iltasyazilim
FD Üye
INSANBILIM NEDİR?
Insanbilim (Latince : anthropologia insan bilimi), insanla ilgilenen birçok bilim dalından biri Çoğunlukla somut ve kültürel antropoloji olarak ikiye ayrılır Dünyadaki farklı alanlara yönlendirilmiş insan topluluklarının doğalcı yaklaşımla betimlenmesi ve yorumlanması olarak tanımlanabilir, lakin ne konusu ne de araştırma yöntemleri kendine özgüdür Tarihten farklılığı, antropolojinin toplumlar, kurumlar, inanç ya da geleneklere ilişkin tarih araştırmalarını dışlamasından yok, belgelere dayanmak yerine insanları, etkinliklerini ve ürünlerini olabildiğince dolaysız gözleme yöntemini benimsemesinden doğar Bu tür araştırmaların sonuçlarını insanlık tarihinin bir parçası sayıp insanın kompleks biyoloji ile ilgili ve kültürel gelişme sürecinin daha iyi kavranmasına katkı olarak değerlendirilmesiyle de tarihten ayrılır Aynı biçimde, insan görünüm ve zihniyetindeki çeşitlenmelerle toplu farklılıklar konusundaki yaklaşımıyla da fizyoloji ve psikolojiden ayırt edilir Antropologlar, herhangi bir topluluğun ya da etkinliğin özgül niteliklerini, bunların insanın tarihsel gelişimi içindeki konumuna emrindeki olarak araştırmayı ve yorumlamayı amaçlar
Modern antropoloji araştırmalarının kökleri Keşifler Çağı'na kadar uzanır Bu dönemde, teknolojik açıdan ileri Avrupa kültürleri, çoğunlukla istisnasız kabaveya ilkelbaşlığı aşağı topladıkları birçok gelenekselkültürle ilişkiye girdiler Düşünsel yaşam üzerindeki dini baskının 19 asır ortalarında gevşemesi, insanın kökenleri, insan ırklannm sınıflandırılması, karşılaştırmalı vücut yapısı ve dünya dilleri gibi konulara geniş bir alaka uyandırdı
Charles Darwin'in 1859'da yayınlanan The Origin of Species (18091882 yılları aralarında yaşamış ve canlılarda evrimin doğal ayıklanma yoluyla gerçekleştiğini öne süren teorisiyle, bilim ve akıl tarihinde adeta bir devrim yaratmış olan İngiliz doğa bilimci
Detaylı bilgi için linke tıklayınız Türlerin Kökeni, 1970) adlı yapıtıyla açık açık gündeme gelen evrim kavramı, toplumların ve kültürlerin' vakit içindeki gelişimi konusundaki araştırmalara kayda değer bir ivme kazandırdığı gibi, insan türünün gelişimiyle ilgili çalışmalara da sürat verdi 19 yüzyılın ikinci yansı baştan başa doğrusal tarih anlayışı antropolojiye egemen oldu Bu anlayış, bütün insan topluluklarının belirtilen ve zorunlu kültürel aşamalardan geçtiğini, vahşilikveya barbarlıkdurumundan medeni insanyani Batı Avrupalı insanolmaya içten ilerlediğini savunuyordu
Kari Marx ve yandaşlarının öbür bir toplumsal gelişme kuramı ileri sürmeleri neredeyse benzer dönemlere rastlar Bu kurama kadar, bir toplumdaki hesaplı imal tarzı, bu tarz değişse bile, bu değişime hemen bacak uyduramayan bir dizi bağımsızlık biçimi ortaya çıkanyor ve sonuçta doğan çelişki yeni bir toplumsal düzene yol açıyordu Bu bütünlüklü kuramsal çerçeve, gezginler, tüccarlar ye misyonerler göre toplanan ve arasında Sir James Frazer'ın The Golden Bough (1890; Altın Dal) adlı ünlü kitabının da bulunduğu bir dizi yapıtta derlenen varlıklı ama düzensiz bilgilere oranla, düşünsel yaşamı çok daha içten etkiledi
Kuzey Amerikalı ve Batı Avrupalı birincil antropologların zinde kültürel önyargılannın yerini 20 yüzyılın başlannda dağıtılmış toplum ve kültürlere daha çoğulcu ve göreli bir bakış açısı aldı Bu yeni anlayışta; her toplum fiziksel çevresinin, kültürel ilişkilerinin ve değişik diğer öğelerin eşsiz bir ürütıü olarak kabul ediliyordu Bu yönelimin sonucunda deneyde kullanılan data, alan araştırması ve belirtilen kültürel ve doğal çevre içindeki insan davranışının belgelenmesi yeni bir şive kazandı Antropolojide kültür tarihi okulunun kurucusu olarak aşina Alman asıllı Amerikalı bilim adamı Franz Boas, bu akımın ilk temsilcisi sayılır
Boas ve ilk kez Ruth Benedict, Margaret Mead, Edward Sapir edinmek üzere onun izinden gidenler, 20 yüzyılın uzun bir bölümü boyunca Amerikan antropolojisine baskın oldular Bir kültürde rastlanan değişik kalıplar, ayırt edici özellikler ve gelenekler arasındaki bütünlüğü inceleyen işlevselci girişim, köklerini kültür tarihi okulundan aldı bu arada, Paris Üniversitesi Irkbilim Enstitüsü'nün kurucusu Marcel Mauss da, Fransa'da sürdürdüğü araştırmalannda, insan toplumlarının kendi kendini aranjör ve kültürel sisteminin bütünlüğünü korumaya karşın yöntemlerle değişen koşullara uyan bütünsel yapılar olduğunu vurguluyordu
Mauss, Fransa'da Claude LeviStrauss, İngiltere'de de Bronislaw Malinowski ve AR RadcliffeBrovvn gibi birbirinden çok öbür görüşlere sahip bilim adamlannı önemli ölçüde etkiledi Malinowski, katı işlevselci bir yaklaşıma yönelirken, RadcliffeBrown ve LeviStrauss yapısalcılığın temellerini attılar Bu iki okul, toplumsal tarihin toplumsal kuramın temeli olamayacağı konusunda anlaşıyordu Buna karşılık işlevselciler toplumsal olayların çözümlenmesindeki tek geçerli yöntemin, bu olayların toplumdaki işlevini betimlemek olduğunu ileri sürerken, yapısalcılar tam aksine, geniş olaylar yelpazesinin aşağı yatan sistemin veya yapının niteliği ile ilgili ipuçları veren olguları ya da nesneleri tanımlamaya çalıştılar Yapısalcılara kadar, toplumun üyeleri, laf konusu sistemi, mitler ve simgeler aracılığıyla fakat belli belirsiz ayrım edebiliyordu
Ruth Benedict'in 1930'larda Güneybatı Amerika Yerlileri üstünde yaptığı çalışmalar, kültürel antropolojinin bir daha alçak dalı olan kültürel psikolojinin doğuşuna yol açtı Benedict, kültürlerin kendi yavaş gelişimleri içinde, üyelerini kayıtlı bir psikolojik dizgeyikabule zorladığını ileri sürüyordu; bu nedenle ırk gerçekliği çevresel öğelerden egemen olarak, kültürün biçimlendirdiği çerçeve içinde yorumluyordu Örneklerini geleneksel diye nitelenen toplumlarda olduğu dek çağdaş toplumlardaki değer sistemlerinde ya da kültürel biçimleniştebulan kültür karakter ilişkisi, böylece yoğun bir araştırma konusu haline geldi
Kültürel insanbilim bağımsız bir sosyal bilim olma yolunda çabuk ilerlerken; maddi insanbilim de insanın doğal çevresi içindeki yerini tanımlamak, insanla öbür primatlar arasındaki farklılıkları belirlemek ve değişik insan ırkları arasındaki fiziksel ayrımları sınıflandırmak yönünde araştırmalarını sürdürdü Danvin'in evrim kuramının 19 yüzyılın ikinci yarısında genel kabul görmesi üstüne, maddi antropologlar insanın çok eski dönemlerini anlayabilmek için arkeolog ve paleontologlarm buluntulanndan yararlanmaya başladılar
20 yüzyılın başında, ırklar epeyce muhakkak bir biçimde sınıflanmış, üst primatlar arasındaki farklılıklann geniş bir dökümü yapılmıştı 1900'de Gregor Mendel'in genel genetik yasalarının tekrar keşfedilmesi ve AB O kan gruplarının bulunması, cins içindeki evrim kavramına yeni bir manâ kazandırdı 20 yüzyılın sonlanna doğru fiziki antropologlar fosillerden elde edilen verilerin ışığında, insanın yaklaşık yarım milyon yıllık evriminin şemasını çıkartmayı başardılar
Modern antropolojinin alaka alanlarıyla yöntemleri bedensel, biyolojik, davranışçı ve toplumsal bilimlerin uzmanlıklarına giren geniş bir yelpazeye yayılmıştır Mesela, arkeolojik buluntuların göreli yaşları, atom fiziğinin geliştirdiği radyokarbon tarihleme yöntemiyle hesaplanmaktadır Bambaşka toplumların coğrafi kökenlerini ortaya tümdengelim çalışmalannda, özellikle insan kalıtımı üzerinde araştırmacı biyologların geliştirdiği yöntemlerden yararlanılır Kan grubu araştırmalarında kalıtımsal tekniklerinin kullanılması sonucu, örneğin Avrupalı çingenelerin Hindistan'dan geldiği ortaya çıkmıştır Değişik toplumlardaki aile ilişkilerini, ensest gibi konulardaki tabuları, dinsel ve hukuksal uygulamaları iyi anlamak isteyen antropologlar ise, psikoloji bilgisinden, özellikle de psikanalitik kuramdan yararlanmıştır
Günümüzde kültürel insanbilim bazı çetin sorunlarla aleyhinde karşıyadır Bu sorunlar kurama ve uygulamaya ilişkin edinmek üzere başlıca iki düzeyde ele alınabilir Her iki düzeydeki sorunların büyük bölümü de ideolojik niteliklidir Kuramsal açıdan, disiplinin bütün bir iç tutarlılığa ulaştığını söylemek güçtür Kültürel antropoloji az önce tek bir kavramlar bütünü oluşturamamıştır Bir kültür bilimiancak, antropologlar etnosantrizmden arındıkları, kuramsal açıdan manalı, evrensel ve tarafsız kavramlar üretebildikleri vakit var olacaktır Tüm toplum bilimleri için geçerli olan bu sorunun kültürel insanbilim gibi belli başlı amacı kültürler arası mukayese gerçekleştirmek olan bir bilim dalı için farklı bir önemi vardır
öte yandan modern disiplinde bölge araştırmasına bahşedilen tartma, çözümlenmek, karşılaştırılmak, sınıflandırılmak ve yorumlanmak üzere bekleyen muazzam bir veriler yığınına yol açmış, ama bu defa de verilerin sistemleştirilmesi ve genelleştirilmesi şiddetleşmiştir Uygulamalı araştırmalara bahşedilen önemin bir diğer sakıncası da, genç kültürel antropologlar kuşağını genel ve kuramsal yaklaşımdan uzaklaştırması, bu vesile ile de disiplinin kendi gelişimini tehlikeye atmasıdır
Gerçekte karşılaşılan sorunların başında, kültürel antropolojinin geleneksel araştırma nesnesinin, bir başka deyişle ilkelya da gelenekselkültürlerin giderek yok olması gelmektedir Fakat bu konuda ideolojik unsur de önemlidir İdeolojik öğe, hem araştırmayı yapan insanbilim uzmanı için keza de araştırılan toplum için geçerlidir Antropolojik araştırma konusu olan toplumlar, bunu bir aşağılanma göstergesi olarak değerlendirebilir Gerçekten de Afrikalı aydınlar, alaka alanı toplumların ilkelliğiolan bir bilim dalma karşı duydukları tepkiyi açıkça dile getirmiştir
Kültürel antropologun kendi açısından bakıldığında da ideolojik boyutun iki yönü vardır Insanbilim Uzmanı ayrıca parçası olduğu kültürün ideolojisinden kurtulmak hem de araştırdığı toplumun ideolojisini anlamak ve tarafsızca açıklama yapmak zorundadır bu arada vardığı sonuçlar her iki tarafı da memnun etmeyebilir Antropolog, geleneğin önemini vurguladığı için gericiolarak nitelenebileceği gibi, yaptığı araştırmaların sonuçları, sömürgeci devletler göre, kendisinin onaylamadığı politikaların uygulanmasında kullanılabilir
Gerçekte karşılaşılan manâlı bir sorun da araştırmalara ayrılan fonların kısıtlı olmasıdır Bu, daha detaylı araştırmaların yapılmasını engellemektedir Batılı olmayan kültürel antropologların yüz yüze geldikleri bir sorun da, disiplinde etken olan dil sorunudur Başka bilim dallarında olduğu gibi, antropolojide de Batı dillerinin etken olması, Batılı olmayan antropologların çalışmalarının sonuçlarını yaygınlaştırmakta zorluk çekmelerine yol açmaktadır
Bu sorunların hepsi kültürel antropologların kendi içlerinde yoğun kavga konusudur Uygulamalı Antropoloji Derneği, özellikle ideolojik boyutun sorun olmaktan çıkmasını sağlayabilmek nedeniyle, 1951 'de araştırmalarda uyulması gereken bir ahlak çerçevesi oluşturmuş ve yayınlamıştır; fakat beklenebileceği gibi ikilem sürmektedir
*
Insanbilim (Latince : anthropologia insan bilimi), insanla ilgilenen birçok bilim dalından biri Çoğunlukla somut ve kültürel antropoloji olarak ikiye ayrılır Dünyadaki farklı alanlara yönlendirilmiş insan topluluklarının doğalcı yaklaşımla betimlenmesi ve yorumlanması olarak tanımlanabilir, lakin ne konusu ne de araştırma yöntemleri kendine özgüdür Tarihten farklılığı, antropolojinin toplumlar, kurumlar, inanç ya da geleneklere ilişkin tarih araştırmalarını dışlamasından yok, belgelere dayanmak yerine insanları, etkinliklerini ve ürünlerini olabildiğince dolaysız gözleme yöntemini benimsemesinden doğar Bu tür araştırmaların sonuçlarını insanlık tarihinin bir parçası sayıp insanın kompleks biyoloji ile ilgili ve kültürel gelişme sürecinin daha iyi kavranmasına katkı olarak değerlendirilmesiyle de tarihten ayrılır Aynı biçimde, insan görünüm ve zihniyetindeki çeşitlenmelerle toplu farklılıklar konusundaki yaklaşımıyla da fizyoloji ve psikolojiden ayırt edilir Antropologlar, herhangi bir topluluğun ya da etkinliğin özgül niteliklerini, bunların insanın tarihsel gelişimi içindeki konumuna emrindeki olarak araştırmayı ve yorumlamayı amaçlar
Modern antropoloji araştırmalarının kökleri Keşifler Çağı'na kadar uzanır Bu dönemde, teknolojik açıdan ileri Avrupa kültürleri, çoğunlukla istisnasız kabaveya ilkelbaşlığı aşağı topladıkları birçok gelenekselkültürle ilişkiye girdiler Düşünsel yaşam üzerindeki dini baskının 19 asır ortalarında gevşemesi, insanın kökenleri, insan ırklannm sınıflandırılması, karşılaştırmalı vücut yapısı ve dünya dilleri gibi konulara geniş bir alaka uyandırdı
Charles Darwin'in 1859'da yayınlanan The Origin of Species (18091882 yılları aralarında yaşamış ve canlılarda evrimin doğal ayıklanma yoluyla gerçekleştiğini öne süren teorisiyle, bilim ve akıl tarihinde adeta bir devrim yaratmış olan İngiliz doğa bilimci
Detaylı bilgi için linke tıklayınız Türlerin Kökeni, 1970) adlı yapıtıyla açık açık gündeme gelen evrim kavramı, toplumların ve kültürlerin' vakit içindeki gelişimi konusundaki araştırmalara kayda değer bir ivme kazandırdığı gibi, insan türünün gelişimiyle ilgili çalışmalara da sürat verdi 19 yüzyılın ikinci yansı baştan başa doğrusal tarih anlayışı antropolojiye egemen oldu Bu anlayış, bütün insan topluluklarının belirtilen ve zorunlu kültürel aşamalardan geçtiğini, vahşilikveya barbarlıkdurumundan medeni insanyani Batı Avrupalı insanolmaya içten ilerlediğini savunuyordu
Kari Marx ve yandaşlarının öbür bir toplumsal gelişme kuramı ileri sürmeleri neredeyse benzer dönemlere rastlar Bu kurama kadar, bir toplumdaki hesaplı imal tarzı, bu tarz değişse bile, bu değişime hemen bacak uyduramayan bir dizi bağımsızlık biçimi ortaya çıkanyor ve sonuçta doğan çelişki yeni bir toplumsal düzene yol açıyordu Bu bütünlüklü kuramsal çerçeve, gezginler, tüccarlar ye misyonerler göre toplanan ve arasında Sir James Frazer'ın The Golden Bough (1890; Altın Dal) adlı ünlü kitabının da bulunduğu bir dizi yapıtta derlenen varlıklı ama düzensiz bilgilere oranla, düşünsel yaşamı çok daha içten etkiledi
Kuzey Amerikalı ve Batı Avrupalı birincil antropologların zinde kültürel önyargılannın yerini 20 yüzyılın başlannda dağıtılmış toplum ve kültürlere daha çoğulcu ve göreli bir bakış açısı aldı Bu yeni anlayışta; her toplum fiziksel çevresinin, kültürel ilişkilerinin ve değişik diğer öğelerin eşsiz bir ürütıü olarak kabul ediliyordu Bu yönelimin sonucunda deneyde kullanılan data, alan araştırması ve belirtilen kültürel ve doğal çevre içindeki insan davranışının belgelenmesi yeni bir şive kazandı Antropolojide kültür tarihi okulunun kurucusu olarak aşina Alman asıllı Amerikalı bilim adamı Franz Boas, bu akımın ilk temsilcisi sayılır
Boas ve ilk kez Ruth Benedict, Margaret Mead, Edward Sapir edinmek üzere onun izinden gidenler, 20 yüzyılın uzun bir bölümü boyunca Amerikan antropolojisine baskın oldular Bir kültürde rastlanan değişik kalıplar, ayırt edici özellikler ve gelenekler arasındaki bütünlüğü inceleyen işlevselci girişim, köklerini kültür tarihi okulundan aldı bu arada, Paris Üniversitesi Irkbilim Enstitüsü'nün kurucusu Marcel Mauss da, Fransa'da sürdürdüğü araştırmalannda, insan toplumlarının kendi kendini aranjör ve kültürel sisteminin bütünlüğünü korumaya karşın yöntemlerle değişen koşullara uyan bütünsel yapılar olduğunu vurguluyordu
Mauss, Fransa'da Claude LeviStrauss, İngiltere'de de Bronislaw Malinowski ve AR RadcliffeBrovvn gibi birbirinden çok öbür görüşlere sahip bilim adamlannı önemli ölçüde etkiledi Malinowski, katı işlevselci bir yaklaşıma yönelirken, RadcliffeBrown ve LeviStrauss yapısalcılığın temellerini attılar Bu iki okul, toplumsal tarihin toplumsal kuramın temeli olamayacağı konusunda anlaşıyordu Buna karşılık işlevselciler toplumsal olayların çözümlenmesindeki tek geçerli yöntemin, bu olayların toplumdaki işlevini betimlemek olduğunu ileri sürerken, yapısalcılar tam aksine, geniş olaylar yelpazesinin aşağı yatan sistemin veya yapının niteliği ile ilgili ipuçları veren olguları ya da nesneleri tanımlamaya çalıştılar Yapısalcılara kadar, toplumun üyeleri, laf konusu sistemi, mitler ve simgeler aracılığıyla fakat belli belirsiz ayrım edebiliyordu
Ruth Benedict'in 1930'larda Güneybatı Amerika Yerlileri üstünde yaptığı çalışmalar, kültürel antropolojinin bir daha alçak dalı olan kültürel psikolojinin doğuşuna yol açtı Benedict, kültürlerin kendi yavaş gelişimleri içinde, üyelerini kayıtlı bir psikolojik dizgeyikabule zorladığını ileri sürüyordu; bu nedenle ırk gerçekliği çevresel öğelerden egemen olarak, kültürün biçimlendirdiği çerçeve içinde yorumluyordu Örneklerini geleneksel diye nitelenen toplumlarda olduğu dek çağdaş toplumlardaki değer sistemlerinde ya da kültürel biçimleniştebulan kültür karakter ilişkisi, böylece yoğun bir araştırma konusu haline geldi
Kültürel insanbilim bağımsız bir sosyal bilim olma yolunda çabuk ilerlerken; maddi insanbilim de insanın doğal çevresi içindeki yerini tanımlamak, insanla öbür primatlar arasındaki farklılıkları belirlemek ve değişik insan ırkları arasındaki fiziksel ayrımları sınıflandırmak yönünde araştırmalarını sürdürdü Danvin'in evrim kuramının 19 yüzyılın ikinci yarısında genel kabul görmesi üstüne, maddi antropologlar insanın çok eski dönemlerini anlayabilmek için arkeolog ve paleontologlarm buluntulanndan yararlanmaya başladılar
20 yüzyılın başında, ırklar epeyce muhakkak bir biçimde sınıflanmış, üst primatlar arasındaki farklılıklann geniş bir dökümü yapılmıştı 1900'de Gregor Mendel'in genel genetik yasalarının tekrar keşfedilmesi ve AB O kan gruplarının bulunması, cins içindeki evrim kavramına yeni bir manâ kazandırdı 20 yüzyılın sonlanna doğru fiziki antropologlar fosillerden elde edilen verilerin ışığında, insanın yaklaşık yarım milyon yıllık evriminin şemasını çıkartmayı başardılar
Modern antropolojinin alaka alanlarıyla yöntemleri bedensel, biyolojik, davranışçı ve toplumsal bilimlerin uzmanlıklarına giren geniş bir yelpazeye yayılmıştır Mesela, arkeolojik buluntuların göreli yaşları, atom fiziğinin geliştirdiği radyokarbon tarihleme yöntemiyle hesaplanmaktadır Bambaşka toplumların coğrafi kökenlerini ortaya tümdengelim çalışmalannda, özellikle insan kalıtımı üzerinde araştırmacı biyologların geliştirdiği yöntemlerden yararlanılır Kan grubu araştırmalarında kalıtımsal tekniklerinin kullanılması sonucu, örneğin Avrupalı çingenelerin Hindistan'dan geldiği ortaya çıkmıştır Değişik toplumlardaki aile ilişkilerini, ensest gibi konulardaki tabuları, dinsel ve hukuksal uygulamaları iyi anlamak isteyen antropologlar ise, psikoloji bilgisinden, özellikle de psikanalitik kuramdan yararlanmıştır
Günümüzde kültürel insanbilim bazı çetin sorunlarla aleyhinde karşıyadır Bu sorunlar kurama ve uygulamaya ilişkin edinmek üzere başlıca iki düzeyde ele alınabilir Her iki düzeydeki sorunların büyük bölümü de ideolojik niteliklidir Kuramsal açıdan, disiplinin bütün bir iç tutarlılığa ulaştığını söylemek güçtür Kültürel antropoloji az önce tek bir kavramlar bütünü oluşturamamıştır Bir kültür bilimiancak, antropologlar etnosantrizmden arındıkları, kuramsal açıdan manalı, evrensel ve tarafsız kavramlar üretebildikleri vakit var olacaktır Tüm toplum bilimleri için geçerli olan bu sorunun kültürel insanbilim gibi belli başlı amacı kültürler arası mukayese gerçekleştirmek olan bir bilim dalı için farklı bir önemi vardır
öte yandan modern disiplinde bölge araştırmasına bahşedilen tartma, çözümlenmek, karşılaştırılmak, sınıflandırılmak ve yorumlanmak üzere bekleyen muazzam bir veriler yığınına yol açmış, ama bu defa de verilerin sistemleştirilmesi ve genelleştirilmesi şiddetleşmiştir Uygulamalı araştırmalara bahşedilen önemin bir diğer sakıncası da, genç kültürel antropologlar kuşağını genel ve kuramsal yaklaşımdan uzaklaştırması, bu vesile ile de disiplinin kendi gelişimini tehlikeye atmasıdır
Gerçekte karşılaşılan sorunların başında, kültürel antropolojinin geleneksel araştırma nesnesinin, bir başka deyişle ilkelya da gelenekselkültürlerin giderek yok olması gelmektedir Fakat bu konuda ideolojik unsur de önemlidir İdeolojik öğe, hem araştırmayı yapan insanbilim uzmanı için keza de araştırılan toplum için geçerlidir Antropolojik araştırma konusu olan toplumlar, bunu bir aşağılanma göstergesi olarak değerlendirebilir Gerçekten de Afrikalı aydınlar, alaka alanı toplumların ilkelliğiolan bir bilim dalma karşı duydukları tepkiyi açıkça dile getirmiştir
Kültürel antropologun kendi açısından bakıldığında da ideolojik boyutun iki yönü vardır Insanbilim Uzmanı ayrıca parçası olduğu kültürün ideolojisinden kurtulmak hem de araştırdığı toplumun ideolojisini anlamak ve tarafsızca açıklama yapmak zorundadır bu arada vardığı sonuçlar her iki tarafı da memnun etmeyebilir Antropolog, geleneğin önemini vurguladığı için gericiolarak nitelenebileceği gibi, yaptığı araştırmaların sonuçları, sömürgeci devletler göre, kendisinin onaylamadığı politikaların uygulanmasında kullanılabilir
Gerçekte karşılaşılan manâlı bir sorun da araştırmalara ayrılan fonların kısıtlı olmasıdır Bu, daha detaylı araştırmaların yapılmasını engellemektedir Batılı olmayan kültürel antropologların yüz yüze geldikleri bir sorun da, disiplinde etken olan dil sorunudur Başka bilim dallarında olduğu gibi, antropolojide de Batı dillerinin etken olması, Batılı olmayan antropologların çalışmalarının sonuçlarını yaygınlaştırmakta zorluk çekmelerine yol açmaktadır
Bu sorunların hepsi kültürel antropologların kendi içlerinde yoğun kavga konusudur Uygulamalı Antropoloji Derneği, özellikle ideolojik boyutun sorun olmaktan çıkmasını sağlayabilmek nedeniyle, 1951 'de araştırmalarda uyulması gereken bir ahlak çerçevesi oluşturmuş ve yayınlamıştır; fakat beklenebileceği gibi ikilem sürmektedir
*