urgot
FD Üye
Ahirette Kimse Birbirini Tanımayacak !
İlgili ayetlerin meali:
"Kulakları sağır eden o ses geldiğinde, 0 gün kişi kardeşinden, annesinden, babasından, eşinden ve çocuklarından kaçar. 0 gün her kişinin işi başından aşkındır. 0 gün bir takım yüzler ışık saçar; güleçtir, müjde almıştır. Bir takım yüzler de o gün toza toprağa bürünmüş; kapkara kesilmiştir. İşte bunlar inkarcılardır, günahkarlardır." (Abese, 80/33-42)
Kıyamet ve ahiretten bir kesitin son derece canlı bir tasvirini veren surenin bu son ayetleri, dünya hayatının geçici zevk ve tasalarını aşıp varlığının anlamı, değeri, amacı ve akıbeti üzerine düşünebilme seviyesine ulaşmış her insanı sarsıcı gerçeklerle yüz yüze getirmektedir. Kıyamet gününde evrende meydana gelecek olan olaylar korkunç sesler çıkaracağı İçin ona 33. ayette "sahha" adı verilmiştir. O gün geldiğinde aralarında akrabalık bağı bulunanların birbirinden kaçışının sebebi çeşitli şekillerde izah edilmiştir:
a) Kıyamet olayları herkesi dehşete düşüreceği için o ortamda insanların birbirini düşünmeleri mümkün değildir; herkes kendi başının derdine düşer.
b) Akrabalıktan doğan haklarını isteyecekleri endişesiyle insanlar birbirinden kaçarlar.
c) Kişi, akrabaları onun içinde bulunduğu sıkıntılı durumu görmesin diye onlardan kaçar.
d) Onların kaçmalarının bir nedeni, kendisine bir fayda verememeleri ya da üzerindeki herhangi bir sıkıntıyı giderememeleri olacaktır. Nitekim yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "O günde hiçbir mevla (dost, akraba)nın mevlasına bir faydası olmaz." (Duhan, 44/41) Kişi onların acizliklerini, çarelerinin azlığını açıkça göreceği vakit, onları bırakıp bütün bu sıkıntılarını açıp, kederlerini giderecek kimseye doğru kaçacaktır.
Bir önceki surede (Naziat Suresi, 79/8-9) kıyamet ve mahşerin dehşetinden dolayı bütün kalplerin korkudan neredeyse yerinden oynayacağı, gözleri korku bürüyeceği bildirilmektedir. Abese suresinin bu son ayetlerinden anlıyoruz ki inkarcı ve isyankarların korku, kaygı ve perişanlıkları devam ederken müminlerin durumları aydınlanınca kalplerindeki korku ve kaygının yerini ferahlık ve sevinç alacak, bu sevinç yüzlerine yansıyacaktır.
Ana evladından kaçar mı?
“O gün kişi kardeşinden, anasından, babasından, eşinden ve oğullarından kaçar.”
Dünya hem ahirete hazırlanma dönemidir, hem de nesli devam ettirme, sosyal hayatı denge ve düzende tutma, insanlar arasında yararlı anlaşma ve kaynaşmayı sağlama yeridir. O bakımdan Cenab-ı Hak, insanın fıtrat mayasına, onun mikro modelini taşıyan genlere evlattan, eşten, dosttan, hısımlardan yana şefkat, merhamet, sıcak ilgi, sevgi ve saygı iksirini yerleştirmiştir. Bütün bunlar, O'nun yeryüzüne indirdiği yüz rahmetinden bir rahmetinin tezahürüdür.
Annenin kendisini çocuğuna feda etmesi veya kendini ona feda edecek derecede sevmesi, evli eşlerin birbirine sıcak ilgi duyup bağlanması; torunlara öz evlattan fazla sevgi izhar edilmesi bütünüyle nesli devam ettirme kanunuyla izah edilebilir. Bazı istisnalar dışında böylesine bir ilgi sürüp gider.
Ahirette yeni bir düzen kurulur. Orada üreme söz konusu olmayacağına göre nesli devam ettirme kanunu iptal edilir. Böylece yakınlara olan deruni ilgi kopar, sadece Allah için sevme ve ilgi duyma başlar. Dünya'da Allah için, O'nun hoşnutluğunu dileyerek dostluk ve arkadaşlık kuranlar, ahirette de dost ve arkadaş olarak kalırlar.
Bu gerçek olaylar bize neleri öğretiyor? önce şunu belirtelim ki, dünya hayatında basit çıkarlar için yapmacık dostluk ve arkadaşlık kurmak, insanın yaratılışındaki hikmete ve mükerremliğe ters düşer. Ancak sevdiğimizi Allah için sevdiğimiz; dost ve arkadaş seçtiğimizi yine O'nun için seçtiğimiz derecede gerçek mü'min olduğumuzu isbat etmiş oluruz. (bk. Mü'minun Suresi, 23/101)
Ahirette nesep bağlarının kopmasının bir nedeni de şudur: Bilindiği gibi, cennet dinlenme, huzura kavuşma, ebediyen mutlu olma yurdudur. O bakımdan evladı cehennemde yanan bir anneyi; babası ve annesi azap içinde kıvranan bir evladı düşünün. Eğer insanların kalbinde soy, hısımlık, yakınlık duygusu silinmemiş olsa, Cennet de o insanlar için bir bakıma cehennem olurdu. İşte kişinin kendi kardeşinden, ana ve babasından, eşinden ve çocuklarından uzaklaşmasının veya kaçmasının hikmeti budur.
Mutlu Sonuç
“Yüzler var ki, o gün ışıl ışıl ışıldar. Güler ve müjde sevincini duyar.”
Her kişi yaşadığı hal üzere ölür ve öldüğü hal üzere kabrinden kaldırılır. Dünyada işlediği amel ve ibadeti; yaptığı iş ve hizmeti niyetine ve amacına göre ahirette tezahür eder. çünkü ameller niyetlerin aynasıdır ve değer ölçüsüdür... O bakımdan herkes niyetine ve işindeki doğruluk ve ciddiyetine, ibadetindeki samimiyetine göre karşılık görür. Cenab-ı Hak mutlak surette adildir; yapılan samimi hizmetleri, riyadan ve gösterişten uzak amelleri, Hakk'ın hoşnutluğu doğrultusunda yapılan iyilik ve hayırları fazlasıyla mükafatlandırırken, işlenen fenalıktan, edilen kötülükleri de misliyle cezalandırır.
Kıstas ve ölçü niyet samimiyet ve ciddiyet olunca, kıyamet gününde bütün bunlar açığa çıkar ve kişinin yüzünde belirir: Bazı yüzler ışıl ışıl ışıldar, mutluluk ve ferahlık kendini hissettirir. Bazı yüzler de üzerine toz yağmış, is bulaşmış gibidir. Kötü niyetleri, samimiyetsizlikleri, doğruluktan uzak tutumları bütünüyle yüzlerinde tezahür eder. Cenab-ı Hak bu ikinci zümrenin kafir ve facirler olduğunu açıklamakta ve bu iki karanlık sıfatın kişiyi nasıl sonsuz karanlıklara sürükleyeceğini haber vermektedir.
İlim adamları ise bu ayetlerde yer alan, altı kadar kavram üzerinde durmuş ve bunları delalet ettikleri manalara göre açıklarken neden ve niçinlerini şöyle belirtmişlerdir:
a) Gerçek mü'min o gün Cenab-ı Hakk'ın rahmet ve inayetinin kendi lehine tecelli ettiğini görünce, eriştiği nimet, devlet, kurtuluş ve saadetten dolayı yüzü ışıl ışıl ışıldar. Allah yolunda saç ve sakalının, üst ve başının tozlanmasına karşılık yüzünde ilahi nur parlar.
b) Dünyada abdest suyunun dokunduğu kısımlar parıldar. Taşıdığı bu ışık, ona hem kabrinde, hem de ahiret gününde bir nur olur da önünü ve yanını aydınlatır. Kabrinden kalkıncaya kadar ruhu Cennet havasıyla neşelenir ve ferahlanır.
c) Geceleri kalkıp ibadet ettiği, meşru ölçüler içinde helal lokma ile karnını doyurduğu, Allah'ın verdiği nimetlerden bir kısmını O'nun muhtaç kullarına verdiği ve böylece birçok kimselerin sıkıntısını giderdiği için sonsuz saadetle müjdelenir.
d) Dünyada iken, inkarcı sapıklarla, günahkar azgınlarla dostluk kurmadığı ve yalnız mü'minleri kardeş edindiği ve hem kendisi, hem de onlar için çalıştığı için, ahirette onun bu güzel hali yüzünde belirir ve mahşer alanında herkesin gıptasını çekecek kadar nura kavuşur.
İnkarcı sapıklara gelince:
Dünyada Allah'a değil, sadece nefislerine hizmet edip hayat dizginini nefis ve İblis'in eline verdikleri; işledikleri bir sürü günah ve isyanla ruhlarını ve kalplerini kararttıkları için ahiret gününde onların bu kötü halleri yüzlerinde tezahür eder; öyle ki yüzlerine toz yağmış ve onun da üzerine is sürülmüş gibi bir görünüme bürünürler. önlerini ve yanlarını aydınlatan hiçbir nurları olmaz.
İşte kendini böyle elim bir sonuca layık görenlerin daha çok iki kötü sıfatı söz konusudur:
Birincisi, Peygamberin tebliğ buyurduğu dini esasları inkar etmeleridir.
İkincisi, maddeyi ve şehveti amaç seçip onları elde etmek için her şeyi kendilerine mubah sayarak kutsal değer adına ne varsa hepsini çiğneyip hiçe saymalarıdır.
Cenab-ı Hakk'ın Abese suresinin bu son bölümünde mü'min ve kafir zümrelerden her birinin karşılaşacağı mutlu veya mutsuz sonucu, ahirette cereyan edecek safhasıyla anıp bir tablo halinde gözler önüne sermesi, elbetteki çok anlamlıdır. Diyebiliriz ki, bu, sadece O'nun rahmetinin bir diğer tezahürü ve gufranının insanlardan yana yönelmesinin bir başka tecellisidir.
Ortada uyarı var, davet var, öğüt var, müjde var ve tehdid var. Duygu ve düşünceye seslenme; akla ışık tutma, vicdanları harekete geçirme ve gelecek günleri çok iyi hesaba katma sinyali söz konusudur.
Yeter ki, gören gözler, işiten kulaklar, anlayan gönüller, düşünebilen kafalar ve duygunun önünde yürüyen akıllar bulunsun.
Kaynak : Sorularla İslamiyet
İlgili ayetlerin meali:
"Kulakları sağır eden o ses geldiğinde, 0 gün kişi kardeşinden, annesinden, babasından, eşinden ve çocuklarından kaçar. 0 gün her kişinin işi başından aşkındır. 0 gün bir takım yüzler ışık saçar; güleçtir, müjde almıştır. Bir takım yüzler de o gün toza toprağa bürünmüş; kapkara kesilmiştir. İşte bunlar inkarcılardır, günahkarlardır." (Abese, 80/33-42)
Kıyamet ve ahiretten bir kesitin son derece canlı bir tasvirini veren surenin bu son ayetleri, dünya hayatının geçici zevk ve tasalarını aşıp varlığının anlamı, değeri, amacı ve akıbeti üzerine düşünebilme seviyesine ulaşmış her insanı sarsıcı gerçeklerle yüz yüze getirmektedir. Kıyamet gününde evrende meydana gelecek olan olaylar korkunç sesler çıkaracağı İçin ona 33. ayette "sahha" adı verilmiştir. O gün geldiğinde aralarında akrabalık bağı bulunanların birbirinden kaçışının sebebi çeşitli şekillerde izah edilmiştir:
a) Kıyamet olayları herkesi dehşete düşüreceği için o ortamda insanların birbirini düşünmeleri mümkün değildir; herkes kendi başının derdine düşer.
b) Akrabalıktan doğan haklarını isteyecekleri endişesiyle insanlar birbirinden kaçarlar.
c) Kişi, akrabaları onun içinde bulunduğu sıkıntılı durumu görmesin diye onlardan kaçar.
d) Onların kaçmalarının bir nedeni, kendisine bir fayda verememeleri ya da üzerindeki herhangi bir sıkıntıyı giderememeleri olacaktır. Nitekim yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "O günde hiçbir mevla (dost, akraba)nın mevlasına bir faydası olmaz." (Duhan, 44/41) Kişi onların acizliklerini, çarelerinin azlığını açıkça göreceği vakit, onları bırakıp bütün bu sıkıntılarını açıp, kederlerini giderecek kimseye doğru kaçacaktır.
Bir önceki surede (Naziat Suresi, 79/8-9) kıyamet ve mahşerin dehşetinden dolayı bütün kalplerin korkudan neredeyse yerinden oynayacağı, gözleri korku bürüyeceği bildirilmektedir. Abese suresinin bu son ayetlerinden anlıyoruz ki inkarcı ve isyankarların korku, kaygı ve perişanlıkları devam ederken müminlerin durumları aydınlanınca kalplerindeki korku ve kaygının yerini ferahlık ve sevinç alacak, bu sevinç yüzlerine yansıyacaktır.
Ana evladından kaçar mı?
“O gün kişi kardeşinden, anasından, babasından, eşinden ve oğullarından kaçar.”
Dünya hem ahirete hazırlanma dönemidir, hem de nesli devam ettirme, sosyal hayatı denge ve düzende tutma, insanlar arasında yararlı anlaşma ve kaynaşmayı sağlama yeridir. O bakımdan Cenab-ı Hak, insanın fıtrat mayasına, onun mikro modelini taşıyan genlere evlattan, eşten, dosttan, hısımlardan yana şefkat, merhamet, sıcak ilgi, sevgi ve saygı iksirini yerleştirmiştir. Bütün bunlar, O'nun yeryüzüne indirdiği yüz rahmetinden bir rahmetinin tezahürüdür.
Annenin kendisini çocuğuna feda etmesi veya kendini ona feda edecek derecede sevmesi, evli eşlerin birbirine sıcak ilgi duyup bağlanması; torunlara öz evlattan fazla sevgi izhar edilmesi bütünüyle nesli devam ettirme kanunuyla izah edilebilir. Bazı istisnalar dışında böylesine bir ilgi sürüp gider.
Ahirette yeni bir düzen kurulur. Orada üreme söz konusu olmayacağına göre nesli devam ettirme kanunu iptal edilir. Böylece yakınlara olan deruni ilgi kopar, sadece Allah için sevme ve ilgi duyma başlar. Dünya'da Allah için, O'nun hoşnutluğunu dileyerek dostluk ve arkadaşlık kuranlar, ahirette de dost ve arkadaş olarak kalırlar.
Bu gerçek olaylar bize neleri öğretiyor? önce şunu belirtelim ki, dünya hayatında basit çıkarlar için yapmacık dostluk ve arkadaşlık kurmak, insanın yaratılışındaki hikmete ve mükerremliğe ters düşer. Ancak sevdiğimizi Allah için sevdiğimiz; dost ve arkadaş seçtiğimizi yine O'nun için seçtiğimiz derecede gerçek mü'min olduğumuzu isbat etmiş oluruz. (bk. Mü'minun Suresi, 23/101)
Ahirette nesep bağlarının kopmasının bir nedeni de şudur: Bilindiği gibi, cennet dinlenme, huzura kavuşma, ebediyen mutlu olma yurdudur. O bakımdan evladı cehennemde yanan bir anneyi; babası ve annesi azap içinde kıvranan bir evladı düşünün. Eğer insanların kalbinde soy, hısımlık, yakınlık duygusu silinmemiş olsa, Cennet de o insanlar için bir bakıma cehennem olurdu. İşte kişinin kendi kardeşinden, ana ve babasından, eşinden ve çocuklarından uzaklaşmasının veya kaçmasının hikmeti budur.
Mutlu Sonuç
“Yüzler var ki, o gün ışıl ışıl ışıldar. Güler ve müjde sevincini duyar.”
Her kişi yaşadığı hal üzere ölür ve öldüğü hal üzere kabrinden kaldırılır. Dünyada işlediği amel ve ibadeti; yaptığı iş ve hizmeti niyetine ve amacına göre ahirette tezahür eder. çünkü ameller niyetlerin aynasıdır ve değer ölçüsüdür... O bakımdan herkes niyetine ve işindeki doğruluk ve ciddiyetine, ibadetindeki samimiyetine göre karşılık görür. Cenab-ı Hak mutlak surette adildir; yapılan samimi hizmetleri, riyadan ve gösterişten uzak amelleri, Hakk'ın hoşnutluğu doğrultusunda yapılan iyilik ve hayırları fazlasıyla mükafatlandırırken, işlenen fenalıktan, edilen kötülükleri de misliyle cezalandırır.
Kıstas ve ölçü niyet samimiyet ve ciddiyet olunca, kıyamet gününde bütün bunlar açığa çıkar ve kişinin yüzünde belirir: Bazı yüzler ışıl ışıl ışıldar, mutluluk ve ferahlık kendini hissettirir. Bazı yüzler de üzerine toz yağmış, is bulaşmış gibidir. Kötü niyetleri, samimiyetsizlikleri, doğruluktan uzak tutumları bütünüyle yüzlerinde tezahür eder. Cenab-ı Hak bu ikinci zümrenin kafir ve facirler olduğunu açıklamakta ve bu iki karanlık sıfatın kişiyi nasıl sonsuz karanlıklara sürükleyeceğini haber vermektedir.
İlim adamları ise bu ayetlerde yer alan, altı kadar kavram üzerinde durmuş ve bunları delalet ettikleri manalara göre açıklarken neden ve niçinlerini şöyle belirtmişlerdir:
a) Gerçek mü'min o gün Cenab-ı Hakk'ın rahmet ve inayetinin kendi lehine tecelli ettiğini görünce, eriştiği nimet, devlet, kurtuluş ve saadetten dolayı yüzü ışıl ışıl ışıldar. Allah yolunda saç ve sakalının, üst ve başının tozlanmasına karşılık yüzünde ilahi nur parlar.
b) Dünyada abdest suyunun dokunduğu kısımlar parıldar. Taşıdığı bu ışık, ona hem kabrinde, hem de ahiret gününde bir nur olur da önünü ve yanını aydınlatır. Kabrinden kalkıncaya kadar ruhu Cennet havasıyla neşelenir ve ferahlanır.
c) Geceleri kalkıp ibadet ettiği, meşru ölçüler içinde helal lokma ile karnını doyurduğu, Allah'ın verdiği nimetlerden bir kısmını O'nun muhtaç kullarına verdiği ve böylece birçok kimselerin sıkıntısını giderdiği için sonsuz saadetle müjdelenir.
d) Dünyada iken, inkarcı sapıklarla, günahkar azgınlarla dostluk kurmadığı ve yalnız mü'minleri kardeş edindiği ve hem kendisi, hem de onlar için çalıştığı için, ahirette onun bu güzel hali yüzünde belirir ve mahşer alanında herkesin gıptasını çekecek kadar nura kavuşur.
İnkarcı sapıklara gelince:
Dünyada Allah'a değil, sadece nefislerine hizmet edip hayat dizginini nefis ve İblis'in eline verdikleri; işledikleri bir sürü günah ve isyanla ruhlarını ve kalplerini kararttıkları için ahiret gününde onların bu kötü halleri yüzlerinde tezahür eder; öyle ki yüzlerine toz yağmış ve onun da üzerine is sürülmüş gibi bir görünüme bürünürler. önlerini ve yanlarını aydınlatan hiçbir nurları olmaz.
İşte kendini böyle elim bir sonuca layık görenlerin daha çok iki kötü sıfatı söz konusudur:
Birincisi, Peygamberin tebliğ buyurduğu dini esasları inkar etmeleridir.
İkincisi, maddeyi ve şehveti amaç seçip onları elde etmek için her şeyi kendilerine mubah sayarak kutsal değer adına ne varsa hepsini çiğneyip hiçe saymalarıdır.
Cenab-ı Hakk'ın Abese suresinin bu son bölümünde mü'min ve kafir zümrelerden her birinin karşılaşacağı mutlu veya mutsuz sonucu, ahirette cereyan edecek safhasıyla anıp bir tablo halinde gözler önüne sermesi, elbetteki çok anlamlıdır. Diyebiliriz ki, bu, sadece O'nun rahmetinin bir diğer tezahürü ve gufranının insanlardan yana yönelmesinin bir başka tecellisidir.
Ortada uyarı var, davet var, öğüt var, müjde var ve tehdid var. Duygu ve düşünceye seslenme; akla ışık tutma, vicdanları harekete geçirme ve gelecek günleri çok iyi hesaba katma sinyali söz konusudur.
Yeter ki, gören gözler, işiten kulaklar, anlayan gönüller, düşünebilen kafalar ve duygunun önünde yürüyen akıllar bulunsun.
Kaynak : Sorularla İslamiyet