iltasyazilim
FD Üye
Abdülhamid Hareket Ordusune karşı neden gürültüsüz kalmıştır
31 Mart Vak ’ası ’nın en manâlı sonucu hiç kuşkusuz, 33 yıl müddetle devletin siyasetine yön veren II Abdülhamid ’in, 31 Mart Olayı ile ilgisi olduğu gerekçesiyle 27 Mart 1909 Salı günü hal ’ edilerek tahttan indirilmesidir II Abdülhamid, hal ’ tebliği için gelen, ekseriyetle gayrı Müslimlerden müteşekkil hal ’ heyetini metanetle karşılamış ve hal ’i beyanat görevini üstlenmiş olan Esat Toptani Paşa ’ya yaklaşarak söyle demiştir: “Bu işi ben yapmadım Sebep olanları halk arasın bulsun Ben milletimin iyiliği için çok çalıştım Hepsi mahvoldu Hepsinin üzerine sünger çekildi Kaderim böyle imiş Müsebbiplerini varsın insanlar bulsun Yalnız bir ricam var O da hayatımın Çırağan sarayında muhafaza edilmesidir Ben orada hasta biraderimi yıllarca muhafaza ettim Yarın bahçeden çoluk çocuğumla beraber oraya giderim Zaten yorulmuş idim Hiçbir şey istemem ve hiçbir şeye karışmam, Milletten bunu rica ederim Mahmut Şevket Paşa ise, Meclisi Milli ’ye göndermiş olduğu bir telgrafta II Abdülhamid ’in İstanbul ’da kalmasının sakıncalı olduğunu açıklama etmiştir Nitekim, II Abdülhamid ’in 31 Mart Ayaklanması ’nın teşvikçisi ve tertipçisi olmadığı, ayrıca tarih vesikalarıyla, keza de hadiselerin akışındaki mantık örgüsüyle katiyet kazanmıştır II Abdülhamid ’in bu olayda hiç bir etkisinin ve zerre dek alakasının olmadığı kesin delillerle sabittir
İsyanın başlaması ve Hareket Ordusu ’nun gelip olaylara müdahale etmesi aleyhinde Abdülhamid ’in gürültüsüz kalışı da bir nebzeye kadar yanıt bekleyen sorulardan biridir Bilindiği üzere, Padişah hem yürütmenin başı, keza de Kanunı Esasi ’nin 13 Maddesinde belirtildiği üzere, Orduların başkumandanıydı Başkumandanlığı bu şekilde sabit iken, kendisinden dikte almadan bir ordu İstanbul ’a nasıl yürüyebiliyordu? Yüz ifadelerinden bile neler düşündüğü sezilebilen Abdülhamid, niçin mahremi başkâtibi ve Sadrazamı ’na hiçbir şey söylememişti? Mevcudiyeti 30 000 ’i bulan Hassa Ordusu Padişah ’ın emri doğrultusunda yaşananlara karşı koyabilecekken, niçin Hassa Ordusu ’na müdahale emri verilmedi? Abdülhamid ’in olaylara gürültüsüz kalışını ve bu soruların cevaplarını, olayların örgüsünde seslenmek en açıkçası olsa gerektir
Evvela, Hareket Ordusu ’nun İstanbul ’a birkaç taburdan pozitif zor getireceğine, İttihat ve Terakki örgütünün kısa zamanda kuvveden fiile çıkacağına, Abdülhamid ’te dâhil kimse ihtimal vermemişti Bunun yanı sıra, Hareket Ordusu ’nu durdurmak için KâğıthaneAlibeyköy sırtlarında yerine getirmek gerekiyorken, bu yapılmadığı gibi, Hareket Ordusu ’na karşına mukavemet emri bekleyen Nazım Paşa, Abdülhamid tarafından güvenilir bulunmamıştı Çünkü Nazım Paşa, daha önce sürgün edilmiş ve İstanbul ’a dönmüş bir paşaydı Zira Rıza Nur, Nazım Paşa ’nın öne atılma cesaretinden mahrum olduğunu şu sözlerle dile getirmektedir: “… Hemen Harbiye Nezaretine gidip Nazım Paşa ’yı buldum İttihatçıları hiç sevmezdi Askeri böylece çok seviyor ve ne söylerse dinliyordu Ben onu o kadar metin zannederdim Bu sefer dermansız buldum Fikrimi izah ettim… Iş işten geçiyor Sen şu askeri topla 40000 talimli askerin var Şunları bir hamlede bitir, sonra Abdülhamid ’i de hallet İşler düzelsin, dedim Dudakları morardı, titremeye başladı, ben bunu yapamam dedi…
Bunlara ilaveten, Abdülhamid şayet Hareket Ordusu kumandanı Mahmud Şevket Paşa ’nın tahtı için verdiği yanıltıcı teminata güvenmiş de olabilirdi Cevat Bey ’de Fezlekesi ’nde bu nokta üzerinde önemle durmuştur öte taraftan, Mahmud Şevket Paşa, zeki bir strateji izleyerek, Nazım Paşa ’yı Yeşilköy ’e davet etmiş, ama bırakmayıp göz hapsine alarak, Hassa Ordusu askerlerinin başına geçmesini engellemiştir
İsyancılar safındaki Selimiye Kumandanı Süleyman Şefik Bey: “eğer Abdülhamid “öne atılıp İttihat ve Terakki ’yi kapattığını, yeni ve adil bir seçim yaptıracağını açıklayarak askerin başına geçseydi Hareket Ordusu durdurulabilirdi demektedir Oysa yanıldıkları nokta, Abdülhamid ’in şu aşamada böyle bir harekette bulunabileceğiydi Çünkü bu hareket, kardeş kavgasını göze olmak ve daha artı kan dökülmesine sebep olmak demekti Zira, Hareket Ordusu ’nun İstanbul ’a girişinden birgün önce, Hüseyin Hüsnü Paşa, İstanbul ahalisine hitaben yayınladığı bildiride, kendilerine karşısında konulmaması yolunda uyarı ve ihtarda bulunmuştu Bu isteğin, II Abdülhamid kadar kabul edilmesi ve İstanbul ’daki askerlere bu yolda nasihatlerde bulunması dikkatleri celbeden bir durumdur Saray içinde direnmeye kalkışan askerlere karşısında Abdülhamid ’in kişisel olarak engel olması, “asker zinhar kurşun atmasın, eğer kurşun atacaklarsa ilk olarak beni vursunlar meyanındaki ikazı da aynı cümledendir
Bazı yazarlar, Abdülhamid ’in olaylar içerisine girip müdahale etmemesini, “meşrutiyet yemininden dönmüş olacağı gibi basit bir niçin ile izah etmektedirler Oysaki daha fazla kardeş kanının dökülmemesi için tahtını feda eden Abdülhamid için, bu basit neden fazla hafif kalmaktadır aynı zamanda Abdülhamid, cesur çetelerle uğraş etmek, sokakları kan gölüne döndürmek, hatta tanıdık olmayan devletlerin müdahalesine sebebiyet verecek böyle bir tutumdan ısrarla kaçınmıştı Böyle bir tutumu Abdülhamid ’in yiğitlik olgusundan mahrum oluşu ile izah edenler ise, 31 Mart Vak'ası ’nın arkasından ülkeye hâkim olan siyasî düzenin, zihniyet şeklinin ve etkilerinin ağırlıklı olarak günümüze kadar sürekli bu olayın, İttihatçıların politik tutumuyla ilgisini kurmaktan genelde uzaktan duran, konu hakkında sağlıklı düşünceler açıklama etmekten çekinen yazarakademisyen tayfasından ibarettir Muhakkak işin içinde yiğitlik olgusu da vardır Ama bu süreci sadece cesaret olgusu ile anlatmak asla olası değildir
26 Nisan 1909 gecesi Ortaköy kapısından Beşiktaş Nizamiyesi ’ne dek Yıldız Sarayı ayrıntılarıyla işgal edilmiş, Abdülhamid akıbetini beklemeye koyulmuştu Saraydaki görevlilerin birçok yakalanmış, saray boşaltılmış, su ve gaz boruları indirilmiş, elektrik motorları durdurulmuş, saraya yiyecek içecek girişi yasaklanmış ve Yıldız Sarayı karanlıklara mahkûm edilmişti Mutfaklardaki yemek yemek kokusu, yerini işgal ve yağma kokusuna bırakmış, saraya hapsolunanlar bir ekmeğe zeka muhtaç olmuşlardı Abdülhamid ’in kızı Ayşe Osmanoğlu, azıcık katık istiyor, askerler göre, “bu akşam da katıksız yiyin cevabını alıyordu Abdurrahman Haysiyet Bey ’in, her gün, “askeri muayyenat dışarıya iki bin tabla yemek çıkıyor sözlerini düşünürsek, Yıldız ’ın nasıl aciz bir durumla aleyhinde karşıya olduğunu görebiliriz
Sonuç olarak, Abdülhamid ’in hâlâ 31 Mart trajedisinin tüm sonuçlarından mes ’ul tutulması, Türkiye ’de resmi tarihçiliğin zamanla ne ölçekte zihni bir problem yarattığını gösteriyor Hadiselerin sızıntı biçimi, bu iddianın aksine isyanın Abdülhamid ’i çökertmek isteyen Cemiyet kadar tertip edildiği yolunda tezler ortaya atılmasına sebep olmuştur Selanik ’teki Alatini köşküne gönderilmek üzere İstanbul ’dan sürgün edildikten sonra boşaltılan Yıldız Sarayı ’nda vesikaların ve tüm kıymetli taşınmazların sandıklara konarak Harbiye Nezareti ’ne götürülmesi, bunlar içindeki sandıklar dolusu jurnalin yıkım edilmesi, sonradan Yıldız ’a ait bir kısım fazla kıymetli eşyanın değerinin çok aşağıda fiyatlarla piyasaya düşmesi gibi veriler, bu tezleri beslemektedir Hâlâ Yıldız Sarayı ’nın yağma edilmediğini bahis edenlere ise, en hoş cevabı, Abdülhamid ’e aleyhinde sert muhalefetiyle bilinen ve “devlet malını deniz addeden Tevfik Fikret, Hanı Yağma(Yağma Sofrası) adlı şiiriyle vermiştir:
“…
Verir zavallı memleket, verir ne varsa, malini
Vücudunu, hayatını, ümidini, hayalini
Bütün ferağı halini, olanca şevki balini
Derhal yutun düşünmeyin haramını, helalini
Yiyin baylar yiyin, bu hanı iştiha sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya değin yiyin!
*
31 Mart Vak ’ası ’nın en manâlı sonucu hiç kuşkusuz, 33 yıl müddetle devletin siyasetine yön veren II Abdülhamid ’in, 31 Mart Olayı ile ilgisi olduğu gerekçesiyle 27 Mart 1909 Salı günü hal ’ edilerek tahttan indirilmesidir II Abdülhamid, hal ’ tebliği için gelen, ekseriyetle gayrı Müslimlerden müteşekkil hal ’ heyetini metanetle karşılamış ve hal ’i beyanat görevini üstlenmiş olan Esat Toptani Paşa ’ya yaklaşarak söyle demiştir: “Bu işi ben yapmadım Sebep olanları halk arasın bulsun Ben milletimin iyiliği için çok çalıştım Hepsi mahvoldu Hepsinin üzerine sünger çekildi Kaderim böyle imiş Müsebbiplerini varsın insanlar bulsun Yalnız bir ricam var O da hayatımın Çırağan sarayında muhafaza edilmesidir Ben orada hasta biraderimi yıllarca muhafaza ettim Yarın bahçeden çoluk çocuğumla beraber oraya giderim Zaten yorulmuş idim Hiçbir şey istemem ve hiçbir şeye karışmam, Milletten bunu rica ederim Mahmut Şevket Paşa ise, Meclisi Milli ’ye göndermiş olduğu bir telgrafta II Abdülhamid ’in İstanbul ’da kalmasının sakıncalı olduğunu açıklama etmiştir Nitekim, II Abdülhamid ’in 31 Mart Ayaklanması ’nın teşvikçisi ve tertipçisi olmadığı, ayrıca tarih vesikalarıyla, keza de hadiselerin akışındaki mantık örgüsüyle katiyet kazanmıştır II Abdülhamid ’in bu olayda hiç bir etkisinin ve zerre dek alakasının olmadığı kesin delillerle sabittir
İsyanın başlaması ve Hareket Ordusu ’nun gelip olaylara müdahale etmesi aleyhinde Abdülhamid ’in gürültüsüz kalışı da bir nebzeye kadar yanıt bekleyen sorulardan biridir Bilindiği üzere, Padişah hem yürütmenin başı, keza de Kanunı Esasi ’nin 13 Maddesinde belirtildiği üzere, Orduların başkumandanıydı Başkumandanlığı bu şekilde sabit iken, kendisinden dikte almadan bir ordu İstanbul ’a nasıl yürüyebiliyordu? Yüz ifadelerinden bile neler düşündüğü sezilebilen Abdülhamid, niçin mahremi başkâtibi ve Sadrazamı ’na hiçbir şey söylememişti? Mevcudiyeti 30 000 ’i bulan Hassa Ordusu Padişah ’ın emri doğrultusunda yaşananlara karşı koyabilecekken, niçin Hassa Ordusu ’na müdahale emri verilmedi? Abdülhamid ’in olaylara gürültüsüz kalışını ve bu soruların cevaplarını, olayların örgüsünde seslenmek en açıkçası olsa gerektir
Evvela, Hareket Ordusu ’nun İstanbul ’a birkaç taburdan pozitif zor getireceğine, İttihat ve Terakki örgütünün kısa zamanda kuvveden fiile çıkacağına, Abdülhamid ’te dâhil kimse ihtimal vermemişti Bunun yanı sıra, Hareket Ordusu ’nu durdurmak için KâğıthaneAlibeyköy sırtlarında yerine getirmek gerekiyorken, bu yapılmadığı gibi, Hareket Ordusu ’na karşına mukavemet emri bekleyen Nazım Paşa, Abdülhamid tarafından güvenilir bulunmamıştı Çünkü Nazım Paşa, daha önce sürgün edilmiş ve İstanbul ’a dönmüş bir paşaydı Zira Rıza Nur, Nazım Paşa ’nın öne atılma cesaretinden mahrum olduğunu şu sözlerle dile getirmektedir: “… Hemen Harbiye Nezaretine gidip Nazım Paşa ’yı buldum İttihatçıları hiç sevmezdi Askeri böylece çok seviyor ve ne söylerse dinliyordu Ben onu o kadar metin zannederdim Bu sefer dermansız buldum Fikrimi izah ettim… Iş işten geçiyor Sen şu askeri topla 40000 talimli askerin var Şunları bir hamlede bitir, sonra Abdülhamid ’i de hallet İşler düzelsin, dedim Dudakları morardı, titremeye başladı, ben bunu yapamam dedi…
Bunlara ilaveten, Abdülhamid şayet Hareket Ordusu kumandanı Mahmud Şevket Paşa ’nın tahtı için verdiği yanıltıcı teminata güvenmiş de olabilirdi Cevat Bey ’de Fezlekesi ’nde bu nokta üzerinde önemle durmuştur öte taraftan, Mahmud Şevket Paşa, zeki bir strateji izleyerek, Nazım Paşa ’yı Yeşilköy ’e davet etmiş, ama bırakmayıp göz hapsine alarak, Hassa Ordusu askerlerinin başına geçmesini engellemiştir
İsyancılar safındaki Selimiye Kumandanı Süleyman Şefik Bey: “eğer Abdülhamid “öne atılıp İttihat ve Terakki ’yi kapattığını, yeni ve adil bir seçim yaptıracağını açıklayarak askerin başına geçseydi Hareket Ordusu durdurulabilirdi demektedir Oysa yanıldıkları nokta, Abdülhamid ’in şu aşamada böyle bir harekette bulunabileceğiydi Çünkü bu hareket, kardeş kavgasını göze olmak ve daha artı kan dökülmesine sebep olmak demekti Zira, Hareket Ordusu ’nun İstanbul ’a girişinden birgün önce, Hüseyin Hüsnü Paşa, İstanbul ahalisine hitaben yayınladığı bildiride, kendilerine karşısında konulmaması yolunda uyarı ve ihtarda bulunmuştu Bu isteğin, II Abdülhamid kadar kabul edilmesi ve İstanbul ’daki askerlere bu yolda nasihatlerde bulunması dikkatleri celbeden bir durumdur Saray içinde direnmeye kalkışan askerlere karşısında Abdülhamid ’in kişisel olarak engel olması, “asker zinhar kurşun atmasın, eğer kurşun atacaklarsa ilk olarak beni vursunlar meyanındaki ikazı da aynı cümledendir
Bazı yazarlar, Abdülhamid ’in olaylar içerisine girip müdahale etmemesini, “meşrutiyet yemininden dönmüş olacağı gibi basit bir niçin ile izah etmektedirler Oysaki daha fazla kardeş kanının dökülmemesi için tahtını feda eden Abdülhamid için, bu basit neden fazla hafif kalmaktadır aynı zamanda Abdülhamid, cesur çetelerle uğraş etmek, sokakları kan gölüne döndürmek, hatta tanıdık olmayan devletlerin müdahalesine sebebiyet verecek böyle bir tutumdan ısrarla kaçınmıştı Böyle bir tutumu Abdülhamid ’in yiğitlik olgusundan mahrum oluşu ile izah edenler ise, 31 Mart Vak'ası ’nın arkasından ülkeye hâkim olan siyasî düzenin, zihniyet şeklinin ve etkilerinin ağırlıklı olarak günümüze kadar sürekli bu olayın, İttihatçıların politik tutumuyla ilgisini kurmaktan genelde uzaktan duran, konu hakkında sağlıklı düşünceler açıklama etmekten çekinen yazarakademisyen tayfasından ibarettir Muhakkak işin içinde yiğitlik olgusu da vardır Ama bu süreci sadece cesaret olgusu ile anlatmak asla olası değildir
26 Nisan 1909 gecesi Ortaköy kapısından Beşiktaş Nizamiyesi ’ne dek Yıldız Sarayı ayrıntılarıyla işgal edilmiş, Abdülhamid akıbetini beklemeye koyulmuştu Saraydaki görevlilerin birçok yakalanmış, saray boşaltılmış, su ve gaz boruları indirilmiş, elektrik motorları durdurulmuş, saraya yiyecek içecek girişi yasaklanmış ve Yıldız Sarayı karanlıklara mahkûm edilmişti Mutfaklardaki yemek yemek kokusu, yerini işgal ve yağma kokusuna bırakmış, saraya hapsolunanlar bir ekmeğe zeka muhtaç olmuşlardı Abdülhamid ’in kızı Ayşe Osmanoğlu, azıcık katık istiyor, askerler göre, “bu akşam da katıksız yiyin cevabını alıyordu Abdurrahman Haysiyet Bey ’in, her gün, “askeri muayyenat dışarıya iki bin tabla yemek çıkıyor sözlerini düşünürsek, Yıldız ’ın nasıl aciz bir durumla aleyhinde karşıya olduğunu görebiliriz
Sonuç olarak, Abdülhamid ’in hâlâ 31 Mart trajedisinin tüm sonuçlarından mes ’ul tutulması, Türkiye ’de resmi tarihçiliğin zamanla ne ölçekte zihni bir problem yarattığını gösteriyor Hadiselerin sızıntı biçimi, bu iddianın aksine isyanın Abdülhamid ’i çökertmek isteyen Cemiyet kadar tertip edildiği yolunda tezler ortaya atılmasına sebep olmuştur Selanik ’teki Alatini köşküne gönderilmek üzere İstanbul ’dan sürgün edildikten sonra boşaltılan Yıldız Sarayı ’nda vesikaların ve tüm kıymetli taşınmazların sandıklara konarak Harbiye Nezareti ’ne götürülmesi, bunlar içindeki sandıklar dolusu jurnalin yıkım edilmesi, sonradan Yıldız ’a ait bir kısım fazla kıymetli eşyanın değerinin çok aşağıda fiyatlarla piyasaya düşmesi gibi veriler, bu tezleri beslemektedir Hâlâ Yıldız Sarayı ’nın yağma edilmediğini bahis edenlere ise, en hoş cevabı, Abdülhamid ’e aleyhinde sert muhalefetiyle bilinen ve “devlet malını deniz addeden Tevfik Fikret, Hanı Yağma(Yağma Sofrası) adlı şiiriyle vermiştir:
“…
Verir zavallı memleket, verir ne varsa, malini
Vücudunu, hayatını, ümidini, hayalini
Bütün ferağı halini, olanca şevki balini
Derhal yutun düşünmeyin haramını, helalini
Yiyin baylar yiyin, bu hanı iştiha sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya değin yiyin!
*