iltasyazilim
FD Üye
Anadolu Selçuklularında Spor
Büyük Selçuklu Devleti vaktinde Müslümanlaşan Anadolu, yeni bir doğuma hazırlanıyordu Büyük Selçukluların yıkılma sürecine girmesiyle birlikte, Anadolu Selçuklu Devleti, hâkimiyet alanı olan Anadolu'da bağımsızlığını ilân etti 1075'te Kutalmışoğlu Süleymanşah'ın İznik'i başşehir yaparak başlattığı bu seyahat, Anadolu Selçukluları 1308'de 3 Mesud zamanında tarih sahnesinden çekilinceye değin devam etti Yaklaşık 240 yıl Anadolu coğrafyasında hüküm süren bu şanlı devletin başında kimler bulunmamıştı ancak: 1 Kılıç Arslan, 2 Kılıç Arslan, 1 Gıyaseddin Keyhüsrev, 2 Gıyaseddin Keyhüsrev, Rükneddin Süleymanşah, İzzeddin Keykavus, Alâeddin Keykubad
Alâeddin Keykubad, Anadolu Selçuklu Devleti'ne en parlak dönemini yaşatan sultandır Onun vaktinde devlet, bulunduğu coğrafyada bir denge unsuru hâline gelmiştir Bu devirde Anadolu, kuzeydengüneye ekonomik bakımdan zenginleşmiş; imar faaliyetleriyle bir ilim ve kültür yarımadası hâline gelmiş ve Anadolu'da MüslümanTürklüğün temelleri atılmıştır
Anadolu Selçuklu Devleti, Anadolu'nun Türkleşmesi ve Müslümanlaşması açısından çok büyük öneme sahiptir Türk devletleri tarih her tarafında, kuruldukları yerlerden dünyanın değişik bölgelerine, kültürlerini en canlı şekilde taşımayı başarmıştır Anadolu Selçuklu Devleti zamanında sözkonusu bu kültürel değerler, daha da geliştirilmiştir MüslümanTürklerin kayda değer kültür değerlerinden biri de spordur Dolayısıyla spor, Selçuklular için de hayatın vazgeçilmez bir parçasıdır
Anadolu Selçuklu Devleti'nde spor, bugün bile tam mânâsıyla gerçekleştiremediğimiz yaygın bir müessese ağı ve altyapı anlayışı ile ele alınıyordu Şöyle fakat; devlet kurulduktan sonra Anadolu'nun değişik yerlerinde karoser eğitimi ve spor ile konu ile ilgili tesis ve teşkilâtlar kurulmuştur Konya, Erzurum, Erzincan ve Kayseri, spor (idman) ile konu ile ilgili belge ve kalıntıların bulunduğu şehirler olarak öne çıkmıştır Bu devirde sadece spor yapmakla kalınmamış; sporun teorik yönü üzerine de kafa yorulmuştur Nitekim 1 Kılıç Aslan'ın damadı Güdül Bey'in torunu ve Süli Bey'in oğlu Halifet Yüksek Dağ Gazi kadar kaleme alınan Tuhfei Mübarizi isimli tıp kitabı bunun bir göstergesidir Kitapta spor yapmanın faydaları anlatılarak bazı sporlar hakkında bilgiler verilir Bu eser, spor tarihimiz açısından da kayda değer bir yere sahiptir
Anadolu Selçuklu Devleti zamanında spor belirtilen bir zümrenin alâkadar olduğu bir misafir etme unsuru değildi Bilâkis halktan hükümdara dek cümbür cemaat sporla iç içeydi Başta eğitim müesseseleri elde etmek üzere, düğünlerde, eğlencelerde, millî ve dinî merasimlerde, özet olarak tüm sahalarda sporla sıkı fıkı bir hayat vardı
Spor; baskıve çeviklikbecerigerektirenler almak üzere ikiye ayrılır Selçuklularda, zor gerektiren sporlarda birincil akla gelen, gürz kullanmadır Hemen her spor dalında kol kuvveti manâlı olduğundan, Anadolu Selçuklularında gürz kullanma büyük ilgi görüyordu İkincisi ise; halter sporunun o dönemdeki karşılığı olarak değerlendirebileceğimiz lobut veya pehlivan taşı sporudur Bu sporun malzemesi, üstünde halkalar yer alan bir çubuktur Bu çubuk, genelde 70–80 cm uzunluğunda, dört parmak kalınlığında bir ağaçtan yapılır Sözkonusu âlete, Konya'daki Selçuklu sultanlarının türbelerinde rastlanmıştır Bu spor; sırt ve kol adalelerinin gelişmesinde, kuvvetlenmesinde ve cirit atmayı ilerletmede faydalıdır
Selçuklularda yaygın olan diğer bir spor ise, güreştir Dağıtılmış Türk lehçelerinde bu sporla alâkalı dağıtılmış terimler mevcuttur: güleş, küreş, kureş, güra, küreşmek, küleşmek, küran, kitre, küreşü Cesaret ve mertliğin sembolü kabul edilen güreş; karakucak, aba ve şalvar edinmek üzere üç stilde yapılırdı Ülkenin dağıtılmış yerlerinde güreş tekkelerinin açılması, saray teşkilâtı içinde bu spora yer verilmesi, onun devlet ve halk nezdinde ne değin kıymetli olduğunun açık bir göstergesidir Mücadelecilik ruhunun hakiki bir ifadesi olan bu spor, bayramlarda, düğünlerde, dinî ve millî şölenlerde yapılırdı
Anadolu Selçuklularında yaygın olan öteki bir spor ise, ok atıcılığı yani kemankeşliktir Hâkimiyet sembolü kabul edilen bu sporun başlıca malzemesi, ok ve yaydır Okçuluk; savaş, av ve spor almak üzere üçe ayrılır Anadolu Selçuklu askerleri, atları üstünde son hızlı olma bu arada, her yöne ok atabilecek dek seri, çevik ve kuvvetliydiler Savaşlarda menfaat kurmaya yönelik bir idman şekli olan mızrak göstermek ve ok atmak, ceset kültürüne ve kol gücüne dayanan bir spor dalıdır ve Selçuklularda epeyce yaygındır
Anadolu Selçuklularında, beceriklilik ve beceri gerektiren sporlar, bununla birlikte bir eğlence vasıtası olarak da değerlendirilmiştir Çeşitli merasimlerde bu spor gösterileri ön plândadır Sultan ve aileleri de bu gösterilere katılmıştır Binicilik (cündilik) sporunda kullanılan atlar, aynı zamanda askerî unsur olarak da değerlendirilmiştir
Avcılık, tüm Türk topluluklarında olduğu gibi, Selçuklularda da önemlidir Nitekim Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah; Felhak bin Mehmed'e Saydnâmei Melikşah adlı bir eser yazdırmıştır Sözkonusu eser, avcılık sporuyla ilgili ilk ilmî kitaplardan biridir Sultan yazılan eseri tatmin edici görmemiş, daha iyilerin yazılması için teşviklerde bulunmuştur Sarayda avcılık sporuyla ilgilenen bir makam vardı Bu makamda defalarca bir emir bulundurulurdu Selçuklularda en kayda değer spor faaliyetlerinden kabul edilen avcılık, yılda iki kere düzenlenen genel av eğlenceleri ile bir şölene de dönüştürülmüştür
Hüner gerektiren öteki bir spor dalı da cirittir Bu sporda kullanılan malzemeler; ok, çöven ve tahmedir Bu malzemelerle cirit oynamaya, levenanelik adı verilmiştir Bu sporu Selçuklular; morallerini yükseltmek, binicilik kabiliyetlerini artırmak, savaşçılık vasıflarını ilerletmek ve form yetişmek gayesiyle yapmışlardır Bu spor bununla beraber gözüpek yiğitlerin ve çevik atların yetiştirilmesine vesile olmuştur
Çevgan (polo) ise, düz ve geniş bir sahada, top ile oynanan bir takım oyunuydu Çevgan, bir cins eğri başlı ciride bahşedilen addır Türkçedeki eski adı, çöğendir Eşit sayıda oyuncudan oluşan iki ekiple oynanırdı Oyunda iki kale veya besbelli tek kale bulunurdu Çevgan oyununda gâye, at sırtındaki oyuncuların, ellerindeki değneklerle sürdükleri topu takımlarının hedefine ulaştırmaktır Bu oyunu İngilizler golf sporuna çevirmişlerdir Oyun âletleri gözönüne alındığında, iki çeşitlilik çevgan vardır; bunlar kepçe ve çekiç polosu olarak isimlendirilir Top ile birlikte ele alınırsa, guyı çevgan olarak adlandırılır Selçuklularda fazla ilgi gören bu spor, özellikle Kayseri ve Niğde'de oynanmıştır
Eski Türklere ait, futbol güya bir spor olan tepük (futbol) de Anadolu Selçuklu toplumunda karşımıza çıkmaktadır Selçuklu asker ve erkekleri, kılıç ile alâkalı maharetlerini arttırmak için çoğu kez idman yapmışlardır Kılıçkalkan sporu onların âdeta vazgeçilmezi olmuştur Esas olarak bir cins savaş eğitimi olan bu oyun, ırk şenliklerinde de oynanmıştır
Selçuklu sultanları spora büyük siklet vermiş, halkını özendirme etmiş, tesis ve imkân açısından gerekli şartları hazırlayarak bu sporlara destek vermiştir Sultanlar şehzadelikleri döneminde bu sporları öğrenmişler ve gerektiğinde de bu oyunları başarıyla oynamışlardır Konya'da bulunan Selçuklu sultan ve şehzâdeleri, Ruzbe Ovası'nda; Amasya'da bulunanlar, Ok Meydanı'nda; Kayseri'de bulunanlar ise, Meşhed Ovası'nda top, cirit, mızrak ve çevgen sporu yapmışlardır
Gıyaseddin Keyhüsrev, sporcu kimliğiyle öne çıkmış bir hükümdardır 4 Rükneddin Kılıç Arslan ise, binicilikte öne çıkmıştır Gözüpek bir kişi olan sultan, sert yayları çekecek değin kemankeşliği, ağır gürzleri kaldıracak dek da kuvvetliliği ile tanınmıştır Alâeddin Keykubad ise, spora çok meraklıdır ve haftada iki gün çevgen oynamıştır Bunun yanına ciritle de ilgilenmiştir Onun askerlerine idman yaptırmak için geniş bir arazide, büyük çöğen oyunları oynattığı bilinmektedir Keza 166,5 kg ağırlığında gürz sallaması da meşhurdur
Görüldüğü gibi; Anadolu Selçuklu Devleti'nde hayatın her sahasında sevilerek yapılan bu millî sporların, bugün ülkemizde yeterli ilgiyi görmemesi, üstünde düşünülmesi gereken bir husustur Mazinin hoş taraflarını saptama edip, onları çağımızın imkânlarıyla birleştirdikten sonradan hayata taşıyıp gelecek nesillere uyarlamak, üzerimizde yer alan tarihî bir mesuliyettir *
Büyük Selçuklu Devleti vaktinde Müslümanlaşan Anadolu, yeni bir doğuma hazırlanıyordu Büyük Selçukluların yıkılma sürecine girmesiyle birlikte, Anadolu Selçuklu Devleti, hâkimiyet alanı olan Anadolu'da bağımsızlığını ilân etti 1075'te Kutalmışoğlu Süleymanşah'ın İznik'i başşehir yaparak başlattığı bu seyahat, Anadolu Selçukluları 1308'de 3 Mesud zamanında tarih sahnesinden çekilinceye değin devam etti Yaklaşık 240 yıl Anadolu coğrafyasında hüküm süren bu şanlı devletin başında kimler bulunmamıştı ancak: 1 Kılıç Arslan, 2 Kılıç Arslan, 1 Gıyaseddin Keyhüsrev, 2 Gıyaseddin Keyhüsrev, Rükneddin Süleymanşah, İzzeddin Keykavus, Alâeddin Keykubad
Alâeddin Keykubad, Anadolu Selçuklu Devleti'ne en parlak dönemini yaşatan sultandır Onun vaktinde devlet, bulunduğu coğrafyada bir denge unsuru hâline gelmiştir Bu devirde Anadolu, kuzeydengüneye ekonomik bakımdan zenginleşmiş; imar faaliyetleriyle bir ilim ve kültür yarımadası hâline gelmiş ve Anadolu'da MüslümanTürklüğün temelleri atılmıştır
Anadolu Selçuklu Devleti, Anadolu'nun Türkleşmesi ve Müslümanlaşması açısından çok büyük öneme sahiptir Türk devletleri tarih her tarafında, kuruldukları yerlerden dünyanın değişik bölgelerine, kültürlerini en canlı şekilde taşımayı başarmıştır Anadolu Selçuklu Devleti zamanında sözkonusu bu kültürel değerler, daha da geliştirilmiştir MüslümanTürklerin kayda değer kültür değerlerinden biri de spordur Dolayısıyla spor, Selçuklular için de hayatın vazgeçilmez bir parçasıdır
Anadolu Selçuklu Devleti'nde spor, bugün bile tam mânâsıyla gerçekleştiremediğimiz yaygın bir müessese ağı ve altyapı anlayışı ile ele alınıyordu Şöyle fakat; devlet kurulduktan sonra Anadolu'nun değişik yerlerinde karoser eğitimi ve spor ile konu ile ilgili tesis ve teşkilâtlar kurulmuştur Konya, Erzurum, Erzincan ve Kayseri, spor (idman) ile konu ile ilgili belge ve kalıntıların bulunduğu şehirler olarak öne çıkmıştır Bu devirde sadece spor yapmakla kalınmamış; sporun teorik yönü üzerine de kafa yorulmuştur Nitekim 1 Kılıç Aslan'ın damadı Güdül Bey'in torunu ve Süli Bey'in oğlu Halifet Yüksek Dağ Gazi kadar kaleme alınan Tuhfei Mübarizi isimli tıp kitabı bunun bir göstergesidir Kitapta spor yapmanın faydaları anlatılarak bazı sporlar hakkında bilgiler verilir Bu eser, spor tarihimiz açısından da kayda değer bir yere sahiptir
Anadolu Selçuklu Devleti zamanında spor belirtilen bir zümrenin alâkadar olduğu bir misafir etme unsuru değildi Bilâkis halktan hükümdara dek cümbür cemaat sporla iç içeydi Başta eğitim müesseseleri elde etmek üzere, düğünlerde, eğlencelerde, millî ve dinî merasimlerde, özet olarak tüm sahalarda sporla sıkı fıkı bir hayat vardı
Spor; baskıve çeviklikbecerigerektirenler almak üzere ikiye ayrılır Selçuklularda, zor gerektiren sporlarda birincil akla gelen, gürz kullanmadır Hemen her spor dalında kol kuvveti manâlı olduğundan, Anadolu Selçuklularında gürz kullanma büyük ilgi görüyordu İkincisi ise; halter sporunun o dönemdeki karşılığı olarak değerlendirebileceğimiz lobut veya pehlivan taşı sporudur Bu sporun malzemesi, üstünde halkalar yer alan bir çubuktur Bu çubuk, genelde 70–80 cm uzunluğunda, dört parmak kalınlığında bir ağaçtan yapılır Sözkonusu âlete, Konya'daki Selçuklu sultanlarının türbelerinde rastlanmıştır Bu spor; sırt ve kol adalelerinin gelişmesinde, kuvvetlenmesinde ve cirit atmayı ilerletmede faydalıdır
Selçuklularda yaygın olan diğer bir spor ise, güreştir Dağıtılmış Türk lehçelerinde bu sporla alâkalı dağıtılmış terimler mevcuttur: güleş, küreş, kureş, güra, küreşmek, küleşmek, küran, kitre, küreşü Cesaret ve mertliğin sembolü kabul edilen güreş; karakucak, aba ve şalvar edinmek üzere üç stilde yapılırdı Ülkenin dağıtılmış yerlerinde güreş tekkelerinin açılması, saray teşkilâtı içinde bu spora yer verilmesi, onun devlet ve halk nezdinde ne değin kıymetli olduğunun açık bir göstergesidir Mücadelecilik ruhunun hakiki bir ifadesi olan bu spor, bayramlarda, düğünlerde, dinî ve millî şölenlerde yapılırdı
Anadolu Selçuklularında yaygın olan öteki bir spor ise, ok atıcılığı yani kemankeşliktir Hâkimiyet sembolü kabul edilen bu sporun başlıca malzemesi, ok ve yaydır Okçuluk; savaş, av ve spor almak üzere üçe ayrılır Anadolu Selçuklu askerleri, atları üstünde son hızlı olma bu arada, her yöne ok atabilecek dek seri, çevik ve kuvvetliydiler Savaşlarda menfaat kurmaya yönelik bir idman şekli olan mızrak göstermek ve ok atmak, ceset kültürüne ve kol gücüne dayanan bir spor dalıdır ve Selçuklularda epeyce yaygındır
Anadolu Selçuklularında, beceriklilik ve beceri gerektiren sporlar, bununla birlikte bir eğlence vasıtası olarak da değerlendirilmiştir Çeşitli merasimlerde bu spor gösterileri ön plândadır Sultan ve aileleri de bu gösterilere katılmıştır Binicilik (cündilik) sporunda kullanılan atlar, aynı zamanda askerî unsur olarak da değerlendirilmiştir
Avcılık, tüm Türk topluluklarında olduğu gibi, Selçuklularda da önemlidir Nitekim Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah; Felhak bin Mehmed'e Saydnâmei Melikşah adlı bir eser yazdırmıştır Sözkonusu eser, avcılık sporuyla ilgili ilk ilmî kitaplardan biridir Sultan yazılan eseri tatmin edici görmemiş, daha iyilerin yazılması için teşviklerde bulunmuştur Sarayda avcılık sporuyla ilgilenen bir makam vardı Bu makamda defalarca bir emir bulundurulurdu Selçuklularda en kayda değer spor faaliyetlerinden kabul edilen avcılık, yılda iki kere düzenlenen genel av eğlenceleri ile bir şölene de dönüştürülmüştür
Hüner gerektiren öteki bir spor dalı da cirittir Bu sporda kullanılan malzemeler; ok, çöven ve tahmedir Bu malzemelerle cirit oynamaya, levenanelik adı verilmiştir Bu sporu Selçuklular; morallerini yükseltmek, binicilik kabiliyetlerini artırmak, savaşçılık vasıflarını ilerletmek ve form yetişmek gayesiyle yapmışlardır Bu spor bununla beraber gözüpek yiğitlerin ve çevik atların yetiştirilmesine vesile olmuştur
Çevgan (polo) ise, düz ve geniş bir sahada, top ile oynanan bir takım oyunuydu Çevgan, bir cins eğri başlı ciride bahşedilen addır Türkçedeki eski adı, çöğendir Eşit sayıda oyuncudan oluşan iki ekiple oynanırdı Oyunda iki kale veya besbelli tek kale bulunurdu Çevgan oyununda gâye, at sırtındaki oyuncuların, ellerindeki değneklerle sürdükleri topu takımlarının hedefine ulaştırmaktır Bu oyunu İngilizler golf sporuna çevirmişlerdir Oyun âletleri gözönüne alındığında, iki çeşitlilik çevgan vardır; bunlar kepçe ve çekiç polosu olarak isimlendirilir Top ile birlikte ele alınırsa, guyı çevgan olarak adlandırılır Selçuklularda fazla ilgi gören bu spor, özellikle Kayseri ve Niğde'de oynanmıştır
Eski Türklere ait, futbol güya bir spor olan tepük (futbol) de Anadolu Selçuklu toplumunda karşımıza çıkmaktadır Selçuklu asker ve erkekleri, kılıç ile alâkalı maharetlerini arttırmak için çoğu kez idman yapmışlardır Kılıçkalkan sporu onların âdeta vazgeçilmezi olmuştur Esas olarak bir cins savaş eğitimi olan bu oyun, ırk şenliklerinde de oynanmıştır
Selçuklu sultanları spora büyük siklet vermiş, halkını özendirme etmiş, tesis ve imkân açısından gerekli şartları hazırlayarak bu sporlara destek vermiştir Sultanlar şehzadelikleri döneminde bu sporları öğrenmişler ve gerektiğinde de bu oyunları başarıyla oynamışlardır Konya'da bulunan Selçuklu sultan ve şehzâdeleri, Ruzbe Ovası'nda; Amasya'da bulunanlar, Ok Meydanı'nda; Kayseri'de bulunanlar ise, Meşhed Ovası'nda top, cirit, mızrak ve çevgen sporu yapmışlardır
Gıyaseddin Keyhüsrev, sporcu kimliğiyle öne çıkmış bir hükümdardır 4 Rükneddin Kılıç Arslan ise, binicilikte öne çıkmıştır Gözüpek bir kişi olan sultan, sert yayları çekecek değin kemankeşliği, ağır gürzleri kaldıracak dek da kuvvetliliği ile tanınmıştır Alâeddin Keykubad ise, spora çok meraklıdır ve haftada iki gün çevgen oynamıştır Bunun yanına ciritle de ilgilenmiştir Onun askerlerine idman yaptırmak için geniş bir arazide, büyük çöğen oyunları oynattığı bilinmektedir Keza 166,5 kg ağırlığında gürz sallaması da meşhurdur
Görüldüğü gibi; Anadolu Selçuklu Devleti'nde hayatın her sahasında sevilerek yapılan bu millî sporların, bugün ülkemizde yeterli ilgiyi görmemesi, üstünde düşünülmesi gereken bir husustur Mazinin hoş taraflarını saptama edip, onları çağımızın imkânlarıyla birleştirdikten sonradan hayata taşıyıp gelecek nesillere uyarlamak, üzerimizde yer alan tarihî bir mesuliyettir *