Ardıç Kuşu ARDIÇ KUŞU Ankara’da işim uzamıştı İstanbul’ a dönüş için aldığım biletimi değiştirmem gerekiyordu Öğle arasında Sıhhiye’deki otobüs yazıhanesine gidip biletimi erteletmek için telaş ediyordum Kalabalıkta koşarak yazıhaneye ulaşmaya çabalarken çarpıştık o ihtiyar adamla Sendeledi elindeki büyük sepette yer alan tahta kaşık, maşalar yola saçıldı Sanırım o da belediye zabıtasından kaçıyordu Kısa süren şaşkınlıktan daha sonra adamın kalkmasına, yola saçılanları toplamaya yardımcı oldum Heyecanlanmış, rengi solmuş, soluk soluğa kalmıştı Sakinleşmesi için koluna girip yol kenarındaki banka oturmasını sağladım Savrulan kaşık ve maşaları toplayıp ben de yanında oturdum Sepetten dağılanları yerine dizip bir yandan da “bırakmıyor şu belediye zabıtaları üç kuruş para kazanalım Eve katkımız olsun diyerek söyleniyordu Tahta kaşıkları dizmesine yardım etmeye çabalarken “Dur hele, şimşir ve ardıç olanları diğerlerine karıştırma diyerek engel oldu — Hepsi tahta kaşık işte, ne fark eder? — Olur mu beyim? Şimşir ve ardıç ile ıhlamur, gürgen bir olur mu? — Bilmem Görsem ağaçlarını bile tanımam herhalde Ne ayrım var arasında? Eline aldığı kaşıklardan birinin sırtını parmaklarıyla okşayarak bana dürüst uzattı: — Ardıç, şimşir sert ağaçtır Kolay bırakmaz kendini, işleyesi Zordur ardıçtan kaşık içeri almamak Fakat evlâdiyeliktir Senelerce kullanırsın Ihlamur gürgen ise yumuşaktır Kolay işlersin fakat ivedi yumuşar, dayanmaz sonra Sivas’ ın Hafik ilçesinde çiftçilik yaptığını, sıhhat sorunları sebebiyle kızının yanında Ankara’ ya yerleştiğini, evin geçimine katkısı olsun diye kaşık ve maşa yapıp işportada sattığını anlattı Bilhassa ardıç ağacının güç bulunduğundan yakındı Elindeki maşayı eliyle okşayarak “ Ardıç kuşu ağacını terk etti Bir araya gelmeleri çok şiddet, artık “ dedi Anlamamış gözlerle bakmış olacağım oysa tanımlama yapma ihtiyacı duydu: Beyim, ardıç kuşunu bilmez çoğumuz Bilenler de unuttu, gitti Ardıç ağacı yabanidir Pek tohumundan üretemezsin, çeliklemeyle de olmaz Ağacın üremesi meyvelerinin ardıç kuşu göre yenilip pisliği ile atılmasına emrindeki Ağacın tohumu ama o zaman filizlenebilir ülkü kazanç — Yani bu kuş olmazsa ardıç ağacı üreyemiyor, böylece mi? — Evet, tıpkı o kadar Bunlar biri birine mahkûm sevdalılardı — Peki, daha sonra ne oldu, kuşlar mı azaldı? — Kuşlar azalmadı, hatta çoğaldılar bile Lakin şehirler büyüdükçe çöplükleri de büyüdü Kuşlar ardıcın meyvelerini yemektense çöplükten beslenmenin daha basit olduğunu keşfettiler Ardıç kuşu ağacını unuttu Şu Anda kentlerin kasabaların çöplüklerinde yaşıyorlar Ardıç ağaçları ise kayboluyor gözümüzün önünden Elindeki kaşığı, diğerlerinin arasına yerleştirdi Sepetine tekrar göz atıp çıkardığı maşayı bana doğru uzattı Bak bu ardıç Çürümez, nemlenmez Bir Zamanlar ölüleri gömdükten sonra mezarlara konulurdu Çürümediği için mezar çökmezdi Son yolculukta arkadaştı, insanlara Şu Anda kıymete bindi Mezarlarda yumuşak ağaçları kullanıyorlar — Olsun, aynı işi gördükten sonra varsın dayanıksız olsun — Şehirliler de hep senin gibi konuşuyor beyim Herkes ardıç kuşu gibi zahmet çekmektense çöplükten kolay geçinmenin, basit yaşamanın yolunu arıyor Ardına bakmıyor Çocuklarım bile kasabada yanımda kalmaktansa ardıç kuşu gibi şehirde daha basit yaşandığını görüp uçup gittiler Sorsan hallerinden çok memnunlar Fakat geride bıraktıklarını bilmiyor, görmüyorlar — Sonunda sen de gelmişsin işte şehre! Buradan medet umuyorsun — Fakat ben ardımda kalanların farkındayım Şehirde emeğin hiç değeri yok Her şey bol, basit ve ucuz Biraz paran olsun emek vermeden yaşayıp, geçip gitmek mümkün bu şehirde — Ne var bunda, şehirler daima böyle? Sustu bir süre Kafasını sağa sola sallayıp kendi kendine söylendi: — Sevgi yok beyim Şehirde sevgi değil! İnsan emeğini sever Ben bu kaşıkları bir bir elimde yapıyorum Beğeninceye kadar uğraşıyorum Kızımın evine katkım olsun diye satıyorum ve bu beni mutlu ediyor Elimin emeğinin beğenilip bir yerlerde kullanıldığını kavramak hoşuma gidiyor Kent insanı ise emek vermediği için sevmesini de bilmiyor Ardıç kuşu gibi yaşıyor, semiriyor, ürüyor fakat geride kalan ardıç ağacının çektiği acıyı bilmiyor, görmüyor Görse bile anlamıyor Bir süre daha konuşmadan oturduk o bankta Ardıç ağacından üretilmiş bir çift kaşık satın almak istedim Sepetine göz atıp seçtiği kaşıkları gazete kâğıdına sarıp uzattı Söylediği fiyattan artı para saptamak istedim; ederinden fazlasını almadı Sepetin ipini omzuna atıp, kucakladı Helâlleştik Sıhhiyeye doğru ağır adımlarla yürüyerek şehrin kalabalığında gözden kayboldu Özel Baskı