nicebayan.com
- F-D Coin
- 90
ABDÜLHAKÎM ARVÂSÎ
Ruh bilgilerinin, tasavvuf ilminin mütehassısı, son yüzyıl âlim ve velîlerinden 1865 (H1281)'te Van vilâyetinin Başkale kasabasında doğdu 1943 (H1362)'de Ankara'da vefât etti Kabri, Ankara yakınındaki Bağlum kasabasındadır
İmâmı Ali Rızâ bin Mûsâ Kâzım soyundan olup seyyiddir Hazreti Ali'ye değin bütün babaları âlim ve velî idi Birçoğu zamânının kutbu, devrinin en büyük evliyâsı ve rehberiydi Babası Seyyid Mustafa, Seyyid Tâhâi Hakkârî'nin oğlu Seyyid Ubeydullah'ın halîfesiydi Gördüğü kimsenin hangi namazı kılmadığını, Allahü teâlânın ihsânı ile yüzünden anlardı Dînin dikte ve yasaklarına bağlılıkta fevkalâde itinalı, din bilgilerini yaymada çalışkan ve fazla cömertti Âlimlere, bilhassa on yedinci asırda Hindistan'ın Siyalkut şehrinde İslâm âlemini her yönüyle ışıklandırmış olan Abdülhakîm Siyalkûtî hazretlerine pekçok muhabbeti vardı Bir oğlu olursa ona Abdülhakîm ismini verecekti Seyyid Mustafa Efendinin bir oğlu olduğu gece, Abdülkâdir Geylânî hazretlerinin torunlarından büyük âlim Seyyid Tâhâ hazretlerinin ufak birâderi Abdülhakîm Efendi kendisinde misâfirdi SeyyidMustafa Efendinin içindeki dileğine bu ilâhî hikmet de eklenince, doğan oğluna Abdülhakîm ismini verdi
Seyyid Abdülhakîm Arvâsî ilk bilgileri babasının yanına öğrendi Sonra Başkale'de ibtidâî ve rüştiye mekteplerini bitirdi ve o süre ilim ve irfan merkezi olan Irak'ın farklı alanlara yönlendirilmiş şehirlerinde, Müküs kazâsında yüksek âlimlerden, Arap ve Fars dili ve edebiyatı, mantık, münâzara, kelâm, ilâhî ve tabiî hikmet, fen ve matematik, tefsîr, hadîs, fıkıh ve tasavvuf dersleri aldı Nehrî'de gördüğü bir rüyâ üstüne tahsîline daha büyük önem verdi Bu rüyâyı şöyle anlatmaktadır:
Nehrî isimli kasabada din ve fen ilimleri üzerine tahsil görüyordum Ramazan ayını âilemle birlikte dinmek üzere memleketime döndüm Demin birincil okul kitaplarını tahsîl ettiğim zamanlardı Ramazan ayının on beşinci Salı gecesi, rüyâda Allah'ın Resûlünü gördüm Yüce bir taht üzerinde risâlet makâmında oturmuşlardı O'nun heybet ve celâli karşısında dehşete düşmüş, yere bakarken, arkamdan bir kimse yavaşça sağ tarafıma yanaştı Göz ucuyla kendisine baktım Kısaya yakın orta boylu, top sakallı, parlak alınlı bir zât Bu zât sağ kulağıma işitilmeyecek dek hafif bir sesle, fıkıh ilminin hayz meselelerinden bir suâl sordu: Hayz zamânında bir kadının, câmiye girmesi yerinde değilken, iki kapılı bir câminin bir kapısından girip değişik kapısından çıkmakta şer'an özgürlük midir?Allah Resûlünün heybetlerinden büzülmüştüm Suâli baştan sormaması için gâyet yavaşca ve hain bir sesle; Dînin sâhibi hazırdır, buradadırdiye cevap verdim Maksadım, şerîat sâhibinin huzûrunda kimsenin din meselelerine el atamayacağını anlatmaktı Resûlullah efendimiz, ses işitilemeyecek bir mesâfede bulunmalarına karşın cevâbımı duydular Tekrar Tekrar; Cevap veriniz!diye üst üste iki defâ emir buyurdular
Ertesi gün, öğle namazı zamanında pederimin câmiye geliş yolları üzerinde durdum Kendilerine bir şeyi arzedeceğimi hissederek yanıma geldiler Rüyâmı anlattım Yüzlerine büyük bir mutluluk dalgası yayılırken; Seni müjdelerim! Âlemin Fahri seni mezun ve din bilgilerini tebliğe memur buyurdular İnşâallah âlim olursun! Bütün gücünle çalışdiyerek rüyâmı tâbir etti Babama; Kâinâtın efendisi huzûrunda, bunca din meselesi dururken bana hayz bahsinden suâl açılmasının ve cevâbının tarafımdan verilmesi hakkındaki Resûlullah'ın emrinin hikmeti nedir?diye sordum şu cevâbı verdi:
Hayz, fıkıh bilgilerinin en zoru olduğu için böyle bir suâl, senin ileride din ilimleri bakımından çok yükseleceğine işârettir
Bu rüyâdan sonra, on sene müddetle, Cumâ gecelerinden başka hiç bir geceyi yorgan altında geçirdiğimi hatırlamıyorum Sabahlara değin dersle uğraşıp insanlık îcâbı uykuyu kitap üstünde geçirdim İnsan gücünün üstünde denilebilecek bir çaba ve istekle çalıştım *
Ruh bilgilerinin, tasavvuf ilminin mütehassısı, son yüzyıl âlim ve velîlerinden 1865 (H1281)'te Van vilâyetinin Başkale kasabasında doğdu 1943 (H1362)'de Ankara'da vefât etti Kabri, Ankara yakınındaki Bağlum kasabasındadır
İmâmı Ali Rızâ bin Mûsâ Kâzım soyundan olup seyyiddir Hazreti Ali'ye değin bütün babaları âlim ve velî idi Birçoğu zamânının kutbu, devrinin en büyük evliyâsı ve rehberiydi Babası Seyyid Mustafa, Seyyid Tâhâi Hakkârî'nin oğlu Seyyid Ubeydullah'ın halîfesiydi Gördüğü kimsenin hangi namazı kılmadığını, Allahü teâlânın ihsânı ile yüzünden anlardı Dînin dikte ve yasaklarına bağlılıkta fevkalâde itinalı, din bilgilerini yaymada çalışkan ve fazla cömertti Âlimlere, bilhassa on yedinci asırda Hindistan'ın Siyalkut şehrinde İslâm âlemini her yönüyle ışıklandırmış olan Abdülhakîm Siyalkûtî hazretlerine pekçok muhabbeti vardı Bir oğlu olursa ona Abdülhakîm ismini verecekti Seyyid Mustafa Efendinin bir oğlu olduğu gece, Abdülkâdir Geylânî hazretlerinin torunlarından büyük âlim Seyyid Tâhâ hazretlerinin ufak birâderi Abdülhakîm Efendi kendisinde misâfirdi SeyyidMustafa Efendinin içindeki dileğine bu ilâhî hikmet de eklenince, doğan oğluna Abdülhakîm ismini verdi
Seyyid Abdülhakîm Arvâsî ilk bilgileri babasının yanına öğrendi Sonra Başkale'de ibtidâî ve rüştiye mekteplerini bitirdi ve o süre ilim ve irfan merkezi olan Irak'ın farklı alanlara yönlendirilmiş şehirlerinde, Müküs kazâsında yüksek âlimlerden, Arap ve Fars dili ve edebiyatı, mantık, münâzara, kelâm, ilâhî ve tabiî hikmet, fen ve matematik, tefsîr, hadîs, fıkıh ve tasavvuf dersleri aldı Nehrî'de gördüğü bir rüyâ üstüne tahsîline daha büyük önem verdi Bu rüyâyı şöyle anlatmaktadır:
Nehrî isimli kasabada din ve fen ilimleri üzerine tahsil görüyordum Ramazan ayını âilemle birlikte dinmek üzere memleketime döndüm Demin birincil okul kitaplarını tahsîl ettiğim zamanlardı Ramazan ayının on beşinci Salı gecesi, rüyâda Allah'ın Resûlünü gördüm Yüce bir taht üzerinde risâlet makâmında oturmuşlardı O'nun heybet ve celâli karşısında dehşete düşmüş, yere bakarken, arkamdan bir kimse yavaşça sağ tarafıma yanaştı Göz ucuyla kendisine baktım Kısaya yakın orta boylu, top sakallı, parlak alınlı bir zât Bu zât sağ kulağıma işitilmeyecek dek hafif bir sesle, fıkıh ilminin hayz meselelerinden bir suâl sordu: Hayz zamânında bir kadının, câmiye girmesi yerinde değilken, iki kapılı bir câminin bir kapısından girip değişik kapısından çıkmakta şer'an özgürlük midir?Allah Resûlünün heybetlerinden büzülmüştüm Suâli baştan sormaması için gâyet yavaşca ve hain bir sesle; Dînin sâhibi hazırdır, buradadırdiye cevap verdim Maksadım, şerîat sâhibinin huzûrunda kimsenin din meselelerine el atamayacağını anlatmaktı Resûlullah efendimiz, ses işitilemeyecek bir mesâfede bulunmalarına karşın cevâbımı duydular Tekrar Tekrar; Cevap veriniz!diye üst üste iki defâ emir buyurdular
Ertesi gün, öğle namazı zamanında pederimin câmiye geliş yolları üzerinde durdum Kendilerine bir şeyi arzedeceğimi hissederek yanıma geldiler Rüyâmı anlattım Yüzlerine büyük bir mutluluk dalgası yayılırken; Seni müjdelerim! Âlemin Fahri seni mezun ve din bilgilerini tebliğe memur buyurdular İnşâallah âlim olursun! Bütün gücünle çalışdiyerek rüyâmı tâbir etti Babama; Kâinâtın efendisi huzûrunda, bunca din meselesi dururken bana hayz bahsinden suâl açılmasının ve cevâbının tarafımdan verilmesi hakkındaki Resûlullah'ın emrinin hikmeti nedir?diye sordum şu cevâbı verdi:
Hayz, fıkıh bilgilerinin en zoru olduğu için böyle bir suâl, senin ileride din ilimleri bakımından çok yükseleceğine işârettir
Bu rüyâdan sonra, on sene müddetle, Cumâ gecelerinden başka hiç bir geceyi yorgan altında geçirdiğimi hatırlamıyorum Sabahlara değin dersle uğraşıp insanlık îcâbı uykuyu kitap üstünde geçirdim İnsan gücünün üstünde denilebilecek bir çaba ve istekle çalıştım *