iltasyazilim
FD Üye
Bu soruyu soranlardan bazıları, hem samimi değil, hem de Türkçe bilmiyor Bu iki hususu açıkladıktan sonra sorunun cevabına geçmek istiyorum
Soru sahibi niçin samimi değil? Önce onu açıklayayım: her insan vicdanen bilir ki, kendisinde iki ayrı hareket, iki ayrı fiil söz konusu Bir kısmı ihtiyarî, yani kendi isteğiyle, iradesiyle ortaya çıkıyor Diğer kısmı ise ızdırarî; yani tamamen onun arzusu, iradesi dışında cereyan ediyor
Meselâ; konuşması, susması, oturması, kalkması birinci gruba; kalbinin çarpması, boyunun uzaması, saçının ağarması da ikinci gruba giren fiillerden O birinci grup işlerde, istemek bizden, yaratmak ise Allahtan Yâni, biz cüzi irademizle neyi tercih ediyor, neye karar veriyorsak Cenâbı hak mutlak iradesiyle onu yaratıyor İkinci tip fiillerde ise bizim irademizin söz hakkı yok Dileyen de yaratan da Cenâbı Hak Biz bu ikinci gruba giren işlerden sorumlu değiliz Yâni, âhirette boyumuzdan, rengimizden, ırkımızdan, cinsiyetimizden yahut dünyaya geldiğimiz asırdan sorguya çekilmeyeceğiz
İşte soru sahibi bu iki fiili bir sayma gafleti içinde Gelelim asıl büyük hataya: Adam, yaptığı bütün müspet işlere sahip çıkıyor, ?ben yaptım, ben kazandım? diye göğsünü gere gere anlatıyor bunları Ama, sıra işlediği günahlara, yaptığı hatalara, ettiği zulümlere gelince kadere yapışıyor: Kaderimde bu varmış, diye işin içinden çıkmaya çalışıyor Evine giren hırsızı mahkemeye verirken kaderi unutuyor
?Bu adam? diyor, ?Benim evime girdi, şuyumu çaldı, buyumu gasp etti? Hırsızın: ?Ben masumum Benim kaderimde soymak, bu zatın kaderinde de soyulmak varmış? şeklindeki müdafaasına kızıyor, köpürüyor, çıldıracak hâle geliyor! Ama, sıra kendi işlediği günahlara gelince, utanmadan ve sıkılmadan o hırsızın müdafaasına sarılabiliyor!
Böyle birisiyle, kader konusunu ciddî mânâda konuşmak mümkün mü? Gerçek şu: Biz her türlü işimizde, fiilimizde kaderin mahkûmu değiliz İhtiyarî fiillerde, yani kendi irademizle yaptığımız işlerde serbest bırakılmışız Bunu vicdanen biliyoruz Bu fiillerde isteyen biziz, yaratan ise Cenâbı hak
Zaten dünyaya imtihan için gönderilmiş olmamız da bunu gerektirmiyor mu? İmtihana giren bir aday dilediği salonda imtihan olamaz İmtihanı istediği saatte başlatamaz ve sona erdiremez Soruların puanlamasını kendi tayin edemez Bütün bunlar, onu imtihan eden kimsenin tayini ve tespiti iledir Fakat, imtihan başladıktan sonra, cevapları dilediği gibi verir İmtihan süresince kendisine müdahale edilmez Aksi hâlde buna imtihan denmez
Şimdi, şu sorunun cevabını arayalım: İnsanlar bu dünyada kendi amel defterlerini diledikleri gibi doldurmuyorlar mı? İlâhî emir ve yasaklara uyup uymama konusunda serbest değiller mi? O hâlde, bu adamlar neyin davasını görüyorlar?! Bir yandan, işledikleri günahların sorumluluğundan kurtulmak için iradelerini inkâra kalkışıyor; diğer yandan, meselâ, pencerelerini taşlayan ve Allahın sorumlu bile tutmadığı, küçük bir çocuğu dövmekten de geri durmuyorlar Bu sahne onları sorumlu kılmaya ve utandırmaya yetmiyor mu?
Bu soruyu soranlardan bazılarının Türkçe bilmediğinden söz etmiştik Geliniz bu soruyu dilbilgisi yönünden inceleyelim: ?Mâdem Cenâbı Hak, ezelî ilmiyle benim ne yapacağımı biliyor, öyleyse benim kabahatim ne??
Bu cümlede iki tane fiil geçiyor: biri, ?yapmak?, diğeri ?bilmek? Yapmak fiilinin öznesi: ben Bilmek fiilinin öznesi: Cenâbı Hak Yâni soru sahibi, ?Ben yapıyorum, Allah da biliyor? diyor Ve sonra bize soruyor: Benim kabahatim ne? Ona nazikane şu cevabı veriyoruz: ?Senin kabahatin o işi yapmak?
??? Bu konuda Nur Risalelerinden Sözler adlı eserde şu tespit yapılır: ?Kader, ilim nevindendir İlim, malûma tâbidir Yani nasıl olacak, öyle taallûk ediyor Yoksa malûm, ilme tâbi değil? İlim, ?bilmek? ya da ?bilgi? mânâsına geliyor Malûm, ?bilinen?, âlim ise ?bilen?, yahut ?bilgin? Bu kaideyi bir misâl ile açıklamaya çalışalım Meselâ, ben bir gencin fen fakültesinde okuduğunu bilmiş olayım Bu bilgim ilimdir Malûm ise, o gencin o fakültede öğrenci olduğu İşte, benim ilmim bu malûma tâbidir Yani o genç fen fakültesinde okuduğu için, ben de onu öylece bilirim
Misâller çoğaltılabilir
?Madem Cenâbı Hak benim ne yapacağımı biliyor,? denilmekle, Allahın âlim olduğu, soru sahibinin ise, o fiili yapacağı peşinen kabul edilmiştir İşte o adamın, söz konusu fiili işlemesi malûm, Allahın, bunu ezelî ilmiyle bilmesi ise ilimdir Ve bu ilim, malûma tâbidir
Yukarıda, Sözlerden naklettiğimiz cümlelerin devamında da şöyle buyurulur: ?Yani ilim desâtiri; malûmu, haricî vücut noktasında idare etmek için esas değil Çünkü malûmun zâtı ve vücudu haricîsi, iradeye bakar ve kudrete istinat eder?
Bilindiği gibi, bir şeyi, bir hâdiseyi yahut bir fiili bilmek, onun fâili olmak için yeterli değildir Bir misâl: Konuşmayı herkes bilir Ama, bir insan bu işe teşebbüs etmedikçe ve konuşma fiilini işlemedikçe onun konuştuğundan söz edebilir miyiz?
Bir başka misâl: Allah Resulü (asm) İstanbulun fethini müjdelemiştir Ama, ?fetih? fiilini sultan Mehmet işlediği için ?fatih? unvanını o padişaha veririz İstanbulu, peygamber Efendimizin(asm) fethettiği gibi bir iddiada bulunmayız
Demek ki, fâil olmak için fiili bilmek yetmiyor Onu irade etmek, bizzat teşebbüs etmek ve işlemek gerekiyor İşte Allah, insanın bütün amellerini, bütün fiillerini bilir Ama, iradesini ve kuvvetini sarf ederek o işi yapan insandır ve her türlü sorumluluk da ona aittir
Daha önce de belirttiğimiz gibi; kul, kendi cüzi iradesini, hayır olsun, şer olsun hangi işe sarf ederse, Cenâbı Hak onu yaratır İstemek kuldan, yaratmak Allahtandır Fakat, bütün fiilleri Allahın yaratması, insanı sorumluluktan kurtarmaz İnsana kuvvet ihsan eden, her türlü imkânı bağışlayan Allahtır Kul bu imkânı, bu kuvveti onun rızasına aykırı olarak kullanırsa elbette sorumlu olur, suçlu olur
Şöyle bir düşünelim: Bir emniyet mensubu, yetkisini ve silâhını kötüye kullanarak birisini haksız yere vursa, devlete mi katil denilecektir, yoksa o görevliye mi? Şüphesiz, katil o görevlidir! Şimdi bu görevli, ?Ben o suçu devletin imkânlarıyla işledim Ne kendi silâhımı kullandım, ne de kendi mermimi? şeklinde bir özür beyan edebilir mi?
Anahtar Kelimeler : cüz'i irade,külli irade,irade,cüz'i ihtiyar,külli ihtiyar,kader,imtihan
Alaâddin Başar (Prof Dr)
Soru sahibi niçin samimi değil? Önce onu açıklayayım: her insan vicdanen bilir ki, kendisinde iki ayrı hareket, iki ayrı fiil söz konusu Bir kısmı ihtiyarî, yani kendi isteğiyle, iradesiyle ortaya çıkıyor Diğer kısmı ise ızdırarî; yani tamamen onun arzusu, iradesi dışında cereyan ediyor
Meselâ; konuşması, susması, oturması, kalkması birinci gruba; kalbinin çarpması, boyunun uzaması, saçının ağarması da ikinci gruba giren fiillerden O birinci grup işlerde, istemek bizden, yaratmak ise Allahtan Yâni, biz cüzi irademizle neyi tercih ediyor, neye karar veriyorsak Cenâbı hak mutlak iradesiyle onu yaratıyor İkinci tip fiillerde ise bizim irademizin söz hakkı yok Dileyen de yaratan da Cenâbı Hak Biz bu ikinci gruba giren işlerden sorumlu değiliz Yâni, âhirette boyumuzdan, rengimizden, ırkımızdan, cinsiyetimizden yahut dünyaya geldiğimiz asırdan sorguya çekilmeyeceğiz
İşte soru sahibi bu iki fiili bir sayma gafleti içinde Gelelim asıl büyük hataya: Adam, yaptığı bütün müspet işlere sahip çıkıyor, ?ben yaptım, ben kazandım? diye göğsünü gere gere anlatıyor bunları Ama, sıra işlediği günahlara, yaptığı hatalara, ettiği zulümlere gelince kadere yapışıyor: Kaderimde bu varmış, diye işin içinden çıkmaya çalışıyor Evine giren hırsızı mahkemeye verirken kaderi unutuyor
?Bu adam? diyor, ?Benim evime girdi, şuyumu çaldı, buyumu gasp etti? Hırsızın: ?Ben masumum Benim kaderimde soymak, bu zatın kaderinde de soyulmak varmış? şeklindeki müdafaasına kızıyor, köpürüyor, çıldıracak hâle geliyor! Ama, sıra kendi işlediği günahlara gelince, utanmadan ve sıkılmadan o hırsızın müdafaasına sarılabiliyor!
Böyle birisiyle, kader konusunu ciddî mânâda konuşmak mümkün mü? Gerçek şu: Biz her türlü işimizde, fiilimizde kaderin mahkûmu değiliz İhtiyarî fiillerde, yani kendi irademizle yaptığımız işlerde serbest bırakılmışız Bunu vicdanen biliyoruz Bu fiillerde isteyen biziz, yaratan ise Cenâbı hak
Zaten dünyaya imtihan için gönderilmiş olmamız da bunu gerektirmiyor mu? İmtihana giren bir aday dilediği salonda imtihan olamaz İmtihanı istediği saatte başlatamaz ve sona erdiremez Soruların puanlamasını kendi tayin edemez Bütün bunlar, onu imtihan eden kimsenin tayini ve tespiti iledir Fakat, imtihan başladıktan sonra, cevapları dilediği gibi verir İmtihan süresince kendisine müdahale edilmez Aksi hâlde buna imtihan denmez
Şimdi, şu sorunun cevabını arayalım: İnsanlar bu dünyada kendi amel defterlerini diledikleri gibi doldurmuyorlar mı? İlâhî emir ve yasaklara uyup uymama konusunda serbest değiller mi? O hâlde, bu adamlar neyin davasını görüyorlar?! Bir yandan, işledikleri günahların sorumluluğundan kurtulmak için iradelerini inkâra kalkışıyor; diğer yandan, meselâ, pencerelerini taşlayan ve Allahın sorumlu bile tutmadığı, küçük bir çocuğu dövmekten de geri durmuyorlar Bu sahne onları sorumlu kılmaya ve utandırmaya yetmiyor mu?
Bu soruyu soranlardan bazılarının Türkçe bilmediğinden söz etmiştik Geliniz bu soruyu dilbilgisi yönünden inceleyelim: ?Mâdem Cenâbı Hak, ezelî ilmiyle benim ne yapacağımı biliyor, öyleyse benim kabahatim ne??
Bu cümlede iki tane fiil geçiyor: biri, ?yapmak?, diğeri ?bilmek? Yapmak fiilinin öznesi: ben Bilmek fiilinin öznesi: Cenâbı Hak Yâni soru sahibi, ?Ben yapıyorum, Allah da biliyor? diyor Ve sonra bize soruyor: Benim kabahatim ne? Ona nazikane şu cevabı veriyoruz: ?Senin kabahatin o işi yapmak?
??? Bu konuda Nur Risalelerinden Sözler adlı eserde şu tespit yapılır: ?Kader, ilim nevindendir İlim, malûma tâbidir Yani nasıl olacak, öyle taallûk ediyor Yoksa malûm, ilme tâbi değil? İlim, ?bilmek? ya da ?bilgi? mânâsına geliyor Malûm, ?bilinen?, âlim ise ?bilen?, yahut ?bilgin? Bu kaideyi bir misâl ile açıklamaya çalışalım Meselâ, ben bir gencin fen fakültesinde okuduğunu bilmiş olayım Bu bilgim ilimdir Malûm ise, o gencin o fakültede öğrenci olduğu İşte, benim ilmim bu malûma tâbidir Yani o genç fen fakültesinde okuduğu için, ben de onu öylece bilirim
Misâller çoğaltılabilir
?Madem Cenâbı Hak benim ne yapacağımı biliyor,? denilmekle, Allahın âlim olduğu, soru sahibinin ise, o fiili yapacağı peşinen kabul edilmiştir İşte o adamın, söz konusu fiili işlemesi malûm, Allahın, bunu ezelî ilmiyle bilmesi ise ilimdir Ve bu ilim, malûma tâbidir
Yukarıda, Sözlerden naklettiğimiz cümlelerin devamında da şöyle buyurulur: ?Yani ilim desâtiri; malûmu, haricî vücut noktasında idare etmek için esas değil Çünkü malûmun zâtı ve vücudu haricîsi, iradeye bakar ve kudrete istinat eder?
Bilindiği gibi, bir şeyi, bir hâdiseyi yahut bir fiili bilmek, onun fâili olmak için yeterli değildir Bir misâl: Konuşmayı herkes bilir Ama, bir insan bu işe teşebbüs etmedikçe ve konuşma fiilini işlemedikçe onun konuştuğundan söz edebilir miyiz?
Bir başka misâl: Allah Resulü (asm) İstanbulun fethini müjdelemiştir Ama, ?fetih? fiilini sultan Mehmet işlediği için ?fatih? unvanını o padişaha veririz İstanbulu, peygamber Efendimizin(asm) fethettiği gibi bir iddiada bulunmayız
Demek ki, fâil olmak için fiili bilmek yetmiyor Onu irade etmek, bizzat teşebbüs etmek ve işlemek gerekiyor İşte Allah, insanın bütün amellerini, bütün fiillerini bilir Ama, iradesini ve kuvvetini sarf ederek o işi yapan insandır ve her türlü sorumluluk da ona aittir
Daha önce de belirttiğimiz gibi; kul, kendi cüzi iradesini, hayır olsun, şer olsun hangi işe sarf ederse, Cenâbı Hak onu yaratır İstemek kuldan, yaratmak Allahtandır Fakat, bütün fiilleri Allahın yaratması, insanı sorumluluktan kurtarmaz İnsana kuvvet ihsan eden, her türlü imkânı bağışlayan Allahtır Kul bu imkânı, bu kuvveti onun rızasına aykırı olarak kullanırsa elbette sorumlu olur, suçlu olur
Şöyle bir düşünelim: Bir emniyet mensubu, yetkisini ve silâhını kötüye kullanarak birisini haksız yere vursa, devlete mi katil denilecektir, yoksa o görevliye mi? Şüphesiz, katil o görevlidir! Şimdi bu görevli, ?Ben o suçu devletin imkânlarıyla işledim Ne kendi silâhımı kullandım, ne de kendi mermimi? şeklinde bir özür beyan edebilir mi?
Anahtar Kelimeler : cüz'i irade,külli irade,irade,cüz'i ihtiyar,külli ihtiyar,kader,imtihan
Alaâddin Başar (Prof Dr)