iltasyazilim
FD Üye
Allah bizimle beraberdir
O gün Sevr Mağarası‘nın kapısına kadar Kureyş‘in azgınları silahlarıyla birlikte gelmişti Ebubekir (ra) Efendimiz, bir insan olması hasebiyle çok üzüldü Ve şöyle dedi:
Ey Allah‘ın Resulü! Düşmanlar gözünü çevirip aşağıya baksalar bizi görecekler Ben öldürülürsem nihayetinde bir tek kişiyim, ölür giderim Ama sen öldürülürsen bir ümmet helak olur, silinir giderBuhari Menakıb, 2; ibn Sa‘d III 1 74
Bu üzüntüsünü giderecek şeyin ne olduğunu, Resulullah Efendimiz (sav) kendisine hatırlattı
İki kâinat serveri, sevdiği arkadaşını bir lahza olsun nefsi ile baş başa bırakmamış, onu orada o an terbiye etmiştir
Allahu Tealâ şöyle buyuruyor:
“Hani onlar mağaradaydı O, arkadaşına şöyle diyordu: Üzülme, çünkü Allah bizimle beraberdir“(Tevbe 40)Rasulullah (sav) Efendimiz, Hz Ebebekir (ra) Efendimize şöyle buyurdu:
“Ey Ebubekirl Üçüncüleri Allah olan iki birey hakkında sen neden üzüntü ediyorsun!?“(Buharı, Tefsir, 9; Müslim, FSahabe, 47)
Bunun anlamı şudur:
“Ey Ebubekir! Cenabı Allah‘ın bizimle beraber olduğunu düşün, O‘nu hatırla, O bizi asla yalnız bırakmaz, yeter ancak sen O‘nu vazgeçme“
Tefsir sahipleri burada Hz Ebubekir (ra) Efendimiz‘e özel manevi destek indirildiğini ifade etmişler, ‘Bunun üzerine Allah ona sekînetini indirdi onu sizin görmediğiniz bir ordu ile destekledi‘(Tevbe, 40) ayetinde, sekinetin kimin üzerine indirildiği hususunu şöyle izah etmişlerdir
“Sekinet Allah‘ın rahmeti ve yardımı demektir Üzerine Allah‘ın yardımı indirilen hakikatte Hz Ebubekir (ra) Efendimiz‘dir Çünkü mağaranın kapısına kadar gelenler, Resulullah Efendimizi (sav) öldürecekler, Allahu Tealâ‘nın dini yok olacak diye gerçekte korkan Hz Ebubekir (ra) Efendimizdir(Kurtubi, Tefsir, VII, 78; Ebussud, Tefsir, IV, 66) Ayette geçen ve ‘Üzülme Allah bizimle beraberdir‘ diyen ise, Habibi Hûda Peygamber (sav) Efendimizdir O‘nun gönlü bir peygamber olarak hakikatte mutmaindir(Ebu Hayyan, Tefsir, V, 422; Âlusî, Tefsir, V, 289)
Başımıza bir kötülük, bela geldiğinde, dara düştüğümüzde Allahu Tealâ bize yetişir Biz bu hâli, yaşarsak Allah bize yakındır O şah damarımızdan bize daha yakındır Yeter ancak biz O‘na yakın olalım Allahu Tealâ ile her lahza beraber olan kimseye, beşeriyetin gereklerinden olan endişe, boş düşünceler tesir etmez; etki etse bile kalbinde iz bırakmaz Çünkü Allah‘ın azameti gönülde tecelli edince, endişe değil olur gider
Önceden Kataroğlu diye aşina fazla varlıklı bir bey vardı Soy biner, kuşanır, mahalle semt dolaşırdı Fakat köse idi Bir gün Fatih‘in hocası, Akşemseddin Hazretleri‘nin oğlunun huzuruna geldi:
Allah aşkına, babanın hatırına, dua et sakalım olsun, dedi(Nebhanî, C Kerâmatil Evliya, II, 513)
Akşemseddin Hazretleri‘nin oğlunun adı Nur‘ul Hûda idi; Kataroğlu‘nun yüzüne baktı, elleriyle onu sıvazladı ve şöyle dua etti:
İnşaallah dediğin olur!
Kataroğlu ertesi gün sakallarının uzadığını gördü
‘Allah bizimle beraberdir‘ demenin anlamı işte bu Nur‘ul Hûda Hazretleri, Allahu Tealâ ile her an beraber olduğu için duası makbul oluyor, istekleri geriye çevrilmiyor, Allah‘ın hatırlı kulları aralarında bulunuyor
Burada bizim eksikliğimiz ise şudur: Nur‘ul Hûda Hazretleri‘nin, Allahu Tealâ ile olan yakınlığı gibi bizim yakınlığımız yok!
Kataroğlu bey idi, dedik; çok zengindi Bu yüzden gönlünün istediği gibi simsiyah sakalları olunca hoşnutluk uygulamak için, Nur‘ul Hûda Hazretleri‘nin yanına yeniden geldi Altın sırma bitmiş bir cübbeyi Nur‘ul Hûda Hazretleri‘e armağan etmek üzere getirmişti Nur‘ul Hûda Hazretleri hediyeyi kabul edip teşekkür etti Fakat şunu kendisine hatırlattı:
“Allah adamına sırmalı kaftan yakışmaz“
İşte bu sözüyle o zat, ziyneti terk ediyordu Eğer bu zat, o anda Allahu Tealâ ile beraber olmasaydı, bu ziyneti terk edemezdi, ona talep ederdi Allahu Tealâ benimle beraber ve beni görüyor demenin, tasavvuf ilmindeki adı ihsandır Tasavvuf, insana, ihsanın ne seslenmek olduğunu algı ettirir
Ebu Nuaym elisfehânî tasavvufu şöyle tanımlama eder:
“Tasavvuf, matluba ermek için mahbuba talep etmektir“(Ebu Nuaym, Hılye, I 1 10)
Matlub, istenilen, beklenilen, müminlere tarafından kasıt olan husustur Mahbub ise, Allahu Teâla‘dır Allah‘a istek etmek, O‘na yönelmek her kulun görevidir Tasavvufi yaşam, mahbubun yolunda, canı, malı ve sahip olduğu her şeyi feda edip günahlardan arınmaktır
Elisfehânî Hazretleri, tasavvufu yukarıdaki şekilde betimleme ederken, Hz Ali Efendimiz ile Hz Fatıma validemizin hayatlarından verdiği şu hadiseyi kanıt olarak anlatır:
Hz Ali ile eşi Fatıma validemiz, işlerinin çokluğundan, bu konuda yalnızlıklarından nedeniyle çok zahmet çekiyorlardı Hz Ali Efendimiz (ra), Fatıma validemizin, Rasulullah (sav) Efendimize gidip, gelen esir ve cariyelerden bir hizmetçi istemesini söyledi
Cennetin dört büyük kadınından biri olan kıymetli validemiz Peygamber Efendimiz (sav) Efendimize gelmiş ama edebinden bu isteğini dile getirememişti, işte o zaman Fatıma validemiz, Allah ve Resulüne olan muhabbetinden nedeniyle hizmetçi isteme sevgisi gönlünden kesilivermişti, bu yüzden bir şey diyemedi
İkinci gelişinde de benzer koşul oldu Üçüncüsünde Hz Ali Efendimiz ile birlikte geldiler Hz Ali (ra) Efendimiz:
“Ey Allah‘ın Resulü! işlerimizde bize muavin olması için, hizmetçi istemeye geldik“ deyince, Rasulullah (sav) Efendimiz onlara şunu söyledi:
“Sizin için kırmızı develerden daha hayırlı olanını söyleyeyim mi?“
“Kesinlikle, Ey Allah‘ın Rasulü!“
“Uyumak istediğiniz süre, 33 defa subhaneHah, 33 kez elhamdülillah, 33 defa Allahü Ekber ve peşinden, Lâ ilahe illallahu vahdehü lâ şerike lehü‘ zikrini söyleyerek yüze tamamlayın Su zikirleri yaptığınız takdirde, bin sevap kazanarak yatar, sabah de bin sevap kazanarak uyanırsınız“
Hz Ali (ra) Efendimiz şöyle demiştir:
“Ben ömrümde bir kere bile bu zikirleri terk etmedim Ancak Sıffin gecesinde söylemeyi unuttum Ama gecenin sonunda hatırlayınca yine bu zikri okudum“(Ebu Nuaym, Hılye, I 111; Zebîdî, i Sâde, VII 509)
İşte Hz Ali (ra) Efendimiz, rahatlık yerine kendilerini Allah ve Rasulüne yaklaştıracak bu ameli seçim ettiler Çünkü bu, onlara daha sevimli geldi ve Allah‘ın rızasına rağbet ettiler Onun için Allahu Teâla‘yı hatırlayarak ‘Mahbubu‘ asıl amaç bildiler, katiyen unutmadılar Gönüldeki isteklerini, Allah‘a kavuşmak için karşılığını cennette olmak üzere terk ettiler
Şu halde tasavvuf, Allah yolunda ibadet ve kulluğu sevmek için günahları çirkin görmektir Onlardan tiksinmek ve günahlar hoş görünse bile katiyen onlara istek etmemektir Yaptığımız ibadetlerin sonucu, olarak şunları kalbimizde bulmalıyız:
1 Kalbimiz ıslah oldu mu?
2 Allah‘a yönelmek, dünyaya yönelmekten daha sevimli geliyor mu?
3 Özlem ve istekleri, Kur‘an ve Sünnetin ölçüsünde yapabiliyor muyuz?
4 Arzularına karşısında koyarken yapmakta olduğumuz nefsin terbiyesi, kalbimizde ilâhi refah meydana getiriyor mu? *
O gün Sevr Mağarası‘nın kapısına kadar Kureyş‘in azgınları silahlarıyla birlikte gelmişti Ebubekir (ra) Efendimiz, bir insan olması hasebiyle çok üzüldü Ve şöyle dedi:
Ey Allah‘ın Resulü! Düşmanlar gözünü çevirip aşağıya baksalar bizi görecekler Ben öldürülürsem nihayetinde bir tek kişiyim, ölür giderim Ama sen öldürülürsen bir ümmet helak olur, silinir giderBuhari Menakıb, 2; ibn Sa‘d III 1 74
Bu üzüntüsünü giderecek şeyin ne olduğunu, Resulullah Efendimiz (sav) kendisine hatırlattı
İki kâinat serveri, sevdiği arkadaşını bir lahza olsun nefsi ile baş başa bırakmamış, onu orada o an terbiye etmiştir
Allahu Tealâ şöyle buyuruyor:
“Hani onlar mağaradaydı O, arkadaşına şöyle diyordu: Üzülme, çünkü Allah bizimle beraberdir“(Tevbe 40)Rasulullah (sav) Efendimiz, Hz Ebebekir (ra) Efendimize şöyle buyurdu:
“Ey Ebubekirl Üçüncüleri Allah olan iki birey hakkında sen neden üzüntü ediyorsun!?“(Buharı, Tefsir, 9; Müslim, FSahabe, 47)
Bunun anlamı şudur:
“Ey Ebubekir! Cenabı Allah‘ın bizimle beraber olduğunu düşün, O‘nu hatırla, O bizi asla yalnız bırakmaz, yeter ancak sen O‘nu vazgeçme“
Tefsir sahipleri burada Hz Ebubekir (ra) Efendimiz‘e özel manevi destek indirildiğini ifade etmişler, ‘Bunun üzerine Allah ona sekînetini indirdi onu sizin görmediğiniz bir ordu ile destekledi‘(Tevbe, 40) ayetinde, sekinetin kimin üzerine indirildiği hususunu şöyle izah etmişlerdir
“Sekinet Allah‘ın rahmeti ve yardımı demektir Üzerine Allah‘ın yardımı indirilen hakikatte Hz Ebubekir (ra) Efendimiz‘dir Çünkü mağaranın kapısına kadar gelenler, Resulullah Efendimizi (sav) öldürecekler, Allahu Tealâ‘nın dini yok olacak diye gerçekte korkan Hz Ebubekir (ra) Efendimizdir(Kurtubi, Tefsir, VII, 78; Ebussud, Tefsir, IV, 66) Ayette geçen ve ‘Üzülme Allah bizimle beraberdir‘ diyen ise, Habibi Hûda Peygamber (sav) Efendimizdir O‘nun gönlü bir peygamber olarak hakikatte mutmaindir(Ebu Hayyan, Tefsir, V, 422; Âlusî, Tefsir, V, 289)
Başımıza bir kötülük, bela geldiğinde, dara düştüğümüzde Allahu Tealâ bize yetişir Biz bu hâli, yaşarsak Allah bize yakındır O şah damarımızdan bize daha yakındır Yeter ancak biz O‘na yakın olalım Allahu Tealâ ile her lahza beraber olan kimseye, beşeriyetin gereklerinden olan endişe, boş düşünceler tesir etmez; etki etse bile kalbinde iz bırakmaz Çünkü Allah‘ın azameti gönülde tecelli edince, endişe değil olur gider
Önceden Kataroğlu diye aşina fazla varlıklı bir bey vardı Soy biner, kuşanır, mahalle semt dolaşırdı Fakat köse idi Bir gün Fatih‘in hocası, Akşemseddin Hazretleri‘nin oğlunun huzuruna geldi:
Allah aşkına, babanın hatırına, dua et sakalım olsun, dedi(Nebhanî, C Kerâmatil Evliya, II, 513)
Akşemseddin Hazretleri‘nin oğlunun adı Nur‘ul Hûda idi; Kataroğlu‘nun yüzüne baktı, elleriyle onu sıvazladı ve şöyle dua etti:
İnşaallah dediğin olur!
Kataroğlu ertesi gün sakallarının uzadığını gördü
‘Allah bizimle beraberdir‘ demenin anlamı işte bu Nur‘ul Hûda Hazretleri, Allahu Tealâ ile her an beraber olduğu için duası makbul oluyor, istekleri geriye çevrilmiyor, Allah‘ın hatırlı kulları aralarında bulunuyor
Burada bizim eksikliğimiz ise şudur: Nur‘ul Hûda Hazretleri‘nin, Allahu Tealâ ile olan yakınlığı gibi bizim yakınlığımız yok!
Kataroğlu bey idi, dedik; çok zengindi Bu yüzden gönlünün istediği gibi simsiyah sakalları olunca hoşnutluk uygulamak için, Nur‘ul Hûda Hazretleri‘nin yanına yeniden geldi Altın sırma bitmiş bir cübbeyi Nur‘ul Hûda Hazretleri‘e armağan etmek üzere getirmişti Nur‘ul Hûda Hazretleri hediyeyi kabul edip teşekkür etti Fakat şunu kendisine hatırlattı:
“Allah adamına sırmalı kaftan yakışmaz“
İşte bu sözüyle o zat, ziyneti terk ediyordu Eğer bu zat, o anda Allahu Tealâ ile beraber olmasaydı, bu ziyneti terk edemezdi, ona talep ederdi Allahu Tealâ benimle beraber ve beni görüyor demenin, tasavvuf ilmindeki adı ihsandır Tasavvuf, insana, ihsanın ne seslenmek olduğunu algı ettirir
Ebu Nuaym elisfehânî tasavvufu şöyle tanımlama eder:
“Tasavvuf, matluba ermek için mahbuba talep etmektir“(Ebu Nuaym, Hılye, I 1 10)
Matlub, istenilen, beklenilen, müminlere tarafından kasıt olan husustur Mahbub ise, Allahu Teâla‘dır Allah‘a istek etmek, O‘na yönelmek her kulun görevidir Tasavvufi yaşam, mahbubun yolunda, canı, malı ve sahip olduğu her şeyi feda edip günahlardan arınmaktır
Elisfehânî Hazretleri, tasavvufu yukarıdaki şekilde betimleme ederken, Hz Ali Efendimiz ile Hz Fatıma validemizin hayatlarından verdiği şu hadiseyi kanıt olarak anlatır:
Hz Ali ile eşi Fatıma validemiz, işlerinin çokluğundan, bu konuda yalnızlıklarından nedeniyle çok zahmet çekiyorlardı Hz Ali Efendimiz (ra), Fatıma validemizin, Rasulullah (sav) Efendimize gidip, gelen esir ve cariyelerden bir hizmetçi istemesini söyledi
Cennetin dört büyük kadınından biri olan kıymetli validemiz Peygamber Efendimiz (sav) Efendimize gelmiş ama edebinden bu isteğini dile getirememişti, işte o zaman Fatıma validemiz, Allah ve Resulüne olan muhabbetinden nedeniyle hizmetçi isteme sevgisi gönlünden kesilivermişti, bu yüzden bir şey diyemedi
İkinci gelişinde de benzer koşul oldu Üçüncüsünde Hz Ali Efendimiz ile birlikte geldiler Hz Ali (ra) Efendimiz:
“Ey Allah‘ın Resulü! işlerimizde bize muavin olması için, hizmetçi istemeye geldik“ deyince, Rasulullah (sav) Efendimiz onlara şunu söyledi:
“Sizin için kırmızı develerden daha hayırlı olanını söyleyeyim mi?“
“Kesinlikle, Ey Allah‘ın Rasulü!“
“Uyumak istediğiniz süre, 33 defa subhaneHah, 33 kez elhamdülillah, 33 defa Allahü Ekber ve peşinden, Lâ ilahe illallahu vahdehü lâ şerike lehü‘ zikrini söyleyerek yüze tamamlayın Su zikirleri yaptığınız takdirde, bin sevap kazanarak yatar, sabah de bin sevap kazanarak uyanırsınız“
Hz Ali (ra) Efendimiz şöyle demiştir:
“Ben ömrümde bir kere bile bu zikirleri terk etmedim Ancak Sıffin gecesinde söylemeyi unuttum Ama gecenin sonunda hatırlayınca yine bu zikri okudum“(Ebu Nuaym, Hılye, I 111; Zebîdî, i Sâde, VII 509)
İşte Hz Ali (ra) Efendimiz, rahatlık yerine kendilerini Allah ve Rasulüne yaklaştıracak bu ameli seçim ettiler Çünkü bu, onlara daha sevimli geldi ve Allah‘ın rızasına rağbet ettiler Onun için Allahu Teâla‘yı hatırlayarak ‘Mahbubu‘ asıl amaç bildiler, katiyen unutmadılar Gönüldeki isteklerini, Allah‘a kavuşmak için karşılığını cennette olmak üzere terk ettiler
Şu halde tasavvuf, Allah yolunda ibadet ve kulluğu sevmek için günahları çirkin görmektir Onlardan tiksinmek ve günahlar hoş görünse bile katiyen onlara istek etmemektir Yaptığımız ibadetlerin sonucu, olarak şunları kalbimizde bulmalıyız:
1 Kalbimiz ıslah oldu mu?
2 Allah‘a yönelmek, dünyaya yönelmekten daha sevimli geliyor mu?
3 Özlem ve istekleri, Kur‘an ve Sünnetin ölçüsünde yapabiliyor muyuz?
4 Arzularına karşısında koyarken yapmakta olduğumuz nefsin terbiyesi, kalbimizde ilâhi refah meydana getiriyor mu? *