Forumda yenilikler devam etmektedir , çalışmalara devam ettiğimiz kısa süre içerisinde güzel bir görünüme sahip olduk daha iyisi için lütfen çalışmaların bitmesini bekleyiniz. Tıkla ve Git
x

Son konular

Abdülhakim Hüseyni Kimdir

Abdülhakim Hüseyni Kimdir

iltasyazilim

FD Üye
Katılım
Ara 25, 2016
Mesajlar
0
Etkileşim
17
Puan
38
Yaş
36
F-D Coin
14
Abdülhakim Hüseyni hayatı
Abdülhakim Hüseyni hakkında veri
Abdülhakim Hüseyni yaşam öyküsü
Abdülhakim Hüseyni kimdir

Abdülhakim Hüseyni son devirde Sûriye'de yetişen evliyâdan Şeyh Ahmed Haznevî'nin halîfelerindendir İsmi, Abdülhakîm'dir Seyyiddir Hazreti Hüseyin'in soyundan geldiği için Hüseynî nisbesiyle meşhûr olmuştur Gavsı Bilvânîsi lakabıyla da bilinir 1902 (H1320) senesinde Siirt'in Baykan ilçesine ast Kermat köyünde doğdu 1972 (H1392) senesinde Ankara'da vefât etti Adıyaman'ın Kahta ilçesine bağlı Menzil köyünde defn edildi

Doğumundan kısa bir müddet sonradan babasının imâmlık yerine getirmek ve medresede talebe okutmak için dâvet edildiği komşu Siyânis köyüne taşındılar Babası vazîfesinin altıncı ayında vefât edince onu dedesi yanına aldı Dedesi onu okutmak için âlim ve tasavvuf ehli Muhammed Ziyâüddîn Nurşînî hazretlerinin ders halkasına ve sohbetlerine gönderdi Bu sırada sekiz yaşında yer alan Abdülhakîm Hüseynî 14 yaşına dek bu zâttan ilim öğrendi ve feyz aldı Hocası Nurşîn'e taşınınca tahsiline başka medreselerde devâm etti aynı zamanda hocası ile mânevî bağını devâm ettirdi Daha ilmini tamamlayıp icâzet almadan medrese ve tekkeler kapatılınca Siyânis'e döndü Komşu Tarunî köyüne imâmlık yapıp, talebe okutmak üzere dâvet edildi Burada pekçok talebe yetiştirdi Bu sırada hocası Muhammed Ziyâüddîn Nurşînî vefât etti Abdülhakîm Efendi hem ilmini bitirmek, keza de tasavvufta ileri gitmek için Muhammed Ziyâüddîn Nurşînî'nin talebelerinden Şeyh Selim'e talebe elde etmek istedi Ama rüyâsında hocası ona fazla sevdiği halîfesi Şeyh Ahmed Haznevî'ye bağlanmasını bildirdi Rüyâsında Muhammed Ziyâüddîn Nurşînî, Şeyh Ahmed Haznevî'ye hitâben; Şeyh Ahmed! Bu Seyyid Abdülhakîm'in babasının bizde emeği çoktur Onun için sen ona gözün gibi bakacaksın!diye emânet etti Bu işâret üstüne Abdülhakîm Hüseynî, Muhammed Ziyâüddîn Nurşînî'nin talebelerinden Suriye'nin Hazne köyünde yer alan Şeyh Ahmed Haznevî'ye artan bir şekilde talebe oldu Hazne'ye Ahmed Haznevî'nin talebelerinden Seyyid Ahmed'le birlikte gitti Şeyh Ahmed Haznevî misâfirlere iltifatta bulunup talebeliğine ve sohbetine kabûl etti

Şeyh Ahmed Haznevî daha birincil günden îtibâren Molla Abdülhakîmdiye hitâb ederek, onun ilim ve irfânını takdir ettiğini gösterdi

Abdülhakîm Hüseynî, Ahmed Haznevî'nin sohbetlerinde bulundu sonra yeniden memleketine döndü Ama 14 sene müddetle gidip gelerek ilmini ve tasavvuftaki derecesini arttırdı Hocasından 34 yaşındayken medresede talebelere ilim bilgi vermek üzere, 36 yaşındayken de insanlara İslâmiyetin dikte ve yasaklarını açıklamak sûretiyle kurtuluşa kavuşmalarına vesîle olmak için icâzet aldı Memleketine dönerek köyünde ve çevresindeki öteki kasabalarda İslâm dîninin emir ve yasaklarını anlatmaya başladı Tüm ilim ve irfânını talebe yetiştirmeye ve müslümanların Allahü teâlânın rızâsını kazanmalarına vesîle olmaya hasretti Birincil üç senede fazla netîce alamadı Ancak hocası Ahmed Haznevî'nin vefâtından sonra onun sohbetlerine büyük bir talep oldu Akın akın gelen halk müziği onun ilim ve feyzinden istifâde etmeye çalıştılar Ona olan bu büyük istek civar kasabalardaki bâzı şeyhlerin gıptasına, bâzılarının da kıskanmalarına sebeb oldu Çünkü onlara alt olan bâzı kimseler de gelip Abdülhakîm Efendinin sohbetine katılıyorlardı Bu şeyhlerden biri ona gönderdiği mektupta; İnsan düşünür ve kabûl eder ama yanyana koyun otlatan iki çobandan birinin birkaç koyunu diğerinin sürüsüne kaçıp karışırsa onları iâde etmek lâzımdır O hâlde sen de bizim sürüden ayrılanları iâde etmelisindiyordu Bu mektubu okuyan Abdülhakîm Hüseynî tebessüm ederek; Biz ceddi pâkimizin (Peygamber efendimizin) ümmetine hizmeti gâye edinmişiz ve bunun için çabalıyoruz Baş elde etmek ve çok tarafdâr biriktirmek gayretinde değiliz Ceddimiz bize ilim mîrâs bırakmıştır Bu ilme kim sâhipse vâris odur Biz inşâallah mîrâs reel vârislerinin eline geçer diye duâ ediyoruzbuyurdu Hep benzer yerde kalmayıp, ikâmetgâhını devamlı değiştirdi Tarunî ve Bilvanis köylerinden sonra Bitlis'in Narlıdere nâhiyesine, oradan da Siirt'in Kozluk kazasına bağlı Gadiri köyüne yerleşti

Abdülhakîm Hüseynî gittiği yerlerde ayrıca talebe okutup ilim öğretti hem de sohbetleriyle insanlara dünyâda ve âhirette mutlu olmanın yollarını gösterdi Talebelerinden birisinin; Canım Gavs'a kurbân olsun! Bize öyle bir nasîhatte bulununuz ancak dünyâ ve âhirette bizim kurtuluşumuza vesîle olsundedi Abdülhakîm Hüseynî Efendi; Kurtuluş için bağımsızlık ve iffete dikkat edinbuyurdu Talebesi; Efendim bağımsızlık ve namus nedir?deyince; Hürriyet Allahü teâlâdan başka hiç bir sebebe bağlanmamaktır Umum işlerde sebeplere yok, sebepleri yaratana direnmek kulun birincil kurtuluş kapısıdır Namus ise, kendi nefsi ve başkasının hesâbına yok, laf, hareket, amel, gaye ve özde yalnız Allah hesabına kadar olmaktırbuyurdu Talebesi; İhlâsdan fazla bahs edilir İhlâs nedir?diye sorunca da; İhlâs; illet ve gâye olmaksızın yalnız Allah için günâhı terk ve emirleri yapmaktır Yâni vargücünü Allahü teâlânın emrine sarf etmektir Bu hâlde sebat etmenin zâhirine takvâ, özüne ihlâs ismi verilmiştir Meselâ kimin düşüncesi mîdesi olursa, kıymeti ondan çıkan kadardır Binâenaleyh himmetini şöhrete, şehvete harcayanın hâli mâlûm olurdedi

Bir müddet Siirt'in Kozluk kazâsına emrindeki Gadiri köyünde kaldıktan sonra Şehri'ye gelen Abdülhakîm Hüseynî insanlara tatlı sohbetlerde ve nasîhatta bulundu Dinleyenlerden birinin; Açık ve rahat darbelere nasıl dikkat ederiz, onlardan nasıl kurtuluruz?sorusuna şöyle cevap verdi:

Darbelerden kurtulmak için açık ve dar edeplere alıntı yapmak, Allahü teâlânın emirlerini yapmak, hasbel beşer, insanlık îcâbı bir günâh işlenirse, tövbeyi geciktirmemek, Selefi sâlihînin yâni Eshâbı kirâm, Tâbiîn, Tebei Tâbiîn ve diğer İslâm âlimlerinin eserlerini okumak, öğrendiğimiz İslâmî bilgileri bilfiil uygulama etmekle ve İslâmiyeti bilenlerin sohbet ve nasîhatlerini dinlemekle kurtuluruz Bunlar zâhirî edeptir Bâtınî, kuytu edepleri gözetmek ise bu zamanda fazla zordur Kalbi mâsivâdan yâni Allahü teâlâdan başkasını düşünmekten temizlemekle olası olur Nitekim Hâfızı Şîrâzî hazretleri; Seni dostundan geri bırakan ne ise kalpten onu terk etbuyurdu

Bir sohbeti esnâsında da dinleyenlerden birisi; Bir kimse Kur'ânı kerîmi, hadîsi şerîfleri, fıkıh ilmini biliyor, Selefi sâlihînin, ilk tahsis İslâm âlimlerinin kitaplarını okursa, mânevî bir yol göstericiye ne gerek vardır?diye sordu Cevâbında buyurdu ki:

Dediğin doğrudur lakin bir eczâcı türlü türlü otları ve çiçekleri bilir Hangisinden ne gibi şerbet çıkarılacağını, hangi hastalığa yardımcı olacağını da bilir Hattâ birçok zaman doktorlara da onu gösterir, onun inceleme ve araştırmasına kadar tanı ettikleri hastalığa onun ilaçlarını öğüt ederler Fakat eczâcı bir hastanın hastalığını tanı etmekten âcizdir Doktorun reçetesi olmadan bir hastaya hap verse, hele ilacın üstünde reçetesiz satılmaz diye bir kayıt olursa, eczâcı o ilacı parasız olarak verdikten sonra hasta o ilaçla ölürse, eczâcı cezâlandırılır Şüphesiz böyle satış yapan cezâyı adalet eder Bununla berâber hastalıkları tedâvî ve teşhis eden doktor da kendi filmini çekmekten âcizdir Belki filmini çekebilir lakin iki omuzu aralarında bir çıban varsa onu tedâvî etmekten âcizdir Âlimleri de buna karşılaştırma ediniz Halbuki insan âhiret yolunda evvelâ avâmdır yâni halktandır Nasıl kendini tedâvî edebilir Kalb hastalıklarının tedâvîsi maddî tedâvîden daha zordur Acaba nazarî olarak tıb ilmini tahsil edene, senin oğlun dâhi olsa beyin ve kalb ameliyâtında sen kendini teslim edebilir misin? Lakin deneyim görmüş ve çoğu başarıları görülmüş bir doktora kendini çekinmeden teslim edebilirsin değil mi? Bu kadar vâizler, nasîhatlarıyla az kimseleri yola getirirler ama mânevî kılavuz olan hocalar pek değildir Peçok günahkâr ve fâsık onların sohbetleri nedeniyle günahlarından vaz geçmişlerdir Bu hâl açıkça meydandadır Diyebiliriz fakat zamânımızda yol göstericiler eksik olduğu için gençlerimizin isyânı fazla olmuştur Bugün vâz ve nasîhat eden kimseler çoktur ama hakîkî saâdet yolunu belirten rehberler azdır

Abdülhakîm Hüseynî bir sohbeti sırasında pişmanlık ile ilgili olarak şöyle buyurdu:

Pişmanlık geçmiş günahları pişmanlıkla terk etmek ve gelecekte yapmamaya azmetmektir İşte bu hâl insana on güzel ahlâk ve hasleti kazandırır Bu hasletlere tövbenin şartları denir Birincisi; ikinci bir seferde günah işlememektir fakat farzdır İkincisi; tutulduğu günahları terk etmek ve işlediği için üzülmektir Üçüncüsü; Allahü teâlâya yönelip kazâsı gereken ibâdetleri kazâ etmek, keffâreti gerekenin keffâretini atamak, kul hakkına âit iâdesi gerekeni yerine vermektir Abdurrahmân Tâgî hazretleri; Utancından dolayı gasb ettiği ve çaldığı malı sâhibine iâde etmeyen veya helâllaşmayanın cefa ile ilgili tövbesi sahîh değildirbuyurdu Dördüncüsü; yaptığından tövbe etmek ve hattâ gözyaşları içinde suçunu idrâk etmektir Beşincisi; istikâmeti düzeltmek için bütün tedbirleri elde etmek, bilfiil istikâmet yoluna girmek, ölünceye dek istikâmetten ayrılmamayı azimle kasd eylemektir Altıncısı; günahlarının âkibetinden korkmaktır Yedincisi; günahlardan vaz geçtiği için affedilmek ve cenâbı Hakk'ın mağfiretini ümid etmektir Sekizincisi; dergâhı ilâhiyede günahlarını îtirâf edip affını taleb etmektir Dokuzuncusu; günahları Allahü teâlânın takdîri ve adâleti ile olmuş iyi anlamak ve Allahü teâlânın tövbeyi nasîb ettiğine inanmaktır Onuncusu; sâlih amellere devâm etmektir

Tövbeyi geciktirmemelidir Tövbenin zamânı, ruh gargarayı geçmeyinceye kadardır Gargarayı geçince kâfirin îmânı kabul olmadığı gibi müminin tövbesi de makbûl değildir Kesin Allahü teâlâ kulun tövbesini cân gargaraya gelmeden önce kabûl ederhadîsi şerîftir Nihâyet can boğazına çıkınca ne kâfirin îmânı, ne de müminin tövbesi kabûl değildir

Abdülhakîm Hüseynî Menzil'de bulunduğu sırada hastalanmadan önce şimdiki türbesinin yerini etrafına taşlar dizerek işâretledi Vefât ettiği süre buraya defn edilmesini vasiyet etti Ömrü her tarafında insanların îmânlarını kurtarabilmeleri için çaba etti Bir sohbetinde; Evliyâ yetiştirme mektepleri olan tarîkatler, artık îmân kurtarma mektepleri hâline geldi Eskiden ırk yıllarca gezer, kendilerine şeyh ararlardı Acilen ise şeyhler kapı kapı dolaşıp müslümanları îmânlarının kurtulması için çağırıyor ve topluyorlar Şâhı Hazne (Ahmed Haznevî) Ümmeti Muhammed'in îmânını kurtarmaya çalıştı Yoksa bu zamanda tarîkat meselesi diye bir şey olmuyor Hemen bir oyalamadır yapıyoruz Maksad îmân kurtarmaktır Bütün hidâyet Mehdî aleyhirrahme vaktinde olacaktırbuyurdu

Ömrünün son zamanlarında sohbetine gelen insanlara buyurdu oysa:

İnsanın kalbi dâimâ Allahü teâlâya ast olmalı, Allah insanın aklından, fikrinden hiç çıkmamalı İnsanın kalbi ayrıca mahzûn olmalı, keza de Rabbine yalvarış içinde bulunmalı Kişi ne dek mahzûn, ne kadar nefsinden ve benliğinden uzaklaşmışsa Allahü teâlânın yanında pek makbûl ve yüksektir Zâlim olan, zulm eden, tutku ve safâ ardındaki koşan kişinin, muhakkak Allahü teâlâdan haberi olmaz

İnsan fakîr olmalıdır Rabbü'lâlemîn hep fakirlerledir Fakirleri sever Fakirlikten kasıt nefs ve benlikten uzak olmaktır Dünyâ malından dolayı sefalet değildir İnsanın nefs ve benliğini yenmesi lâzımdır Nefsini gören, kendinde soylu davranış hisseden kimseyi Allahü teâlâ sevmez Şeytanın küfre gitmesinin sebebi nefsini, kendini büyük görmesi yok miydi? İnsanın ayağı nefsin göğsünde bulunmalıdır fakat, başkaldırmaya gücü yetmesin Nefsin düşmanlığı fazla büyüktür Firavun, Şeddat, Kârûn gibilerin felâketlerine nefisleri sebeb oldu Çünkü büyüklük taslayan nefisleri, büyük iddialara kalkıştılar Kendileri anlamsız bir dâvâ güttüklerini, ilâh olmadıklarını ve Allahü teâlâdan uzaktan olduklarını bildikleri hâlde nefislerinin Allahlık dâvâsına boyun eğdiler Çünkü nefisleri öyle büyümüş ve kendilerine hâkim olmuştu

İnsanın iyi amellerini ve ibâdetlerini görmemesi, hep günâhlarını görmesi lâzımdır İnsan bir şey olmadığını bilmelidir Hayrını, amelini, ibâdetini yok, hep günahlarını göz önünde tutmalıdır Çünkü insan amel ve ibâdetini görünce nefsi kabarır İnsanı felâkete götüren nefsidir Firavun, Şeddad ve Kârûn gibi ilâhlık dâvâsında bulunan ve helâke gidenler daima nefisleri yüzünden bu felâketlere uğradılar Nefisleri büyüdü, büyüdü, sonunda ilâhlık dâvâsına kalkıştılar Çünkü lezzetli kendinden üstün hiç bir varlığın bulunmasını istemez İşte onlar da haddini aşmış, azgınlaşmış nefislerinin ilâhlık iddiâsına uymuşlardır Onlar kendilerinin ilâh olmadığını bilmiyorlar mıydı? Biliyorlardı fakat büyüyen ve büyük iddiâlara kalkışan nefislerine kendileri de uydular

İnsan defalarca iyilerle bulunmalı, iyilerle arkadaşlık yapmalıdır İyilerle bulunmanın menfaati ebediyete değin devâm eder İşte Eshâbı Kehf'in köpeği, köpek olması münâsebetiyle haram ve necisdir Islâkken dokunduğu yerin temizlenmesi için yedi defâ yıkamak gerekir (Şâfiî mezhebine tarafından) Lakin iyilerle kaldığı için, Allahü teâlâ onu berâber kaldığı iyilerin hürmetine cennetlik yaptı Haram ve necis olduğu hâlde cennetlik oldu ve Cennet'te iyilerle berâber bulunacaktır Halbuki Nûh aleyhisselâmın oğlu Ülü'lazm bir peygamberin oğlu olduğu hâlde, kâfirlerle arkadaşlık yapıp onlarla berâber bulunduğu için îmânını kaybetti Allahü teâlâ onu kâfirler topluluğundan yazdı Peygamber oğlu olduğu hâlde kâfirlerle dostluk yapmasından dolayı son nefeste küfür üstüne îmânsız gitti öte taraftan necis olan bir köpek ise cennetlik oldu Çünkü iyilerle berâberdi, onlardan ayrılmadı Peygamber efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem buyurdu ki: İnsan her kimi seviyorsa kıyâmette de onunla berâber haşrolacak, kiminle arkadaşsa haşirde de onunla dost olacaktır

Ömrünün sonunda bir sene değin kaldığı Adıyaman'ın Kahta ilçesine tabi Menzil köyünde hastalanan Abdülhakîm Hüseynî Efendi tedâvî için Diyarbakır'a götürüldü Oradan da Ankara'ya nakledildi Burada iken bâzı siyâset adamları ve parlamenterler kendisini ziyâret ederek duâsını istediler Onlara hitâben; Hâlis niyetle dîni mübîne, İslâm dînine her kim hizmet vermek isterse Allahü teâlâ onu muvaffak kılsındiye duâ etti

Ankara'da yapılan ameliyattan sonra durumu düzelmedi 25 Mayıs 1972 (H1392) târihinde Ankara'da vefât etti Cenâzesi Menzil köyüne götürülerek talebeleri tarafından, daha önce işâretlemiş olduğu yerde defnedildi Kabri sevenleri tarafından ziyâret edilmektedir

İŞİN ESÂSI

Talebelerinin bir sorusu üstüne buyurdu ki;

Fıkıh ilmini öğrenin, onunla amel edin İslâm dîni edeplerden ibârettir Edeplere uyarlamak lâzımdır

Alışılmışlık çok çirkindir İbâdet de alışkanlıkla yapılmamalı Çünkü alışılmışlık hâlini alırsa ibâdet âdet olur İbâdeti âdetten edeblerle dağıtmak gerekir Herbir işe kapısından girmek gerekir, temelden açmak lâzımdır Kul elinden gelen tedbiri almakla Allahü teâlânın takdirine teslim olmalıdır Zamânın tümü üç saatten ibârettir Bir gün aleyhte, bir gün lehte olur Lehte olduğu vakit şımarıklık, kibirlilik ve zulümden sakınmalı, aleyhte olduğu zaman dayanma, tahammül, azamî tedbire sarılmalıdır Ne aleyhte ne lehte olduğu vakit da vakti değerlendirmek gerekir

İşin esâsı Ehli sünnet velcemâat îtikâdını öğrenip îmânı düzeltmek ve Ehli sünnet âlimlerinin bildirdikleriyle amel etmektir Îmânı Ehli sünnet îtikâdına kadar düzeltmeden tasavvuf yolunda ileri gitmek olası değildir


1) Mâneviyât Dünyâsında İz Bırakanlar; s121,132
2) Edeple Varış Lütufla Dönüş; s3
3) Sohbetler *
 
858,505Konular
982,693Mesajlar
33,052Kullanıcılar
orxanSon üye
Üst Alt