iltasyazilim
FD Üye
Ankaravi İsmail Rusûhi hakkında data
Ankaravi İsmail Rusûhi'nin hayatı
Anadolu'da yetişen büyük velîlerdendir Babasının ismi Ahmed'dir İsmi İsmâil, lakabı Rusûhî'dir Ankaravî diye meşhur olmuştur Ankara'da doğdu Doğum târihi kesin olarak kesin değildir Birincil tahsîlini doğum yeri olan Ankara'da yaptı Aklî ve naklî ilimleri, zamânının âlimlerinden öğrendi Arapça ve Farsça öğrendi Din ve fen ilimlerini öğrendikten daha sonra tasavvufa yöneldi Bayrâmiyye yoluna girip feyz aldı Tasavvuf derecelerinde yükseldi Hocası göre insanlara Allahü teâlânın dînini ve sevgili Peygamberimizin hoş ahlâkını anlatmakla vazîfelendirildi Halvetiyye yolunda da icâzet alıp, insanlara ilim öğrettiği sırada gözlerinden rahatsızlandı Rahatsızlığından dolayı okuyup yazamaz oldu Göz hastalıkları tabiplerine mürâcaat edip, aşina tüm sebeplere yapıştıysa da bir çâre bulamadı Gün geçtikçe gözündeki hastalık şiddetleniyordu Bu esnâda kalbine, Allah adamlarından, acıma kaynağı, mânevî bir tabîb bulması lâzım geldiği doğdu Dünyâ penceresi gözüne çâre bulacak bir Allah adamını çağırmak için Konya tarafına içten yola çıktı Yolculuğu sırasında, önemli ihtiyaçlarını temin yapabilmek için; Çalışıp kazananı Allahü teâlâ severhadîsi şerîfi hükmünce, kendine kadar ticâretle uğraşıyordu Keza uğradığı yerlerdeki âlimleri de ziyâret âdeti idi Konya'ya vardığında Mevlânâ Celâleddîni Rûmî'nin torunlarından ve o sırada mevlevî şeyhi olan Çelebi Bostan Efendiyi ziyâret etti Birincil karşılaştıklarında rahatsızlığı ile ilgili olarak Mesnevî'den şiirler okuduktan sonra; Gözünün iyi olması, Mevlânâ Celâleddîni Rûmî'nin Mesnevî'sini şerhetmenizin hediyesi olacaktır O halde sizin Mesnevî'yi şerh etmeniz lâzımdır Bu sûretle gamınız gidecek, gözünüzde iyileşme olacaktırdiye müjdeledi İsmâil Ankaravî, bu müjdeye sevinerek Çelebi Sebze Bahçesi'ın talebesi oldu sırası gelmişken gözlerinin ağrısı hafifledi Kısa zamanda Çelebi Sebze Bahçesi'ın sevgisine, teveccühlerine kavuştu Bir vakit sonra Mevlânâ Celâleddîni Rûmî'nin mânevî işâreti üstüne hocası göre Galata'daki Mevlevî dergâhına şeyh tâyin edildi Burada İsmâil Ankaravî bir taraftan insanlara doğru yolu anlatıyor, bir taraftan da Mesnevî'yi şerh ediyordu Şerhe başladığında gözünde biraz açılım oldu Tamamladığında tamâmen açıldı Allahü teâlânın izni ile o hastalığı büsbütün geçti İsmâil Ankaravî, bu şerhinde Mesnevî'nin derin ve anlaşılması kuvvet mânâlarını açıkladı Bu şerhin önsözünde; Bu şerhi, baş gözümün ve kalp gözümün açılmasına devâ yapan, ummadığım yerden destek ve ihsânı ile rızıklandıran, zâhirî, görünen, aşina sebeplere beni muhtâc etmeyen ve beni hâl sâhibi kılan Allahü teâlâya hamdolsundemiştir Zamânın sultânı Dördüncü Murâd Hana, tarîkat erbâbı kötülenmiş, onların bâzı işlerinin yasaklanması istenmişti Sultan yalnız böyle söyleyenlerin sözleriyle hareket etmeyip, zamânın tasavvuf ehli âlim ve fazîletli kimselere de tarikatla ilgili hususları sorup cevap istemişti Bunlar aralarında İsmâil Ankaravî de vardı O da üç gün içinde yirmi sayfalık bir risâle yazıp arzetti Cevaplar, Şeyhülislâm Yahyâ Efendi ve diğer zamânın önde gelen âlimleri tarafından incelenip yerinde görüldü ve pâdişâh göre da kabûl edildi Böylece onların vesîlesi ile tasavvuf ehli, sıkıntıdan kurtuldu Azîz Mahmûd Hüdâî onun bu cevaplarını beğenip; Allahü teâlâ, muhâliflere aleyhinde Rusûhî'nin ayağını sağlam ve sâbit eylesin Onların inat damarlarını kesmekte laf kılıcını belirgin eylesin Muhâlifleri susturmakta mızrağını tesirli eylesin Zamânımızda tasavvuf ehline aleyhinde olanlarla onun cihâdı olmasaydı, onların eli adalet tâliplerine uzanır, hasar verirdi Içten yolda olanlarla olmayanları birbirinden bozmak zorlama olurdu Allahü teâlâ onun delillerinin oklarını en doğru hedefe isâbet ettirdidiye medhetti İsmâil Ankaravî'nin dergâhının civârında bir bakkal dükkanı vardı Bir akşam vakti bakkal sâhibi Yûsuf Efendi dükkanını kapayacağı sırada dükkana gâyet yakışıklı ve kendini mânevî hâl kaplamış bir genç girdi Genç kendisinden geçmiş ve ne yaptığının farkında olmadığı için, bakkal genci kovmaya hazırlanırken, pat diye işyeri kapısı sarsılarak açıldı, İsmâil Ankaravî göründü ve; Bu bîçâre, Allah adamlarının dergâhı civârına îtimâd edip, güvenip geldi ve bu dükkana sığındı Konut sâhipliği ve insanlık kâidesince sakın ona dokunmayasın Sakın hâneni harâb etmeyesindiye îkâz ettikten sonradan kayboldu Bu Nedenle ayrıca genç bakkalın hışmından, hem de bakkal gönül kırmaktan kurtuldu Fakat bakkal, İsmâil Ankaravî'nin devasa teveccühlerinin tesiriyle altı ay yatakta yattı Çok tövbe ve istiğfar etti Sıhhat ve âfiyete kavuşunca bütün malını dergahdaki talebelere sarf etti İsmâil Ankaravî'ye talebe olmakla şereflendi Çileli bir hizmetten daha sonra, icâzet aldıysa da, vefâtına değin hocasının hizmetinden ayrılmadı İsmâil Ankaravî'nin dergâhına talebe edinmek için birisi geldi İsmâil Ankaravî ona istihâre yapmasını söyledi O şahıs istihâre şartlarına elinden geldiği değin riâyet edip yattı Oysa, o gece peşipeşine birkaç defâ ihtilâm oldu Sabahleyin olunca, istihâresi soruldu Hayâ ve utancından hâlini beyâna cesâret edemedi Şaşma ve suskunluğunu görebilen İsmâil Ankaravî; O sâdık âşık, büyüklerin rûhâniyetinin yardımı ile başkalarının riyâzet ve alıştırma ile yirmi senede geçtiği, aştığı engeli o bir gecede geçti ve şehvet kirinden temiz oldudiye müjdeledi Bu sûretle onu talebeliğe kabûl etti Ona nazar ve teveccüh ederek yüksek derecelere kavuşturdu Ona Dervişi Afîf diye hitâb etti O da bu isimle meşhûr oldu İsmâil Ankaravî, ilmiyle âmil, fazîlet sâhibi bir zât idi Allahü teâlânın emirlerine uyar ve yasaklarından titizlikle sakınırdı Allahü teâlâya çok ibâdet eder, dünyâ malına değer vermezdi Zamanındaki devlet adamları kendisini sever, ilmini takdir eder, hürmette kusûr etmezlerdi İlim ehli ve sevenleri ile sohbetlerde bulunur, sohbeti, yalnızlığa seçim ederdi Millet arasına karışıp, Allahü teâlânın dînini anlatmayı, bir köşeye çekilip ibâdet ve tâatle meşgûl olmaktan üstün tutardı Birçok ilimlerdeki yüksek derecesi yanına şâirliği de olan İsmâil Ankaravî, şiirlerinde Rusûhî mahlasını kullanırdı İsmâil Ankaravî'nin her zamanki âdetleri şöyle idi: Sabahtan Allahü teâlânın ismi şerîfleri ile zikirden sonra, talebelerine ders verir, din bilgileri öğretirdi Sonra kitap yazmakla meşgûl olurdu İsmâil Ankaravî yargı ve hakîkat yolunda bulunmak gerektiğini şöyle anlatır: Resûlullah efendimizden Abdullah bin Mes'ûd hazretleri şöyle naklediyor: Resûlullah efendimiz bize, dürüst bir çizgi çizdi ve; Bu, Allahü teâlânın yoludurbuyurdu Sonra bu çizginin sağından ve solundan meydana çıkan çizgiler çizip; Bu yolların her birinde iblis vardır ve kendine çağırırbuyurdu ve; Dürüst yol budur Bu yolda olunuz Fırkalara bölünmeyinizmeâlindeki En'âm sûresi 53 âyeti kerîmeyi okudularResûlullah efendimizin yolu tevhîd, birlik ve muhabbet yoludur Onun için çoğu âlim ve evliyâullah; İnsanı doğru yoldan ayıran, sapıklığa götüren yollardan çok sakınınız Biliniz ancak, orta yol daha hayırlıdırdemişlerdir Mevlânâ Celâleddîni Rûmî de bu konuda; Cümbür Cemaat gücü yettiği değin, adalet yoldan ayrılmadan çok sakınıp, sırâtı müstekîm üzere olmalıdırbuyurmuştur Fahreddîni Râzî de sırâtı müstekîmi tefsîr ederken buyuruyor fakat: Allahü teâlâ niçin sırâtı müstekîm buyurdu da sebîli müstekîm buyurmadı Çünkü sırât lafzı, Cehennem'deki sırâtla ilgilidir Böylece ama, insan bu dünyâda olan sırâtta, korku ve ümid üzere bulunmalıdırBir kısım müfessirler de Sırât ikidir; biri dünyevî, dünyâ ile, diğeri uhrevî, âhiretle ilgilidir Dünyâda olan sırât; Allahü teâlânın Kur'ânı kerîminde ve Peygamber efendimizin hadîsi şerîflerinde buyurduklarını Ehli sünnet âlimlerinin tefsîr ederek bildirdiği doğru yoldur Uhrevî, âhiretle ilgili sırât ise, hadîsi şerîflerde bildirildiği gibi tüm insanların üstüne sevk edildiği, Cehennem üzerine kurulan kıldan ince, kılıçtan bariz, köprüdür Abdullah bin Mes'ûd'dan rivâyet edilen hadîsi şerîfte, Resûlullah efendimiz buyurdular oysa: Cehennem üzerine kıldan ince kılıçtan belirgin olan sırât köprüsü kurulur Bu köprüden, bir kısım halk şimşek gibi, bâzısı fırtına gibi geçer Bir grup insan da kuş uçar gibi, bir fırka atlı gibi, bir zümre piyâde gibi geçer Bir cemâat da, ateş onların yüzlerini yalarİsmâil Ankaravî hayâ ile ilgili bir soruya şöyle cevap verdiler: Bir gün Peygamber efendimiz Eshâbına buyurdu fakat: Eshâbım! Allahü teâlâdan bütün bir şekilde hayâ edinizEshâbı kirâm dediler fakat: Yâ Resûlallah! Bizim hepimiz Allahü teâlâdan utanırızPeygamber efendimiz buyurdu ancak: Hayâ bu değildir O kimse ama Allahü teâlâdan tam bir şekilde hayâ eder Gözünü, kulaklarını ve diğer uzuvlarını haramlardan, bâtınını ve fercini (edeb yerini) haram ve zinâdan korur, ölümü hatırlar, âhireti diler, dünyânın süsleme ve zînetlerini terk eder ise, hakîkatte bu kimse Allahü teâlâdan hayâ etmiştirHayâ güzel bir huydur ancak dînimizce iyi olduğu bildirilmektedir Hakdan ve insanlardan hayâ etmelidir Hayâ edilmeyen işte hayır yokturİsmâil Ankaravî ömrü baştan başa iyiliği emr edip, kötülükten sakındırmaktan geri durmadı Bu hususlardaki nasîhatleri şöyle oldu: Hazreti Ali buyurdu ama: Doğru bildiğini söylemek, susmaktan daha hayırlıdır Günahkâr insanlara günah ve haramların kötülüğünü anlatmamak, iyilik değildirKötü bir işi yapanı o işten sakındırmak, ibâdetlerin en fazîletlisidir Bir kimse bilmeyen birine yol gösterse, o da onun irşâdıyla hidâyete erse, yol gösteren birey de, hidâyete kavuşan kimsenin sevâbı ve fazîleti değin sevap kazanır Zîrâ Peygamber efendimiz; Başkalarını doğruluğa çağıran kimseye, kendisine uyanların sevâbı gibi sevâb verilir Bununla berâber onların sevâbından da hiçbir şey eksilmez Sapıklığa çağıran kimseye de ona uyanların günâhı gibi günah verilir Bununla berâber ona uyanların günahlarından hiçbir şey eksilmezbuyurdu Dînin direği nasîhattır Bu sebeple Allahü teâlânın kullarına nasîhat etmeli ve yumuşak davranmalıdır Eğer söz tutmazlarsa onlara yumuşaklıkla hakîkati anlatmaya devâm etmelidir Zîrâ Peygamber efendimiz; Ümmetimden bir tâife, (topluluk) yargı üzerine mücâdele etmekte, kıyâmete dek gâlib olarak devâm edecektirbuyurmuştur Nasîhat edince fitne çıkma durumu varsa, bu bahtı açık işten vazgeçilir Nasîhati, kabûl edenlere, dinleyenlere yerine getirmek gerekir Vefâtına yakın İsmâil Ankaravî şöyle dedi: Yazdığımız eserlerle yaptığımız hizmetler, bu yolda kalpleri kuvvetsiz olanların îtikâdlarını kuvvetlendirmiş ve muhâliflere aleyhinde bir müdâfaa olmuştur İşimiz tamamlandıBu sözleri ile vefâtlarının yakın oluşunu işâret etti 1630 (H1040) senesinde İstanbul'da vefât etti Vasiyeti üzerine Galata Mevlevîhânesi bahçesine defnedildi İsmâil Ankaravî'nin yazdığı kıymetli eserlerden bâzıları şunlardır: 1) Şerhi Mesnevî, 2) MinhâcülFukarâ, 3) ZübdetülFüsûs, 4) ÎzâhülHikem, 5) MiftâhülBelâga ve MisbâhülFesâha, 6) Fütûhâtı Ayniyye fî Tefsîri Sûreti'lFâtiha
DERVİŞLERİN SUSUZLUĞUNU GIDERMEK
İstanbul'da bâzı kimseler, Hasan Ağa isminde birinin evinde toplanıp, Mevlevîlerin aleyhinde konuştular Konuşmalarını; Eğer muhtemel olsa bir lokma ve yudum su verilecek kimseler yokdiye bitirmişlerdi Hasan Ağa da onların bu sözlerini tasvip ve onay etti O anda bedeninde umûmî bir bozukluk, rahatsızlık meydana geldi Brülör bir hummaya tutuldu Humma ateşini onarmak için soğuk su, buz konduğu için vücûdunun tabiî sıcaklığı azaldı Şişme ve susuzluk görüldü Tanıdık tabipler zorunlu çârelere baş vurup bir netice alamayınca, şifâ bulması için İsmâil Rusûhî'ye mürâcaat edip yardım istemesini nasihat ettiler Bunun üzerine edeb ve anlayış sâhibi bâzı zâtlar, Hasan Ağanın durumunu İsmâil Ankaravî'ye talep etti İsmâil Ankaravî; Onun şifâsı, dervişlerin susuzluğunu gidermektedirdedi Bu müjde Hasan Ağanın kulağına varınca, kısa zamanda pekçok sadaka dağıttı ve hayır hasenât yaptı Bulunduğu yerde dervişlerin ve gelip geçenlerin içip susuzluklarını gidermeleri için anında bir çeşme yaptırdı İsmâil Ankaravî bu çeşmeden bir kap su doldurup bunu şifâ ve devâ olması için hayır duâda bulunduktan sonradan Hasan Ağaya yolladı Allahü teâlânın izni ile âcilen şifâya kavuşacağını müjdeledi Fakat o sudan bir yudum olsun kendisinin içmemesini tenbih etti Suyu alan Hasan Ağa, Allahü teâlânın izni ile hemencecik sağlık durumu buldu Hummanın harâreti ve susuzluk hâli gitti bununla birlikte, Mevlevîler hakkındaki bozuk düşüncelerden kurtuldu Derhal İsmâil Ankaravî'nin huzûruna varıp, talebesi olmakla şereflendi
*
Ankaravi İsmail Rusûhi'nin hayatı
Anadolu'da yetişen büyük velîlerdendir Babasının ismi Ahmed'dir İsmi İsmâil, lakabı Rusûhî'dir Ankaravî diye meşhur olmuştur Ankara'da doğdu Doğum târihi kesin olarak kesin değildir Birincil tahsîlini doğum yeri olan Ankara'da yaptı Aklî ve naklî ilimleri, zamânının âlimlerinden öğrendi Arapça ve Farsça öğrendi Din ve fen ilimlerini öğrendikten daha sonra tasavvufa yöneldi Bayrâmiyye yoluna girip feyz aldı Tasavvuf derecelerinde yükseldi Hocası göre insanlara Allahü teâlânın dînini ve sevgili Peygamberimizin hoş ahlâkını anlatmakla vazîfelendirildi Halvetiyye yolunda da icâzet alıp, insanlara ilim öğrettiği sırada gözlerinden rahatsızlandı Rahatsızlığından dolayı okuyup yazamaz oldu Göz hastalıkları tabiplerine mürâcaat edip, aşina tüm sebeplere yapıştıysa da bir çâre bulamadı Gün geçtikçe gözündeki hastalık şiddetleniyordu Bu esnâda kalbine, Allah adamlarından, acıma kaynağı, mânevî bir tabîb bulması lâzım geldiği doğdu Dünyâ penceresi gözüne çâre bulacak bir Allah adamını çağırmak için Konya tarafına içten yola çıktı Yolculuğu sırasında, önemli ihtiyaçlarını temin yapabilmek için; Çalışıp kazananı Allahü teâlâ severhadîsi şerîfi hükmünce, kendine kadar ticâretle uğraşıyordu Keza uğradığı yerlerdeki âlimleri de ziyâret âdeti idi Konya'ya vardığında Mevlânâ Celâleddîni Rûmî'nin torunlarından ve o sırada mevlevî şeyhi olan Çelebi Bostan Efendiyi ziyâret etti Birincil karşılaştıklarında rahatsızlığı ile ilgili olarak Mesnevî'den şiirler okuduktan sonra; Gözünün iyi olması, Mevlânâ Celâleddîni Rûmî'nin Mesnevî'sini şerhetmenizin hediyesi olacaktır O halde sizin Mesnevî'yi şerh etmeniz lâzımdır Bu sûretle gamınız gidecek, gözünüzde iyileşme olacaktırdiye müjdeledi İsmâil Ankaravî, bu müjdeye sevinerek Çelebi Sebze Bahçesi'ın talebesi oldu sırası gelmişken gözlerinin ağrısı hafifledi Kısa zamanda Çelebi Sebze Bahçesi'ın sevgisine, teveccühlerine kavuştu Bir vakit sonra Mevlânâ Celâleddîni Rûmî'nin mânevî işâreti üstüne hocası göre Galata'daki Mevlevî dergâhına şeyh tâyin edildi Burada İsmâil Ankaravî bir taraftan insanlara doğru yolu anlatıyor, bir taraftan da Mesnevî'yi şerh ediyordu Şerhe başladığında gözünde biraz açılım oldu Tamamladığında tamâmen açıldı Allahü teâlânın izni ile o hastalığı büsbütün geçti İsmâil Ankaravî, bu şerhinde Mesnevî'nin derin ve anlaşılması kuvvet mânâlarını açıkladı Bu şerhin önsözünde; Bu şerhi, baş gözümün ve kalp gözümün açılmasına devâ yapan, ummadığım yerden destek ve ihsânı ile rızıklandıran, zâhirî, görünen, aşina sebeplere beni muhtâc etmeyen ve beni hâl sâhibi kılan Allahü teâlâya hamdolsundemiştir Zamânın sultânı Dördüncü Murâd Hana, tarîkat erbâbı kötülenmiş, onların bâzı işlerinin yasaklanması istenmişti Sultan yalnız böyle söyleyenlerin sözleriyle hareket etmeyip, zamânın tasavvuf ehli âlim ve fazîletli kimselere de tarikatla ilgili hususları sorup cevap istemişti Bunlar aralarında İsmâil Ankaravî de vardı O da üç gün içinde yirmi sayfalık bir risâle yazıp arzetti Cevaplar, Şeyhülislâm Yahyâ Efendi ve diğer zamânın önde gelen âlimleri tarafından incelenip yerinde görüldü ve pâdişâh göre da kabûl edildi Böylece onların vesîlesi ile tasavvuf ehli, sıkıntıdan kurtuldu Azîz Mahmûd Hüdâî onun bu cevaplarını beğenip; Allahü teâlâ, muhâliflere aleyhinde Rusûhî'nin ayağını sağlam ve sâbit eylesin Onların inat damarlarını kesmekte laf kılıcını belirgin eylesin Muhâlifleri susturmakta mızrağını tesirli eylesin Zamânımızda tasavvuf ehline aleyhinde olanlarla onun cihâdı olmasaydı, onların eli adalet tâliplerine uzanır, hasar verirdi Içten yolda olanlarla olmayanları birbirinden bozmak zorlama olurdu Allahü teâlâ onun delillerinin oklarını en doğru hedefe isâbet ettirdidiye medhetti İsmâil Ankaravî'nin dergâhının civârında bir bakkal dükkanı vardı Bir akşam vakti bakkal sâhibi Yûsuf Efendi dükkanını kapayacağı sırada dükkana gâyet yakışıklı ve kendini mânevî hâl kaplamış bir genç girdi Genç kendisinden geçmiş ve ne yaptığının farkında olmadığı için, bakkal genci kovmaya hazırlanırken, pat diye işyeri kapısı sarsılarak açıldı, İsmâil Ankaravî göründü ve; Bu bîçâre, Allah adamlarının dergâhı civârına îtimâd edip, güvenip geldi ve bu dükkana sığındı Konut sâhipliği ve insanlık kâidesince sakın ona dokunmayasın Sakın hâneni harâb etmeyesindiye îkâz ettikten sonradan kayboldu Bu Nedenle ayrıca genç bakkalın hışmından, hem de bakkal gönül kırmaktan kurtuldu Fakat bakkal, İsmâil Ankaravî'nin devasa teveccühlerinin tesiriyle altı ay yatakta yattı Çok tövbe ve istiğfar etti Sıhhat ve âfiyete kavuşunca bütün malını dergahdaki talebelere sarf etti İsmâil Ankaravî'ye talebe olmakla şereflendi Çileli bir hizmetten daha sonra, icâzet aldıysa da, vefâtına değin hocasının hizmetinden ayrılmadı İsmâil Ankaravî'nin dergâhına talebe edinmek için birisi geldi İsmâil Ankaravî ona istihâre yapmasını söyledi O şahıs istihâre şartlarına elinden geldiği değin riâyet edip yattı Oysa, o gece peşipeşine birkaç defâ ihtilâm oldu Sabahleyin olunca, istihâresi soruldu Hayâ ve utancından hâlini beyâna cesâret edemedi Şaşma ve suskunluğunu görebilen İsmâil Ankaravî; O sâdık âşık, büyüklerin rûhâniyetinin yardımı ile başkalarının riyâzet ve alıştırma ile yirmi senede geçtiği, aştığı engeli o bir gecede geçti ve şehvet kirinden temiz oldudiye müjdeledi Bu sûretle onu talebeliğe kabûl etti Ona nazar ve teveccüh ederek yüksek derecelere kavuşturdu Ona Dervişi Afîf diye hitâb etti O da bu isimle meşhûr oldu İsmâil Ankaravî, ilmiyle âmil, fazîlet sâhibi bir zât idi Allahü teâlânın emirlerine uyar ve yasaklarından titizlikle sakınırdı Allahü teâlâya çok ibâdet eder, dünyâ malına değer vermezdi Zamanındaki devlet adamları kendisini sever, ilmini takdir eder, hürmette kusûr etmezlerdi İlim ehli ve sevenleri ile sohbetlerde bulunur, sohbeti, yalnızlığa seçim ederdi Millet arasına karışıp, Allahü teâlânın dînini anlatmayı, bir köşeye çekilip ibâdet ve tâatle meşgûl olmaktan üstün tutardı Birçok ilimlerdeki yüksek derecesi yanına şâirliği de olan İsmâil Ankaravî, şiirlerinde Rusûhî mahlasını kullanırdı İsmâil Ankaravî'nin her zamanki âdetleri şöyle idi: Sabahtan Allahü teâlânın ismi şerîfleri ile zikirden sonra, talebelerine ders verir, din bilgileri öğretirdi Sonra kitap yazmakla meşgûl olurdu İsmâil Ankaravî yargı ve hakîkat yolunda bulunmak gerektiğini şöyle anlatır: Resûlullah efendimizden Abdullah bin Mes'ûd hazretleri şöyle naklediyor: Resûlullah efendimiz bize, dürüst bir çizgi çizdi ve; Bu, Allahü teâlânın yoludurbuyurdu Sonra bu çizginin sağından ve solundan meydana çıkan çizgiler çizip; Bu yolların her birinde iblis vardır ve kendine çağırırbuyurdu ve; Dürüst yol budur Bu yolda olunuz Fırkalara bölünmeyinizmeâlindeki En'âm sûresi 53 âyeti kerîmeyi okudularResûlullah efendimizin yolu tevhîd, birlik ve muhabbet yoludur Onun için çoğu âlim ve evliyâullah; İnsanı doğru yoldan ayıran, sapıklığa götüren yollardan çok sakınınız Biliniz ancak, orta yol daha hayırlıdırdemişlerdir Mevlânâ Celâleddîni Rûmî de bu konuda; Cümbür Cemaat gücü yettiği değin, adalet yoldan ayrılmadan çok sakınıp, sırâtı müstekîm üzere olmalıdırbuyurmuştur Fahreddîni Râzî de sırâtı müstekîmi tefsîr ederken buyuruyor fakat: Allahü teâlâ niçin sırâtı müstekîm buyurdu da sebîli müstekîm buyurmadı Çünkü sırât lafzı, Cehennem'deki sırâtla ilgilidir Böylece ama, insan bu dünyâda olan sırâtta, korku ve ümid üzere bulunmalıdırBir kısım müfessirler de Sırât ikidir; biri dünyevî, dünyâ ile, diğeri uhrevî, âhiretle ilgilidir Dünyâda olan sırât; Allahü teâlânın Kur'ânı kerîminde ve Peygamber efendimizin hadîsi şerîflerinde buyurduklarını Ehli sünnet âlimlerinin tefsîr ederek bildirdiği doğru yoldur Uhrevî, âhiretle ilgili sırât ise, hadîsi şerîflerde bildirildiği gibi tüm insanların üstüne sevk edildiği, Cehennem üzerine kurulan kıldan ince, kılıçtan bariz, köprüdür Abdullah bin Mes'ûd'dan rivâyet edilen hadîsi şerîfte, Resûlullah efendimiz buyurdular oysa: Cehennem üzerine kıldan ince kılıçtan belirgin olan sırât köprüsü kurulur Bu köprüden, bir kısım halk şimşek gibi, bâzısı fırtına gibi geçer Bir grup insan da kuş uçar gibi, bir fırka atlı gibi, bir zümre piyâde gibi geçer Bir cemâat da, ateş onların yüzlerini yalarİsmâil Ankaravî hayâ ile ilgili bir soruya şöyle cevap verdiler: Bir gün Peygamber efendimiz Eshâbına buyurdu fakat: Eshâbım! Allahü teâlâdan bütün bir şekilde hayâ edinizEshâbı kirâm dediler fakat: Yâ Resûlallah! Bizim hepimiz Allahü teâlâdan utanırızPeygamber efendimiz buyurdu ancak: Hayâ bu değildir O kimse ama Allahü teâlâdan tam bir şekilde hayâ eder Gözünü, kulaklarını ve diğer uzuvlarını haramlardan, bâtınını ve fercini (edeb yerini) haram ve zinâdan korur, ölümü hatırlar, âhireti diler, dünyânın süsleme ve zînetlerini terk eder ise, hakîkatte bu kimse Allahü teâlâdan hayâ etmiştirHayâ güzel bir huydur ancak dînimizce iyi olduğu bildirilmektedir Hakdan ve insanlardan hayâ etmelidir Hayâ edilmeyen işte hayır yokturİsmâil Ankaravî ömrü baştan başa iyiliği emr edip, kötülükten sakındırmaktan geri durmadı Bu hususlardaki nasîhatleri şöyle oldu: Hazreti Ali buyurdu ama: Doğru bildiğini söylemek, susmaktan daha hayırlıdır Günahkâr insanlara günah ve haramların kötülüğünü anlatmamak, iyilik değildirKötü bir işi yapanı o işten sakındırmak, ibâdetlerin en fazîletlisidir Bir kimse bilmeyen birine yol gösterse, o da onun irşâdıyla hidâyete erse, yol gösteren birey de, hidâyete kavuşan kimsenin sevâbı ve fazîleti değin sevap kazanır Zîrâ Peygamber efendimiz; Başkalarını doğruluğa çağıran kimseye, kendisine uyanların sevâbı gibi sevâb verilir Bununla berâber onların sevâbından da hiçbir şey eksilmez Sapıklığa çağıran kimseye de ona uyanların günâhı gibi günah verilir Bununla berâber ona uyanların günahlarından hiçbir şey eksilmezbuyurdu Dînin direği nasîhattır Bu sebeple Allahü teâlânın kullarına nasîhat etmeli ve yumuşak davranmalıdır Eğer söz tutmazlarsa onlara yumuşaklıkla hakîkati anlatmaya devâm etmelidir Zîrâ Peygamber efendimiz; Ümmetimden bir tâife, (topluluk) yargı üzerine mücâdele etmekte, kıyâmete dek gâlib olarak devâm edecektirbuyurmuştur Nasîhat edince fitne çıkma durumu varsa, bu bahtı açık işten vazgeçilir Nasîhati, kabûl edenlere, dinleyenlere yerine getirmek gerekir Vefâtına yakın İsmâil Ankaravî şöyle dedi: Yazdığımız eserlerle yaptığımız hizmetler, bu yolda kalpleri kuvvetsiz olanların îtikâdlarını kuvvetlendirmiş ve muhâliflere aleyhinde bir müdâfaa olmuştur İşimiz tamamlandıBu sözleri ile vefâtlarının yakın oluşunu işâret etti 1630 (H1040) senesinde İstanbul'da vefât etti Vasiyeti üzerine Galata Mevlevîhânesi bahçesine defnedildi İsmâil Ankaravî'nin yazdığı kıymetli eserlerden bâzıları şunlardır: 1) Şerhi Mesnevî, 2) MinhâcülFukarâ, 3) ZübdetülFüsûs, 4) ÎzâhülHikem, 5) MiftâhülBelâga ve MisbâhülFesâha, 6) Fütûhâtı Ayniyye fî Tefsîri Sûreti'lFâtiha
DERVİŞLERİN SUSUZLUĞUNU GIDERMEK
İstanbul'da bâzı kimseler, Hasan Ağa isminde birinin evinde toplanıp, Mevlevîlerin aleyhinde konuştular Konuşmalarını; Eğer muhtemel olsa bir lokma ve yudum su verilecek kimseler yokdiye bitirmişlerdi Hasan Ağa da onların bu sözlerini tasvip ve onay etti O anda bedeninde umûmî bir bozukluk, rahatsızlık meydana geldi Brülör bir hummaya tutuldu Humma ateşini onarmak için soğuk su, buz konduğu için vücûdunun tabiî sıcaklığı azaldı Şişme ve susuzluk görüldü Tanıdık tabipler zorunlu çârelere baş vurup bir netice alamayınca, şifâ bulması için İsmâil Rusûhî'ye mürâcaat edip yardım istemesini nasihat ettiler Bunun üzerine edeb ve anlayış sâhibi bâzı zâtlar, Hasan Ağanın durumunu İsmâil Ankaravî'ye talep etti İsmâil Ankaravî; Onun şifâsı, dervişlerin susuzluğunu gidermektedirdedi Bu müjde Hasan Ağanın kulağına varınca, kısa zamanda pekçok sadaka dağıttı ve hayır hasenât yaptı Bulunduğu yerde dervişlerin ve gelip geçenlerin içip susuzluklarını gidermeleri için anında bir çeşme yaptırdı İsmâil Ankaravî bu çeşmeden bir kap su doldurup bunu şifâ ve devâ olması için hayır duâda bulunduktan sonradan Hasan Ağaya yolladı Allahü teâlânın izni ile âcilen şifâya kavuşacağını müjdeledi Fakat o sudan bir yudum olsun kendisinin içmemesini tenbih etti Suyu alan Hasan Ağa, Allahü teâlânın izni ile hemencecik sağlık durumu buldu Hummanın harâreti ve susuzluk hâli gitti bununla birlikte, Mevlevîler hakkındaki bozuk düşüncelerden kurtuldu Derhal İsmâil Ankaravî'nin huzûruna varıp, talebesi olmakla şereflendi
*