adanali
FD Üye
- Katılım
- Eki 20, 2019
- Mesajlar
- 2,792
- Etkileşim
- 0
- Puan
- 36
- Yaş
- 36
- Konum
- Adana
- Web sitesi
- bilgilihocam.com
- F-D Coin
- 69
Amr b. Haram Allah İle Perdesiz Görüşmüş müdür?
Ebu Cabir Abdullah b. Amr bin Haram el-Ensari es-Selemi (ö. 3/624) Uhud Savaşı'nda ilk şehid düşen sahabidir.
Beni Seleme kabilesinin ileri gelenlerinden olduğu için İkinci Akabe Biatı'nda Bera b. Ma'rur ile birlikte kabilesini temsil etti. Bedir Savaşı'na katıldı. Uhud Savaşı başlamadan önce oğlu Cabir b. Abdullah'ı yanına çağırdı ve bu savaşın ilk şehitlerinden biri olacağını ümit ettiğini söyleyerek, geride bırakacağı altı kızına bakmasını ve borçlarını ödemesini vasiyet etti. Savaş başladıktan az sonra da şehid düştü.
Mekkeli kafirler burnunu, kulaklarını ve diğer uzuvlarını kestiler. Bu savaşta yeteri kadar kefen ve kabir bulunamadığı için naaşı eniştesi Amr b. Cemuh ile aynı kabre kondu. Aradan kırk altı sene geçtikten sonra sel yatağına yakın olan kabirleri başka bir yere nakledilmek üzere açıldığı zaman, bu iki sahabinin cesetlerinin hiçbir değişikliğe uğramadan gömüldükleri gibi durduğu görüldü. (bk. el-Muvatta Cihad, 21, hadis nr. 49; TDV İslam Ansiklopedisi, Abdullah b. Amr b. Haram md.)
Peygamber Efendimiz (asm), Cabir’i teselli için evine teşrif buyurdular. O esnada, Abdullah’ın kızı veya kız kardeşi, Efendimiz (asm)’in de duyacağı bir sesle odasında ağlayıp inliyordu. Allah Rasulü (asm), hem onlara hem de bütün Müslümanlara müjde olacak şu sözleriyle Cabir ve ailesini teselli etti:
"Allah, şimdiye kadar hiç kimse ile perdesiz görüşmedi. Sadece Abdullah’ı karşısına aldı ve ona halini sordu. O da Cenab-ı Hakk’a şu mukabelede bulundu: "Ya Rabbi! Beni dünyaya tekrar gönder. Gönder de, Sen’in uğrunda bir kere daha öleyim ve böyle bir ölümün ne kadar zevkli olduğunu dünyadakilere haber vereyim."
"Cenab-ı Hakk ise ona şöyle dedi: "Ölenlerin geri döndürülmeyeceğine dair vaadim var. Ama, senin bu iştiyak ve arzunu onlara haber vereceğim.." Daha sonra, "şehitlerin ölü sayılmayacağını" (Al-i İmran, 3/169) ifade eden ayet nazil oldu. Evet "şehitler ölmemiştir ve asla ölmeyecektir..." (bk. Beyhaki, Delailü’n-Nübüvve, 3/298; İbnü’l-Esir, Üsdü’lğabe, 3/34)
Allah’ın Abdullah ile perdesiz görüşmesinin mahiyetini bilemiyoruz. Ancak bu durumun ilk defa Abdullah ile olması, onun Uhud’un ilk şehidi olmasından dolayı olabilir. Veya daha önce Muhammed Ümmetinden hiç kimseye nasip olmayan bir görüşme anlamına da gelebilir. Rivayette geçen olay, kabir hayatıyla ilgili bir durumdur. Peygamber Efendimizin (asm) Mirac’da perdesiz konuşması ise kabir hayatıyla ilgili değildir. Bu nedenle aralarında bir zıtlık yoktur.
Diğer taraftan, Cabir’in "Ya Rasulallah, babam vefat etti ve bana bir çok yetim bırakıp öyle gitti. Onların bakımları da benim üzerime kaldı.. halbuki onlara bakacak sermayeye de sahip değilim." dedi.
Rasulullah (asm) alacaklıları çağırmış ve onlardan Cabir'e mühlet vermelerini istemiş, onlar mühlet vermeyince Rasulullah (asm) Cabir'e hurmalarını ölçüp onlara vermesini buyurmuştur. Cabir, hurmalarıyla babasının borçlarını ödedikten sonra, kendisine de bir miktar hurma kalmıştır. Cabir, "Allah babamın borcunu ödesin de, vallahi ben, kız kardeşlerimin yanına bir hurma tanesi ile dönüp gitmeye bile razı idim. Halbuki Resulullah, ondan bütün alacaklılara hurma verdiği halde, bir hurma bile eksilmediğini gördüm." demiştir. (Buhari, Vesaya 36; Müsned, 3/373, 393)
Ebu Cabir Abdullah b. Amr bin Haram el-Ensari es-Selemi (ö. 3/624) Uhud Savaşı'nda ilk şehid düşen sahabidir.
Beni Seleme kabilesinin ileri gelenlerinden olduğu için İkinci Akabe Biatı'nda Bera b. Ma'rur ile birlikte kabilesini temsil etti. Bedir Savaşı'na katıldı. Uhud Savaşı başlamadan önce oğlu Cabir b. Abdullah'ı yanına çağırdı ve bu savaşın ilk şehitlerinden biri olacağını ümit ettiğini söyleyerek, geride bırakacağı altı kızına bakmasını ve borçlarını ödemesini vasiyet etti. Savaş başladıktan az sonra da şehid düştü.
Mekkeli kafirler burnunu, kulaklarını ve diğer uzuvlarını kestiler. Bu savaşta yeteri kadar kefen ve kabir bulunamadığı için naaşı eniştesi Amr b. Cemuh ile aynı kabre kondu. Aradan kırk altı sene geçtikten sonra sel yatağına yakın olan kabirleri başka bir yere nakledilmek üzere açıldığı zaman, bu iki sahabinin cesetlerinin hiçbir değişikliğe uğramadan gömüldükleri gibi durduğu görüldü. (bk. el-Muvatta Cihad, 21, hadis nr. 49; TDV İslam Ansiklopedisi, Abdullah b. Amr b. Haram md.)
Peygamber Efendimiz (asm), Cabir’i teselli için evine teşrif buyurdular. O esnada, Abdullah’ın kızı veya kız kardeşi, Efendimiz (asm)’in de duyacağı bir sesle odasında ağlayıp inliyordu. Allah Rasulü (asm), hem onlara hem de bütün Müslümanlara müjde olacak şu sözleriyle Cabir ve ailesini teselli etti:
"Allah, şimdiye kadar hiç kimse ile perdesiz görüşmedi. Sadece Abdullah’ı karşısına aldı ve ona halini sordu. O da Cenab-ı Hakk’a şu mukabelede bulundu: "Ya Rabbi! Beni dünyaya tekrar gönder. Gönder de, Sen’in uğrunda bir kere daha öleyim ve böyle bir ölümün ne kadar zevkli olduğunu dünyadakilere haber vereyim."
"Cenab-ı Hakk ise ona şöyle dedi: "Ölenlerin geri döndürülmeyeceğine dair vaadim var. Ama, senin bu iştiyak ve arzunu onlara haber vereceğim.." Daha sonra, "şehitlerin ölü sayılmayacağını" (Al-i İmran, 3/169) ifade eden ayet nazil oldu. Evet "şehitler ölmemiştir ve asla ölmeyecektir..." (bk. Beyhaki, Delailü’n-Nübüvve, 3/298; İbnü’l-Esir, Üsdü’lğabe, 3/34)
Allah’ın Abdullah ile perdesiz görüşmesinin mahiyetini bilemiyoruz. Ancak bu durumun ilk defa Abdullah ile olması, onun Uhud’un ilk şehidi olmasından dolayı olabilir. Veya daha önce Muhammed Ümmetinden hiç kimseye nasip olmayan bir görüşme anlamına da gelebilir. Rivayette geçen olay, kabir hayatıyla ilgili bir durumdur. Peygamber Efendimizin (asm) Mirac’da perdesiz konuşması ise kabir hayatıyla ilgili değildir. Bu nedenle aralarında bir zıtlık yoktur.
Diğer taraftan, Cabir’in "Ya Rasulallah, babam vefat etti ve bana bir çok yetim bırakıp öyle gitti. Onların bakımları da benim üzerime kaldı.. halbuki onlara bakacak sermayeye de sahip değilim." dedi.
Rasulullah (asm) alacaklıları çağırmış ve onlardan Cabir'e mühlet vermelerini istemiş, onlar mühlet vermeyince Rasulullah (asm) Cabir'e hurmalarını ölçüp onlara vermesini buyurmuştur. Cabir, hurmalarıyla babasının borçlarını ödedikten sonra, kendisine de bir miktar hurma kalmıştır. Cabir, "Allah babamın borcunu ödesin de, vallahi ben, kız kardeşlerimin yanına bir hurma tanesi ile dönüp gitmeye bile razı idim. Halbuki Resulullah, ondan bütün alacaklılara hurma verdiği halde, bir hurma bile eksilmediğini gördüm." demiştir. (Buhari, Vesaya 36; Müsned, 3/373, 393)