iltasyazilim
FD Üye
Hikmetini anlayamadığımız bazı şeylerde Allah’a bırakmak, imanımızın kemalini ve dinimizdeki sadakatimizi gösterir
Allah’ın yeryüzünde yarattığı şeylerin hepsi bir değildir Kimini sebeplere bağlar, kimini sebepsiz vasıtasız yaratır Mesela insanların hepsi anne ve babadan gelirken Hz Ademi (as) hem anne hem babasız, Hz İsayı babasız, Hz Havayı da annesiz yaratmıştır Demek ki umumi kanunların dışında bazen hususi olarak muamele etmektedir
Ayrıca ateş yakar, ay ikiye yarılmaz, ağaç yürümez, asa yılan olamaz Sebepler açısından böyledir Ancak, Hz İbrahim yanmamış, Ay ikiye ayrılmış, ağaç Peygamberimizin emriyle yürümüş, Hz Musanın Asası da yılan olmuştur Allah’ın izniyle ve muradıyla bunlarda değişiklik olmuştur
Yine bazı Peygamberler gelmiş, gönderildiği ümmetleri tarafından öldürülmüştür Ama Hz Musa, Hz İbrahim, Hz Muhammed (asm) gibi bazı Peygamberlerini de muhafaza ederek korumuştur
İşte aynı durum kitaplar için de geçerli olabilir Diğer kitapların değiştirilmesine müsaade eden Allah, hususi olarak lütfuyle Kur’an’ı Kerim’in değiştirilmesini engellemiştir Bu sebepten dolayı Kur’an’ın özel koruması altında olduğunu belirtmiştir Hz İbrahim’i ateşten yakmayıp koruyan Allah, Kur’anı Kerimi de değişiklikten muhafaza etmiştir
Şimdi nefis ve şeytanımız, neden diğer Peygamberlerini öldürülmekten korumadı da Hz İbrahim’i korudu diyemeyeceği gibi, bu konuda da fikir beyan edemeyecektir inşallah
HzAdemin cennetten çıkarılması olmasaydı, bu kadar insan terakki edemeyecekti Tohumun ağaç olması için ambardan tarlaya girmesi gibi, İnsanoğlu da Cennet ambarından dünya tarlasına inmiştir Ta ki ağaç gibi terakki edebilsin
Bunun gibi diğer kitaplar değiştirilmeseydi, o zaman Kuran’ı Kerimin gelmesi söz konusu olmazdı Onlar değiştirilecek ki Kur’an’a yol açılsın
Peygamberimizin diğer Peygamberler arasındaki konumu bellidir Alemlere rahmet olarak gönderilmiş ve Peygamberliği belli bir zamana ve belli bir döneme ait olmayıp, bütün zaman ve dönemleri içine alıyor Hem de insan ve cinlere gönderilmiştir Diğer Peygamberler öyle değildir
Öyleyse bu Peygamberin kitabı da bütün zaman ve mekanları içine alacak şekilde olmalıydı Eğer değiştirilemez mührü olmasaydı, insanlar bu kitabı da değiştireceklerdi Bu mühür onu korumuştur
Allah isterse hiçbir kimse ona karşı bir şey yapamaz İşte Kur’an’ı muhafaza ederek bunu göstermiş oluyor
Madem ki en yüksek ilim üniversitede veriliyor Öyleyse ilkokul çocuklarında verilsin, diyebilir miyiz İnsanlık da bir eğitim kurumu gibidir Her devir bu okulun bölümleri gibidir Bu bölümlerin hocaları da Peygamberlerdir Hz Adem’den bu yana insanlık hocalarından ders alarak sanki üniversite seviye gelmiş ve İslam dininin mükemmel derslerini alma kabiliyeti kazanmıştır Bu nedenle en son ve en mükemmel din en sona bırakılmıştır İlk okulda da matematiğin özü vardır Ama ders onların seviyesine göre verilir ve hoca bütün bildiği şeyleri değil de anlayacakları şeyleri anlatır
İşte diğer peygamberler de insanlığa seviyelerine göre ilim vermiş ve onları yetiştirmiştir Sonuçta bütün yönleriyle ders alma seviyesine geldikleri için İslam Dini ve Yüce Peygamberi gönderilmiştir Burada deneme yanılşma söz konusu değildir Milletlerin seviyesine göre tamamen hikmete uygun bir şekilde kitap ve şeriat gönderilmiştir
Kitapların genel bir değerlendirmesi
Kur'an'dan önce gelen ve bugün elde mevcut bulunan İlâhî Kitabların hiçbiri, Allah'ın Peygamberlerine indirdiği semavî kitabların orijinali değildir Bunların zamanla asıl nüshaları kaybolmuş, insanlar tarafından yeniden yazılmışlardır Bu yüzden de içlerine hurafeler ve bâtıl inançlar karışmıştır Meselâ Tevrat'ın, Hz Musa'dan sonra uzun asırlar esir ve sürgün hayatı yaşayan, hattâ bir ara inançlarını bile kaybedip putperestliğe düşen Yahudiler tarafından muhafaza edilemediği; bugün elde olan nüshanın Hz Musa'dan çok sonra bâzı din adamları tarafından yazıldığı, fakat Tevrat'ın aslı imiş gibi yeniden din kitabı olarak kabul edildiği bilinen tarihî gerçeklerdendir Böyle uzun ve karışık bir devreden sonra ortaya çıkarılan bir kitabın Hz Musa'ya indirilen Tevrat'ın aynısı olamayacağı açıktır Bu yüzdendir ki, içinde peygamberlere yakışmayacak isnad ve iftiralar yer almakta; tevhid dîninin ruhuna aykırı düşen hükümler bulunmaktadır
Davud'a (AS) gelen Zebur da, Tevrat'ın mâruz kaldığı akıbetten kurtulamamıştır
İncil'e gelince, Hz İsa (AS) kendisine gelen vahiyleri yazdırmamıştı Çünkü 30 yaşında peygamber olmuş, 33 yaşında da peygamberlik vazifesi son bulmuştu Üç sene gibi kısa bir süre içinde de köyden köye, şehirden şehire dolaşıp, halkı irşâd için uğraşmıştı Son zamanlarında ise, zaten Yahudilerin kışkırtmasıyla Romalı idareciler tarafından sürekli takip altında idi Bu durumda incil'i yazdırmak için ne zaman, ne de imkân bulabilmişti Nitekim bugün elde mevcut olan İnciller, müelliflerinin adıyla anılmakta ve içinde Hz İsa'nın havarilerine verdiği vaazlarını, ders ve irşadlarını ihtiva eden bir siyer kitabı görüntüsünü taşımaktadırlar Üstelikde bunları yazanlar Hz İsa'nın havarileri olan ilk mü'minler değil, onları görüp Hz İsa'ya gelen İlâhî sözleri onlardan dinleyenlerdir
Eldeki mevcut İncillerde bir takım muhteva ve anlatış farkları görülmektedir Aslında bu İnciller, MS 325 tarihinde İznik'te toplanan bin kişilik bir ruhanî konsülün kararı ile kabul edilmiştir Bu hey'et, yüzlerce İncil'i incelemişler, 318 üyenin ittifakı ile aralarından Hz İsa'nın ulûhiyet tarafı olduğunu ileri süren bugünkü 4 İncil'i kabul edip diğerlerini yakıp imha etmişlerdir
Görüldüğü gibi, Hz İsa'nın (hâşâ) Allah'ın oğlu olduğu prensibi, Hz İsa'dan yıllar sonra bir meclis kararı ile kabul edilmiştir Hattâ bu karara bâzı Hıristiyan kiliseleri uymamışlardır Bu bakımdan bugünkü 4 İncil'in, Hz İsa'ya indirilen İncil'in aslına uygun olduğunu söylemek mümkün değildir
Kur'an'ın Dışındaki İlâhî Kitablar Tahrif Edildiklerine Göre, Bunlara İman Nasıl Olur?
Biz Müslümanlar, Hz Musa, Hz Dâvud ve Hz İsa Aleyhimüsselâm'a Tevrat, Zebur ve İncil adını taşıyan İlâhî kitablar gönderildiğine ve bu kitabların hak ve tevhid dînine aykırı hiçbir hüküm taşımadığına inanırız Fakat ne var ki, bu kitablar sonradan muhafaza edilemeyerek asılları kaybolmuştur
Bugün Yahudi ve Hıristiyanların ellerinde bulunan kitabların içinde, peygamberlere indirilmiş olan vahiylerden hiçbir şey yoktur diyemeyiz Fakat, içine hurafe ve bâtıl itikadlann karıştığı da bir vakıadır Bu sebeble, bu kitablara karşı ihtiyatlı davranırız İçinde bulunan Kur'an'a uygun hükümlerin, vahiy mahsulü olduğunu kabul ederiz Kur'an'a zıd düşen hükümlerin ise, sonradan o kitablara ilâve edildiğine ihtimal veririz O kitabların Kur'an'a uygunluk veya zıd düşme durumu söz konusu olmayan haberlerinde ise, sükût ederiz Ne kabul, ne de reddederiz Çünkü onların vahiy eseri olma ihtimali olduğu kadar, olmama ihtimali de vardır
Bu hususta Ebû Hüreyre (RA) şöyle demiştir: «Ehli Kitab, Tevrat'ı İbranice (metni) ile okurlar, Arab diliyle de Müslümanlara tefsir ederlerdi Bu hususta Resûlüllah (ASM)
ashabına şöyle buyurdu:
«— Siz ehli kitabın sözlerini ne tasdik, ne de tekzib ediniz Ancak deyiniz ki: Biz Allah'a, bize indirilen Kur'an'a; İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yâkub ve torunlarına indirilenlere; Musa'ya ve İsa'ya verilenlere ve (bütün) peygamberlere Rabları katından gönderilen (kitab ve âyetler)'e îman ettik Onlardan hiçbirini (kimine inanmak, kimini inkâr etmek suretiyle) diğerlerinden ayırdetmeyiz Biz (Allah'a) teslim olmuş Müslümanlanz(Bakara, 136)»
Kur'an Tahriften Nasıl Uzak Kalmıştır?
Allah'ın son mukaddes kitabı, bütün insanlığa İlâhi fermanı olan Kur'an, 23 senede âyet âyet, sûre sûre nazil olmuştur Peygamber Efendimiz kendisine nazil olan âyet ve sûreleri yanında bulunan sahabelerine okur, sahabeler de onu ezber ederler, bir kısmı da yazardı Bundan ayrı olarak, Peygamber Efendimizin vahiy kâtipleri vardı Bunlar nazil olan âyetleri ve sûreleri özel olarak yazmakla vazifeli idiler Gelen âyet ve sûrenin nerede yer alacağı, Kur'an'ın neresine gireceği de bizzat Peygamberimize Cebrail (AS) vasıtasıyla bildiriliyor, o da vahiy kâtiplerine tarif ederek, gerekeni yaptırıyordu Böylece Hz Peygamberin sağlığında Kur'an'ın tamamı yazılmış, nereye neyin gireceği belli olmuştur Aynca Cebrail (AS) her Ramazanda gelir, o güne kadar nazil olmuş âyet ve sûreleri Peygamberimize yeni baştan okurdu Efendimizin vefatından evvelki son Ramazanda Hz Cibril yine gelmiş, ancak bu sefer Kur'an'ı Peygamberimizle iki sefer okumuşlardı Birinci sefer Hz Cibril okumuş, Peygamberimiz dinlemiş; ikinci seferde ise Peygamberimiz okumuş, Hz Cibril dinlemişti Böylece Kur'an son şeklini almıştı
Bununla beraber, Hz Peygamber'in sağlığında Kur'an, henüz müstakil bir cilt hâlinde bir araya toplanmış da değildi Sayfalar halinde Sahabeler arasında dağınık olarak bulunuyor, hafızalarda ezberlenmiş halde duruyordu Fakat neyin nereye gireceği gayet
kesin ve net şekilde bilinmekteydi
Nihayet Hz Ebû Bekir'in hilâfeti zamanında görülen lüzum üzerine Zeyd bin Sâbit'in başkanlığında vahiy kâtiplerinden ve kuvvetli hafızlardan müteşekkil bir komisyon kuruldu Kur'an'ın bir cilt hâlinde bir araya toplanma işi, bu komisyona havale edildi Ashabdan herkes, elinde yazılı bulunan Kur'an sayfalarını getirip bu komisyona teslim ettiler Hafızların ve vahiy kâtiplerinin elbirliği ile çalışmaları sonunda sayfalar, sûre ve âyetler Peygamberimizin tarif ettiği şekilde yerli yerine kondu Böylece Kur'an, Mushaf adıyla tek kitab hâline getirilmiş oldu
Artık Kur'an için unutulma, kaybolma, tahrif ve tebdile uğrama diye bir şey söz konusu olamazdı Zira aslı, Hz Peygambere gelen şekliyle eksiksiz ve noksansız şekilde tesbit edilmişti
Hz Osman zamanında görülen lüzum üzerine, bu Mushaftan yeni nüshalar çoğaltılıp çeşitli memleketlere gönderildi
Bugün elde mevcut olan Kur'anlar, işte bu Kur'an'dan çoğaltılmıştır
Kur'an tesbit edilişindeki sağlamlık itibariyle, diğer ilâhi Kitablardan farklı olarak, hiçbir tahrifat ve değişikliğe uğramadan vahiy mahsulü olan şekliyle tesbit edilip ortaya konmuş; 1400 senedir de muhafaza edilerek gelmiştir Bunda, Kur'an'ın edebî icaz ve i'câzının, yani, ezberleme kolaylığının hiçbir insan sözüne benzememesinin ve söz olarak hiçbir taklidinin yapılamamasının, edebiyatve belagatına erişılememesinin ve zaptında a'zamî titizlik gösterilmesinin büyük rolü olduğu kesindir Fakat asıl sebeb, Kur'an'ı Cenâbı Hakk'ın hıfz ve himayesine alması, onu kıyamete kadar lâfızve mânâ bakımından bir mu'cize olarak devam ettirmeyi taahhüd etmesidir Nitekim Kur'an'da şöyle buyurulur: «Muhakkak ki bu Kur'an'ı biz indirdik ve onu koruyacak, muhafaza edecek, devam ettirecek de biziz:» (Hicr, 9)
Bugün yeryüzündeki bütün Kur' anlar aynıdır Hiçbir farklılık ve değişiklik yoktur Ayrıca milyonlarca hafızın ezberinde bulunmakta, her an milyonlarca dil ile kırâet edilip okunmaktadır Bu özellik, Kur'an'dan başka herhangi bir beşeri kitaba nasib olmadığı gibi, semavi kitablardan hiçbirine dahi nasib olmamıştır Allah'ın son kelâmı, hükmü kıyamete kadar baki ezelî fermanı olan Kur'an'ın, böyle eşsiz bir makam ve ulvi bir şerefe nail olması da, elbette zaruri ve lüzumludur
Linkleri sadece kayıtlı üyelerimiz görebilirForumTR üyesi olmak için tıklayınız
Allah’ın yeryüzünde yarattığı şeylerin hepsi bir değildir Kimini sebeplere bağlar, kimini sebepsiz vasıtasız yaratır Mesela insanların hepsi anne ve babadan gelirken Hz Ademi (as) hem anne hem babasız, Hz İsayı babasız, Hz Havayı da annesiz yaratmıştır Demek ki umumi kanunların dışında bazen hususi olarak muamele etmektedir
Ayrıca ateş yakar, ay ikiye yarılmaz, ağaç yürümez, asa yılan olamaz Sebepler açısından böyledir Ancak, Hz İbrahim yanmamış, Ay ikiye ayrılmış, ağaç Peygamberimizin emriyle yürümüş, Hz Musanın Asası da yılan olmuştur Allah’ın izniyle ve muradıyla bunlarda değişiklik olmuştur
Yine bazı Peygamberler gelmiş, gönderildiği ümmetleri tarafından öldürülmüştür Ama Hz Musa, Hz İbrahim, Hz Muhammed (asm) gibi bazı Peygamberlerini de muhafaza ederek korumuştur
İşte aynı durum kitaplar için de geçerli olabilir Diğer kitapların değiştirilmesine müsaade eden Allah, hususi olarak lütfuyle Kur’an’ı Kerim’in değiştirilmesini engellemiştir Bu sebepten dolayı Kur’an’ın özel koruması altında olduğunu belirtmiştir Hz İbrahim’i ateşten yakmayıp koruyan Allah, Kur’anı Kerimi de değişiklikten muhafaza etmiştir
Şimdi nefis ve şeytanımız, neden diğer Peygamberlerini öldürülmekten korumadı da Hz İbrahim’i korudu diyemeyeceği gibi, bu konuda da fikir beyan edemeyecektir inşallah
HzAdemin cennetten çıkarılması olmasaydı, bu kadar insan terakki edemeyecekti Tohumun ağaç olması için ambardan tarlaya girmesi gibi, İnsanoğlu da Cennet ambarından dünya tarlasına inmiştir Ta ki ağaç gibi terakki edebilsin
Bunun gibi diğer kitaplar değiştirilmeseydi, o zaman Kuran’ı Kerimin gelmesi söz konusu olmazdı Onlar değiştirilecek ki Kur’an’a yol açılsın
Peygamberimizin diğer Peygamberler arasındaki konumu bellidir Alemlere rahmet olarak gönderilmiş ve Peygamberliği belli bir zamana ve belli bir döneme ait olmayıp, bütün zaman ve dönemleri içine alıyor Hem de insan ve cinlere gönderilmiştir Diğer Peygamberler öyle değildir
Öyleyse bu Peygamberin kitabı da bütün zaman ve mekanları içine alacak şekilde olmalıydı Eğer değiştirilemez mührü olmasaydı, insanlar bu kitabı da değiştireceklerdi Bu mühür onu korumuştur
Allah isterse hiçbir kimse ona karşı bir şey yapamaz İşte Kur’an’ı muhafaza ederek bunu göstermiş oluyor
Madem ki en yüksek ilim üniversitede veriliyor Öyleyse ilkokul çocuklarında verilsin, diyebilir miyiz İnsanlık da bir eğitim kurumu gibidir Her devir bu okulun bölümleri gibidir Bu bölümlerin hocaları da Peygamberlerdir Hz Adem’den bu yana insanlık hocalarından ders alarak sanki üniversite seviye gelmiş ve İslam dininin mükemmel derslerini alma kabiliyeti kazanmıştır Bu nedenle en son ve en mükemmel din en sona bırakılmıştır İlk okulda da matematiğin özü vardır Ama ders onların seviyesine göre verilir ve hoca bütün bildiği şeyleri değil de anlayacakları şeyleri anlatır
İşte diğer peygamberler de insanlığa seviyelerine göre ilim vermiş ve onları yetiştirmiştir Sonuçta bütün yönleriyle ders alma seviyesine geldikleri için İslam Dini ve Yüce Peygamberi gönderilmiştir Burada deneme yanılşma söz konusu değildir Milletlerin seviyesine göre tamamen hikmete uygun bir şekilde kitap ve şeriat gönderilmiştir
Kitapların genel bir değerlendirmesi
Kur'an'dan önce gelen ve bugün elde mevcut bulunan İlâhî Kitabların hiçbiri, Allah'ın Peygamberlerine indirdiği semavî kitabların orijinali değildir Bunların zamanla asıl nüshaları kaybolmuş, insanlar tarafından yeniden yazılmışlardır Bu yüzden de içlerine hurafeler ve bâtıl inançlar karışmıştır Meselâ Tevrat'ın, Hz Musa'dan sonra uzun asırlar esir ve sürgün hayatı yaşayan, hattâ bir ara inançlarını bile kaybedip putperestliğe düşen Yahudiler tarafından muhafaza edilemediği; bugün elde olan nüshanın Hz Musa'dan çok sonra bâzı din adamları tarafından yazıldığı, fakat Tevrat'ın aslı imiş gibi yeniden din kitabı olarak kabul edildiği bilinen tarihî gerçeklerdendir Böyle uzun ve karışık bir devreden sonra ortaya çıkarılan bir kitabın Hz Musa'ya indirilen Tevrat'ın aynısı olamayacağı açıktır Bu yüzdendir ki, içinde peygamberlere yakışmayacak isnad ve iftiralar yer almakta; tevhid dîninin ruhuna aykırı düşen hükümler bulunmaktadır
Davud'a (AS) gelen Zebur da, Tevrat'ın mâruz kaldığı akıbetten kurtulamamıştır
İncil'e gelince, Hz İsa (AS) kendisine gelen vahiyleri yazdırmamıştı Çünkü 30 yaşında peygamber olmuş, 33 yaşında da peygamberlik vazifesi son bulmuştu Üç sene gibi kısa bir süre içinde de köyden köye, şehirden şehire dolaşıp, halkı irşâd için uğraşmıştı Son zamanlarında ise, zaten Yahudilerin kışkırtmasıyla Romalı idareciler tarafından sürekli takip altında idi Bu durumda incil'i yazdırmak için ne zaman, ne de imkân bulabilmişti Nitekim bugün elde mevcut olan İnciller, müelliflerinin adıyla anılmakta ve içinde Hz İsa'nın havarilerine verdiği vaazlarını, ders ve irşadlarını ihtiva eden bir siyer kitabı görüntüsünü taşımaktadırlar Üstelikde bunları yazanlar Hz İsa'nın havarileri olan ilk mü'minler değil, onları görüp Hz İsa'ya gelen İlâhî sözleri onlardan dinleyenlerdir
Eldeki mevcut İncillerde bir takım muhteva ve anlatış farkları görülmektedir Aslında bu İnciller, MS 325 tarihinde İznik'te toplanan bin kişilik bir ruhanî konsülün kararı ile kabul edilmiştir Bu hey'et, yüzlerce İncil'i incelemişler, 318 üyenin ittifakı ile aralarından Hz İsa'nın ulûhiyet tarafı olduğunu ileri süren bugünkü 4 İncil'i kabul edip diğerlerini yakıp imha etmişlerdir
Görüldüğü gibi, Hz İsa'nın (hâşâ) Allah'ın oğlu olduğu prensibi, Hz İsa'dan yıllar sonra bir meclis kararı ile kabul edilmiştir Hattâ bu karara bâzı Hıristiyan kiliseleri uymamışlardır Bu bakımdan bugünkü 4 İncil'in, Hz İsa'ya indirilen İncil'in aslına uygun olduğunu söylemek mümkün değildir
Kur'an'ın Dışındaki İlâhî Kitablar Tahrif Edildiklerine Göre, Bunlara İman Nasıl Olur?
Biz Müslümanlar, Hz Musa, Hz Dâvud ve Hz İsa Aleyhimüsselâm'a Tevrat, Zebur ve İncil adını taşıyan İlâhî kitablar gönderildiğine ve bu kitabların hak ve tevhid dînine aykırı hiçbir hüküm taşımadığına inanırız Fakat ne var ki, bu kitablar sonradan muhafaza edilemeyerek asılları kaybolmuştur
Bugün Yahudi ve Hıristiyanların ellerinde bulunan kitabların içinde, peygamberlere indirilmiş olan vahiylerden hiçbir şey yoktur diyemeyiz Fakat, içine hurafe ve bâtıl itikadlann karıştığı da bir vakıadır Bu sebeble, bu kitablara karşı ihtiyatlı davranırız İçinde bulunan Kur'an'a uygun hükümlerin, vahiy mahsulü olduğunu kabul ederiz Kur'an'a zıd düşen hükümlerin ise, sonradan o kitablara ilâve edildiğine ihtimal veririz O kitabların Kur'an'a uygunluk veya zıd düşme durumu söz konusu olmayan haberlerinde ise, sükût ederiz Ne kabul, ne de reddederiz Çünkü onların vahiy eseri olma ihtimali olduğu kadar, olmama ihtimali de vardır
Bu hususta Ebû Hüreyre (RA) şöyle demiştir: «Ehli Kitab, Tevrat'ı İbranice (metni) ile okurlar, Arab diliyle de Müslümanlara tefsir ederlerdi Bu hususta Resûlüllah (ASM)
ashabına şöyle buyurdu:
«— Siz ehli kitabın sözlerini ne tasdik, ne de tekzib ediniz Ancak deyiniz ki: Biz Allah'a, bize indirilen Kur'an'a; İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yâkub ve torunlarına indirilenlere; Musa'ya ve İsa'ya verilenlere ve (bütün) peygamberlere Rabları katından gönderilen (kitab ve âyetler)'e îman ettik Onlardan hiçbirini (kimine inanmak, kimini inkâr etmek suretiyle) diğerlerinden ayırdetmeyiz Biz (Allah'a) teslim olmuş Müslümanlanz(Bakara, 136)»
Kur'an Tahriften Nasıl Uzak Kalmıştır?
Allah'ın son mukaddes kitabı, bütün insanlığa İlâhi fermanı olan Kur'an, 23 senede âyet âyet, sûre sûre nazil olmuştur Peygamber Efendimiz kendisine nazil olan âyet ve sûreleri yanında bulunan sahabelerine okur, sahabeler de onu ezber ederler, bir kısmı da yazardı Bundan ayrı olarak, Peygamber Efendimizin vahiy kâtipleri vardı Bunlar nazil olan âyetleri ve sûreleri özel olarak yazmakla vazifeli idiler Gelen âyet ve sûrenin nerede yer alacağı, Kur'an'ın neresine gireceği de bizzat Peygamberimize Cebrail (AS) vasıtasıyla bildiriliyor, o da vahiy kâtiplerine tarif ederek, gerekeni yaptırıyordu Böylece Hz Peygamberin sağlığında Kur'an'ın tamamı yazılmış, nereye neyin gireceği belli olmuştur Aynca Cebrail (AS) her Ramazanda gelir, o güne kadar nazil olmuş âyet ve sûreleri Peygamberimize yeni baştan okurdu Efendimizin vefatından evvelki son Ramazanda Hz Cibril yine gelmiş, ancak bu sefer Kur'an'ı Peygamberimizle iki sefer okumuşlardı Birinci sefer Hz Cibril okumuş, Peygamberimiz dinlemiş; ikinci seferde ise Peygamberimiz okumuş, Hz Cibril dinlemişti Böylece Kur'an son şeklini almıştı
Bununla beraber, Hz Peygamber'in sağlığında Kur'an, henüz müstakil bir cilt hâlinde bir araya toplanmış da değildi Sayfalar halinde Sahabeler arasında dağınık olarak bulunuyor, hafızalarda ezberlenmiş halde duruyordu Fakat neyin nereye gireceği gayet
kesin ve net şekilde bilinmekteydi
Nihayet Hz Ebû Bekir'in hilâfeti zamanında görülen lüzum üzerine Zeyd bin Sâbit'in başkanlığında vahiy kâtiplerinden ve kuvvetli hafızlardan müteşekkil bir komisyon kuruldu Kur'an'ın bir cilt hâlinde bir araya toplanma işi, bu komisyona havale edildi Ashabdan herkes, elinde yazılı bulunan Kur'an sayfalarını getirip bu komisyona teslim ettiler Hafızların ve vahiy kâtiplerinin elbirliği ile çalışmaları sonunda sayfalar, sûre ve âyetler Peygamberimizin tarif ettiği şekilde yerli yerine kondu Böylece Kur'an, Mushaf adıyla tek kitab hâline getirilmiş oldu
Artık Kur'an için unutulma, kaybolma, tahrif ve tebdile uğrama diye bir şey söz konusu olamazdı Zira aslı, Hz Peygambere gelen şekliyle eksiksiz ve noksansız şekilde tesbit edilmişti
Hz Osman zamanında görülen lüzum üzerine, bu Mushaftan yeni nüshalar çoğaltılıp çeşitli memleketlere gönderildi
Bugün elde mevcut olan Kur'anlar, işte bu Kur'an'dan çoğaltılmıştır
Kur'an tesbit edilişindeki sağlamlık itibariyle, diğer ilâhi Kitablardan farklı olarak, hiçbir tahrifat ve değişikliğe uğramadan vahiy mahsulü olan şekliyle tesbit edilip ortaya konmuş; 1400 senedir de muhafaza edilerek gelmiştir Bunda, Kur'an'ın edebî icaz ve i'câzının, yani, ezberleme kolaylığının hiçbir insan sözüne benzememesinin ve söz olarak hiçbir taklidinin yapılamamasının, edebiyatve belagatına erişılememesinin ve zaptında a'zamî titizlik gösterilmesinin büyük rolü olduğu kesindir Fakat asıl sebeb, Kur'an'ı Cenâbı Hakk'ın hıfz ve himayesine alması, onu kıyamete kadar lâfızve mânâ bakımından bir mu'cize olarak devam ettirmeyi taahhüd etmesidir Nitekim Kur'an'da şöyle buyurulur: «Muhakkak ki bu Kur'an'ı biz indirdik ve onu koruyacak, muhafaza edecek, devam ettirecek de biziz:» (Hicr, 9)
Bugün yeryüzündeki bütün Kur' anlar aynıdır Hiçbir farklılık ve değişiklik yoktur Ayrıca milyonlarca hafızın ezberinde bulunmakta, her an milyonlarca dil ile kırâet edilip okunmaktadır Bu özellik, Kur'an'dan başka herhangi bir beşeri kitaba nasib olmadığı gibi, semavi kitablardan hiçbirine dahi nasib olmamıştır Allah'ın son kelâmı, hükmü kıyamete kadar baki ezelî fermanı olan Kur'an'ın, böyle eşsiz bir makam ve ulvi bir şerefe nail olması da, elbette zaruri ve lüzumludur
Linkleri sadece kayıtlı üyelerimiz görebilirForumTR üyesi olmak için tıklayınız