Anoreksiya nervoza ilk kez 1500’lü yıllarda Simone Porto O. Portio tarafından tanımlanmıştır. Açlık ve çileciliğin (asetizm) kutsal, özendirilen bir davranış olduğu bu dönemde, anoreksiya olarak tanımlanabilecek olan bu durum din uğruna dünya zevklerinden vazgeçme anlamına gelmektedir. Sonraki dönemlerde, amenore, iştahsızlık, aşırı hareketlilik ve zayıflıkla seyreden kadın olgular bildirilmiş olup, psikiyatrik bozukluk olarak kabul edilmesi son 30 yıl içinde mümkün olmuştur.
Anoreksiya Nervoza vücut yapısında ağır bir bozuklukla karakterize, zayıf olma adına kişiyi sıklıkla ölürcesine açlık sınırına getiren bir durumdur. Vücut algısının yanlış algılanması, şişmanlıktan aşırı derecede korkma söz konusudur. Fiziksel bir rahatsızlıkla açıklanamayacak bir kilo kaybı söz konusudur. Kişiler şişmanlamamak için iştah kaybı olmaksızın besin alımını keserler. Şişmanlamak ve yemek yeme kontrolünü kaybetme korkusu yaşarlar. Anoreksik olan kişi kilosunun arttırılmasına karşı koyar. Kilo vermek için yaptıklarını saklarlar.
Anoreksiyanın farklı nedenleri olabilmektedir. Genetik, kişisel ve çevresel faktörler etiyolojide etkili olmaktadır. Genetik olarak yatkın bireylerde psikolojik etkiler de riski arttırmaktadır. Diyet yapan biriyle büyüme de risk faktörünü arttırmaktadır. Ayrıca psikolojik travmalar ve aile problemleri de hastalığın ortaya çıkmasını kolaylaştırmaktadır. Alım gücünün yüksek ancak zayıf olmanın popüler olduğu toplumlarda daha yaygın olmakla birlikte gelişmekte olan ülkelerde de oranı artmaktadır.
Anoreksiya nervozanın en sık görüldüğü iki zirve dönem 14,5 yaş ve 18 yaştır. Ergenlik çağının getirdiği baskılarla ilgili ve buna karşı, büyümeye karşı olan bir tutum olarak kilo verme isteği ortaya çıkabilmektedir. Ergenliğe karşı bir reaksiyon olarak ortaya çıkan anoreksiya ile kişi büyümeye karşı sürekli direnç göstermek zorundadır ki büyüme dursun. Bu çaba yani ergenlikten kaçınmaya yönelik olan yemeğe karşı direnme kişinin bütün enerjisini yemek yememe davranışına yöneltmesine neden olur. Bu bir kaçınma davranışı olarak genellikle ergenlikte ortaya çıkar böylece beden ağırlığı azaltılarak büyümeyi durdurmaya çalışır. Durdurulan büyümeyi devam ettirebilmek için yememe davranışına devam etmesi gerekmektedir. Ergenlikte kişilik gelişimi ve davranış değişiklikleri psikolojik çatışmalara neden olabilmekte bunun sonucunda kişi diyete yönelebilmektedir. Zayıflığa özendiren kültürel yatkınlık psikolojik olarak motivasyonu arttırmaktadır. Bu faktörler hastalığın geliştiği kişilerde farklı dereceler de etkili olabilmektedir.
Anoreksiya nevroza hastalarında vücut ağırlığı ile aşırı ilgilenme altta yatan sorunların görünür şeklidir. Bu hastalarda kendine güvenin yetersiz olması, beklentilerin fazla olması, duygularını ve gereksinimlerini yeterince ifade edememeleri, aileden ayrılma endişesinin yaşanması gibi içsel çatışmalar olabilmektedir. Hasta 18 yaşın altındaysa aile terapisi en etkili yöntemlerden biridir. Aile terapisinde çocuğun emosyonel olarak aileden ayrılması ve aileden ayrı olarak bireyselliğini sağlayabilmesine yardım edilir. Yaşı daha büyük olan hastalarda ise bireysel terapi ile yardım edilir. Bireysel terapide hastanın ihtiyaçları belirlenir; duygularını, ihtiyaçlarınıbeklentilerini ifade etmesi sağlanır. Anoreksiya Nervoza da ilerleyen kilo kaybı hayati bir risk taşıdığı için hastanın hastaneye yatırılması gerekebilmektedir. Sağlıklı bir tedavi için multidisipliner bir ekiple çalışıp hem fizyolojik hem psikolojik destek verilmelidir.