Annesiz bir güne uyanmak Annesiz Bir Güne Uyanmak Gece çökünce, uzun beyaz florasanlar ile aydınlatılan koridorlarda, üzerlerine ilaç kokuları sinmiş hasta yakınları, nefret edilen şey, umut ve endişeyle beraber, geceyi sırtlayıp sabaha taşırlardı Hastanenin ikinci katında yer alan yoğunbakım odasındaki sükunet, karanlığı bile kıskandırmaya yeterdi Ölüm MeleğiICODEin sıkça uğradığı bu yerde, umut zincirlerine sarılmış yaşamlar; insanca bir uğraş ile sürdürülürdü Ola Ki anneme bir faydası olur düşüncesiyle, görevlilerin müsade verdiği dek bu odanın önünde beklerdim Beni terk etmesine müsade vermediğim umudumla Salı gününü çarşamba gününe bağlayan gece de, yoğunbakım odasındaki hareketlilik gözüme çarptı Ses avına çıkmış kulaklarımla, bütün olup biteni anlayabilmek için yaklaştığımda, görevlilerin defalarca yaptıkları gibi yaşam savaşını kaybeden birini, sarıp sarmalayıp, zemin katta yer alan morg odasına götürmek üzere çabaladıklarını gördüm Ölen kişinin annem olabileceği korkusu, yüreğime oturdu Üzerine bastığım mermer zemin güya ayaklarımın altından çekildi, dengem bozuldu ve vücudumun her yeri titremeye başladı Kendimi biraz olsun toparladıktan daha sonra görevlilere ; ''bu defa kim?'' diye soracakken, birgün önce hastanenin kantininde akarsu içip, sohbet ettiğimiz hemşirenin arkadaş elini sırtımda hissettim —Yaşlı amca!'' dedi —Bir haftalık hayat mücadelesi sona erdi Dayanılmaz acılar çekiyordu Ölüm olur ya de kurtuluşu oldu'' Hemşirenin söyledikleri beni rahatlatmıştı lakin her gün birilerinin ölmesi, sıranın anneme de gelebileceği korkusunu üzerimden atmama yetmemişti yine de bütün negatif düşünceleri beynimin duvarlarından kazımak üzere, hemşireye teşekkür edip yanından ayrıldım Hastanenin aleyhinde bulunan cami minaresinden yükselen ezan sesi; insanları sabahtan namazına gösteri ederken, İstanbul sisli bir güz sabahına uyanıyordu Sigara içmek için kantine geldiğimde, kardeşlerimin ve babamın ayrı olarak masalarda oturduklarını, sildikçe yenileri gelen gözyaşlarını, beyhude çabalarla birbirlerinden sakladıklarını gördüm Beni fark ettiklerinde, sorgulayan gözleri suratımdaydı İnandırıcılıktan uzaktan sözcükleri bile bulmamın günbegün zorlaştığı, kimin, kimi kandırdığının bilinmediği, insanca oynanan bir oyunun kim bilir kaçıncı sahnesindeydim Benimle beraber umut biriktiren bu insanların, morallerini yüksek tutma zorundalığım, beni yalan üreten bir makineye çevirmişti Daha artı beklemeden aklıma gelen yalanları sıralamaya başladım ''Yoğun bakım odasında bulunan ihtiyar amcayı hatırladınız mı? Hani annemin solunda bulunan İşte o amca iyileşmiş Ölüm riskini atlatmış olacak oysa, yukarı katta bir odaya aldılar İnşallah annem de iyileşecek! Daima beraber evimize gideceğiz!'' Söylediklerimi onaylarcasına başlarını sallayıp, her zaman bir ağızdan ''inşallah!'' dediler Beraber, yoğunbakım odasının sorumlu doktorunun, hasta yakınlarını bilgilendirmek nedeniyle, saat 1030ICODEda yapacağı görüşmeyi beklemeye koyulduk Saati görebileceğim bir masa bulup oturdum Ismarladığım demli çayımı içerken, dahası sigara yaktım Süre genişliyordu, genişledikçe yüreğimden gelen kabul edilmez hiddet ve direniş giderek artıyordu Hemen Şimdi hayatının baharında olan annem, lanet muhtemel bir odada ölümkalım savaşı veriyordu Şuurunu kaybetmiş, kalbi de bir cihaz yardımıyla çalışıyordu Sığındığım AllahICODEa dua etmekten diğer elimden hiçbir şey gelmiyordu ''Ya annem ölürse'' düşüncesi, beynimi kemiren kocaman bir kurt oluyor ve her geçen dakika daha fazla kemirgenleşiyordu Gözlerimde tıkalı olan yaşlar, bir yol bulup akmaya başladı Ağladım bolca Saatler 1030ICODEu gösterdiğinde, yoğunbakım odasının sorumlu doktoru, bir sonraki günün getireceklerine kendimizi hazırlamamız gerektiğini söylüyordu Annemin beyninde oluşan ödem, yaşama şansını neredeyse sıfıra indirmişti Günlerdir hastanede uyumayan, sağasola koşturan bedenim, doktorun söyledikleri karşı direncini ayrıntılarıyla yitirdi Göz kapaklarım kendiliğinden kapandı Eve kiminle geldiğimi, üzerimdekileri çıkartıp, yatağa nasıl uzandığımı hatırlamıyorum Derin bir uykudan sıçrayarak uyandığımda, kardeşimin ''Hastaneye gitmemiz lüzum!'' feryadının yankısı, hastaneye gitmek üzere bindiğimiz taksinin içerisinde bile sürüyordu Hastaneye geldiğimde, annemin parmak uçlarından kayan hayat yıldızı, veda için bekliyordu Hemen Şimdi ısısını kaybetmemiş yanağına bir öpücük kondurduktan sonra, hıçkıra hıçkıra ağlayarak, morg odasından dışında çıktım Adımlarım beni, günlerdir annemi bize bağışlaması için dua ettiğim caminin avlusuna götürdü Kulağıma fısıldanan, nereden ve kimden geldiğini bilmediğim ''Takdir İlahi'' sözcüğü, beni ne değin avuntu edebilirdi ki? Benzer gün, ikindi namazına müteakip kılınan cenaze namazından sonra, annemi son yolculuğuna uğurladım Ertesi günü, İstanbul tekrar bir güz sabahına uyanırken, annesiz geçireceğim birincil gün başlıyordu Canımın yarısının olmadığı