bilgisayarci
FD Üye
Aile; toplumda en küçük sosyal yapı birimi olarak kabul edilir ve içerisinde iki kişinin hukuksal, dini veya kültürel olarak bir araya gelmesi ile oluşur. Çocuk için aile, etkileşime geçtiği ilk çevreyi oluşturur. Aile içerisinde ki sağlıklı ya da sağlıksız ortam koşulları, doğumdan itibaren bir çocuğun toplumsal geleceğine ve gelecekte ki duygu, düşünce ve davranış modellerine temel oluşturur.
Aile yapısı içerisinde iyi-kötü ya da olumlu ve olumsuz çok fazla olgu taşır. Bu olgular ışığında çocuk, gelecek duygusal ve davranışsal yapısını oluştururken, aile bir çocuğun ilk sosyalleştiği ve çevreyi tanımaya başladığı yapı olarak ta kabul edilebilir. Bir çocuğun sağlıklı bir birey olabilmesi için ebeveynlerinin anne ve baba olarak üzerlerine düşen görevi yerine getirmesi, yani bağımsız birey olma yolunda sevgi ve güven ortamını aile içerisinde sağlamaları gerekir. Sağlıklı aile ortamı, aşırı serbest ya da aşırı otoriter olmayan, esnek aile yapısından geçer. Ebeveynler, çocuklarını bir birey olarak kabul ederek, ihtiyaçları doğrultusunda onları dinler ve şartsız sevgi, şartsız saygı gösterdiği takdirde sağlıklı aile olmak adına önemli bir rol oynamış olurlar.
Aile kendi içerisinde birçok olguyu beraberinde taşır. Aile olmaya karar veren çiftler zamanla ekonomik, sosyal, psikolojik gibi faktörler sebebiyle, kurdukları bu yapıya son vermek isteyebilirler. Bu hukuksal veya dini aile olma durumunu sonlandırmaya boşanma denir. Boşanma oranları günümüz toplumlarında giderek artsa ve kolay gibi algılansa dahi, kişiler için bıraktığı psikolojik hasarlar inkâr edilemez. Boşanma olayı aile olmayı sonlandırma işlemi olarak kabul edilse dahi, boşanma eşler arasında gerçekleşir ve eğer çiftlerin bu evlilikten çocukları varsa anne ve baba olmak adına bir boşanma veya sona ermeden söz edilemez. Eşler hukuki olarak eş olma durumlarını sonlandırsalar da, anne ve babalık ömür boyu sürecek olan bir durumdur (Öngören, 2017).
Boşanma olayının toplumsal sonuçları olduğu da düşünülmesi gereken bir durumdur. Bunun başlıca sebebi boşanma hadisesinin çocukları derinden etkilediğidir. Boşanma oranlarının yüksek bir hızla arttığı gerçeğini düşünecek olursak, aynı oranda boşanmış anne ve babanın çocuklarının toplumda ki oranı da artmaktadır. Birçok araştırmacıya göre bu durum toplumların temellerinin sarsılmasına sebep olabilecek bir olgudur (Akyüz, 1978). Boşanma olayının çocuklar üzerindeki etkisi, çocuğun yaşına, çocuğun yaşam standartlarındaki değişimlere, bu dönem ve öncesinde anne ve babanın tutumuna, boşanma kararının çocuğa söyleniş biçimine, bu dönemde eğer varsa çocuğun aldığı psikolojik desteğe göre farklılıklar gösterdiği düşünülebilir. Çocukların yaş dönemlerine göre ebeveynlerinin boşanma olayına verdikleri tepkileri genelleyecek olursak, okul öncesi çocuklarda uyku bozukluğu, alt ıslatma, korkma, inatçılık, öfke ve sebepsiz ağlama sayılabilir. Okul çağı çocukları anne ve babalarından en çok etkilenen yaş dönemi olarak düşünülebilir. Bunun sebebi çocuğun okul öncesi döneme nazaran algılarının daha açık olmasıdır. Çocuk bu dönemde, evde ki çatışmayı, huzursuzluğu, anne ve baba arasında eğer varsa öfke davranışlarını algılar ve içselleştirebilir. Bu yaş döneminde ki çocuk boşanmaya karşı, akademik başarısızlık, anne veya babaya karşı güvensizlik, yalan söyleme, korkma ve öfke duygu ve davranışlarını geliştirebilir. Ergenlik çağında ise çocuğun çok daha fazla etkilenebileceği düşüncesinin aksine, bu dönemde ki bireyin daha objektif yaklaşımla daha az etkileneceği düşüncesi de ileri sürülmektedir. Anne ve babasının boşanma durumuna karşı farklı davranış bozukluklarının gelişebileceği bu dönemde ergenlerde en yaygın görülebilen davranış öfkedir (Akyüz, 1978).
Öfke, beklenmedik ya da istenmedik durum ve sonuçlar karşısında verilen duygusal tepkilerdir. Öfkeyi tetikleyen birçok farklı faktör olabilir. Bu durum kişiye ve kişinin durumlar karşısında ki duygu, düşünce ve davranışlarına göre değişkenlik gösterir. Öfke, bugün yaşamakta olduğumuz dünyanın zorlu koşulları düşünüldüğünde toplumlar için artarak devam eden bir olgudur. Öfke ile sinirli olma hali ya da kızgınlık hali birbirlerinden farklı olmasına rağmen, çoğu zaman karıştırılır ve birbirleri yerine kullanılır (Bilge,1996).
Öfke kontrolü ya da bir başka değişle öfke yönetimi, öfke davranışının kişinin kendisine veya çevresine zarar vermeden engellenmesi, bastırılması halidir. Öfke her ne kadar insani bir duygu ve davranış olsa da, öfke kontrol edilemediği zaman yıkıcı ve geri dönülemez cezai şartlara sebep olabilir (Çiğdem, 2011).
Bu çalışmada amaç, boşanmış ailelerin çocuklarındaki öfke davranışının ve kontrolünün, yaş dönemlerine göre üç ayrı kategoride incelenmesidir. Okul öncesi dönem, okul çağı ve ergenlik dönemi çocuklarında, aile içerisinde yaşanmış veya yaşanmak üzere olunan boşanma olayının, çocuklardaki öfke davranışına olan etkisi ve bu konu üzerine yapılmış çalışmaların derlemesi amaçlanmaktadır.
Boşanmanın Okul Öncesi Çocuklar Üzerinde ki Etkileri.
Okul öncesi çocuklarda (0-6 yaş) anneye ve babaya yani aileye olan ihtiyaç çok fazladır. Bu yaş döneminde ki çocuklar, ebeveynleri ayrıldıklarında derin bir kaygı ve yoksunluk yaşarlar. Boşanmaya karar veren çiftler eğer ki çocuk sahibi ise, bu ayrılıktan en çok zararı çocuklar görür (Kasım ve Nuri, 2016). Okul öncesi döneminde çocuklar, gözleme ve bu gözlemlerini gelecek yaşlarında ki davranışlarına aktarmaya çok açık olurlar. Çocukların karakter ve mizacının şekil almaya başladığı bu yaşlar gelecek dönemler için bir temeldir (Sefa, 2012). Anne ve babası boşanmış olan çocukların, ayrılmış olmalarına rağmen çatışmalı bir ilişki sürdüren ebeveynlerinin çocuklarında stres ve kaygı düzeyi daha yüksek gözlenebilmektedir. Kaygının ve öfkenin bulaşıcı bir hastalık gibi bireyden bireye geçebildiği düşünülecek olursa, kaygılı veya öfkeli anne ve babaların çocuklarına da bunu aşılamış oldukları düşünülebilir (Alisinanoğlu, 2000).
Araştırmacılar tam ailede büyümenin önemini vurgularken, tam ailenin sağlıklı çocuk geliştirmek adına karşılıklı sevgi, karşılıklı saygı, karşılıklı dayanışma içerisinde tam anlamı ile tam aile olunacağına vurgu yapmaktadırlar. Aile içerisinde uyum ve güven, sevgi ve saygıyı besler ve sağlıklı bireyler yetiştirmek adına önemli bir ortam sağlar. Anne ve babanın ayrı ayrı çocuğun psikolojik gelişiminde önemleri olsa dahi, özellikle okul öncesi dönemin ilk iki yılında anneye olan ihtiyaç çok daha fazladır. Bu dönemde anne çocuğu için en önemli sosyal çevreyi oluşturur (Akyüz, 1978).
Doğumdan itibaren ilk altı yıl çocuk ile ailenin etkileşimi, çocuğun psikolojik gelişimi açısından büyük önem taşıdığı gibi, anne ve babanın arasında ki ilişki ve etkileşim de çocuğun psikolojik gelişimi için çok önemlidir. Alanında uzman birçok araştırmacının okul öncesi çocuk ve ebeveyn ilişkileri kuramları üzerine çalışmaları mevcuttur. Anne ve babanın çocuğun gelişiminde ve eğitiminde farklı tutumlar içerisinde bulunması ve ebeveynlerin bu sebeple çatışmaları çocukların düşünce ve davranışlarına olumsuz yansıdığı düşünülmektedir. Bu tutarsızlık ve çatışma durumunun boşanma hallerinde daha sık rastlana bilineceği düşünülürse, boşanmanın dolaylı yoldan çocuk üzerinde ki etkisinin olumsuz olacağını söyleyebiliriz. Bunun en önemli sebebi, evliliğinde sorunlar yaşayan ve çatışan anne ve babaların çocukları ile olan ilişkisi de bu yönde olumsuz etkilenmektedir. Bu konu üzerine yapılmış olan araştırmalar incelendiğinde, karı-koca ilişkileri ile anne-baba olma işlevlerinin çocuğun davranışlarına doğrudan etki ettiği gözlenmiştir (Öngider, 2013).
Boşanma kararının çocuğa kim tarafından, ne zaman ve ne şekilde söylendiği çocuğun durumu algılaması, geliştirebileceği duygu-düşünce ve davranışlar açısından önemlidir. Çocuk kaç yaşında olursa olsun durumun çocuğa söylenmesi anne ve baba tarafından beraberce yapılmalıdır. Eğer birden fazla çocuk var ise bu konuşma her bir çocukla ayrı ayrı da tekrarlanmalıdır. Bu açıklama sakin bir zamanda, sakin bir şekilde mümkünse ev ortamında sağlanmalıdır. Bu açıklama konuşması, bazı ebeveynler için okul öncesi çocuklarda gereksiz görülebilmekte ve atlanabilmektedir. Fakat çocuk yaş gözetmeksizin bu durumdan etkileneceği ve kafa karışıklığı içerisine girebileceği düşünülmeli ve ona göre yaklaşım sağlanmalıdır. Çocuğun hayatında olacak ya da olabilecek değişimler açıkça konuşulmalı ve çocuğa gerekli güven ortamı yaratılmalıdır. Aksi takdirde evden giden ebeveyn çocukta kafa karışıklığı yaratacak ve bu durum kaygı düzeyinin artmasına sebep olacaktır (Erdim ve Ergün, 2016).
Okul öncesi çocuklarda boşanmanın olumsuz etkileri gözlemlendiğinde, sıklıkla terkedilme, yalnız kalma korkuları oluşmaktadır. Bunun yanı sıra sebepsiz ağlama krizleri, öfke davranışları, tuvalet eğitiminde zorlanma ya da gerileme ve regresif davranışlar boşanmış ebeveynlerin okul öncesi döneminde ki çocuklarında sıklıkla görünen olumsuz etkilerdir (Erdim ve Ergün, 2016).
Bakırcıoğlu (2011), çocuğun yaşı ne kadar küçükse, boşanma olayından etkilenme durumunun ve sonraki davranışlarına yön vermesi açısından öneminin arttığı kanısına varmıştır. Anne ve babası 3 ila 5 yaşındayken boşanmış erkek çocukların, ergenlik çağına geldiğinde öfke, saldırganlık ve tahammülsüzlük davranışlarının ortaya çıktığı gözlemlenmiştir. Aynı yaş grubunda ki kız çocuklarında ise öfke davranışının yanı sıra okul başarılarında da düşüş ortaya çıkmaktadır. Yapılmış olan çalışmalardan, 3-5 yaşında parçalanmış aileye sahip erkek çocuklarında, ergenliğe geldiklerinde okulu reddetme durumu da gözlenmiştir (Bakırcıoğlu, 2011).
Boşanmanın Okul Çağı Çocuklar Üzerinde ki Etkileri.
Okul çağı çocuğu dediğimizde, ilkokul ve ortaokula gidilen yaş dönemlerini kapsayan 6-12 yaş aralığı dikkate alınır. Doğumdan sonra ki bebeklik, oyun çağı çocukluğu ve ergenlik dönemi arasında ki bu döneme psikoloji alanında “gizil dönem” olarak ta isim verilebilmektedir. Okul öncesi çocukluktan farklı olarak, çocuktan belli bazı beceriler, akademik öğrenmeler ve bilgiyi biriktirmesi beklenir. Ayrıca bu dönem çocuğun çevresini genişlettiği, sosyalleştiği, hayatına okul, ders, öğretmen, arkadaşlar gibi yeni kavramları soktuğu ve içselleştirdiği dönemdir. Her ne kadar çocuk bu dönemde yeni kavramlar, yeni çevreler edinmeye başlasa, sosyalleşse dahi çocuk için halen en önemli çevre ailedir (Youell, 2015).
İlkokul çağına gelen çocuk soyut kavramları anlamaya, genellemeler yapmaya, yeteneklerinin ve sınırlılıklarının farkına varmaya başlar. Bu değişim ve gelişimin sağlıklı bir şekilde gerçekleşmesi, büyük ölçüde çocuğa hazırlanan aile içi koşullara, çocuğa tanınan fırsatlara, benlik değeri adına atılan olumlu adımlara, evde ve okulda sunulan sağlıklı ve doğru etkileşim ortamına bağlıdır (Yavuzer, 2000).
Ebeveynleri boşanan ya da boşanmaya karar vermiş okul çağı çocuklarında görünen en yaygın duygulardan biri de suçluluk duygusudur. Çocuk, anne ve babasının kendisi sebebiyle boşandıklarına dair bir düşünce geliştirebilir. Bu duygu ve düşünce bağlamında, “ben olmasaydım ayrılmazlardı” gibi kendini suçlayıcı bir tavır gelişebilir. Eğer aile çocuk ile sağlıklı iletişim kurmaz, çocuğun bu ve buna benzer duygu ve düşüncelerini değiştirmez ise, ileride çocuk farklı duygusal problemlerde yaşayabilir. Bu durumun önüne geçebilmek adına, anne ve baba çocuklarıyla doğrudan iletişim kurmalıdırlar. Boşanmaya sebep onun olmadığı, onların halen onu sevdiği ve anne babası olarak her zaman yanında olacakları vurgulanmalıdır. Bu çocukta ki kendini suçlama eğilimini kıracağı gibi, çocukta ki güveni arttıracak ve kaygı düzeyini azaltacaktır (Öngören, 2017).
Okul çağına gelen birçok çocuk ailesinden ayrılarak yeni bir ortama uyum sağlamak için kendini zorlu bir yarışın içinde bulur. Alıştığı ortamdan ayrılmak ve anne ya da babadan uzak kalmak çocuğu strese sokar ve kaygı düzeyini artırır. Bu dönemde öğrenmekte olduğu okuma-yazma, sosyal bilgiler, matematik gibi temel bilgiler gelecek eğitimi açısından önemli alt yapı oluşturur. Bu dönemde çocuğun yaşayacağı problemler gelecekte ki eğitim yaşantısına da büyük ölçüde yansıyabilir. Yapılan araştırmalara göre, ebeveynleri boşanmış çocuklarda okul başarısının düşme olasılığı artmaktadır (Ünal, 2006). Karakuş (2003), parçalanmış ve tam aile çocuklarının okul başarı puanları arasında yapmış olduğu araştırmada, anne ve babası boşanmamış çocukların başarısının daha yüksek olduğunu saptamıştır. Boşanmanın çocukların akademik başarısı üzerine yapılmış olan bir başka çalışmada ise, boşanmış ailelerin kız çocuklarının iler ki yaşlarında matematik becerilerinde olumsuz yönde etkiler olduğu sonucuna varılmıştır (Öngören,2017).
İlkokul çağında anne ve babası boşanmış çocuklar üzerinde yapılmış bir dizi araştırmaya göre, çocuğun cinsiyeti, kardeş sayısı ve sırası boşanma durumuna uyum sağlamak açısından direk olarak bir etki göstermemektedir. Yine aynı araştırmaya göre çocuğun boşanma halini kimden öğrendiği, ebeveynlerin eğitim durumu ve mesleki çalışma durumu, çocuğun boşanma hadisesine uyumuna etki etmediği ifade edilebilmektedir (Aydın ve Baran, 2012).
Boşanmanın Ergenlik Dönemi Çocuklar Üzerinde ki Etkileri.
İnsan, doğumundan itibaren yaşlanıncaya ve ölünceye kadar birçok gelişim dönemlerinden geçer. Bu dönemlerin her biri kendi içerisinde farklı fizyolojik ve psikolojik olgular taşır. Bu gelişim dönemlerinden bir tanesi de ergenlik dönemidir. Her dönem için belli yaş aralıkları olduğu kabul edilse dahi, bu yaş aralıkları kesin sınırlar değildir. Bu yaş aralıkları kişiden kişiye değişkenlik gösterir ama bilimin ışığında yakın yaş sınırlandırmaları yapılmaktadır. Buna göre ergenlik dönemi genel olarak 13-22 yaş aralığında kabul edilmektedir (Koç, 2004).
Ergenlik, çocukluktan yetişkinliğe geçiş evresi olarak kabul edilir. Latince “adolescere” kelimesinden dilimize ergenlik olarak uyarlanan bu dönem, kişinin büyümesi, olgunlaşması veya yetişkinliğe erişmesi anlamlarını taşır (Fiyakalı,2008). Çocukluk çağının bitmesiyle beraber, kızlarda adet görme ve göğüslerin belirginleşmesi, erkeklerde sakalların çıkmaya başlaması ve sesin kalınlaşması gibi belirgin özelliklerle ergenlik dönemi kendini fizyolojik olarak belli eder. Duygusal dalgalanmalar, tutarsız davranışlar ergenlik döneminin belirgin noktalarındandır. Ergenlikte kişi bağımsızlığını ararken bir yandan sosyal çevrede kimlik arayışı ve kendini kabul ettirme eğiliminde hareket eder. Bu bağlamda yapılan araştırmalara göre, ergenlik döneminde ki gençlerin duygusal sorunlarının, ergenin yaşına, bireysel zekâsına, okula gidip gitmediğine, bireysel olarak kabul görüp görmediğine, aile bütünlüğü ve en önemlisi anne babanın ergene yaklaşımına göre farklılık göstermektedir. Yine bu dönem ile ilgili olarak yapılmış olan araştırmalara göre, ergenlik döneminde ki gençlerin en fazla gelecek ile ilgili anksiyete geliştirdiği saptanmıştır. Ergenlerde ki gelecek kaygısı, ileride seçecekleri meslek, okul, eş ve aile üzerine yoğunlaşmaktadır (Koç, 2004).
Ergenlik döneminde ki bireyler ailesinden uzaklaşarak özgürlüğünü ve bağımsızlığını ispat etmek isterler. Bu durum ergen bireyin ailesine olan bağlılığı ya da ihtiyacı gerçeğini değiştirmez. Bireyin kişilik ve davranışlarının gelişiminde, aile kurumu en önemli olgudur. Bireye en yakın sosyal çevre ailedir ve bu bağlamda aile kişilik gelişiminde ki en önemli faktördür. Ergenlik dönemine gelinceye kadar ki gelişim süreçlerini sağlıklı bir şekilde geçirmiş aileler bu dönemi de daha sakin ve sağlıklı geçirecekleri düşünülebilir. Her gelişim döneminin kendi içerisinde farklı gereksinimleri vardır. Ergenlik dönemi için de bu böyledir. Ergen birey için,
-
Değerli olma duygusu, -
Güven duygusu, -
Dayanışma duygusu, -
Sorumluluk duygusu, -
Kendini ifade etme ve gerçekleştirme ortamı,
Anne ve babası boşanma kararı almış olan ergen bireyler, diğer gelişim çağında ki çocuklarla aynı tepki, düşünce ve davranışları gösterebildikleri gibi, farklı yaklaşımlarda gösterebilirler. Bunun başlıca sebebi, ergenlerin çocukluktan sonra yetişkinliğe geçiş evresi olduğu kabul edilse bile bireyin halen tam bir yetişkin bilişselinde olmamasıdır. Buna göre ebeveynleri boşanan ergen bireyler, evlerinden ayrılmanın kaygısı içerisine girebilirler. Alıştıkları ortam, oda, çevre gibi faktörlerin değişme fikri ya da olasılığı ergeni kaygılı olmaya itebilir. Diğer çocukluk çağlarında olabildiği gibi ergenlik çağında da birey boşanmaya sebep kendini görebilir ve suçlayabilir. Evden ayrılmakta olan anne veya babanın artık onu sevmeyecek olma düşüncesi de ergenlik çağında ki bireylerde sıklıkla deneyimlenir. Anne ve babasının ayrılması bir eksiklik veya utanç sebebi olarak algılanabilir. Bütün bu sebeplerle ergenlik döneminde birey, ebeveynleri hayatı karmaşıklaştırdığı düşüncesi ile öfke duygu ve davranışlarına yönelebilir (Butler ve Scanlan, 2003).
Boşanma olayının gerçekleştiği ailelerde ki ergen çocuklar diğer çağlarda ki çocuklara nazaran psikolojik açıdan daha tepkili olabilmektedirler. Ergen bireyin farkındalıkları, okul öncesi ve okul çağı çocuklarına nazaran daha fazla olarak kabul edilebilir. Buna dayanarak ergen çocuklarda, boşanmış ebeveyn tepkilerine benzer davranışlar gözlenebilir. Öfke davranışı, stres, depresyon, durumu inkâr etme, tekrar bir araya gelmek için çaba bu tepki ve davranışlara örnek olarak verilebilir (Fiyakalı, 2008).
Çocuklarda Öfke ve Öfke Kontrolü.
Öfke sosyal hayatımızın içerisinde sıklıkla karşılaştığımız bir duygudur. Bu duygu hayatımızda önemli bir yer tutmaktadır. Bunun başlıca sebebi öfke duygusunun kendi yaşam kalitemize etki ettiği kadar, kurmuş olduğumuz sosyal ilişkilere de etki etmesidir. Öfke için birçok bilim insanı ve araştırmacı farklı tanımlar geliştirmiş farklı bakış açıları sağlamıştır. Öfkenin tanımı Biagio (1989) için, var olan ya da olduğu düşünülen bir uyarana karşı duyulan, ortadan kaldırmaya yönelik güçlü ve yüksek bir duygudur. Törestad (1990) ise öfkeyi önceden hesaplanamayan, aniden duyulan, küçümsenme, yok sayılma ve engellenme durumları karşısında ortaya çıkan bir duygu olarak tanımlamaktadır. Spielberger ve arkadaşları (1991) öfkenin sinirli ve kızgın olma durumundan şiddetli bir hiddet haline basamak basamak geçilen güçlü duygu durumu olarak tanımlamaktadır. Robins ve Novaco (1999), öfke için bilişsel davranışçı terapi modeli ışığında, bilişsel olarak öfke olarak algılanan durumlara düşmanca ve saldırgan bilişlerin eşlik ettiği, yüksek fizyolojik uyarılma hali demektedir (Balkaya ve Şahin, 2003). Öfke duygusu psikolojik olduğu kadar fizyolojik olarak ayrıca ele alınmalıdır. Öfke, kaslarda spazm, dişlerde sıkmaya bağlı gıcırdatma ve mine kaybı, nefes alıp vermede sıklaşma, kalp atışı ve kan basıncında artış, terleme gibi fizyolojik belirtiler gösterir (Tavris, 1989). Uzun vadede kontrol altına alınmayan ve sürekli öfke duygusu hali ciddi sağlık problemlerine sebep olabilmektedir. Bunlardan başlıca olanları,
-
Sinir sistemi rahatsızlıkları -
Sindirim sistemi rahatsızlıkları -
Kalp ve dolaşım sistemi rahatsızlıkları -
Psikolojik rahatsızlıklara dayalı intihar riski -
Mide rahatsızlıkları -
Cilt rahatsızlıkları -
Solunum rahatsızlıkları
Çocuklarda öfke duygu ve davranışını bastırmak, yönetmek ve kontrol altına almak, yetişkin bireylere göre daha zor hatta imkânsıza yakındır. Bunun sebebi ise çocukların bu dürtüyü uygun yolla nasıl yöneteceğini bilememesidir. Çocuklar içgüdüsel olarak öfke halini daha yıkıcı, daha saldırgan bir şekilde ifade edebilmektedir. Şiddet ve yıkıcı davranışlar içeren davranışlar, öfkeyi doğuran sebeplerle açıklanıp, davranışın sağlıksız ve yanlış olduğu vurgulanmaz ise çocuk bu yaklaşımı kabul edilebilir bir davranış olarak sosyal ilişkilerinde kalıplaştırabilir. Dolayısıyla çocuk içerisinde bulunduğu kültürün, ailenin ve çevrenin öfke duygusu dâhilinde saldırgan davranışlarına verdiği tepkilere göre davranışı sürekli hale getirebilir ya da ortadan kaldırabilir (Şahin, 2006).