Afganistan Devleti 2 18 yy’da Babür Devletinin zayıflaması üzerine, Afgan kabileleri de bağımsız hareket etmeye başlamıştır Bu durumda Gılzay gibi bazı kabilelerin Babür, Abdaliler gibi bazılarının da İran tarafında yer almaları, ülkedeki karışıklığı artırmıştır Bu esnada Nadir Kulu komutasındaki Türkmen ordusu Afganistan ve İran’ı idare altına almış; Hindistan Babür Türk Devletini de vergiye bağlamıştır Nadir Şah’ın ölümünden sonradan yönetime geçen Ahmet Şah, Hindistan’daki Babür Devleti’ni hakimiyeti altına almıştır (17561757) Bu yıllarda İran’ın sergilediği yayılmacışii tehlikesini gören Ahmet Şah, bu konuda Osmanlı Devleti ile müşterek hareket etmeyi istedi ise de, girişimlerinden bir sonuç alamamıştır Ahmet Şah’tan daha sonra Afganistan yönetiminde yer alan Timur Şah ve Süre Şah dönemlerinde ülke, önceki görkemli ve enerjik durumunu koruyamamış, iç karışıklıklar başgöstermiştir Bu karışılıklar 19 asrın ilk çeyreğine dek sürdükten sonra, Dost Muhammed’in yönetime geçmesi ile ülkedeki birlik yeniden sağlanmıştır Ama bu dönemde ise Kuzey Hindistan, Afgan birliğini zayıflatma çabası içine girmiştir Bu yıllarda İngilizler’in ağır ağır Hindistan’ı hakimiyetleri altına aldıkları gözlenmektedir Birincil Afganİngiliz ilişkisi, Kuzey Hindistan’da Peşaver sorununun çözümünde İngiliz hakemliği ile olmuştur Arkasından 18391842 yılları aralarında süren ilk İngilizAfgan harbi patlak vermiştir Dost Muhammed, ülkesi İngilizler’ce işgal edilmesine rağmen 1863’te Kabil’e dönerek baştan Afgan birliğini sağlamıştı Dost Muhammed’in 9 Haziran 1863 tarihinde vefat etmesi ile Afganistan, bitmiş iktidar uğraş kaosuna sürüklenmiştir Şir Ali’nin 1868’de iktidarı ele geçirmesiyle bu çaba durulmuştur Ruslar’ın Türkistan’ı işgali, Afganlar ile İngilizleri doğal müttefik yapmıştır Ruslar, Türkistan’ı işgal etmelerine rağmen Afganistan önderliğinde Orta Asya Devletleri’ni de içine bölge bir birlik oluşmasından her zaman çekinmişlerdir 1879’da vefaat eden Şir Ali’nin yerine Yakup Han geçtiyse de, kısa bir süre sonra Afganistan’ın hakimiyetini Abdurrahman Han ele geçirmiştir 1901’de vefaat eden Abdurrahman Han zamanında ikinci İngilizAfgan savaşı yaşanmıştır (18781880) Bu savaş sonunda ülke, büyük çapta mahvolmuş olmuş ve ulusal birlik zayıflamıştır Afganistan’ın içinde bulunduğu bu negatif şartları fırsat haberdar olan Ruslar, 1881’de Türkmenistan’ı işgal etmiş ve böylece de Afganistan ile komşu olmuşlardır 1901’de başa geçen Habibullah Han, 1919’da ölünce yerine Emanullah Han geçti Emanullah Han, Hindistan’daki İngiliz valiye bir mektup göndererek Afganistan’ın bağımsız bir devlet olduğunu ve İngiltere ile iyi ilişkiler hazırlamak istediğini iletmiştir İngiltere ise, Afganistan bağımsızlığını kabul edipetmemekte kararsızlık etmiştir Bu koşul ilişkilerin gerginleşmesine ve üçüncü İngilizAfgan harbinin başlamasına sebep olmuştur (1919) Bu savaşta başarı elde edemeyen İngilizler, 8 Ağustos 1919’da yapılan anlaşma ile Afganistan’ın bağımsızlığını tanımıştır 3 Afganistan’daki Gelişmeler ve Türk Afgan İlişkileri 31 1919 1945 Arası Dönem Sovyetler Birliği ve Afganistan birbirini ilk tanıyan ülkeler olmuşlardır SovyetAfgan anlaşmasının imzalanmasından üç gün sonradan, yani 1 Mart 1921’de, Afgan heyeti ile Türk elçilik heyeti aralarında da ilk TürkAfgan ittifakı Moskova’da imzalanmıştır Bu anlaşmaya kadar Türkiye Afganistan’ın bağımsızlığını tanıyordu Keza taraflardan birine yapılacak saldırıyı diğer taraf kendine yapılmış sayacaktı Yeniden bu anlaşmaya tarafından, Türkiye kültürel destek çerçevesinde Afganistan’a öğretmen ve subaylar gönderecekti Bu Nedenle iki kardeş ahali arasında mevcut olan manevi birlik, resmi bir anlaşma şekline dönüşmüş oluyordu Bu anlaşmanın Ankara ve Kabil hükümetlerince onaylanmasından daha sonra, eski Medine muhafızı Fahreddin Paşa, Kabil’e ilk Türk sefiri olarak atandı diğer taraftan Sovyetler, anlaşma şartlarına tarafından Afganlara takviye etmemiş ve keza Buhara ve Hive’nin istiklallerini tanımayarak buradaki Müslümanları ezmeye başlamıştır Bu durum Afganlar’ın Sovyetler’e karşı daha dikkatli davranmalarını sağlamıştır Böylece İngiliz aleyhtarı bir tutum yerine İngiltere ve Sovyetler Birliği arasında bir denge politikası izlemişlerdir Türkiye ile Afganistan arasındaki dostluğun geliştirilmesinde Enver Paşa ve Cemal Paşa fazla manâlı rol aynamışlardır I Dünya Savaşı sonrası bu paşalar, önce Almanya ve gerisinde da Rusya’ya gitmişlerdir Cemal Paşa, Avrupa ülkelerinin (özellikle Almanya ve Fransa’nın) Afganistan’ı tanıması hususunda girişimlerde bulunmuş ve bunu sağlamıştır Bu sırada Enver Paşa, Türkistan’da bulunan Türkleri organize ederek Sovyetlere karşı özgürlük savaşı yürütmelerine çalışmaktadır Sovyetler, Almanya’da bulunan Cemal Paşa’nın Afganistan’a döndükten sonradan Afganistan Türklerini de Enver Paşa gibi organize edeceğini ve Türkistan’ın serbest mücadelesini destekleyeceğini hesap etmiş ve Cemal Paşa’nın Afganistan’a dönüşünü engellemek istemişlerdir Bunu başaramayan Sovyetler, Afganistan’a dönmekte olan Cemal Paşa’yı Tiflis’te 1922 yılında kiralık bir Ermeni katile öldürtmüşlerdir Afganistan ve Türkiye, aynı yıllarda İngiliz emperyalizmine karşısında özgürlük savaşı yürütmüşlerdir Benzer duyguların paylaşılmasına vesile olan bu koşul, iki ülke halklarını biririne daha fazla yaklaştırmıştır Bu kapsamda Türk dostluğunun Afganistan’da gelişmesine Mahmud Beg Tarzi kayda değer katkı sağlamıştır Tarzi, eğitiminin bir bölümünü İstanbul’da tamamladıktan sonra Afganistan’a gittiğinde Habibullah Han’a, ülke kalkınmasında Türkiye ve Türk aydınlarından faydalanılması gerektiğini belirtmiştir Bu talebin olumlu bulunması üzerine de, Türkiye’den bir aydınlatılmış grubu ziyafet edilmiş ve bunlarla karşılıklı çalışmalar yürütülmüştür Cemal Paşa’nın katkıları ile başlayan Afgan ordusundaki buluş çabaları, Paşa’nın şehit edilmesi üstüne bir vakit kesintiye uğramıştır Fakat 1 Mart 1921’de Türkiye ile Afganistan arasında imzalanan anlaşma ile, Türkiye, Afganistan’a yalnızca askeri yok aynı zamanda eğitim ve ideri alanda da modernleşmesi hususunda takviye sağlayacaktı Bu Nedenle Türkiye’den gelen uzmanlar ile Afganistan’da modernleşme çabaları hızlanırken, diğer taraftan da Avrupa ve özellikle Türkiye’ye tahsil için yüzlerce Afgan gencini gönderilmeye başlanmıştır Emanullah Han, Afganistan’ın eğitim ve modernleşme çalışmalarına katkı ve takviye için öteki ülkelerdeki yenilikleri yerinde görmek ve yetişmiş eleman temin amacıyla Aralık 1927’de bir dış geziye çıktı Mısır, Fransa, Belçika, İsviçre, Almanya, İngiltere ve Rusya’yı ziyaret etti Son olarak Mayıs 1928’de Türkiye’ye gelen Emanullah Han, çok doğru ve sıcak karşılanmıştır Mustafa Kemal, Emanullah Han ve onun şahsında Afgan milletine alaka ve dostluk göstermiştir Mustafa Kemal, Emanullah Han ve eşi onuruna verdiği yemekte Türk milletinin Afgan milletine aleyhinde sıcak duygularını belirten bir söylev yapmış ve Emanullah Han’a, ilk olarak zinde bir ordu kurmayı öğüt etmiştir Bu ziyaret esnasında, 1 Mart 1921’de imzalanan TürkAfgan Anlaşmasına ek olarak, “Türkiye ve Afganistan aralarında arkadaşlık ve teşriki mesai muahedenamesi adıyla yeni bir anlaşma imzalandı (1928) Bu anlaşmada; iki devletin birbirleriyle dost oldukları, düşmanlarına karşı müşterek söylev alınması ve ilerlemek için gerekenleri sağlamada imkanları iyi olan tarafın diğerine tezgâhtar olması gibi esaslar yer alıyordu Buna kadar Türkiye Cumhuriyeti; ilmi, hukuki, askeri alanlardaki uzmanlarından bir kısmını Afganistan’da görevlendirecekti Emanullah Han, Afganistan’a döndüğünde önceki ihmallerden ötürü biriken sorunların iç tedirginlik ve karışıklığa yol açtığını gördü Ancak bütün bu olumsuzlukları ciddiye almadan Avrupa ve Türkiye’de gözlemlediği yenilikleri uygulamaya girişti Acil çözüm gerektiren sorunların ertelenmesi, yeni bir kusur idi Her alanda icat yapmak istiyen Han, ülke gerçekleri doğrultusunda hareket etmiyordu Para ve eleman eksikliği de karşılaştığı manâlı engellerden biriydi Ayrıca Mustafa Kemal’in “enerjik bir ordu kurma önerisini yerine getiremediğinden ülkede otorite zayıflamış ve inkılaplarda başarılı olamamıştır Emanullah Han, danışman seçimi konusunda da isabetsiz davranmıştır Bütün bu hatalarından sonra geç de olsa şimdi “zinde bir orduya sahip olması gerektiğini anlamış ve anında çalışmalara başlamıştır Türkiye’den Afganistan’a dışarı giden Kazım Orbay başkanlığındaki heyet çalışmalara başladığında ülkedeki iç isyanlarda kontrolden çıkmıştı Emanullah Han, bu buluş çabalarından netice alamadan yönetimden terketmek ve İtalya’ya gitmek zorunda kaldı Yerine kardeşi İnayetullah Han geçti Ülkedeki karışıklıkların önlenememesi üstüne ise yönetim, çeteci Habibullah Han’a geçmiştir Bu yönetim, Afganistan’da bulunan Türk askeri heyetini geri göndermiştir giderken Fransa’da sürgünde yer alan Nadir Şah, ülkesine dönerek Habibullah’dan Kabil ve Afganistan’ı kurtarmıştır Nadir Şah, Afganistan’da büyükelçi olarak yer alan Yusuf Hikmet Bayur’un da tasvibini alarak Afganistan hükümdarı oldu Nadir Şah’ın özellikle Türk büyükelçisinin tasvibini alması, Türk dostluğuna verdiği önem bakımından uyarı çekicidir Nadir Şah, ülke gerçeklerine uygun ve halk kadar benimsenen reformlar yapmıştır Türkiye’nin çok tartma verdiği Emanullah Han’ın başarısız olması, Nadir Şah’ın da din kuralları ve din adamlarına öncelik vermesi, Türkiye tarafından hoş karşılanmamıştır Oysa bir süre sonradan Nadir Şah’ın yerine geçen oğlu Zahir Şah’ın reform hareketlerine devam etmesi üstüne Türkiye, baştan Afganistan’a yaklaşmıştır Nadir Şah, Afganistan dış politikasında İngiltere ve Rusya aralarında bir denge kurmaya çalışmıştır Bu siyaset, Afganistan’ın bu devletlerden birisinin hakimiyeti altına girmesini engelemiştir Nadir Şah’dan sonradan oğlu Muhammed Zahir Şah da, aynı dış politikayı izlemiştir Ancak bu şart, Afganistan’ı milletlerarası alanda yalnızlığa itmiştir İran’la olan sınır anlaşmazlığı da bu dönemde Afganistan’ın bir diğer sıkıntısı olmuştur Bu şiddet günlerinde Afganistan’ın yardımına her zaman Türkiye yetişmiştir Afganistan ile İran aralarında 1903’den beri devamlı sınır sorununda Türkiye’nin 1934’de hakem olması istenmiştir Türkiye, Kazım Orbay başkanlığında bir heyet gönderek sorunu halletmiştir Keza Türkiye, Afganistan’ı milletlerarası alanda düştüğü yalnızlıktan kurtarmak için Milletler Cemiyetine girmesini sağlamıştır Yine benzer yıllarda Türkiye, dağıtılmış ülkelerdeki büyükelçilikleri vasıtası ile Afgan çıkarlarını korumaya çalışmıştır 1930’lu yıllarda Türk büyükelçisi olan Mahmut Şevket Esendal, Türk hükümeti ve Atatürk’ün direktiflerini Afganistan’da başarıyla uygulayarak Türk nüfuzunu artırmıştır Hem sempatik kişiliği ile de, Afgan kralı ve hükümetiyle yakın ilişkiler kurarak hükümetin başdanışmanı haline gelmiştir Türkiye’den giden hekim ve uzmanlar da Afganistan’da üstün hizmetler vererek takdir kazanmışlardır Afganistan’da bulunan Türk uzmanlar, olağanüstü çabalar göstermişlerdir Bunlardan birisi de Prof Dr Mehmet Ali Dağpınar’dır Dağpınar hukuk müşaviri olarak gittiği Kabil’de Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni yapı ve öğretmen yokluğuna rağmen, 9 Haziran 1938’de kurmuştur 1957’de plan müşaviri olarak her tarafta Afganistan’a giden Dağpınar, kurduğu fakülte mezunlarıyla birlikte çalışmıştır II Dünya Savaşı öncesinde İtalya ve Almanya’nın uyguladıkları işgal ve istila hareketleri çerçevesinde Afganistan’da da etkinlik göstermeleri ve burayı ülkelerinin nüfuz alanı seçmeleri, Afgan liderlerini huzursuz etmiştir Türkiye, tüm baskı günlerinde olduğu gibi Afganistan’a bu konuda da asistan olmuştur Türkiye, 8 Temmuz 1937’de İran, Afganistan ve daha sonra Irak’ın katılmasıyla Sadabat Paktı’nı kurarak Afganistan’ı Alman ve İtalyan nüfuzuna düşmekten kurtarmıştır Böylece bu dört İslam ülkesi, II Dünya Savaşı öncesi şiddet günlerde birlikte hareket edip birbirlerine takviye olmuşlardır Sadabat Paktı’ndan en çok rahatsız olan ülke Sovyet Rusya olmuştur Türkiye, Dış İşleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras’ı Moskova’ya gönderek bu Paktın Rusya karşı bir cephe olmadığı ve dört İslam ülkesi aralarında arkadaşlık ve işbirliği amaçlı olduğunu izah gereği duymuştur Atatürk’ün önderliğindeki Balkan Paktı ile İtalya ve Almanya’nın faşist tehdidi, Sadabat Paktı ile de, Sovyet Rusya’nın komünist tehdidi önlenmiştir II Dünya Savaşı sırasında Afganistan’ın nesnel kalmasına karşın bir takım kabilelerin isyanı üzerine İngilizler’in asker göndermesi, ülkeye tekrar zorlama günler yaşatmıştır