iltasyazilim
FD Üye
Arif Nihat Asya Hayatı
Arif Nihat Asya Hayatı Ve Şiirleri
7 Şubat 1904'te Çatalca'da doğdu istanbul'da Yüksek Öğretmen Okulu'nu bitirdi Adana, Malatya, Edirne, Tarsus, Ankara ve Kıbrıs liselerinde edebiyat öğretmenliği yaptı 5 Ocak 1975'te Ankara'da öldüFikrin ağır bastığı şiirlerinde milliyetçilik konusu büyük bir yer tutarÇok renkli ve öbür biçimli şiirler yazmış olan Asya, son şiirlerinde biraz da mistisizme yönelmiştir Şiirinde her zaman bir yenileşme çabası içinde olan şair, etkilerden uzaktan kalarak kendine özgü bol renkli şiir dünyasını yaratmıştırTarihimizin muhteşem ve şanlı sayfalarını şiirleştirdiği de görülür Rubai türünün yeni Türk edebiyatında kayda değer şahsiyetlerinden kabul edilir Bayrak ve vatan, onun mısralarında en usta anlatıcısını bulmuştur
Arif Nihat Asya'nın Eserleri şöyle Şiir kitapları
Heykeltıraş (1924) , Yastığımın Rüyası (1930) , Ayetler (1936) , Bir Bayrak Rüzgar Bekliyor (1946) , Kubbei Hadra (1956) , Kökler ve Dallar (1964) , Emzikler (1964) , Dualar ve Aminler (1967) , Aynalarda Kalan (1969) , Rubaiyyatı Arif (1956) , Kıbrıs Rubaileri (1964) , Nisan (1964) , Kova Burcu (1967) , Avrupa'dan Rubailer (1971)
Arif Nihat Asya Şiirleri
Bir Bayrak Rüzgar Bekliyor
Şehitler tepesi anlamsız değil,
Biri var bekliyor
Ve bir göğüs, nefes almak için;
Rüzğar bekliyor
Türbesi yakışmış bu kutlu tepeye;
Yattığı toprak kesin,
Tuttuğu bayrak belli,
Kim demiş bilinmez asker diye?
Destanını yapmış,kasideye kanmış
Bir el fakat; ahretten uzanmış,
Edeple gelip birer birer öpsün diye faniler!
Öpelim temizse dudaklarımız,
Fakat basmasın toprağa pak değilse ayaklarımız
Rüzğarını kesmesin gövdeler
Sesinden yüksek çıkmasın nutuklar,kasideler
Geri gitsin alkışlar geri,
Geri gitsin ellerin yapma çiçekleri!
Ona oğullardan,analardan dilekler yeter,
Yazın sarı,kışın beyaz çiçekler yeter! Söyledi söyleyenler henüz,
Gel süngülü yiğit alkışlasınlar
Hemen sen söyle laf senin
Şehitler tepesi anlamsız yok,
Toprağını kahramanlar bekliyor! Ve bir sancak dalgalanmak için;
Rüzğar bekliyor!
Destanı yetim,sükutu derin bilinmez askerin;
Türbesi yakışmış bu kutlu tepeye
Yattığı toprak belirlenmiş,
Tuttuğu sancak kesin,
Kim demiş meçhul asker diye?
Marş
Gök mavi, başak sarışın
Tadı ne hoş barışın
Karları ılık olacak
Yarın yuvalarda kışın
On altı yaş kucağına
Koşabilir yirmi yaşın
Kanatları üzerinde
Aşkın, dileğin, alkışın
Gök mavi, başak sarışın
Tadı ne hoş barışın!
Fakat senin on savaşa
Değerinde, ey yurt, bir karışın!
Kubbeler
Dün başlar seferber, eller seferber;
Kurşun eritildi, mermer çekildi
Bunlar, bu kubbeler, bu minareler
Akçayla olacak işler değildi
Böyle bir gemide yendi suyu NUH
Ve bu yelkenlerde kanatlandı RUH
Taşıtıp kalyonla pırlanta, inci
Anıt haline koydu sevinci
Gergefle işleyip bir inci sultan
Ama çiçek verirdi saksıya koysan,
Bulabildinse ey yolcu yerini
Hepsinin alnında altından bir ay
Seyret İstanbulun camilerini
Minare minare, kubbe kubbe say!
Açılır gök mavisi burda gökyüzü,
Gümüşten sütunlar üstünde durur
Kiminin gölgesi dinlenir yerde,
Kiminin beyazı sulara vurur
Allaha giden yol buralardadır,
Kapılar açılır şerefelerden,
Burdan uğurlanır mubarek aylar,
Bayram burda başlar arifelerden
Mihraplar, kemerler, kubbeler yapmış,
Sultanı, çerisi, piri, veziri,
Nesilden nesile götürsün diye
Kanatlar üzerinde şanlı TEKBİRİ
Nice başbuğların açtığı yerde:
Biri yardan geçmiş,öteki serden,
Yolcular gidiyor yarına doğru,
Kafile kafile bu köprülerden
Kuşun uçuş, gülün açış saati,
Tanrının fermanı yüce kubbede
Duyulur uyanık Fatihin 'Uyan! '
Dediği uzak Sultan Ahmede
Diken dikmiş, yakan yakmış mumunu,
Şamdanlar şamdanlar, ulu şamdanlar
Ama aydınlığıyla, asırlar boyu
Yolunu bulurdu yolda kalanlar
Burda kubbe, kemer ve mihrap olmuş,
O kıvrak şekli ki serhadde yaydı;
Atlas bayrakların dalgalarında
Rüzgarla öpüşen ince bir aydı
Kimi yıkanırdı şadırvanlarda
Tekbire HU HU katıyor kimi;
Beyazıt önünden güvercinlerin
İncidir yemi
Söyleyin ey nazlı haber kuşları:
Tuna boylarından müjde geldi mi?
Uzaklarda kırık minarelerden
Gökte bir kapıyı vurur leylekler;
Bir gün açılacak o büyük kapı
Ve kanatlar yere inmeyecekler
Taraf taraf, kol kol şu yamaçlardan
Açtıkça fetihler tarihi Türkün
Kubbeler erecek bir gün murada
Ve minareler dal verecek bir gün
Geçerken altından bu loş kemerin
Menekşe menekşe gül güldür içi
Kapanmaz kapısı Allah evinin
Ki beş zaman gürül gürüldür içi
Çinliler çinliler taze çinliler:
Boyası göz nuru, fırçası kirpik
Ey sanat ' Kuruyan dallarımıza
Bir yeşil yaprak ver ' demeye geldik
Biri hattın; biri mermerin, tuncun,
Kurşunun sırrını aramış bulmuş;
Yesari elinde 'Lafzai Celal'
Sinan'da kubbeyle minare olmuş
İşte bir kubbe ancak söyler saati
Yolcu ilk, dalgalar son cemaati,
Mavidir çinisi, yenidir adı;
Mermerini sisler karartamadı
Şahzade, Laleli, Haseki Sultan
Hepsinin üzerinde Süleymaniye
Süleymaniyeden, Ayasofyadan
Yollar iner dal dal Yenicamiye
Yelken yelken, seren seren geiler;
Yamaçta, kıyıda, yolda Camiler,
Bu Horasan, mermer kurşun dağları
Omuzunda taşıdığı çağları
Taşıyacak daha çağlar baştan başa
Ve yer çekmeyecek, yere koyunca
Yolları arkada bırakan çabuk;
Kanatlarımızla, atlarımızla
Aşarken toprağı, taşı, denizi
Bu kurşun memeler emzirdi bizi
Böyle bir gemide, yendi suyu NUH
Ve bu yelkenlerde, kanatlandı RUH
Sancak
Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü
Kız kardeşimin gelinliği,
Şehidimin son örtüsü,
IŞIK ışık dalga dalga bayrağım,
Senin destanını okudum
Senin destanını yazacağım,
Sana benim gözümle bakmayanın
Mezarını kazacağım,
Seni selamlamadan uçan kuşun
Yuvasını bozacağım,
Dalgalandığın yerde ne nefret edilen şey ne üzüntü,
Gölgende bana da bana da yer ver
Sabahtan olmasın günler doğmasın ne çıkar,
Yurda ay yıldızının ışığı yeter,
Savaş bizi karlı dağlara götürdüğü gün,
Kizıllığında ısındık,
Dalgalardan çöllere düşürdüğü gün
Gölgene sığıındık,
Ey hemen süzgün rüzgarlarda dalğalı
Barışın güvercini, savaşın kartalı
Yüksek yerlerde açan çiçeğim
Senin aşağı doğdum
Senin dibinde öleceğim,
Tarihim, şerefim, şiirim, her şeyim
Yer yüzünde yer beğen,
Nereye dikilmek istersen,
Söyle seni oraya dikeyim
Dua
Biz,kısık seslerizminareleri,
Sen,ezansız vazgeçme Allahım!
Ya çağır şurda bal yapanlarını,
Ya kovansız vazgeçme Allahım!
Mahyasızdır minarelergöğü de,
Kehkeşansız vazgeçme Allahım!
Müslümanlıkla yoğrulan yurdu,
Müslümansız vazgeçme Allahım!
Bize baskı vercihad meydanını,
Pehlivansız bırakma Allahım!
Kahraman bekleyen yığınlarını,
Kahramansız bırakma Allah'ım!
Bilelim hasma karşısında koymasını,
Bizi cansız bırakma Allah'ım!
Yarının yollarında yılları da,
Ramazansız bırakma Allah'ım!
Ya dağıt öksüz kalan sürünü,
Ya çobansız bırakma Allah'ım!
Bizi sen sevgisiz,susamış,havasız;
Ve vatansız bırakma Allah'ım!
Müslümanlıkla yoğrulan yurdu,
Müslümansız bırakma Allah'ım!
Ağrı
Bir âbide istersen eğer, Ağrı'ya git!
Yükseklerden gelen büyük çağrıya git!
Çıkmışken gezgin, Sancı'nın zirvesine,
Dönmek ne demek? Kanatlanıp Tanrı'ya git!
Arif Nihat Asya'nın Kısa Şiirleri *
Arif Nihat Asya Hayatı Ve Şiirleri
7 Şubat 1904'te Çatalca'da doğdu istanbul'da Yüksek Öğretmen Okulu'nu bitirdi Adana, Malatya, Edirne, Tarsus, Ankara ve Kıbrıs liselerinde edebiyat öğretmenliği yaptı 5 Ocak 1975'te Ankara'da öldüFikrin ağır bastığı şiirlerinde milliyetçilik konusu büyük bir yer tutarÇok renkli ve öbür biçimli şiirler yazmış olan Asya, son şiirlerinde biraz da mistisizme yönelmiştir Şiirinde her zaman bir yenileşme çabası içinde olan şair, etkilerden uzaktan kalarak kendine özgü bol renkli şiir dünyasını yaratmıştırTarihimizin muhteşem ve şanlı sayfalarını şiirleştirdiği de görülür Rubai türünün yeni Türk edebiyatında kayda değer şahsiyetlerinden kabul edilir Bayrak ve vatan, onun mısralarında en usta anlatıcısını bulmuştur
Arif Nihat Asya'nın Eserleri şöyle Şiir kitapları
Heykeltıraş (1924) , Yastığımın Rüyası (1930) , Ayetler (1936) , Bir Bayrak Rüzgar Bekliyor (1946) , Kubbei Hadra (1956) , Kökler ve Dallar (1964) , Emzikler (1964) , Dualar ve Aminler (1967) , Aynalarda Kalan (1969) , Rubaiyyatı Arif (1956) , Kıbrıs Rubaileri (1964) , Nisan (1964) , Kova Burcu (1967) , Avrupa'dan Rubailer (1971)
Arif Nihat Asya Şiirleri
Bir Bayrak Rüzgar Bekliyor
Şehitler tepesi anlamsız değil,
Biri var bekliyor
Ve bir göğüs, nefes almak için;
Rüzğar bekliyor
Türbesi yakışmış bu kutlu tepeye;
Yattığı toprak kesin,
Tuttuğu bayrak belli,
Kim demiş bilinmez asker diye?
Destanını yapmış,kasideye kanmış
Bir el fakat; ahretten uzanmış,
Edeple gelip birer birer öpsün diye faniler!
Öpelim temizse dudaklarımız,
Fakat basmasın toprağa pak değilse ayaklarımız
Rüzğarını kesmesin gövdeler
Sesinden yüksek çıkmasın nutuklar,kasideler
Geri gitsin alkışlar geri,
Geri gitsin ellerin yapma çiçekleri!
Ona oğullardan,analardan dilekler yeter,
Yazın sarı,kışın beyaz çiçekler yeter! Söyledi söyleyenler henüz,
Gel süngülü yiğit alkışlasınlar
Hemen sen söyle laf senin
Şehitler tepesi anlamsız yok,
Toprağını kahramanlar bekliyor! Ve bir sancak dalgalanmak için;
Rüzğar bekliyor!
Destanı yetim,sükutu derin bilinmez askerin;
Türbesi yakışmış bu kutlu tepeye
Yattığı toprak belirlenmiş,
Tuttuğu sancak kesin,
Kim demiş meçhul asker diye?
Marş
Gök mavi, başak sarışın
Tadı ne hoş barışın
Karları ılık olacak
Yarın yuvalarda kışın
On altı yaş kucağına
Koşabilir yirmi yaşın
Kanatları üzerinde
Aşkın, dileğin, alkışın
Gök mavi, başak sarışın
Tadı ne hoş barışın!
Fakat senin on savaşa
Değerinde, ey yurt, bir karışın!
Kubbeler
Dün başlar seferber, eller seferber;
Kurşun eritildi, mermer çekildi
Bunlar, bu kubbeler, bu minareler
Akçayla olacak işler değildi
Böyle bir gemide yendi suyu NUH
Ve bu yelkenlerde kanatlandı RUH
Taşıtıp kalyonla pırlanta, inci
Anıt haline koydu sevinci
Gergefle işleyip bir inci sultan
Ama çiçek verirdi saksıya koysan,
Bulabildinse ey yolcu yerini
Hepsinin alnında altından bir ay
Seyret İstanbulun camilerini
Minare minare, kubbe kubbe say!
Açılır gök mavisi burda gökyüzü,
Gümüşten sütunlar üstünde durur
Kiminin gölgesi dinlenir yerde,
Kiminin beyazı sulara vurur
Allaha giden yol buralardadır,
Kapılar açılır şerefelerden,
Burdan uğurlanır mubarek aylar,
Bayram burda başlar arifelerden
Mihraplar, kemerler, kubbeler yapmış,
Sultanı, çerisi, piri, veziri,
Nesilden nesile götürsün diye
Kanatlar üzerinde şanlı TEKBİRİ
Nice başbuğların açtığı yerde:
Biri yardan geçmiş,öteki serden,
Yolcular gidiyor yarına doğru,
Kafile kafile bu köprülerden
Kuşun uçuş, gülün açış saati,
Tanrının fermanı yüce kubbede
Duyulur uyanık Fatihin 'Uyan! '
Dediği uzak Sultan Ahmede
Diken dikmiş, yakan yakmış mumunu,
Şamdanlar şamdanlar, ulu şamdanlar
Ama aydınlığıyla, asırlar boyu
Yolunu bulurdu yolda kalanlar
Burda kubbe, kemer ve mihrap olmuş,
O kıvrak şekli ki serhadde yaydı;
Atlas bayrakların dalgalarında
Rüzgarla öpüşen ince bir aydı
Kimi yıkanırdı şadırvanlarda
Tekbire HU HU katıyor kimi;
Beyazıt önünden güvercinlerin
İncidir yemi
Söyleyin ey nazlı haber kuşları:
Tuna boylarından müjde geldi mi?
Uzaklarda kırık minarelerden
Gökte bir kapıyı vurur leylekler;
Bir gün açılacak o büyük kapı
Ve kanatlar yere inmeyecekler
Taraf taraf, kol kol şu yamaçlardan
Açtıkça fetihler tarihi Türkün
Kubbeler erecek bir gün murada
Ve minareler dal verecek bir gün
Geçerken altından bu loş kemerin
Menekşe menekşe gül güldür içi
Kapanmaz kapısı Allah evinin
Ki beş zaman gürül gürüldür içi
Çinliler çinliler taze çinliler:
Boyası göz nuru, fırçası kirpik
Ey sanat ' Kuruyan dallarımıza
Bir yeşil yaprak ver ' demeye geldik
Biri hattın; biri mermerin, tuncun,
Kurşunun sırrını aramış bulmuş;
Yesari elinde 'Lafzai Celal'
Sinan'da kubbeyle minare olmuş
İşte bir kubbe ancak söyler saati
Yolcu ilk, dalgalar son cemaati,
Mavidir çinisi, yenidir adı;
Mermerini sisler karartamadı
Şahzade, Laleli, Haseki Sultan
Hepsinin üzerinde Süleymaniye
Süleymaniyeden, Ayasofyadan
Yollar iner dal dal Yenicamiye
Yelken yelken, seren seren geiler;
Yamaçta, kıyıda, yolda Camiler,
Bu Horasan, mermer kurşun dağları
Omuzunda taşıdığı çağları
Taşıyacak daha çağlar baştan başa
Ve yer çekmeyecek, yere koyunca
Yolları arkada bırakan çabuk;
Kanatlarımızla, atlarımızla
Aşarken toprağı, taşı, denizi
Bu kurşun memeler emzirdi bizi
Böyle bir gemide, yendi suyu NUH
Ve bu yelkenlerde, kanatlandı RUH
Sancak
Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü
Kız kardeşimin gelinliği,
Şehidimin son örtüsü,
IŞIK ışık dalga dalga bayrağım,
Senin destanını okudum
Senin destanını yazacağım,
Sana benim gözümle bakmayanın
Mezarını kazacağım,
Seni selamlamadan uçan kuşun
Yuvasını bozacağım,
Dalgalandığın yerde ne nefret edilen şey ne üzüntü,
Gölgende bana da bana da yer ver
Sabahtan olmasın günler doğmasın ne çıkar,
Yurda ay yıldızının ışığı yeter,
Savaş bizi karlı dağlara götürdüğü gün,
Kizıllığında ısındık,
Dalgalardan çöllere düşürdüğü gün
Gölgene sığıındık,
Ey hemen süzgün rüzgarlarda dalğalı
Barışın güvercini, savaşın kartalı
Yüksek yerlerde açan çiçeğim
Senin aşağı doğdum
Senin dibinde öleceğim,
Tarihim, şerefim, şiirim, her şeyim
Yer yüzünde yer beğen,
Nereye dikilmek istersen,
Söyle seni oraya dikeyim
Dua
Biz,kısık seslerizminareleri,
Sen,ezansız vazgeçme Allahım!
Ya çağır şurda bal yapanlarını,
Ya kovansız vazgeçme Allahım!
Mahyasızdır minarelergöğü de,
Kehkeşansız vazgeçme Allahım!
Müslümanlıkla yoğrulan yurdu,
Müslümansız vazgeçme Allahım!
Bize baskı vercihad meydanını,
Pehlivansız bırakma Allahım!
Kahraman bekleyen yığınlarını,
Kahramansız bırakma Allah'ım!
Bilelim hasma karşısında koymasını,
Bizi cansız bırakma Allah'ım!
Yarının yollarında yılları da,
Ramazansız bırakma Allah'ım!
Ya dağıt öksüz kalan sürünü,
Ya çobansız bırakma Allah'ım!
Bizi sen sevgisiz,susamış,havasız;
Ve vatansız bırakma Allah'ım!
Müslümanlıkla yoğrulan yurdu,
Müslümansız bırakma Allah'ım!
Ağrı
Bir âbide istersen eğer, Ağrı'ya git!
Yükseklerden gelen büyük çağrıya git!
Çıkmışken gezgin, Sancı'nın zirvesine,
Dönmek ne demek? Kanatlanıp Tanrı'ya git!
Arif Nihat Asya'nın Kısa Şiirleri *