nicebayan
FD Üye
- Katılım
- Ara 24, 2016
- Mesajlar
- 94,678
- Etkileşim
- 2
- Puan
- 38
- Yaş
- 37
- Web sitesi
- nicebayan.com
- F-D Coin
- 95
ABDURRAHMÂN TAFSÛNCÎ
Meşhûr velîlerden Künyesi Ebû Muhammed'dir Tafsûnc ya da Tagsûnc denilen yerde yerleştiği için Tafsuncî nisbesi ile meşhur oldu Tafsûnc Bağdâd'a ast ve Dicle kıyısında bir beldenin adıdır Doğumu ve nesebi hakkında kaynaklarda bilgi yoktur Abdülkâdir Geylânî hazretlerinin talebesidir 1115 (H550) senesinden önce hocası Abdülkâdir Geylânî'nin sağlığında vefât etti KabriTafsûnc'da olup ziyâret yeridir
Abdurrahmân Tafsûncî, evliyânın büyüklerinden olup, âriflerin gözbebeği, evliyânın baştâcı, yüksek ve değerli hâllerin sâhibi, kerâmetleri açık ve tasarrufu kuvvetli bir zâttı Yüksekçe bir kürsînin üzerine çıkıp, din ve hakîkat ilimlerini anlatırdı İslâmiyetin emir ve yasaklarını bildirir, evliyâlığın yüksek hâllerini haber verirdi Onun meclisi, âlim ve velîler ile dolup taşardı Kendisi, âlimlere hâs bir elbise giyerdi Katıra binip belde, belde dolaşırdı Tafsûnc'da bâzı sâlih kimseler, Resûlullah efendimizi rüyâlarında görüp, onun hâlinden suâl ettiklerinde; O, mukaddes kâinat hakkında haber verenlerdendirbuyurdu Allahü teâlânın katındaki derecesi fazla yüksek olan Abdurrahmân Tafsûncî, himmet ve yardımı ile tasarrufu kuvvetli olup, duâ ve murâdı çabuk hâsıl olanlardandı Gâipten haber verdikleri mutlaka ortaya çıkardı Gâibi, ileride olacakları ancak Allahü teâlâ bilir Fakat Allahü teâlânın Peygamberlere mûcize, evliyâya da kerâmet olarak gâipten bildirdikleri tıpkı zuhûr etmiştir Abdurrahmân Tafsûncî, böyle kerâmet sâhibi bir velîydi
Bir gün bir adam ona gelip; Ey efendi! Benim, on bir seneden beri meyve vermeyen hurmalarım ve üç seneden beri yavrulamayan ineklerim var Bana duâ edin Bunlardan başka hiç malım değildedi
Ona duâ etti O seneden daha sonra hurmalar meyve verdi İnekler yavruladı Hattâ o kişi, ahali içinde, hayvan sürüsü ve parası, incisi fazla biri olarak tanındı Hayvanları, dillere destân olacak şekilde çoğaldı
Abdurrahmân Tafsûncî'nin talebelerinden biri anlatır:
Hocam Irak sahralarının birinde bulunuyordu O esnâda; Ey çöldeki vahşî hayvanların, inlerinde tesbîh ettiği Allah'ım! Seni, bütün noksan sıfatlardan tenzîh edip, uzak miktar, kemâl sıfatlarla tesbîh ederim!buyurdu ve hemencecik ne kadar vahşî hayvan varsa, yanında geldi, birlikte kendi dilleriyle tesbîh etmeye başladılar Hattâ böylece oldu oysa, aslanlar, tavşanlarla ve ceylanlarla bir araya gelip karıştı İçlerinden bâzısı, sürünerek onun ayaklarının dibine dek geldi
Sonra; Ey ulu Allahım! Kuşların yuvalarında, seni tesbîh ettiği gibi, ben de seni tesbîh ediyor, tüm noksanlıklardan tenzîh ediyorum!dedi Başını yukarıya kaldırınca, her cinsten binlerce kuşun gelip başının üstünde gökyüzünü doldurduğunu gördüm herkes, kendince ötüşüyor, seslerini alçaltıp yükseltiyorlardı Ona yaklaştılar ve sonunda başı üzerinde toplandılar
Sonradan; Ey fırtınaların kendisini tesbîh ettiği Allahım! Ben de seni tesbîh ediyorum!der demez, anında dört bir taraftan, rüzgârlar esmeğe başladı Ondan daha latîf esen bir esinti görülmedi
Daha Sonra yine; Ey Allahım! Şu kocaman ve yüksek dağların, seni tesbîh ettiği gibi, ben de seni tesbîh ediyorum!dediğinde, o anda, üzerinde bulunduğu dağ sallandı ve ondan büyük kayalar, Allah'ı zikrederek düşmeye başladılar
Oğlu, Şeyh Ebû Hafs Ömer anlatıyor:
Bir defasında, babam sefer niyeti ile evden dışarı çıktı Ayağını bineğine koyduğunda bu isteğinden vazgeçip, eve girdi Kendisine vazgeçmesinin sebebi sorulunca, buyurdu ancak: Ey oğlum! Yeryüzünde ayağımın sığacağı, yâni kalabileceğim daha bahtı açık bir yer göremedim Onun için böyle yapmaya zorunlu kaldımdiye cevap verdi Sonradan, ölünceye değin yeniden Tafsûnc'dan dışarı çıkmadı
Bir gün adamın birisinin, ezân okunurken şiir söylediğini işitti Derhal ona, bundan vazgeçmesini bildirdi Fakat o birey, laf tutmadı Ona; Sus, oysa benim emrimle konuşacaksın Üç gün hiç tavır! Sonra, bu yaptığına pişmanlık edip istigfâr et, yâni bunun günâhından bağışlanmanı Rabbinden iste!dedi O da hiç konuşamaz oldu Üç gün sonradan ona; Abdest al!deyince, o da abdest aldı, pişmanlık etti ve konuşmaya başladı
Evliyânın büyüklerinden olan Abdurrahmân Tafsûncî; Ben, evliyânın arasında turna kuşu gibiyim O, kuşlar aralarında boynu en uzun olanıdır Hangi talebemin bir sıkıntısı olursa, yardımına uzanırımbuyururdu Yüksek hâl sâhibi Şeyh Ebü'lHasan Ali elHînî, onun böyle söylediğini işittiğinde, bu sözünden o kadar hoşlanmadı Elbisesini çıkarıp bâzı şeyler söyledi Şeyh Abdurrahmân bir müddet sustu Daha Sonra talebelerine dönüp; Bu kimse, Allahü teâlânın inâyetine kavuşmuştur Bedenindeki kılları gibi, vücûdunun her zerresi, inâyeti Rabbaniyeye erişmiş bir kuldurdedi ve ona elbisesini giymesini söyledi O da; Ben, üzerimden çıkardığım şeyi bir daha giymemdedi Şeyh Abdurrahmân da bahçeye döndü ve hanımına hitâb ederek; Ey Fâtıma! Bana giydiğim elbiseyi getirdiye seslendi Hanımı, bu sesi işitti ve elbise getirirken yolda karşılaştılar Hanımının getirdiği elbiseyi alıp ona verdi ve; Senin şeyhin kimdir?diye sordu O da; Benim şeyhim Abdülkâdiri Geylânî'dirdiye cevap verdi O ise; Ben, onun ismini, ancak bu yerde işitiyorum Halbuki ben, kırk seneden beri Adalet kapısının eşiğini aşındırıyorum Onu ne girerken, ne de çıkarken aslâ görmedimdedi ve yanındaki talebelerinden bir grubuna dönüp buyurdu ama:
Bağdâd'a gidip, Şeyh Abdülkâdiri Geylânî'ye varınız ve kendisine selâmımı söyleyiniz! Hem ona; Şeyh Abdurrahmân, kırk senedir Yargı kapısında imiş Sizi girerken ve çıkarken orada görmemiş!deyiniz
Şeyh Abdurrahmân, bu sözleri söyleyip talebesini yola çıkarırken, Bağdâd'da Abdülkâdiri Geylânî de, yanına yer alan MuzafferülCemâl, Abdülhak elHarîmî ve Osman esSarifînî'ye buyurdu ama:
Sizler, anında yola çıkınız! Yolda Şeyh Abdurrahmânı Tafsûncî'nin talebelerine rastlayacaksınız Karşılaştığınızda, onları geri çevirin ve berâberce, doğru Şeyh Abdurrahmânı Tafsûncî'ye varıp, ona şöyle deyiniz: Şeyh Abdülkâdir'in size selâmı var Yargı kapısının derekelerinde, eşiklerinde olan birey, Abdülkâdir'de olanı göremez deyin Ben oraya sır kapısından girip çıktığım için, beni kimse görememektedir Ben oraya, bâzı işâretlerle girip çıkarım Filanca zamanda, filan elbiseyi giymiştin Sana onu giydiren bendim O elbise, Rızâ elbisesidir Filanca gece de, bir işâretle teşrif çıkışı yapmıştın İşte, fetih teşrifi olan o da benim elimden geçmiştir Yargı kapısının derekelerinde, on ikibin velînin huzûrunda İhlâs sûresi tarzında olan yeşil velâyet elbisesini sana giydirirlerken, söyle bakalım bu da benim elimden geçmemiş miydi?
Onlar, bu emri alıp, benzeri yolda karşılaştıkları talebeleri ile Şeyh Abdurrahmân'ın huzûruna gelerek, Şeyh Abdülkâdiri Geylânî hazretlerinin sözlerini bütün tamına anlattılar O da;
Şeyh Abdülkâdir, dürüst söylemiştir Evliyâlıkta vaktin sultânı ve tasarruf sâhibi, şüphesiz odur! çağırmak sûretiyle onun büyüklüğünü tasdîk etti ve ona bağlandı
Bir gün Cumâ namazını kılmak için evinden çıkmıştı Katırına binmek için ayağını üzengiye koydu Daha Sonra baştan vazgeçti Bir müddet bekleyip, bindi Neden böyle yaptığı kendisine sorulduğunda; O anda, Bağdâd'da, Şeyh Seyyid Abdülkâdiri Geylânî de katırına binmek istiyordu Ben, önce binerek onun önlemek istemedimcevâbını verdi
Abdurrahmân Tafsûncî'nin vefâtı yaklaştığı vakit, oğlu, kendisine vasiyette bulunmasını istedi O da; Ey oğlum! Sana şöyle vasiyet ederim ki, Şeyh Abdülkâdiri Geylânî'ye tekrar tekrar saygı ve hürmetini muhafaza edip, emirleri üzere hareket et Hizmetinden ayrılma!
Babası vefât edince, oğlu, Şeyh Abdülkâdiri Geylânî hazretlerinin yanında geldi Şeyh hazretleri, ona ikrâmda bulunarak hırkasını giydirdi Sonradan da öz kızı ile onu evlendirdi Bundan Böyle o, defalarca âlimlere bilerek bu elbiseyi giyerdi
Abdurrahmân Tafsûncî'nin (raleyh) her sözü hikmetlerle doludur Okuyup dinleyene feyz ve ilâhî bereket verir Buyurdu ancak:
Nefsinin ayıplarını, kusurlarını görmeyen kimse, azıp doğru yoldan ayrılır
Dünyâda haram, günah olan işlerle meşgûl olan kimseler, herkesin yanına zelîl olur, aşağılanır
İlimlerin en faydalısı, kulluk vazîfesi ile ilgili hükümleri öğrenmektir Ve tekrar ilimlerin en yükseği tevhîd ilmi olup, Allahü teâlânın zâtına ve sıfatlarına âit bilgileri öğrenmektir
Dinde farz ve vâcib olan emirler yerine getirilince, tevâzu sâhibi olmakla berâber, kahramanlık göstermenin bir zararı olmaz Sünnet, nâfile olan bir amel ve taleb edilen bir ilim, gurur ile berâber hiçbir menfaat vermez*
Meşhûr velîlerden Künyesi Ebû Muhammed'dir Tafsûnc ya da Tagsûnc denilen yerde yerleştiği için Tafsuncî nisbesi ile meşhur oldu Tafsûnc Bağdâd'a ast ve Dicle kıyısında bir beldenin adıdır Doğumu ve nesebi hakkında kaynaklarda bilgi yoktur Abdülkâdir Geylânî hazretlerinin talebesidir 1115 (H550) senesinden önce hocası Abdülkâdir Geylânî'nin sağlığında vefât etti KabriTafsûnc'da olup ziyâret yeridir
Abdurrahmân Tafsûncî, evliyânın büyüklerinden olup, âriflerin gözbebeği, evliyânın baştâcı, yüksek ve değerli hâllerin sâhibi, kerâmetleri açık ve tasarrufu kuvvetli bir zâttı Yüksekçe bir kürsînin üzerine çıkıp, din ve hakîkat ilimlerini anlatırdı İslâmiyetin emir ve yasaklarını bildirir, evliyâlığın yüksek hâllerini haber verirdi Onun meclisi, âlim ve velîler ile dolup taşardı Kendisi, âlimlere hâs bir elbise giyerdi Katıra binip belde, belde dolaşırdı Tafsûnc'da bâzı sâlih kimseler, Resûlullah efendimizi rüyâlarında görüp, onun hâlinden suâl ettiklerinde; O, mukaddes kâinat hakkında haber verenlerdendirbuyurdu Allahü teâlânın katındaki derecesi fazla yüksek olan Abdurrahmân Tafsûncî, himmet ve yardımı ile tasarrufu kuvvetli olup, duâ ve murâdı çabuk hâsıl olanlardandı Gâipten haber verdikleri mutlaka ortaya çıkardı Gâibi, ileride olacakları ancak Allahü teâlâ bilir Fakat Allahü teâlânın Peygamberlere mûcize, evliyâya da kerâmet olarak gâipten bildirdikleri tıpkı zuhûr etmiştir Abdurrahmân Tafsûncî, böyle kerâmet sâhibi bir velîydi
Bir gün bir adam ona gelip; Ey efendi! Benim, on bir seneden beri meyve vermeyen hurmalarım ve üç seneden beri yavrulamayan ineklerim var Bana duâ edin Bunlardan başka hiç malım değildedi
Ona duâ etti O seneden daha sonra hurmalar meyve verdi İnekler yavruladı Hattâ o kişi, ahali içinde, hayvan sürüsü ve parası, incisi fazla biri olarak tanındı Hayvanları, dillere destân olacak şekilde çoğaldı
Abdurrahmân Tafsûncî'nin talebelerinden biri anlatır:
Hocam Irak sahralarının birinde bulunuyordu O esnâda; Ey çöldeki vahşî hayvanların, inlerinde tesbîh ettiği Allah'ım! Seni, bütün noksan sıfatlardan tenzîh edip, uzak miktar, kemâl sıfatlarla tesbîh ederim!buyurdu ve hemencecik ne kadar vahşî hayvan varsa, yanında geldi, birlikte kendi dilleriyle tesbîh etmeye başladılar Hattâ böylece oldu oysa, aslanlar, tavşanlarla ve ceylanlarla bir araya gelip karıştı İçlerinden bâzısı, sürünerek onun ayaklarının dibine dek geldi
Sonra; Ey ulu Allahım! Kuşların yuvalarında, seni tesbîh ettiği gibi, ben de seni tesbîh ediyor, tüm noksanlıklardan tenzîh ediyorum!dedi Başını yukarıya kaldırınca, her cinsten binlerce kuşun gelip başının üstünde gökyüzünü doldurduğunu gördüm herkes, kendince ötüşüyor, seslerini alçaltıp yükseltiyorlardı Ona yaklaştılar ve sonunda başı üzerinde toplandılar
Sonradan; Ey fırtınaların kendisini tesbîh ettiği Allahım! Ben de seni tesbîh ediyorum!der demez, anında dört bir taraftan, rüzgârlar esmeğe başladı Ondan daha latîf esen bir esinti görülmedi
Daha Sonra yine; Ey Allahım! Şu kocaman ve yüksek dağların, seni tesbîh ettiği gibi, ben de seni tesbîh ediyorum!dediğinde, o anda, üzerinde bulunduğu dağ sallandı ve ondan büyük kayalar, Allah'ı zikrederek düşmeye başladılar
Oğlu, Şeyh Ebû Hafs Ömer anlatıyor:
Bir defasında, babam sefer niyeti ile evden dışarı çıktı Ayağını bineğine koyduğunda bu isteğinden vazgeçip, eve girdi Kendisine vazgeçmesinin sebebi sorulunca, buyurdu ancak: Ey oğlum! Yeryüzünde ayağımın sığacağı, yâni kalabileceğim daha bahtı açık bir yer göremedim Onun için böyle yapmaya zorunlu kaldımdiye cevap verdi Sonradan, ölünceye değin yeniden Tafsûnc'dan dışarı çıkmadı
Bir gün adamın birisinin, ezân okunurken şiir söylediğini işitti Derhal ona, bundan vazgeçmesini bildirdi Fakat o birey, laf tutmadı Ona; Sus, oysa benim emrimle konuşacaksın Üç gün hiç tavır! Sonra, bu yaptığına pişmanlık edip istigfâr et, yâni bunun günâhından bağışlanmanı Rabbinden iste!dedi O da hiç konuşamaz oldu Üç gün sonradan ona; Abdest al!deyince, o da abdest aldı, pişmanlık etti ve konuşmaya başladı
Evliyânın büyüklerinden olan Abdurrahmân Tafsûncî; Ben, evliyânın arasında turna kuşu gibiyim O, kuşlar aralarında boynu en uzun olanıdır Hangi talebemin bir sıkıntısı olursa, yardımına uzanırımbuyururdu Yüksek hâl sâhibi Şeyh Ebü'lHasan Ali elHînî, onun böyle söylediğini işittiğinde, bu sözünden o kadar hoşlanmadı Elbisesini çıkarıp bâzı şeyler söyledi Şeyh Abdurrahmân bir müddet sustu Daha Sonra talebelerine dönüp; Bu kimse, Allahü teâlânın inâyetine kavuşmuştur Bedenindeki kılları gibi, vücûdunun her zerresi, inâyeti Rabbaniyeye erişmiş bir kuldurdedi ve ona elbisesini giymesini söyledi O da; Ben, üzerimden çıkardığım şeyi bir daha giymemdedi Şeyh Abdurrahmân da bahçeye döndü ve hanımına hitâb ederek; Ey Fâtıma! Bana giydiğim elbiseyi getirdiye seslendi Hanımı, bu sesi işitti ve elbise getirirken yolda karşılaştılar Hanımının getirdiği elbiseyi alıp ona verdi ve; Senin şeyhin kimdir?diye sordu O da; Benim şeyhim Abdülkâdiri Geylânî'dirdiye cevap verdi O ise; Ben, onun ismini, ancak bu yerde işitiyorum Halbuki ben, kırk seneden beri Adalet kapısının eşiğini aşındırıyorum Onu ne girerken, ne de çıkarken aslâ görmedimdedi ve yanındaki talebelerinden bir grubuna dönüp buyurdu ama:
Bağdâd'a gidip, Şeyh Abdülkâdiri Geylânî'ye varınız ve kendisine selâmımı söyleyiniz! Hem ona; Şeyh Abdurrahmân, kırk senedir Yargı kapısında imiş Sizi girerken ve çıkarken orada görmemiş!deyiniz
Şeyh Abdurrahmân, bu sözleri söyleyip talebesini yola çıkarırken, Bağdâd'da Abdülkâdiri Geylânî de, yanına yer alan MuzafferülCemâl, Abdülhak elHarîmî ve Osman esSarifînî'ye buyurdu ama:
Sizler, anında yola çıkınız! Yolda Şeyh Abdurrahmânı Tafsûncî'nin talebelerine rastlayacaksınız Karşılaştığınızda, onları geri çevirin ve berâberce, doğru Şeyh Abdurrahmânı Tafsûncî'ye varıp, ona şöyle deyiniz: Şeyh Abdülkâdir'in size selâmı var Yargı kapısının derekelerinde, eşiklerinde olan birey, Abdülkâdir'de olanı göremez deyin Ben oraya sır kapısından girip çıktığım için, beni kimse görememektedir Ben oraya, bâzı işâretlerle girip çıkarım Filanca zamanda, filan elbiseyi giymiştin Sana onu giydiren bendim O elbise, Rızâ elbisesidir Filanca gece de, bir işâretle teşrif çıkışı yapmıştın İşte, fetih teşrifi olan o da benim elimden geçmiştir Yargı kapısının derekelerinde, on ikibin velînin huzûrunda İhlâs sûresi tarzında olan yeşil velâyet elbisesini sana giydirirlerken, söyle bakalım bu da benim elimden geçmemiş miydi?
Onlar, bu emri alıp, benzeri yolda karşılaştıkları talebeleri ile Şeyh Abdurrahmân'ın huzûruna gelerek, Şeyh Abdülkâdiri Geylânî hazretlerinin sözlerini bütün tamına anlattılar O da;
Şeyh Abdülkâdir, dürüst söylemiştir Evliyâlıkta vaktin sultânı ve tasarruf sâhibi, şüphesiz odur! çağırmak sûretiyle onun büyüklüğünü tasdîk etti ve ona bağlandı
Bir gün Cumâ namazını kılmak için evinden çıkmıştı Katırına binmek için ayağını üzengiye koydu Daha Sonra baştan vazgeçti Bir müddet bekleyip, bindi Neden böyle yaptığı kendisine sorulduğunda; O anda, Bağdâd'da, Şeyh Seyyid Abdülkâdiri Geylânî de katırına binmek istiyordu Ben, önce binerek onun önlemek istemedimcevâbını verdi
Abdurrahmân Tafsûncî'nin vefâtı yaklaştığı vakit, oğlu, kendisine vasiyette bulunmasını istedi O da; Ey oğlum! Sana şöyle vasiyet ederim ki, Şeyh Abdülkâdiri Geylânî'ye tekrar tekrar saygı ve hürmetini muhafaza edip, emirleri üzere hareket et Hizmetinden ayrılma!
Babası vefât edince, oğlu, Şeyh Abdülkâdiri Geylânî hazretlerinin yanında geldi Şeyh hazretleri, ona ikrâmda bulunarak hırkasını giydirdi Sonradan da öz kızı ile onu evlendirdi Bundan Böyle o, defalarca âlimlere bilerek bu elbiseyi giyerdi
Abdurrahmân Tafsûncî'nin (raleyh) her sözü hikmetlerle doludur Okuyup dinleyene feyz ve ilâhî bereket verir Buyurdu ancak:
Nefsinin ayıplarını, kusurlarını görmeyen kimse, azıp doğru yoldan ayrılır
Dünyâda haram, günah olan işlerle meşgûl olan kimseler, herkesin yanına zelîl olur, aşağılanır
İlimlerin en faydalısı, kulluk vazîfesi ile ilgili hükümleri öğrenmektir Ve tekrar ilimlerin en yükseği tevhîd ilmi olup, Allahü teâlânın zâtına ve sıfatlarına âit bilgileri öğrenmektir
Dinde farz ve vâcib olan emirler yerine getirilince, tevâzu sâhibi olmakla berâber, kahramanlık göstermenin bir zararı olmaz Sünnet, nâfile olan bir amel ve taleb edilen bir ilim, gurur ile berâber hiçbir menfaat vermez*