iltasyazilim
FD Üye
ahmet haşim bize göre özeti
bize tarafından kitap özeti
ahmet haşim bize göre kitabının özeti
ahmet haşim bize tarafından kitabı
ahmet haşim bize kadar oku
Ahmet Haşim, 1921'de nesir yazmaya başlamıştır Birincil nesirlerini topladığı Bize Tarafından ile Türk Edebiyatının 'en orijinal üslupçusu' olarak kabul edilmiştir derli toplu, bir konu etrafında şekillenen yazılarında kibar, ince, sanatlı, bitmiş, nükteli, şiirsel bir dil dikkati çekmektedir Bize Göre'de 42 fıkra bulunmaktadır
Eserden Seçmeler
GARDEN BARDA KONUŞAN İKİ ADAM
Şu ışıklar içinde görünüp kaybolan kadınlara bak! Ne
derilerindeki beyazlık insan derisi beyazlığı, ne gözlerindeki siyahlık, insan gözü siyahlığı, ne dudaklarındaki kızıllık, insan dudağı kızıllığıdır Tabiatın eserleri hiç de bu sahne yaratıkları kadar hoş değil! Kırmızı, sarı, yeşil, siyah boyalar, soluk etleri, çipil gözleri, solgun dudakları değişikliğe uğratarak, mahvolmuş uzviyetlerden birer gençlik ve güzellik mucizesi vücuda getirmiş Kim diyor oysa bayan derhal, eskisi gibi, yüzünü sıkı örtüler aşağı saklamıyor? Ya badana örtüleri? Bunların altında hakiki çehreyi hiç bakmak kabil mi? Boyalar olmasa bilmem kadın ne yapardı?
Bayan ne yapardı bilmem Fakat boyalar olmasa bilmem fakat göz nasıl boyanırdı?
LEYLEK
Senelerden beri leylek görmüyordum Hatta bu kanatlı yaz seyyahlarının son senelerde İstanbul'a eksik rağbetleri herkesin dikkatini çekmişti Daha Sonra öğrendik ama Mısırlılar, bilmem ne sebepten dolayı bu saygı değerinde kuşları arsenikti yemlerle öldürüyorlarmış
Geçen gün sokakta, gölgeleri mor ve keskin yapan bir Afrika güneşi aydınlığında yürürken, ansızın damlar göre gelen bir leylek gagası takırtısıyla durdum Senelerden beri hasret kaldığı arkadaş sese kavuşan kulağım, âdeta mesut ağızların geniş tebessümüyle gerilmişti
Leylek, yaz mevsiminin kuşu yok, bana kalırsa yazdır Kırmızı gagasının takırtısı, ses hâline gelmiş bir sıcak temmuzdur Bir baca üstünden ufka çizilen bir leylek şekli, muhayyileye neler hatırlatmaz: Maviliği içi bayıltan ölümsüz, derin gökyüzü Yeşil bir vadide gizlenmiş minareli, küçük, beyaz bir şehir halkı Yarasaların uçuştuğu, kavak ağaçlarının hafif hafif sallandığı yeşil bir akşam Sıcak bir Asya gecesi: Damların ast duvarlarına dayanarak, çaktırmadan konuşan ve doğacak bakır bir ayı bekleyen siyah zülüflü, kırmızı dudaklı, altın ve mercan gerdanlıklı kadınlarAlçak bir gece semasına serpilmiş büyük yıldızlar Bütün bu yıldızların içinde bir leyleğin düşünen gagası
Muhakkak, leylek, usta ve şairi birtakım karışık ve mevzun hayallere gösteri etmek üzere yaratılmış bir kuştur İşte onun içindir ki maddeye tapan Darı köylüsü, kendisine yaramayacak kadar hoş olan bu hayvanı öldürmek cesaretini kendinde buluyor
SİNEMA
Abes vaktim epeyce sinemaya giderim Yumuşak bir karanlığa gömülmüş, makinenin hışırtısını dinleyerek, vücudumun değil, ruhumun bir çetin yol üstünde ara verme verdiğini hissederim Karanlık, ölümün bir parçasıdır, onun için dinlendiricidir Büyük dinlenme, bir karanlık denizine dalıp yeniden ışığa kavuşmamaktan diğer nedir?
Sinemanın diğer bir fazileti de olgun yaşın, kafatası içinde, bir deste deve dikeni gibi sert duran acıtıcı mantığı yerine, çocuk safdilliğini ve zahmetsizce aldanış kabiliyetini koymasıdır Rüya alemi üstüne gevşemiş sihirli bir pencereyi hatırlatan beyaz perdede koşuşan, döğüşen, düşen, kalkan şu ahmak şahısların nahoş tuhaflıklarından veyahut kovboy süvariliklerinden ya da şaşılacak kadar güzel hırsızlık vak'alarmdan, diğer türlü lezzet edinmek kabil olur muydu? İnsan saflığıyla beslenen sinema edebiyatı, demin kıymetsiz yazarın işidir Resmi, beyaz perde üzerinde kımıldayan şu rimel ile kirpiğin her teli bir ok gibi dikilmiş hoş kadının gözünden, damla damla akan sahte gözyaşları, zevkini ve aklıselimini şapka ve bastonuyla birlikte vestiyere bırakmayan adamı, teessürden yok, ancak can sıkıntısından ağlatabilir
Sinema, böyle yormayan masum bir göz eğlencesi kaldıkça, bitkin başın munis bir sığınağıdır Her zevkini kaybetmiş ruhu, çocukluk tazeliğine kavuşturan bu karanlıkta, kolay musiki, tatlı bir ninni vazifesini görür Ben, en hoş ve en teskin edici uykularımı sinemanın, ipekli yastıklar gibi başın arkasına yığılan yumuşak karanlığına borçluyum
BÜYÜK KASABA HARİCİ
Üç dört seneden beri uzak çiftliğinde, anlar, inekler, keçiler ve tavuklardan müteşekkil arkadaş bir hayvan çemberi ortasında yaşayan akıllı bir dostumu ziyarete gittim
Şehirden iyice uzaklaşan bu dostu, birincil bakışta, tanımak müşkül oldu: Saçları vahşi bir gelişme ile başını sarmış, rengi bakır kırmızılığı almış, dişleri uzamış, lehçesinde çetin sesler belirmişti Alnında ne hüzünden, ne neşeden eser kalmamıştı Tabiat, dostumu kendine benzetmiş ve onu bir kaya parçasına döndürmüştü
Tabiatın insana oluşturacağı en büyük iyilik, belirsizlik yok ama vücudu böyle haşin bir zırh ve içindeki ruhu da böyle bir çelik külçesi hâline getirmektir Şehirlerin sarı derisini kırların kızıl derisine değişmedikçe güneşin ve toprağın kardeşi edinmek kabil mi?
Derler ki: Benzer ağaçların, benzer tepelerin ve benzer göklerin ebedi bir tekrarından diğer bir şey olmayan kır aleminin saadetleri, sırf şairane bir buluş eseridir Sahiden, yaşamak hünerindeki aczi yüzünden, şehirde mesut olamayan şair, Oktruva sınırı dışarıya bir cennet var olabileceğini zannetmiş ve başkalarını da buna inandırmak için asırlardan beri manzum sözün öneri kudretinden yardım dilemiştir Bu itibarla şairin kırı, olsa olsa kolay süt, ekmek, peynir ve bal tedarik eden bir çiftlik olabilir
Lakin kır, gerçek kır, sert toprakla sert insanın boğuştuğu bir âlemdir *
bize tarafından kitap özeti
ahmet haşim bize göre kitabının özeti
ahmet haşim bize tarafından kitabı
ahmet haşim bize kadar oku
Ahmet Haşim, 1921'de nesir yazmaya başlamıştır Birincil nesirlerini topladığı Bize Tarafından ile Türk Edebiyatının 'en orijinal üslupçusu' olarak kabul edilmiştir derli toplu, bir konu etrafında şekillenen yazılarında kibar, ince, sanatlı, bitmiş, nükteli, şiirsel bir dil dikkati çekmektedir Bize Göre'de 42 fıkra bulunmaktadır
Eserden Seçmeler
GARDEN BARDA KONUŞAN İKİ ADAM
Şu ışıklar içinde görünüp kaybolan kadınlara bak! Ne
derilerindeki beyazlık insan derisi beyazlığı, ne gözlerindeki siyahlık, insan gözü siyahlığı, ne dudaklarındaki kızıllık, insan dudağı kızıllığıdır Tabiatın eserleri hiç de bu sahne yaratıkları kadar hoş değil! Kırmızı, sarı, yeşil, siyah boyalar, soluk etleri, çipil gözleri, solgun dudakları değişikliğe uğratarak, mahvolmuş uzviyetlerden birer gençlik ve güzellik mucizesi vücuda getirmiş Kim diyor oysa bayan derhal, eskisi gibi, yüzünü sıkı örtüler aşağı saklamıyor? Ya badana örtüleri? Bunların altında hakiki çehreyi hiç bakmak kabil mi? Boyalar olmasa bilmem kadın ne yapardı?
Bayan ne yapardı bilmem Fakat boyalar olmasa bilmem fakat göz nasıl boyanırdı?
LEYLEK
Senelerden beri leylek görmüyordum Hatta bu kanatlı yaz seyyahlarının son senelerde İstanbul'a eksik rağbetleri herkesin dikkatini çekmişti Daha Sonra öğrendik ama Mısırlılar, bilmem ne sebepten dolayı bu saygı değerinde kuşları arsenikti yemlerle öldürüyorlarmış
Geçen gün sokakta, gölgeleri mor ve keskin yapan bir Afrika güneşi aydınlığında yürürken, ansızın damlar göre gelen bir leylek gagası takırtısıyla durdum Senelerden beri hasret kaldığı arkadaş sese kavuşan kulağım, âdeta mesut ağızların geniş tebessümüyle gerilmişti
Leylek, yaz mevsiminin kuşu yok, bana kalırsa yazdır Kırmızı gagasının takırtısı, ses hâline gelmiş bir sıcak temmuzdur Bir baca üstünden ufka çizilen bir leylek şekli, muhayyileye neler hatırlatmaz: Maviliği içi bayıltan ölümsüz, derin gökyüzü Yeşil bir vadide gizlenmiş minareli, küçük, beyaz bir şehir halkı Yarasaların uçuştuğu, kavak ağaçlarının hafif hafif sallandığı yeşil bir akşam Sıcak bir Asya gecesi: Damların ast duvarlarına dayanarak, çaktırmadan konuşan ve doğacak bakır bir ayı bekleyen siyah zülüflü, kırmızı dudaklı, altın ve mercan gerdanlıklı kadınlarAlçak bir gece semasına serpilmiş büyük yıldızlar Bütün bu yıldızların içinde bir leyleğin düşünen gagası
Muhakkak, leylek, usta ve şairi birtakım karışık ve mevzun hayallere gösteri etmek üzere yaratılmış bir kuştur İşte onun içindir ki maddeye tapan Darı köylüsü, kendisine yaramayacak kadar hoş olan bu hayvanı öldürmek cesaretini kendinde buluyor
SİNEMA
Abes vaktim epeyce sinemaya giderim Yumuşak bir karanlığa gömülmüş, makinenin hışırtısını dinleyerek, vücudumun değil, ruhumun bir çetin yol üstünde ara verme verdiğini hissederim Karanlık, ölümün bir parçasıdır, onun için dinlendiricidir Büyük dinlenme, bir karanlık denizine dalıp yeniden ışığa kavuşmamaktan diğer nedir?
Sinemanın diğer bir fazileti de olgun yaşın, kafatası içinde, bir deste deve dikeni gibi sert duran acıtıcı mantığı yerine, çocuk safdilliğini ve zahmetsizce aldanış kabiliyetini koymasıdır Rüya alemi üstüne gevşemiş sihirli bir pencereyi hatırlatan beyaz perdede koşuşan, döğüşen, düşen, kalkan şu ahmak şahısların nahoş tuhaflıklarından veyahut kovboy süvariliklerinden ya da şaşılacak kadar güzel hırsızlık vak'alarmdan, diğer türlü lezzet edinmek kabil olur muydu? İnsan saflığıyla beslenen sinema edebiyatı, demin kıymetsiz yazarın işidir Resmi, beyaz perde üzerinde kımıldayan şu rimel ile kirpiğin her teli bir ok gibi dikilmiş hoş kadının gözünden, damla damla akan sahte gözyaşları, zevkini ve aklıselimini şapka ve bastonuyla birlikte vestiyere bırakmayan adamı, teessürden yok, ancak can sıkıntısından ağlatabilir
Sinema, böyle yormayan masum bir göz eğlencesi kaldıkça, bitkin başın munis bir sığınağıdır Her zevkini kaybetmiş ruhu, çocukluk tazeliğine kavuşturan bu karanlıkta, kolay musiki, tatlı bir ninni vazifesini görür Ben, en hoş ve en teskin edici uykularımı sinemanın, ipekli yastıklar gibi başın arkasına yığılan yumuşak karanlığına borçluyum
BÜYÜK KASABA HARİCİ
Üç dört seneden beri uzak çiftliğinde, anlar, inekler, keçiler ve tavuklardan müteşekkil arkadaş bir hayvan çemberi ortasında yaşayan akıllı bir dostumu ziyarete gittim
Şehirden iyice uzaklaşan bu dostu, birincil bakışta, tanımak müşkül oldu: Saçları vahşi bir gelişme ile başını sarmış, rengi bakır kırmızılığı almış, dişleri uzamış, lehçesinde çetin sesler belirmişti Alnında ne hüzünden, ne neşeden eser kalmamıştı Tabiat, dostumu kendine benzetmiş ve onu bir kaya parçasına döndürmüştü
Tabiatın insana oluşturacağı en büyük iyilik, belirsizlik yok ama vücudu böyle haşin bir zırh ve içindeki ruhu da böyle bir çelik külçesi hâline getirmektir Şehirlerin sarı derisini kırların kızıl derisine değişmedikçe güneşin ve toprağın kardeşi edinmek kabil mi?
Derler ki: Benzer ağaçların, benzer tepelerin ve benzer göklerin ebedi bir tekrarından diğer bir şey olmayan kır aleminin saadetleri, sırf şairane bir buluş eseridir Sahiden, yaşamak hünerindeki aczi yüzünden, şehirde mesut olamayan şair, Oktruva sınırı dışarıya bir cennet var olabileceğini zannetmiş ve başkalarını da buna inandırmak için asırlardan beri manzum sözün öneri kudretinden yardım dilemiştir Bu itibarla şairin kırı, olsa olsa kolay süt, ekmek, peynir ve bal tedarik eden bir çiftlik olabilir
Lakin kır, gerçek kır, sert toprakla sert insanın boğuştuğu bir âlemdir *