nicebayan
FD Üye
- Katılım
- Ara 24, 2016
- Mesajlar
- 94,678
- Etkileşim
- 2
- Puan
- 38
- Yaş
- 36
- Web sitesi
- nicebayan.com
- F-D Coin
- 90
Ahmet Yesevi Felsefesi nedir,Ahmet Yesevi Felsefesi hakkında bilgi
Ahmet Yesevi Felsefesi
Büyük Türk mutasavvıfı Ahmet Yesevî, Türk dünyasının yetiştirdiği önemli şahsiyetlerden ve Türklüğün simge isimlerinden biridir
Ahmet Yesevî'nin Türk tasavvuf geleneğinin kurucusu olması ve kendisinden sonraki büyük mutasavvıflar, Yunus Emre, Mevlâna, Hacı Bektaşı Veli ve diğerleri üzerindeki etkisi, bu nedenle Anadolu'nun bir Türk Yurdu haline gelmesindeki manevi rolü, İslamiyet'i direkt olarak anlayan ve anlatan, sade ve pak üslubu, güzel Türkçe'mizin mimarlarından oluşu, insanlığın ihtiyacı olan yüksek değerleri daha o zamanlar dile getirdiği kardeşliğe, dostluğa, sevgi ve hoşgörüye dayalı düşünceleri bilinmektedir
Türk'lerin İslâmiyeti kavrama ve algı noktasında YESEVÎ bir ekoldür Bu açıdan bakıldığında Yesevî, tüm Türk dünyası için çok kayda değer bir konuma sahiptir Kendini tanınma umdesi, kültürünü, dilini, tarihini ve dinini tanımak Yesevî düşüncesinin özüdür
Karahan'lı Hükümdarı Saltuk Buğra Kara Han'ın 950 yılında İslâmiyet'i resmî devlet dini olarak kabul etmesi, TÜRK dünyasının manâlı bir dönüm noktasıdır İslâmiyet'i benimseyen Türk'ler, Türk İslâm sentezine dayanan yeni bir kültür sahibi olmuşlar, sosyal nizamları ile devlet ve dünya görüşlerine bu kültür ile yeni bir şekil vermişlerdir
Piri TürkistanAhmet Yesevî, Güney Kazakistan'da, Çimkent şehrine 7 km uzaklıktaki, bugün Türkistan adı ile tanınan YESİ şehrine 157 km uzaklıktaki Sayram kasabasında doğmuştur Doğum yılı bilinmemektedir Fakat 73 yaşında ve 1166 yılında vefat ettiği şeklindeki yaygın görüşe kadar 1093 yılında doğduğu tahmin edilmektedir Doğum yeri olarak YESİ şehri de belirtilmekte ise de anne ve babasının Türbe'lerinin SAYRAM'da olması, O'nun da Sayram'da doğduğunu düşündürmektedir Babası, Hazreti Ali soyundan Şeyh İbrahim isimli bir zatdır Annesi ise Şeyh İbrahim'in halifesi Musa Şeyh'in kızı Ayşe Hatun'dur Rivayetlere kadar önce annesini, sonradan babasını kaybeden 7 yaşındaki Ahmet, ablasının himayesinde büyümüştür Yesi'ye gelen Arslan Baba adlı bir mürşit, O'nun tahsil, terbiyesini üstlenir Bir zaman sonra Arslan Baba ölür, Yesevî de o zamanın manâlı kültür ve ilim merkezlerinden olan Buhara'ya gider Burada Hâce Yusufi Hemedani'ye intisap eder ve onun irşadı altına girer
Yesevî, mürşidi Hemedanî'nin ölümünden daha sonra bir süre Buhara'da irşad postuna oturursa da, şeyhinin önceden dikkat çekici ettiği şekilde YESÎ'ye döner Ölene dek da orada aydınlatmaya devam eder
Menkıbeye tarafından tekkesinin bahçesinde bir çilehane kazdırır ve ömrünü burada tamamlar Daha önce de belirttiğim gibi 1166 yılında vefat ettiği sanılmaktadır
Ahmet Yesevî'nin türbesini Sultan Timur'un yaptırdığı bilinmektedir Rivayete tarafından, Öğretmen, Timur'un rüyasına girip zafer müjdeler Timur da Türkistan zaferinden sonra Yesi'ye gelir ve Hoca'nın kabrinin üstüne, bir şükran ifadesi olarak, türbe yaptırır Zamanla mahvolmuş olan türbe, Şibanî Han kadar onartılır Birçok kez tamir gören türbe, Sovyetler Birliği zamanında korumaya alınıp 1978 de ziyarete açılmış, 1989 yılında türbenin bulunduğu bölge Tarihi Kültür Koruma Mıntıkasıolarak ilân edilmiştir
Kazakistan bağımsızlığını kazandıktan sonradan, Türkistan şehrindeki bu türbenin restorasyon çalışmaları Türkiye tarafından 1992 yılında başlatılmış ve 2 senede bitirilmesi ön görülmüşse de incelemeler Temmuz 2000 e kadar sürmüş ve türbenin açılışı Ekim 2000 de Türkistan şehrinin 1500 kuruluş yıldönümünde yapılmıştır
Ahmet Yesevî, Anadolu'ya hiç gelmemiş olmasına rağmen Anadolu'da ünlü ve sevilmiştir Bektaşî'lik, Mevlevi 'lik, Yunus Emre ekolü Yesevi'den fazla etkilenmiştir
Anadolu'ya gitmediği bilinmesine karşın Pülümür'ün Kangallı Köyü'nde Ahmet Yesevî ’ye atfedilen bir türbe vardır Pülümür'deki bu kabir, Yesevî ’nin makamı olarak, halkın muhayyilesinde gelişmiş ve türbe O'na atfedilmiştir
bundan başka, Baskil ilçesinin Tabanbükü Köyü'nde Ahmet Yesevî kolundan gelen Hasan Dede'nin mezarının bulunduğu biliniyor Bu köyün doğusundaki bir mezarın da Ahmet Yesevî'ye ait olduğu söylenti edilmektedir
Yesevî ve Türk diline etkisi
Selçuklular, tarihimizin çok uzun bir dönemini doldurmuş, büyük bir devlettir Sınırları, Orta Asya ve Anadolu'nun büyük bölümünü kapsamıştır Devlete adını veren Selçuk Bey ve beraberindekilerin Türkçe adlar taşımalarına karşın, son hükümdarların isimleri Keykavus , Keykubat gibi Farsça adlardır En önemlisi, Devletin resmî dili Türkçe değil Farsça'dır Selçuklu'nun manâlı bir şahsiyeti, Alpaslan'ın veziri, Nizam ül Mal bir Fars'dır Namına kurduğu Nizamiye Medreseleri Farsça vermekte idiler Bütün bu sebeplerle Selçuklu'da Türkçe avam dili, Farsça ise aydın ve alim dili olmuştur Edebiyat ve yazı dili Türkçe yok Farsça alarak kullanılmıştır
Tüm bu olumsuzluklar aralarında Yesi'de bilinçli bir Türk ortaya çıkmış, Arapça ve Farsça'yı bilmesine karşın Türkçe'yi seçmiştir
Yesevî, İslâm tasavvufunu bölge, bilim, edebiyat ve san'ata ağırlık veren bir medrese kurdu Bu medresenin, hitabe dili, yazışma dili, şiir ve edebiyat dili, eğitim ve öğretim dili Türkçe idi Buradan yetişen binlerce insan Türk Dünyası'nın her tarafına dağıldılar Bu yetişenler, gittikleri bitmiş Yesevî'nin Türkçe şiirlerini, yani HİKMET'lerini daima seslendirdiler Bu şekilde yeni bir Türk edebiyatı doğdu bu arada, Farsça'yı kullananlar, Yesevî'yi, Türkçe yazdığı için eleştirmişlerdir Yesevî ise bir hikmetinde şöyle demektedir
Sevmiyorlar bilginler sizin Türkçe dilini
Erenlerden işitsen açar gönül dilini
Ayet hadis anlamı Türkçe olsa duyarlar
Anlamına erenler başı eğip uyarlar
Ağırkanlı hafız Öğretmen Ahmet yedi atana rahmet
Fars dilini bilir de sevip söyler Türkçe'yi
Sonra, Cengiz'ler, Osmanlı'lar dönemlerinde Türkçe etken olmuştur Bu konuda büyük şair Yahya Kemal Ahmet Yesevî kim? bir araştırın, göreceksiniz, bizim milliyetimizi esas onda bulacaksınız demektedir
Ahmet Yesevî'nin ilme ve bilgiye verdiği önemi
Ey dostlar, cahil ile yakın olup
Bağrım yanıp, içtenlikle doyup öldüm ben işte
Bir başka hikmetinde ise:
Cahil ile geçen ömrüm nar sakar
Cahil olsan cehennem ondan çekinir
Cahil ile cehenneme dürüst kılmayın sefer
Cahiller içinde yaprak gibi soldum ben işte
demektedir
Yesevî'nin din anlayışı
Tarih devirlerinde milletimiz bir fazla dini kabul etmiştir Bunların içinde Şamanizm en manâlı yeri kaplasa da Budizm, Musevilik ve Hristiyanlık da Türkler arasında yaygınlık kazanmış dinlerdir Bin yıldan beri ise gittikçe büyüyen boyutlarda İslâm dini Türk'lerin inanç birliğini oluşturan din haline gelmiştir
Şamanizm, sadece Türklerin yok, Asya'nın birçok halklarının ortak inanç sistemidir Dolayısı ile Şamanizm'i Türklerin ulusal dini olarak kabul etmek yanlıştır
Göktürk kitabelerinde, Atalarımızın, bir din anlayışı bulunduğu açıklaması vardır Bu din, yeri, göğü ve insanı yani bütün varlıkları yaratan ve idare eden Bir Tanrıanlayışıdır Olur Ya de çok daha eskilerden, derinlerden gelen Şamanizm inançları Bir Tanrıveya Gök Tanrıdini ile birlikte yaşamaya devam etmiştir Oğuz Han'ın Tanrının Birliğisözünü temel bölge bir anlayışın yayıcısı olduğu görüşü de konuya daha açıklık kazandırır
Aşina bir gerçektir oysa, bir toplumun kabul ettiği yeni bir din, eski inançları büsbütün ortadan kaldıramaz Eski inançlar fazla defa yeni inancın kisvesi aşağıda yaşamaya devam ederler Bu manada Şamanizm'in Türklere ait topluluklarda devam ettiğini görebiliyoruz Meselâ, ataların ruhlarına evliya kudreti, ağaçlara evliya adı verilerek Şamanizm, İslâmî bir kavramla yeniden açıklama edilmiştir
Bugün, büyük çoğunluğu Müslüman olan Dünya Türklüğünün İslâmi anlayışında binlerce takvim geçmişlerini görmekteyiz Bu hal, İslâm'ın başlıca ilkelerinden sapma anlamına gelmemektedir Söylemeliyiz ki, milletimiz, minik bir kesim hariç, İslâm'ı dürüst anlamış ve doğru uygulamıştır Bugün, Müslüman milletler içinde en arkadaş canlısı dinî hayatın milletimizce yaşandığı bir gerçektir
Ahmet Yesevî, eski Türk inanışlarının kalıntılarını İslâmiyet ile uzlaştırmaya çalışan ve dolayısı ile kitaplı dinin, yani İslâmın emirlerini bütün yerine getiremeyen yeni Müslüman olmuş insanlara, İslâmın sıcak, arkadaş canlısı, , insan ve Tanrı sevgisine dayalı, gerçek yüzünü tanıttı
Ahmet Yesevî, içinde yaşadığı dönemin Türk toplumunun, bozkırlarda at koşturan yarı göçebe ahali olduklarını, bayan erkek, genç ihtiyar, hareketli, kendi gelenek ve göreneklerini diri tutma yolunda başarılı ve mücadele ile geçen bir hayatın içinde olduklarını biliyordu Yesevî, bu insanlara fıkıh kuralları içinde, Arap Acem kültür etkileri ile boğulmuş karma girift bir İslâm yerine, samimi ve sarsılmaz bir iman anlayışını önerme eden dinî ve ahlâki kuralları, kendisi Arapça ve Farsça'yı mükemmel bildiği halde, kendi dilleri ile ve daha da önemlisi, onların seviyesinde bir söylem tarzı ile sunmanın, başarının temeli olacağını, görmüş ve uygulamıştır Onun için de Türk Boyları'nın ahali edebiyatından gücenmiş şekillerle insanlar aralarında dostluğu, sevgiyi, dayanışmayı, dünyayı Tanrı ve insan sevgisi ile kucaklamayı öğretmiştir
Nitekim, Yesevî
Benim hikmetlerim hadis hazinesidir
Kişi pay görmese, bil habistir
Benim hikmetlerim Süphan'ın fermanı
Okuyup bilsen, hepsi Kur'an'ın anlamı
demektedir
Öğretmen da öbür mutasavvuflar gibi, âlemi ve âlemde var olan herşeyi ilâhi aşkın eseri olarak gördüğü içindir fakat, her şeyi gönülden sevmektedir Fakat bu sevgi ile Allah'a ulaşılabileceğini söylemektedir O'na tarafından Aşk'sız, Mevlâyı bilmek mümkün değildir
Bir De Aşk'sız birey reel insan değildir
Kaygısız insan insan değil, bunu anlayın
Aşk'sız insan hayvan cinsi, bunu dinleyin
Gönlünüzde Aşk olursa, bana ağlayın
Ağlayanlara hakiki Aşk'ımı armağan eğledim
Aşk'sızların keza canı değil, ayrıca imânı,
Resûlullah sözün dedim mânâ hani
Diyen Yesevî 140 numaralı hikmetinde, ilâhi aşk hakkındaki görüşlerini,
insanın samimi inancı ile bağlantılıyarak anlatır
Aşk davasını bana kılma, sahte aşık,
Aşık olsan, bağrın içinde göz kanı yok,
Muhabbetin şevki ile can vermese,
Boşuna geçer ömrü onun, yalanı değil
Aşk bağı sıkıntı çekip yeşertmesen,
Hor görülse nefsini öldürmesen,
Allahdiyerek içe nuru doldurmasan,
Vallah, billah sende aşkın eseri yok
Adalet zikrini can içinden çıkarmasan,
Üçyüz altmış damarlarını kımıldatmasan,
Dörtyüzkırkdört kemiklerini kul eylemesen,
Yalancıdır Hakk'a aşık olduğu değil
Rahatı bırakıp can sıkıntısını hoşlayanlar
Seherlerde canını incitip çalışanlar,
Hayu arzu, benbenliği terk edenler,
Hakiki aşıktır, katiyen onun yalanı yok
Kul Hoca Ahmet, samimiyetle geçip yola gir,
Ondan sonra erenlerin yolunu sor,
Allah diyerek, Hakk'ın yolunda canını ver,
Bu yollarda can vermesen, imkânı değil
İlâhi AşkAllah'dır ve bu Aşk'a düşen birey, bencillik, gösteriş, iki yüzlülük, bireysel çıkar gibi ufak hesapları düşünmemek gerekir diyen Yesevî, bir hikmetinde:
Nerde görsen gönlü kırık, merhem ol,
O Kadar mazlum yolda kalsa, yoldaşı ol,
Mahşer günü dergâhına yakın ol,
Ben benlik güden kişilerden kaçtım ben işte
Demektedir Tüm hikmetlerinde yer alan bir reel vardır ancak o da insana bahşedilen büyük değerdir İslâm tasavvufunda insan, kâinatın özü alarak kabul edilir Herşey insan içindir O halde insana düşen, Kamil İnsanolmaya çalışmaktır Ahlakın kemaline ulaşmıya gayret etmektir Bunun da bir yolu yaratılmışları hoşlanmak, incitmemek ve incinmemektir yüce gönüllü olan halk, her hususta dostça olan kişilerdir
Yesevî, asıl kavgasını, sahte şeyhler ve mollalara karşı yapar Bunlara karşısında da
Talibimdeyip söylerler vallah, billah kalpsiz
Namahreme bakarlar, gözlerinde yok insaf;
Kişi malını yiyerler, çünkü gönülleri yok saf
Arslan Baba'nın sözlerini işittiniz teberrük
Zâkirim deyip ağlar, Çıkmaz gözünden yaşı;
Gönüllerinde gamı yok, her an ağrıya başı;
Oyunkandırma kılarlar, malûm Hüda'ya işi,
Arslan Baba'nın sözlerini işittiniz teberrük
Gibi bir fazla Hikmet söylemiştir
Yesevî, ilim üzerinde fazla durmuş, inananların aydın kişiler olduğunu, bunların bilgisizlikten ve bilgisizlerden kısaca cahillikten uzak durduklarını anlatmıştır Keza bir diğer Hikmet'inde: Bilgisizlik her kötülüğün kaynağıdır demiştir Bir başka Hikmet'inde ise
İlim, iki inci, karoser ve cana rehberdir
Can âlimi Hazret'ine yakındır
Muhabbetin şarabından içer
Öyle âlim, hakiki âlim olur dostlarım,
demiştir
Özetle, Yesevî okulunun başlıca ilkelerini:
* Allahın varlığına ve tekliğine itimat etmek,
Kur'belli başlı alıntı yapmak,
İslâm'a dayalı yolda yürümek,
İnsanın kendisini disipline etmesi,
* Belirlenmiş zamanlarda benlik muhasebesi gerçekleştirmek
olarak özetliyebiliriz
Hem, Yesevî'liği kabul eden kişinin de :
* Hakk'ı iyi anlamak,
Kalbinde Allah ve İnsan sevgisi taşımak,
Cömert olmak,
Gerçekleri kabul etmek,
Geçer ve dürüst bilgili olmak,
Kanaatkar almak,
Nefsine dominant almak,
Kendini çakmak,
Gönül gözü ile bakmak,
* Felsefeye yatkın almak gibi hasletleri kendisinde toplaması gerekiyordu
Uyarı edilirse, 1000 yıl önce yaşamış bir Türk düşünür, kendini bilmeyi, hurafelerden uzakta durmayı, Tanrı'ya inanmayı, kendini geliştirmeye çalışmayı, bilhassa hoşgörülü olmayı büyük bir açıklıkla açıklama etmiştir
Yazımı Ahmet Yesevî'nin büyük takipçisi YUNUS EMRE'nin Pirinden öğrendiğini kısa ve öz bir şekilde anlattığı dörtlük:
Çalış, kazan, ye, yedir,
Bir gönül ele getir
Bin kâbe'den iyrektir,
Bir gönül ziyareti
netten özel baskı *
Ahmet Yesevi Felsefesi
Büyük Türk mutasavvıfı Ahmet Yesevî, Türk dünyasının yetiştirdiği önemli şahsiyetlerden ve Türklüğün simge isimlerinden biridir
Ahmet Yesevî'nin Türk tasavvuf geleneğinin kurucusu olması ve kendisinden sonraki büyük mutasavvıflar, Yunus Emre, Mevlâna, Hacı Bektaşı Veli ve diğerleri üzerindeki etkisi, bu nedenle Anadolu'nun bir Türk Yurdu haline gelmesindeki manevi rolü, İslamiyet'i direkt olarak anlayan ve anlatan, sade ve pak üslubu, güzel Türkçe'mizin mimarlarından oluşu, insanlığın ihtiyacı olan yüksek değerleri daha o zamanlar dile getirdiği kardeşliğe, dostluğa, sevgi ve hoşgörüye dayalı düşünceleri bilinmektedir
Türk'lerin İslâmiyeti kavrama ve algı noktasında YESEVÎ bir ekoldür Bu açıdan bakıldığında Yesevî, tüm Türk dünyası için çok kayda değer bir konuma sahiptir Kendini tanınma umdesi, kültürünü, dilini, tarihini ve dinini tanımak Yesevî düşüncesinin özüdür
Karahan'lı Hükümdarı Saltuk Buğra Kara Han'ın 950 yılında İslâmiyet'i resmî devlet dini olarak kabul etmesi, TÜRK dünyasının manâlı bir dönüm noktasıdır İslâmiyet'i benimseyen Türk'ler, Türk İslâm sentezine dayanan yeni bir kültür sahibi olmuşlar, sosyal nizamları ile devlet ve dünya görüşlerine bu kültür ile yeni bir şekil vermişlerdir
Piri TürkistanAhmet Yesevî, Güney Kazakistan'da, Çimkent şehrine 7 km uzaklıktaki, bugün Türkistan adı ile tanınan YESİ şehrine 157 km uzaklıktaki Sayram kasabasında doğmuştur Doğum yılı bilinmemektedir Fakat 73 yaşında ve 1166 yılında vefat ettiği şeklindeki yaygın görüşe kadar 1093 yılında doğduğu tahmin edilmektedir Doğum yeri olarak YESİ şehri de belirtilmekte ise de anne ve babasının Türbe'lerinin SAYRAM'da olması, O'nun da Sayram'da doğduğunu düşündürmektedir Babası, Hazreti Ali soyundan Şeyh İbrahim isimli bir zatdır Annesi ise Şeyh İbrahim'in halifesi Musa Şeyh'in kızı Ayşe Hatun'dur Rivayetlere kadar önce annesini, sonradan babasını kaybeden 7 yaşındaki Ahmet, ablasının himayesinde büyümüştür Yesi'ye gelen Arslan Baba adlı bir mürşit, O'nun tahsil, terbiyesini üstlenir Bir zaman sonra Arslan Baba ölür, Yesevî de o zamanın manâlı kültür ve ilim merkezlerinden olan Buhara'ya gider Burada Hâce Yusufi Hemedani'ye intisap eder ve onun irşadı altına girer
Yesevî, mürşidi Hemedanî'nin ölümünden daha sonra bir süre Buhara'da irşad postuna oturursa da, şeyhinin önceden dikkat çekici ettiği şekilde YESÎ'ye döner Ölene dek da orada aydınlatmaya devam eder
Menkıbeye tarafından tekkesinin bahçesinde bir çilehane kazdırır ve ömrünü burada tamamlar Daha önce de belirttiğim gibi 1166 yılında vefat ettiği sanılmaktadır
Ahmet Yesevî'nin türbesini Sultan Timur'un yaptırdığı bilinmektedir Rivayete tarafından, Öğretmen, Timur'un rüyasına girip zafer müjdeler Timur da Türkistan zaferinden sonra Yesi'ye gelir ve Hoca'nın kabrinin üstüne, bir şükran ifadesi olarak, türbe yaptırır Zamanla mahvolmuş olan türbe, Şibanî Han kadar onartılır Birçok kez tamir gören türbe, Sovyetler Birliği zamanında korumaya alınıp 1978 de ziyarete açılmış, 1989 yılında türbenin bulunduğu bölge Tarihi Kültür Koruma Mıntıkasıolarak ilân edilmiştir
Kazakistan bağımsızlığını kazandıktan sonradan, Türkistan şehrindeki bu türbenin restorasyon çalışmaları Türkiye tarafından 1992 yılında başlatılmış ve 2 senede bitirilmesi ön görülmüşse de incelemeler Temmuz 2000 e kadar sürmüş ve türbenin açılışı Ekim 2000 de Türkistan şehrinin 1500 kuruluş yıldönümünde yapılmıştır
Ahmet Yesevî, Anadolu'ya hiç gelmemiş olmasına rağmen Anadolu'da ünlü ve sevilmiştir Bektaşî'lik, Mevlevi 'lik, Yunus Emre ekolü Yesevi'den fazla etkilenmiştir
Anadolu'ya gitmediği bilinmesine karşın Pülümür'ün Kangallı Köyü'nde Ahmet Yesevî ’ye atfedilen bir türbe vardır Pülümür'deki bu kabir, Yesevî ’nin makamı olarak, halkın muhayyilesinde gelişmiş ve türbe O'na atfedilmiştir
bundan başka, Baskil ilçesinin Tabanbükü Köyü'nde Ahmet Yesevî kolundan gelen Hasan Dede'nin mezarının bulunduğu biliniyor Bu köyün doğusundaki bir mezarın da Ahmet Yesevî'ye ait olduğu söylenti edilmektedir
Yesevî ve Türk diline etkisi
Selçuklular, tarihimizin çok uzun bir dönemini doldurmuş, büyük bir devlettir Sınırları, Orta Asya ve Anadolu'nun büyük bölümünü kapsamıştır Devlete adını veren Selçuk Bey ve beraberindekilerin Türkçe adlar taşımalarına karşın, son hükümdarların isimleri Keykavus , Keykubat gibi Farsça adlardır En önemlisi, Devletin resmî dili Türkçe değil Farsça'dır Selçuklu'nun manâlı bir şahsiyeti, Alpaslan'ın veziri, Nizam ül Mal bir Fars'dır Namına kurduğu Nizamiye Medreseleri Farsça vermekte idiler Bütün bu sebeplerle Selçuklu'da Türkçe avam dili, Farsça ise aydın ve alim dili olmuştur Edebiyat ve yazı dili Türkçe yok Farsça alarak kullanılmıştır
Tüm bu olumsuzluklar aralarında Yesi'de bilinçli bir Türk ortaya çıkmış, Arapça ve Farsça'yı bilmesine karşın Türkçe'yi seçmiştir
Yesevî, İslâm tasavvufunu bölge, bilim, edebiyat ve san'ata ağırlık veren bir medrese kurdu Bu medresenin, hitabe dili, yazışma dili, şiir ve edebiyat dili, eğitim ve öğretim dili Türkçe idi Buradan yetişen binlerce insan Türk Dünyası'nın her tarafına dağıldılar Bu yetişenler, gittikleri bitmiş Yesevî'nin Türkçe şiirlerini, yani HİKMET'lerini daima seslendirdiler Bu şekilde yeni bir Türk edebiyatı doğdu bu arada, Farsça'yı kullananlar, Yesevî'yi, Türkçe yazdığı için eleştirmişlerdir Yesevî ise bir hikmetinde şöyle demektedir
Sevmiyorlar bilginler sizin Türkçe dilini
Erenlerden işitsen açar gönül dilini
Ayet hadis anlamı Türkçe olsa duyarlar
Anlamına erenler başı eğip uyarlar
Ağırkanlı hafız Öğretmen Ahmet yedi atana rahmet
Fars dilini bilir de sevip söyler Türkçe'yi
Sonra, Cengiz'ler, Osmanlı'lar dönemlerinde Türkçe etken olmuştur Bu konuda büyük şair Yahya Kemal Ahmet Yesevî kim? bir araştırın, göreceksiniz, bizim milliyetimizi esas onda bulacaksınız demektedir
Ahmet Yesevî'nin ilme ve bilgiye verdiği önemi
Ey dostlar, cahil ile yakın olup
Bağrım yanıp, içtenlikle doyup öldüm ben işte
Bir başka hikmetinde ise:
Cahil ile geçen ömrüm nar sakar
Cahil olsan cehennem ondan çekinir
Cahil ile cehenneme dürüst kılmayın sefer
Cahiller içinde yaprak gibi soldum ben işte
demektedir
Yesevî'nin din anlayışı
Tarih devirlerinde milletimiz bir fazla dini kabul etmiştir Bunların içinde Şamanizm en manâlı yeri kaplasa da Budizm, Musevilik ve Hristiyanlık da Türkler arasında yaygınlık kazanmış dinlerdir Bin yıldan beri ise gittikçe büyüyen boyutlarda İslâm dini Türk'lerin inanç birliğini oluşturan din haline gelmiştir
Şamanizm, sadece Türklerin yok, Asya'nın birçok halklarının ortak inanç sistemidir Dolayısı ile Şamanizm'i Türklerin ulusal dini olarak kabul etmek yanlıştır
Göktürk kitabelerinde, Atalarımızın, bir din anlayışı bulunduğu açıklaması vardır Bu din, yeri, göğü ve insanı yani bütün varlıkları yaratan ve idare eden Bir Tanrıanlayışıdır Olur Ya de çok daha eskilerden, derinlerden gelen Şamanizm inançları Bir Tanrıveya Gök Tanrıdini ile birlikte yaşamaya devam etmiştir Oğuz Han'ın Tanrının Birliğisözünü temel bölge bir anlayışın yayıcısı olduğu görüşü de konuya daha açıklık kazandırır
Aşina bir gerçektir oysa, bir toplumun kabul ettiği yeni bir din, eski inançları büsbütün ortadan kaldıramaz Eski inançlar fazla defa yeni inancın kisvesi aşağıda yaşamaya devam ederler Bu manada Şamanizm'in Türklere ait topluluklarda devam ettiğini görebiliyoruz Meselâ, ataların ruhlarına evliya kudreti, ağaçlara evliya adı verilerek Şamanizm, İslâmî bir kavramla yeniden açıklama edilmiştir
Bugün, büyük çoğunluğu Müslüman olan Dünya Türklüğünün İslâmi anlayışında binlerce takvim geçmişlerini görmekteyiz Bu hal, İslâm'ın başlıca ilkelerinden sapma anlamına gelmemektedir Söylemeliyiz ki, milletimiz, minik bir kesim hariç, İslâm'ı dürüst anlamış ve doğru uygulamıştır Bugün, Müslüman milletler içinde en arkadaş canlısı dinî hayatın milletimizce yaşandığı bir gerçektir
Ahmet Yesevî, eski Türk inanışlarının kalıntılarını İslâmiyet ile uzlaştırmaya çalışan ve dolayısı ile kitaplı dinin, yani İslâmın emirlerini bütün yerine getiremeyen yeni Müslüman olmuş insanlara, İslâmın sıcak, arkadaş canlısı, , insan ve Tanrı sevgisine dayalı, gerçek yüzünü tanıttı
Ahmet Yesevî, içinde yaşadığı dönemin Türk toplumunun, bozkırlarda at koşturan yarı göçebe ahali olduklarını, bayan erkek, genç ihtiyar, hareketli, kendi gelenek ve göreneklerini diri tutma yolunda başarılı ve mücadele ile geçen bir hayatın içinde olduklarını biliyordu Yesevî, bu insanlara fıkıh kuralları içinde, Arap Acem kültür etkileri ile boğulmuş karma girift bir İslâm yerine, samimi ve sarsılmaz bir iman anlayışını önerme eden dinî ve ahlâki kuralları, kendisi Arapça ve Farsça'yı mükemmel bildiği halde, kendi dilleri ile ve daha da önemlisi, onların seviyesinde bir söylem tarzı ile sunmanın, başarının temeli olacağını, görmüş ve uygulamıştır Onun için de Türk Boyları'nın ahali edebiyatından gücenmiş şekillerle insanlar aralarında dostluğu, sevgiyi, dayanışmayı, dünyayı Tanrı ve insan sevgisi ile kucaklamayı öğretmiştir
Nitekim, Yesevî
Benim hikmetlerim hadis hazinesidir
Kişi pay görmese, bil habistir
Benim hikmetlerim Süphan'ın fermanı
Okuyup bilsen, hepsi Kur'an'ın anlamı
demektedir
Öğretmen da öbür mutasavvuflar gibi, âlemi ve âlemde var olan herşeyi ilâhi aşkın eseri olarak gördüğü içindir fakat, her şeyi gönülden sevmektedir Fakat bu sevgi ile Allah'a ulaşılabileceğini söylemektedir O'na tarafından Aşk'sız, Mevlâyı bilmek mümkün değildir
Bir De Aşk'sız birey reel insan değildir
Kaygısız insan insan değil, bunu anlayın
Aşk'sız insan hayvan cinsi, bunu dinleyin
Gönlünüzde Aşk olursa, bana ağlayın
Ağlayanlara hakiki Aşk'ımı armağan eğledim
Aşk'sızların keza canı değil, ayrıca imânı,
Resûlullah sözün dedim mânâ hani
Diyen Yesevî 140 numaralı hikmetinde, ilâhi aşk hakkındaki görüşlerini,
insanın samimi inancı ile bağlantılıyarak anlatır
Aşk davasını bana kılma, sahte aşık,
Aşık olsan, bağrın içinde göz kanı yok,
Muhabbetin şevki ile can vermese,
Boşuna geçer ömrü onun, yalanı değil
Aşk bağı sıkıntı çekip yeşertmesen,
Hor görülse nefsini öldürmesen,
Allahdiyerek içe nuru doldurmasan,
Vallah, billah sende aşkın eseri yok
Adalet zikrini can içinden çıkarmasan,
Üçyüz altmış damarlarını kımıldatmasan,
Dörtyüzkırkdört kemiklerini kul eylemesen,
Yalancıdır Hakk'a aşık olduğu değil
Rahatı bırakıp can sıkıntısını hoşlayanlar
Seherlerde canını incitip çalışanlar,
Hayu arzu, benbenliği terk edenler,
Hakiki aşıktır, katiyen onun yalanı yok
Kul Hoca Ahmet, samimiyetle geçip yola gir,
Ondan sonra erenlerin yolunu sor,
Allah diyerek, Hakk'ın yolunda canını ver,
Bu yollarda can vermesen, imkânı değil
İlâhi AşkAllah'dır ve bu Aşk'a düşen birey, bencillik, gösteriş, iki yüzlülük, bireysel çıkar gibi ufak hesapları düşünmemek gerekir diyen Yesevî, bir hikmetinde:
Nerde görsen gönlü kırık, merhem ol,
O Kadar mazlum yolda kalsa, yoldaşı ol,
Mahşer günü dergâhına yakın ol,
Ben benlik güden kişilerden kaçtım ben işte
Demektedir Tüm hikmetlerinde yer alan bir reel vardır ancak o da insana bahşedilen büyük değerdir İslâm tasavvufunda insan, kâinatın özü alarak kabul edilir Herşey insan içindir O halde insana düşen, Kamil İnsanolmaya çalışmaktır Ahlakın kemaline ulaşmıya gayret etmektir Bunun da bir yolu yaratılmışları hoşlanmak, incitmemek ve incinmemektir yüce gönüllü olan halk, her hususta dostça olan kişilerdir
Yesevî, asıl kavgasını, sahte şeyhler ve mollalara karşı yapar Bunlara karşısında da
Talibimdeyip söylerler vallah, billah kalpsiz
Namahreme bakarlar, gözlerinde yok insaf;
Kişi malını yiyerler, çünkü gönülleri yok saf
Arslan Baba'nın sözlerini işittiniz teberrük
Zâkirim deyip ağlar, Çıkmaz gözünden yaşı;
Gönüllerinde gamı yok, her an ağrıya başı;
Oyunkandırma kılarlar, malûm Hüda'ya işi,
Arslan Baba'nın sözlerini işittiniz teberrük
Gibi bir fazla Hikmet söylemiştir
Yesevî, ilim üzerinde fazla durmuş, inananların aydın kişiler olduğunu, bunların bilgisizlikten ve bilgisizlerden kısaca cahillikten uzak durduklarını anlatmıştır Keza bir diğer Hikmet'inde: Bilgisizlik her kötülüğün kaynağıdır demiştir Bir başka Hikmet'inde ise
İlim, iki inci, karoser ve cana rehberdir
Can âlimi Hazret'ine yakındır
Muhabbetin şarabından içer
Öyle âlim, hakiki âlim olur dostlarım,
demiştir
Özetle, Yesevî okulunun başlıca ilkelerini:
* Allahın varlığına ve tekliğine itimat etmek,
Kur'belli başlı alıntı yapmak,
İslâm'a dayalı yolda yürümek,
İnsanın kendisini disipline etmesi,
* Belirlenmiş zamanlarda benlik muhasebesi gerçekleştirmek
olarak özetliyebiliriz
Hem, Yesevî'liği kabul eden kişinin de :
* Hakk'ı iyi anlamak,
Kalbinde Allah ve İnsan sevgisi taşımak,
Cömert olmak,
Gerçekleri kabul etmek,
Geçer ve dürüst bilgili olmak,
Kanaatkar almak,
Nefsine dominant almak,
Kendini çakmak,
Gönül gözü ile bakmak,
* Felsefeye yatkın almak gibi hasletleri kendisinde toplaması gerekiyordu
Uyarı edilirse, 1000 yıl önce yaşamış bir Türk düşünür, kendini bilmeyi, hurafelerden uzakta durmayı, Tanrı'ya inanmayı, kendini geliştirmeye çalışmayı, bilhassa hoşgörülü olmayı büyük bir açıklıkla açıklama etmiştir
Yazımı Ahmet Yesevî'nin büyük takipçisi YUNUS EMRE'nin Pirinden öğrendiğini kısa ve öz bir şekilde anlattığı dörtlük:
Çalış, kazan, ye, yedir,
Bir gönül ele getir
Bin kâbe'den iyrektir,
Bir gönül ziyareti
netten özel baskı *