Forumda yenilikler devam etmektedir , çalışmalara devam ettiğimiz kısa süre içerisinde güzel bir görünüme sahip olduk daha iyisi için lütfen çalışmaların bitmesini bekleyiniz. Tıkla ve Git
x

Ali Sincari Kimdir

Ali Sincari Kimdir

iltasyazilim

FD Üye
Katılım
Ara 25, 2016
Mesajlar
0
Etkileşim
17
Puan
38
Yaş
36
F-D Coin
14
Ali Sincari'nin hayatı
Ali Sincari hakkında veri


Irak evliyâlarından olup ismi Ali'dir, babasının adı da Vehb'dir Doğum târihi kesin olarak belirli değildir Hayâtı, Sincâr'ın Bazâr kasabasında geçmiştir Ufak yaşta ilim tahsiline başladı Yedi yaşında Kur'ânı kerîmi ezberledi On üç yaşında Bağdat'a gitti Orada büyük âlimlerden fıkıh, tefsîr, kelâm, hadîs ve tasavvuf ilimlerini öğrendi Vakti, hocalarından ders görmekle ve mescidde ibâdet ederek geçiyordu Bir gece rüyâsında Ebû Bekri Sıddîk'ı gördü Ona; Ey Ali bin Vehb! Sana bu takkeyi giydirmek bana emredildibuyurdu ve koynundan çıkardığı bir takkeyi başına giydirdi Uyandığında takkenin başında olduğunu gördü Birkaç gün sonra, rüyâsında Hızır aleyhisselâmı fark etti Ona; Yâ Ali! İnsanların arasına karış Onlara dînin emir ve yasaklarını anlat da, senden istifâde etsinler!buyurdu Ondan sonraki günlerde, üç defâ Peygamber efendimizi rüyâsında gördü Ona; Halk Müziği arasına karış, senden istifâde edeceklerbuyurdular Bundan Böyle insanların arasına karışmaya başladı Ertesi gün rüyâsında gâibden bir ses ona; Ey kulum! Yarattığım bu yerde seni seçtiğim kullarımdan eyledim Bütün işlerinde sana destek ettim Seni, kullarıma rahmet olarak yarattım Onların arasına karış Kur'ânı kerîmde bildirdiğim dikte ve yasaklarımı kullarıma anlat, âyetlerimi onlara açıkla!buyurdu Bu günden daha sonra, halk müziği onun yanına akın akın gelmeye başladılar Onlara hocalarından öğrendiklerini anlatmaya başladı Ali bin Vehbi Sincârî, âlim, velî, hoş huylar ve fazîletler sâhibi idi Çok hoş konuşurdu Insanlar, onun tatlı ve kalblere şifâ olan sözlerini işitmek için etrâfına toplanırlardı Evliyânın büyükleri zeka onun sohbetlerini kaçırmazlar, talebesi olmakla şereflenirlerdi Bunlar, Süveydi Sincârî, Ebû Bekri Gârî, Sa'di Senâbihî gibi büyükler idi Ali bin Vehb zirâat ile de uğraşır, tarlasını eker, çıkan mahsûlün onda birini öşür zekâtı olarak ayırır, müslüman fakirlere dağıtırdı Bir gün çift sürerken öküzün biri öldü Öküzün boynuzundan tutup; Yâ Rabbî! Bunu bize dirilt!diye duâ etti Allahü teâlâ, haram yemeyen, günah işlemiyen bu sevdiği kulunun hatırını kırmadı, duâsını kabûl edip öküzü diriltti Ali bin Vehb sabanla toprağı sürerken sabanın kulpuna dokunmazdı Tohumu toprağa atar atmaz, hemencecik çimlenerek irtifa vermeye başlardı Bir grup fakir gelip, kendisinden gıda tatlı istediler O da içeri girip narın yenecek kısımlarını su doymuş bir tencereye doldurdu Bu tencereyi fakirlerin önlerine koydu Fakirler onu yediklerinde, hayatlarında böyle hoş ve güzel kokulu bir tatlı yemediklerini belirttiler Ali Sincârî zamânında Hemedan halkından Muhammed bin Ahmed isminde bir zât vardı Onun basîreti, kalb gözü açık idi Arş'a dek bütün melekût âlemini görürdü Bir ara bu hâlini kaybetti Çok tövbe ve istigfâr etti Büyük bir velînin kendisine teveccüh ve duâ etmesi ile buna kavuşabileceğini anladı Eski hâline her yerde kavuşabilmek için, diyâr diyâr dolaştı Sincâr'da Ali Sincârî'nin medhini duyup, huzûruna geldi Ali Sincârî ona izzet, ikrâmda bulunduktan sonra; Ey Muhammed Hemedânî üzülme! Allahü teâlânın izniyle eski hâlinden daha ziyâdesine kavuşacaksındeyip gözlerini yummasını emretti Gözlerini yuman Muhammed Hemedânî, melekût âlemini Arş'a değin seyretti Sonra gözlerini açtırıp buyurdu oysa; Bu gördüğün eski hâlin idi Şimdi de yeni hâlini göreceksinYeniden gözlerini yumdurdu Bu defâ hiç görmediği yerleri görüp, yedi kat yerin altından, Arşı âlâya değin seyretti Bitmiş buyurdu oysa: Cenâbı Yargı sana öyle bir kerâmet ihsân edecek oysa, aniden ufuklara ulaşacaksınBu laf üstüne MuhammedHemedânî, bir adımda Sincâr'dan memleketi olan Hemedan'a vardıAli bin Vehb, bir bahçede talebelerine ders verirken, zamânın âlimlerinden Mûsâ Zûlî ile Adî bin Müsâfir huzûruna geldi Kendisine, Yâ Ali bin Vehb! Tevhîd ne demektir?diye sordular O da, İşte bu demektirbuyururken, orada yer alan koca bir kayayı gösterdi Kaya bir anda ikiye bölünmüştü Orada bulunanlar şaşkınlık ettiler Bunu işitenler gelip kayayı ziyâret ettiler ve duâlarının kabûlü için Ali bin Vehb'i Allahü teâlâya vesîle yaptılar Talebesine sıkça buyururdu oysa: İhlâs; tüm işleri, insanların rızâsı için değil, Allahü teâlânın rızâsı için yapmaktırAllahü teâlâ, sevdiği kulunun kalbine, kendine özlem etme isteğini yerleştirirTalebe iki kısımdır Mürîd olanlar, severler, kalplerine kendilerine âit olan bir isteği, arzuyu getirmezler Gayretleriyle tasavvuf derecelerine yükselmeye başlarlar Murâd olanları ise sevilirler, dâvetlidirler, çekilirler ve yükseltilirler Onun için murâdlar çok kıymetlidirler Murâd olunanların başı ve sevilenlerin önderi Muhammed aleyhisselâmdır Başkaları ona tufeyl yâni, yanısıra kabûl olunmaktadırlar Onlara aradığını buldururlar ve gideceği yolu tamamlarlar Bundan Böyle onların nazarında kâinâtın hiçbir kıymeti yoktur Defalarca Allahü teâlâyı düşünürler Bu yolda fenâ makâmına kavuşurlarEbedî olarak yaşamak istiyorsanız, Allahü teâlânın emirlerini yapınız, yasaklarından kaçınınız ve cenâbı Hakkı devamlı hatırlayınız Ondan gelenlere râzı olunuz O zaman, âhiretinizi kazanır, Cennet'te ebedî, ölümsüz olarak yaşarsınızZühd, üç kısımdır Farz olan, fazîlet olan ve Hakka yakınlığa sebeb olan zühddür Haramlardan kaçmakla yapılan, farz olan zühddür Güvenilmez olanlardan kaçmak da fazîlet olan zühddür Mübahların fazlasından kaçınmak da, Hakka yakınlığı karşılayan zühddürAli Sincârî hazretleri, on ikinci asrın sonlarında, seksen yaşlarında iken Sincâr'da vefât etti Allahü teâlânın ismini söyleyerek hiç yemin etmedi Allahü teâlâya olan hayâsından, başını yerden kaldırmazdı Buluş, kerâmet sâhibi bir kimse idi Vefât ettiğinde, talebelerinden kırkı, büyük mertebeler, yüksek dereceler sâhibi idi Vefât ettiğinde, talebeleri kabrinin etrâfında toplandılar, endişe içinde birbirlerini tâziye ediyorlardı Üzüntülerinden, oradaki bâzı bitkilerin yapraklarını koparıp koklamaya başladılar O anda, Allahü teâlânın izni ile, Ali bin Vehb'in mezarının etrâfındaki yaprakların herbiri, ayrı ayrı renklerde çiçekler açtı, etrâfa misk gibi kokular dağıldı
KABI DOYMUŞ OLANLAR
Ali bin Vehb bir gün talebeleriyle otururken, Magribli Abdurrahmân isminde bir kimse geldi Torbasından çıkardığı bir gümüş külçeyi Ali bin Vehb'in önüne koyup; Efendim! Bu gümüşü, fakirlere dağıtmanız için size getirdim Yerinde gördüğünüz kimselere verebilirsiniz!dedi Ali bin Vehb de; Yoksul kim varsa, birer bakır tabakla buraya gelsin!diye o kasabada oturanlara haber yolladı Herkesin yanlarında getirdiği tabakları, gümüş külçenin etrâfına koydurdu Sonra kendisi ayağa kalkıp yürüyünce, gelen kapların bir kısmı altın, bir kısmı gümüş ile doldu İki barbar ise hiçbir şey dolmadı Gelen gümüş külçeden hiç eksilme olmadı Herkes tabağını alıp götürünce, Magribli Abdurrahmân bu işin hikmetini sordu Ali bin Vehb; Kabı altın ile dolanlar günâhı eksik olup, Allahü teâlânın sevdiği evliyâya muhabbeti olan kimselerdi Tabağı gümüş ile dolanlar, günahları diğerlerine kadar azıcık daha fazla olanlardır Tabağına hiçbir şey dolmayanlar da, âlimlere, evliyâya muhabbet beslemeyen ve onları sevmeyen kimselerdi Ey Abdurrahmân! Görüyorsun, bizim altına, gümüşe ihtiyâcımız değil Allahü teâlâ bunların hepsini bize ihsân etti Fakat biz, âhıreti dünyâya tercih ettik Getirdiğini geri al!buyurdu
*
 
858,500Konular
982,380Mesajlar
32,976Kullanıcılar
arktristSon üye
Üst Alt