nicebayan
FD Üye
- Katılım
- Ara 24, 2016
- Mesajlar
- 94,678
- Etkileşim
- 2
- Puan
- 38
- Yaş
- 36
- Web sitesi
- nicebayan.com
- F-D Coin
- 90
ABDÜLHAKÎM HÜSEYNÎ
Son devirde Sûriye'de yetişen evliyâdan Şeyh Ahmed Haznevî'nin halîfelerinden İsmi, Abdülhakîm'dir Seyyiddir Hazreti Hüseyin'in soyundan geldiği için Hüseynî nisbesiyle meşhûr olmuştur Gavsı Bilvânîsi lakabıyla da bilinir 1902 (H1320) senesinde Siirt'in Baykan ilçesine tabi Kermat köyünde doğdu 1972 (H1392) senesinde Ankara'da vefât etti Adıyaman'ın Kahta ilçesine tabi Menzil köyünde defn edildi
Doğumundan kısa bir müddet sonra babasının imâmlık yapmak ve medresede talebe okutmak için dâvet edildiği komşu Siyânis köyüne taşındılar Babası vazîfesinin altıncı ayında vefât edince onu dedesi yanına aldı Dedesi onu okutmak için âlim ve tasavvuf ehli Muhammed Ziyâüddîn Nurşînî hazretlerinin ders halkasına ve sohbetlerine gönderdi Bu sırada sekiz yaşında bulunan Abdülhakîm Hüseynî 14 yaşına kadar bu zâttan ilim öğrendi ve feyz aldı Hocası Nurşîn'e taşınınca tahsiline başka medreselerde devâm etti bununla birlikte hocası ile mânevî bağını devâm ettirdi Daha ilmini tamamlayıp icâzet almadan medrese ve tekkeler kapatılınca Siyânis'e döndü Komşu Tarunî köyüne imâmlık yapıp, talebe okutmak üzere dâvet edildi Burada pekçok talebe yetiştirdi Bu sırada hocası Muhammed Ziyâüddîn Nurşînî vefât etti Abdülhakîm Efendi keza ilmini bitirmek, ayrıca de tasavvufta ilerlemek için Muhammed Ziyâüddîn Nurşînî'nin talebelerinden Şeyh Selim'e talebe edinmek istedi Ancak rüyâsında hocası ona çok sevdiği halîfesi Şeyh Ahmed Haznevî'ye bağlanmasını bildirdi Rüyâsında Muhammed Ziyâüddîn Nurşînî, Şeyh Ahmed Haznevî'ye hitâben; Şeyh Ahmed! Bu Seyyid Abdülhakîm'in babasının bizde emeği çoktur Onun için sen ona gözün gibi bakacaksın!diye emânet etti Bu işâret üstüne Abdülhakîm Hüseynî, Muhammed Ziyâüddîn Nurşînî'nin talebelerinden Suriye'nin Hazne köyünde yer alan Şeyh Ahmed Haznevî'ye gitgide artarak talebe oldu Hazne'ye Ahmed Haznevî'nin talebelerinden Seyyid Ahmed'le birlikte gitti Şeyh Ahmed Haznevî misâfirlere iltifatta bulunup talebeliğine ve sohbetine kabûl etti
Şeyh Ahmed Haznevî daha ilk günden îtibâren Molla Abdülhakîmdiye hitâb ederek, onun ilim ve irfânını takdir ettiğini gösterdi
Abdülhakîm Hüseynî, Ahmed Haznevî'nin sohbetlerinde bulundu sonra her tarafta memleketine döndü Ama 14 sene müddetle gidip gelerek ilmini ve tasavvuftaki derecesini arttırdı Hocasından 34 yaşındayken medresede talebelere ilim öğretmek üzere, 36 yaşındayken de insanlara İslâmiyetin dikte ve yasaklarını açıklama yapmak sûretiyle kurtuluşa kavuşmalarına vesîle elde etmek için icâzet aldı Memleketine dönerek köyünde ve çevresindeki diğer kasabalarda İslâm dîninin emir ve yasaklarını anlatmaya başladı Tüm ilim ve irfânını talebe yetiştirmeye ve müslümanların Allahü teâlânın rızâsını kazanmalarına vesîle olmaya hasretti Birincil üç senede fazla netîce alamadı Ama hocası Ahmed Haznevî'nin vefâtından sonra onun sohbetlerine büyük bir istek oldu Akın akın gelen halk onun ilim ve feyzinden istifâde etmeye çalıştılar Ona olan bu büyük istek civar kasabalardaki bâzı şeyhlerin gıptasına, bâzılarının da kıskanmalarına sebeb oldu Çünkü onlara tabi olan bâzı kimseler de gelip Abdülhakîm Efendinin sohbetine katılıyorlardı Bu şeyhlerden biri ona gönderdiği mektupta; İnsan düşünür ve kabûl eder ki yanyana koyun otlatan iki çobandan birinin birkaç koyunu diğerinin sürüsüne kaçıp karışırsa onları iâde etmek lâzımdır O hâlde sen de bizim sürüden ayrılanları iâde etmelisindiyordu Bu mektubu okuyan Abdülhakîm Hüseynî gülümseme ederek; Biz ceddi pâkimizin (Peygamber efendimizin) ümmetine hizmeti gâye edinmişiz ve bunun için çabalıyoruz Baş olmak ve çok tarafdâr biriktirmek gayretinde değiliz Ceddimiz bize ilim mîrâs bırakmıştır Bu ilme kim sâhipse vâris odur Biz inşâallah mîrâs gerçek vârislerinin eline geçer diye duâ ediyoruzbuyurdu Daima aynı yerde kalmayıp, ikâmetgâhını aralıksız değiştirdi Tarunî ve Bilvanis köylerinden daha sonra Bitlis'in Narlıdere nâhiyesine, oradan da Siirt'in Kozluk kazasına tabi Gadiri köyüne yerleşti
Abdülhakîm Hüseynî gittiği yerlerde ayrıca talebe okutup ilim öğretti keza de sohbetleriyle insanlara dünyâda ve âhirette mutlu olmanın yollarını gösterdi Talebelerinden birisinin; Canım Gavs'a kurbân olsun! Bize öyle bir nasîhatte bulununuz ancak dünyâ ve âhirette bizim kurtuluşumuza vesîle olsundedi Abdülhakîm Hüseynî Efendi; Kurtuluş için özgürlük ve iffete uyarı edinbuyurdu Talebesi; Efendim bağımsızlık ve iffet nedir?deyince; Bağımsızlık Allahü teâlâdan diğer hiç bir sebebe bağlanmamaktır Umum işlerde sebeplere yok, sebepleri yaratana direnmek kulun ilk kurtuluş kapısıdır Iffet ise, kendi nefsi ve başkasının hesâbına değil, söz, hareket, amel, niyet ve özde yalnız Allah hesabına göre olmaktırbuyurdu Talebesi; İhlâsdan çok bahs edilir İhlâs nedir?diye sorunca da; İhlâs; hastalık ve gâye olmaksızın yalnız Allah için günâhı terk ve emirleri yapmaktır Yâni vargücünü Allahü teâlânın emrine sarf etmektir Bu hâlde sebat etmenin zâhirine takvâ, özüne ihlâs ismi verilmiştir Meselâ kimin düşüncesi mîdesi olursa, kıymeti ondan çıkan kadardır Binâenaleyh himmetini şöhrete, şehvete harcayanın hâli mâlûm olurdedi
Bir müddet Siirt'in Kozluk kazâsına ast Gadiri köyünde kaldıktan sonradan Şehri'ye gelen Abdülhakîm Hüseynî insanlara tatlı sohbetlerde ve nasîhatta bulundu Dinleyenlerden birinin; Açık ve dar darbelere nasıl uyarı ederiz, onlardan nasıl kurtuluruz?sorusuna şöyle yanıt verdi:
Darbelerden kurtulmak için açık ve kuytu edeplere uymak, Allahü teâlânın emirlerini yerine getirmek, hasbel beşer, insanlık îcâbı bir günâh işlenirse, tövbeyi geciktirmemek, Selefi sâlihînin yâni Eshâbı kirâm, Tâbiîn, Tebei Tâbiîn ve öteki İslâm âlimlerinin eserlerini okumak, öğrendiğimiz İslâmî bilgileri bilfiil kullanım etmekle ve İslâmiyeti bilenlerin sohbet ve nasîhatlerini dinlemekle kurtuluruz Bunlar zâhirî edeptir Bâtınî, sıcacık edepleri gözetmek ise bu zamanda çok zordur Kalbi mâsivâdan yâni Allahü teâlâdan başkasını düşünmekten temizlemekle muhtemel olur Nitekim Hâfızı Şîrâzî hazretleri; Seni dostundan geri bırakan ne ise kalpten onu terk etbuyurdu
Bir sohbeti esnâsında da dinleyenlerden birisi; Bir kimse Kur'ânı kerîmi, hadîsi şerîfleri, fıkıh ilmini biliyor, Selefi sâlihînin, birincil atama İslâm âlimlerinin kitaplarını okursa, mânevî bir yol göstericiye ne lüzum vardır?diye sordu Cevâbında buyurdu fakat:
Dediğin doğrudur fakat bir eczâcı türlü türlü otları ve çiçekleri bilir Hangisinden ne gibi şerbet çıkarılacağını, hangi hastalığa faydalı olacağını da bilir Hattâ çoğu süre doktorlara da onu gösterir, onun analiz ve araştırmasına kadar teşhis ettikleri hastalığa onun ilaçlarını tavsiye ederler Fakat eczâcı bir hastanın hastalığını tanı etmekten âcizdir Doktorun reçetesi olmadan bir hastaya ilaç verse, hele ilacın üzerinde reçetesiz satılmaz diye bir tescil olursa, eczâcı o ilacı parasız olarak verdikten sonra hasta o ilaçla ölürse, eczâcı cezâlandırılır Elbette böyle satış yapan cezâyı adalet eder Bununla berâber hastalıkları tedâvî ve tanı eden hekim da kendi filmini çekmekten âcizdir Olur Ya filmini çekebilir fakat iki omuzu arasında bir çıban varsa onu tedâvî etmekten âcizdir Âlimleri de buna kıyas ediniz Halbuki insan âhiret yolunda evvelâ avâmdır yâni halktandır Nasıl kendini tedâvî edebilir Kalb hastalıklarının tedâvîsi maddî tedâvîden daha zordur Acaba nazarî olarak tıb ilmini tahsil edene, senin oğlun dâhi olsa beyin ve kalb ameliyâtında sen kendini teslim edebilir misin? Fakat tecrübe görmüş ve birçok başarıları görülmüş bir doktora kendini tereddütsüz teslim edebilirsin yok mi? Bu değin vâizler, nasîhatlarıyla az kimseleri yola getirirler fakat mânevî rehber olan hocalar böylece değildir Peçok günahkâr ve fâsık onların sohbetleri sebebiyle günahlarından vaz geçmişlerdir Bu hâl açık açık meydandadır Diyebiliriz ama zamânımızda yol göstericiler eksik olduğu için gençlerimizin isyânı fazla olmuştur Bugün vâz ve nasîhat eden kimseler çoktur fakat hakîkî saâdet yolunu belirten rehberler azdır*
Son devirde Sûriye'de yetişen evliyâdan Şeyh Ahmed Haznevî'nin halîfelerinden İsmi, Abdülhakîm'dir Seyyiddir Hazreti Hüseyin'in soyundan geldiği için Hüseynî nisbesiyle meşhûr olmuştur Gavsı Bilvânîsi lakabıyla da bilinir 1902 (H1320) senesinde Siirt'in Baykan ilçesine tabi Kermat köyünde doğdu 1972 (H1392) senesinde Ankara'da vefât etti Adıyaman'ın Kahta ilçesine tabi Menzil köyünde defn edildi
Doğumundan kısa bir müddet sonra babasının imâmlık yapmak ve medresede talebe okutmak için dâvet edildiği komşu Siyânis köyüne taşındılar Babası vazîfesinin altıncı ayında vefât edince onu dedesi yanına aldı Dedesi onu okutmak için âlim ve tasavvuf ehli Muhammed Ziyâüddîn Nurşînî hazretlerinin ders halkasına ve sohbetlerine gönderdi Bu sırada sekiz yaşında bulunan Abdülhakîm Hüseynî 14 yaşına kadar bu zâttan ilim öğrendi ve feyz aldı Hocası Nurşîn'e taşınınca tahsiline başka medreselerde devâm etti bununla birlikte hocası ile mânevî bağını devâm ettirdi Daha ilmini tamamlayıp icâzet almadan medrese ve tekkeler kapatılınca Siyânis'e döndü Komşu Tarunî köyüne imâmlık yapıp, talebe okutmak üzere dâvet edildi Burada pekçok talebe yetiştirdi Bu sırada hocası Muhammed Ziyâüddîn Nurşînî vefât etti Abdülhakîm Efendi keza ilmini bitirmek, ayrıca de tasavvufta ilerlemek için Muhammed Ziyâüddîn Nurşînî'nin talebelerinden Şeyh Selim'e talebe edinmek istedi Ancak rüyâsında hocası ona çok sevdiği halîfesi Şeyh Ahmed Haznevî'ye bağlanmasını bildirdi Rüyâsında Muhammed Ziyâüddîn Nurşînî, Şeyh Ahmed Haznevî'ye hitâben; Şeyh Ahmed! Bu Seyyid Abdülhakîm'in babasının bizde emeği çoktur Onun için sen ona gözün gibi bakacaksın!diye emânet etti Bu işâret üstüne Abdülhakîm Hüseynî, Muhammed Ziyâüddîn Nurşînî'nin talebelerinden Suriye'nin Hazne köyünde yer alan Şeyh Ahmed Haznevî'ye gitgide artarak talebe oldu Hazne'ye Ahmed Haznevî'nin talebelerinden Seyyid Ahmed'le birlikte gitti Şeyh Ahmed Haznevî misâfirlere iltifatta bulunup talebeliğine ve sohbetine kabûl etti
Şeyh Ahmed Haznevî daha ilk günden îtibâren Molla Abdülhakîmdiye hitâb ederek, onun ilim ve irfânını takdir ettiğini gösterdi
Abdülhakîm Hüseynî, Ahmed Haznevî'nin sohbetlerinde bulundu sonra her tarafta memleketine döndü Ama 14 sene müddetle gidip gelerek ilmini ve tasavvuftaki derecesini arttırdı Hocasından 34 yaşındayken medresede talebelere ilim öğretmek üzere, 36 yaşındayken de insanlara İslâmiyetin dikte ve yasaklarını açıklama yapmak sûretiyle kurtuluşa kavuşmalarına vesîle elde etmek için icâzet aldı Memleketine dönerek köyünde ve çevresindeki diğer kasabalarda İslâm dîninin emir ve yasaklarını anlatmaya başladı Tüm ilim ve irfânını talebe yetiştirmeye ve müslümanların Allahü teâlânın rızâsını kazanmalarına vesîle olmaya hasretti Birincil üç senede fazla netîce alamadı Ama hocası Ahmed Haznevî'nin vefâtından sonra onun sohbetlerine büyük bir istek oldu Akın akın gelen halk onun ilim ve feyzinden istifâde etmeye çalıştılar Ona olan bu büyük istek civar kasabalardaki bâzı şeyhlerin gıptasına, bâzılarının da kıskanmalarına sebeb oldu Çünkü onlara tabi olan bâzı kimseler de gelip Abdülhakîm Efendinin sohbetine katılıyorlardı Bu şeyhlerden biri ona gönderdiği mektupta; İnsan düşünür ve kabûl eder ki yanyana koyun otlatan iki çobandan birinin birkaç koyunu diğerinin sürüsüne kaçıp karışırsa onları iâde etmek lâzımdır O hâlde sen de bizim sürüden ayrılanları iâde etmelisindiyordu Bu mektubu okuyan Abdülhakîm Hüseynî gülümseme ederek; Biz ceddi pâkimizin (Peygamber efendimizin) ümmetine hizmeti gâye edinmişiz ve bunun için çabalıyoruz Baş olmak ve çok tarafdâr biriktirmek gayretinde değiliz Ceddimiz bize ilim mîrâs bırakmıştır Bu ilme kim sâhipse vâris odur Biz inşâallah mîrâs gerçek vârislerinin eline geçer diye duâ ediyoruzbuyurdu Daima aynı yerde kalmayıp, ikâmetgâhını aralıksız değiştirdi Tarunî ve Bilvanis köylerinden daha sonra Bitlis'in Narlıdere nâhiyesine, oradan da Siirt'in Kozluk kazasına tabi Gadiri köyüne yerleşti
Abdülhakîm Hüseynî gittiği yerlerde ayrıca talebe okutup ilim öğretti keza de sohbetleriyle insanlara dünyâda ve âhirette mutlu olmanın yollarını gösterdi Talebelerinden birisinin; Canım Gavs'a kurbân olsun! Bize öyle bir nasîhatte bulununuz ancak dünyâ ve âhirette bizim kurtuluşumuza vesîle olsundedi Abdülhakîm Hüseynî Efendi; Kurtuluş için özgürlük ve iffete uyarı edinbuyurdu Talebesi; Efendim bağımsızlık ve iffet nedir?deyince; Bağımsızlık Allahü teâlâdan diğer hiç bir sebebe bağlanmamaktır Umum işlerde sebeplere yok, sebepleri yaratana direnmek kulun ilk kurtuluş kapısıdır Iffet ise, kendi nefsi ve başkasının hesâbına değil, söz, hareket, amel, niyet ve özde yalnız Allah hesabına göre olmaktırbuyurdu Talebesi; İhlâsdan çok bahs edilir İhlâs nedir?diye sorunca da; İhlâs; hastalık ve gâye olmaksızın yalnız Allah için günâhı terk ve emirleri yapmaktır Yâni vargücünü Allahü teâlânın emrine sarf etmektir Bu hâlde sebat etmenin zâhirine takvâ, özüne ihlâs ismi verilmiştir Meselâ kimin düşüncesi mîdesi olursa, kıymeti ondan çıkan kadardır Binâenaleyh himmetini şöhrete, şehvete harcayanın hâli mâlûm olurdedi
Bir müddet Siirt'in Kozluk kazâsına ast Gadiri köyünde kaldıktan sonradan Şehri'ye gelen Abdülhakîm Hüseynî insanlara tatlı sohbetlerde ve nasîhatta bulundu Dinleyenlerden birinin; Açık ve dar darbelere nasıl uyarı ederiz, onlardan nasıl kurtuluruz?sorusuna şöyle yanıt verdi:
Darbelerden kurtulmak için açık ve kuytu edeplere uymak, Allahü teâlânın emirlerini yerine getirmek, hasbel beşer, insanlık îcâbı bir günâh işlenirse, tövbeyi geciktirmemek, Selefi sâlihînin yâni Eshâbı kirâm, Tâbiîn, Tebei Tâbiîn ve öteki İslâm âlimlerinin eserlerini okumak, öğrendiğimiz İslâmî bilgileri bilfiil kullanım etmekle ve İslâmiyeti bilenlerin sohbet ve nasîhatlerini dinlemekle kurtuluruz Bunlar zâhirî edeptir Bâtınî, sıcacık edepleri gözetmek ise bu zamanda çok zordur Kalbi mâsivâdan yâni Allahü teâlâdan başkasını düşünmekten temizlemekle muhtemel olur Nitekim Hâfızı Şîrâzî hazretleri; Seni dostundan geri bırakan ne ise kalpten onu terk etbuyurdu
Bir sohbeti esnâsında da dinleyenlerden birisi; Bir kimse Kur'ânı kerîmi, hadîsi şerîfleri, fıkıh ilmini biliyor, Selefi sâlihînin, birincil atama İslâm âlimlerinin kitaplarını okursa, mânevî bir yol göstericiye ne lüzum vardır?diye sordu Cevâbında buyurdu fakat:
Dediğin doğrudur fakat bir eczâcı türlü türlü otları ve çiçekleri bilir Hangisinden ne gibi şerbet çıkarılacağını, hangi hastalığa faydalı olacağını da bilir Hattâ çoğu süre doktorlara da onu gösterir, onun analiz ve araştırmasına kadar teşhis ettikleri hastalığa onun ilaçlarını tavsiye ederler Fakat eczâcı bir hastanın hastalığını tanı etmekten âcizdir Doktorun reçetesi olmadan bir hastaya ilaç verse, hele ilacın üzerinde reçetesiz satılmaz diye bir tescil olursa, eczâcı o ilacı parasız olarak verdikten sonra hasta o ilaçla ölürse, eczâcı cezâlandırılır Elbette böyle satış yapan cezâyı adalet eder Bununla berâber hastalıkları tedâvî ve tanı eden hekim da kendi filmini çekmekten âcizdir Olur Ya filmini çekebilir fakat iki omuzu arasında bir çıban varsa onu tedâvî etmekten âcizdir Âlimleri de buna kıyas ediniz Halbuki insan âhiret yolunda evvelâ avâmdır yâni halktandır Nasıl kendini tedâvî edebilir Kalb hastalıklarının tedâvîsi maddî tedâvîden daha zordur Acaba nazarî olarak tıb ilmini tahsil edene, senin oğlun dâhi olsa beyin ve kalb ameliyâtında sen kendini teslim edebilir misin? Fakat tecrübe görmüş ve birçok başarıları görülmüş bir doktora kendini tereddütsüz teslim edebilirsin yok mi? Bu değin vâizler, nasîhatlarıyla az kimseleri yola getirirler fakat mânevî rehber olan hocalar böylece değildir Peçok günahkâr ve fâsık onların sohbetleri sebebiyle günahlarından vaz geçmişlerdir Bu hâl açık açık meydandadır Diyebiliriz ama zamânımızda yol göstericiler eksik olduğu için gençlerimizin isyânı fazla olmuştur Bugün vâz ve nasîhat eden kimseler çoktur fakat hakîkî saâdet yolunu belirten rehberler azdır*