Forumda yenilikler devam etmektedir , çalışmalara devam ettiğimiz kısa süre içerisinde güzel bir görünüme sahip olduk daha iyisi için lütfen çalışmaların bitmesini bekleyiniz. Tıkla ve Git
x

Son konular

Ahmet Haşim Bize Göre Kitabının Özeti

Ahmet Haşim Bize Göre Kitabının Özeti

iltasyazilim

FD Üye
Katılım
Ara 25, 2016
Mesajlar
0
Etkileşim
17
Puan
38
Yaş
36
F-D Coin
58
Ahmet Haşim Bize Göre Kitap özeti
Bize Göre Kitap Özeti Ahmet Haşim
Ahmet haşim Bize Göre Özet

GARDEN BARDA KONUŞAN İKİ ADAM

Şu ışıklar içinde görünüp kaybolan kadınlara bak! Ne

derilerindeki beyazlık insan derisi beyazlığı, ne gözlerindeki siyahlık, insan gözü siyahlığı, ne dudaklarındaki kızıllık, insan dudağı kızıllığıdır Tabiatın eserleri hiç de bu sahne yaratıkları kadar güzel değil! Kırmızı, sarı, yeşil, siyah boyalar, renksiz etleri, çipil gözleri, benzi atmış dudakları değişikliğe uğratarak, harap uzviyetlerden birer gençlik ve çekicilik mucizesi vücuda getirmiş Kim diyor ki bayan şu anda, eskisi gibi, yüzünü sıkı örtüler altında saklamıyor? Ya badana örtüleri? Bunların altında gerçek çehreyi hiç görmek kabil mi? Boyalar olmasa bilmem kadın ne yapardı?

Kadın ne yapardı bilmem Lakin boyalar olmasa bilmem fakat göz nasıl boyanırdı?



LEYLEK

Senelerden beri leylek görmüyordum Hatta bu kanatlı yaz seyyahlarının son senelerde İstanbul'a az rağbetleri herkesin dikkatini çekmişti Sonra öğrendik ancak Mısırlılar, bilmem ne sebepten nedeniyle bu saygı değer kuşları arsenikti yemlerle öldürüyorlarmış

Geçen gün sokakta, gölgeleri mor ve belirgin yapan bir Afrika güneşi aydınlığında yürürken, birden damlar tarafından gelen bir leylek gagası takırtısıyla durdum Senelerden beri hasret kaldığı dost sese kavuşan kulağım, âdeta mesut ağızların geniş tebessümüyle gerilmişti



Leylek, yaz mevsiminin kuşu değil, kanımca yazdır Kırmızı gagasının takırtısı, ses hâline gelmiş bir sıcak temmuzdur Bir baca üstünden ufka çizilen bir leylek şekli, muhayyileye neler hatırlatmaz: Maviliği içi bayıltan baki, derin gökyüzü Yeşil bir vadide gizlenmiş minareli, küçük, beyaz bir kent Yarasaların uçuştuğu, kavak ağaçlarının hafif hafif sallandığı yeşil bir akşam Sıcak bir Asya gecesi: Damların bağlı duvarlarına dayanarak, çaktırmadan konuşan ve doğacak bakır bir ayı bekleyen siyah zülüflü, kırmızı dudaklı, altın ve mercan gerdanlıklı kadınlarAlçak bir gece semasına serpilmiş büyük yıldızlar Bütün bu yıldızların içinde bir leyleğin düşünen gagası



Muhakkak, leylek, ressam ve şairi birtakım girift ve mevzun hayallere ziyafet etmek üzere yaratılmış bir kuştur İşte onun içindir oysa maddeye tapan Mısır köylüsü, kendisine yaramayacak değin hoş olan bu hayvanı öldürmek cesaretini kendinde buluyor



SİNEMA

Anlamsız vaktim oldukça sinemaya giderim Yumuşak bir karanlığa gömülmüş, makinenin hışırtısını dinleyerek, vücudumun yok, ruhumun bir çetin yol üzerinde ara verme verdiğini hissederim Karanlık, ölümün bir parçasıdır, onun için dinlendiricidir Büyük dinlenme, bir karanlık denizine dalıp yeniden ışığa kavuşmamaktan başka nedir?



Sinemanın diğer bir fazileti de olgun yaşın, kafatası içinde, bir deste deve dikeni gibi sert duran acıtıcı mantığı yerine, çocuk safdilliğini ve kolayca aldanış kabiliyetini koymasıdır Rüya alemi üzerine açılmış sihirli bir pencereyi hatırlatan beyaz perdede koşuşan, döğüşen, düşen, kalkan şu ahmak kişilerin antipatik tuhaflıklarından veyahut kovboy süvariliklerinden veya şaşılacak kadar güzel hırsızlık vak'alarmdan, diğer türlü lezzet almak kabil olur muydu? İnsan saflığıyla beslenen sinema edebiyatı, demin kıymetsiz yazarın işidir Resmi, beyaz perde üstünde kımıldayan şu maskara ile kirpiğin her teli bir ok gibi dikilmiş hoş kadının gözünden, damla damla akan sahte gözyaşları, zevkini ve aklıselimini şapka ve bastonuyla birlikte vestiyere bırakmayan adamı, teessürden yok, ama can sıkıntısından ağlatabilir



Sinema, böyle yormayan günahsız bir göz eğlencesi kaldıkça, bitap başın munis bir sığınağıdır Her zevkini kaybetmiş ruhu, çocukluk tazeliğine kavuşturan bu karanlıkta, kolay musiki, tatlı bir ninni vazifesini görür Ben, en güzel ve en huzur veren uykularımı sinemanın, ipek yastıklar gibi başın arkasına yığılan yumuşak karanlığına borçluyum



KENT HARİCİ

Üç dört seneden beri uzaktan çiftliğinde, anlar, inekler, keçiler ve tavuklardan müteşekkil dost bir hayvan çemberi ortasında yaşamış zeki bir dostumu ziyarete gittim

Şehirden adamakıllı uzaklaşan bu dostu, ilk bakışta, tanımak müşkül oldu: Saçları kaba bir gelişme ile başını sarmış, rengi bakır kırmızılığı almış, dişleri uzamış, lehçesinde çetin sesler belirmişti Alnında ne hüzünden, ne neşeden eser kalmamıştı Tabiat, dostumu kendine benzetmiş ve onu bir kaya parçasına döndürmüştü



Tabiatın insana yapacağı en büyük iyilik, kesin olmama değil ancak vücudu böyle haşin bir zırh ve içindeki ruhu da böyle bir çelik külçesi hâline getirmektir Şehirlerin sarı derisini kırların kızıl derisine değişmedikçe güneşin ve toprağın kardeşi elde etmek kabil mi?



Derler ancak: Aynı ağaçların, aynı tepelerin ve benzer göklerin baki bir tekrarından diğer bir şey olmayan kır aleminin saadetleri, sırf şairane bir icat eseridir Fiilen, yaşamak hünerindeki aczi yüzünden, şehirde mesut olamayan şair, Oktruva sınırı haricen bir cennet var olabileceğini zannetmiş ve başkalarını da buna inandırmak için asırlardan beri manzum sözün tavsiye kudretinden yardım dilemiştir Bu itibarla şairin kırı, olsa olsa basit süt, ekmek, peynir ve bal temin eden bir çiftlik olabilir

Ama kır, hakiki kır, sert toprakla sert insanın boğuştuğu bir âlemdir *
 
858,497Konular
982,554Mesajlar
30,293Kullanıcılar
CyscoderSon üye
Üst Alt