iltasyazilim
FD Üye
aristotales ve platonun genel anlayışı nedir ve devlet yapısına bakışları
PLATON ve ARİSTOTELES
Aristo ve Platon, ademoğlu için kıymetli bir yaşamın sadece bir cemiyet içerisinde muhtemel olacağına inanır Cemiyetle, her ikisi de Yunan büyük kasaba devletini kastetmektedir Oysa idealist rasyonalist Platon ile eleştirel, ihtiyatlı filozof Aristo arasındaki genel karşıtlık iki filozofun toplum görüşlerinde de açığa çıkmaktadır Platon var olan koşulları aklın talepleri doğrultusunda eleştirir ve siyaseti, bir vazife gibi görür: Var olan koşulları ideal olana yaklaştırma görevi Halbuki Aristo mevcut devlet formlarıyla yola çıkar ve O ’nun için us, gerçekte var olanı değerlendirmek ve tasnif etmek için bir araçtır Seslenmek ki Platon mevcut düzenin ötesinde, mahiyeti itibariyle yeni olanı ararken, Aristo mevcut olanlardan en iyisini bulmaya çalışmaktadır Zamanının şehir devletlerindeki siyasal koşullara uygunluğu göz önünde bulundurulduğunda, bu noktada Aristo ’nun söyledikleri daha gerçekçidir
Buradaki Platon ve Aristo tanımlaması elbette bir basite indirgemedir Lakin bu tespit bile, her ikisinin salt siyasal ve felsefî teorilerindeki muhakkak farklılıkları gün yüzüne çıkarmaya asistan olacak mahiyettedir Ama aralarındaki farklılıklara dikkat çekerken fazla fazla karşılıklı noktada buluştukları gerçeği gölgelenmemelidir Platon ’dan Aristo ’ya uzanan gelişmedeki bağlantı, Aristo ’nun Platon ’a karşısında çıkmış olması gerçeğiyle ilişkilidir; yani Aristo, yalnızca yeni bir bakış açısı sunmakla kalmaz, Platona aleyhinde argümanlar da sıralar Kimin daha iyi bir düşünür olduğu karşılaştırması yapmadan şunu söyleyebiliriz ki, Aristo bir nesil Platon ’un akılcı devamını temsilcilik etmektedir Örnek verirsek, Aristo, tıpatıp Platon ’un yaptığı gibi, Platonik idealar teorisini eleştirir
TÖZ ve NİTELİKLERİ
Platon, geçerli ders kitaplarındaki açıklamalarda yazdığı üzere, ideaların sahiden var olan şey olduğunu söylerken Aristo, bağımsız bir biçimde var ola*nın kayıtlı şeyler, yani Aristo terminolojisini kullanırsak, "tözler" olduğunu id*dia eder Eyfel Kulesi, komşunun atı ve bu kalem kayıtlı şeylere veya Aristovari anlamda tözlere dair örneklerdir: Egemen biçimde var olurlar Eyfel Kulesi*nin yüksekliği, komşunun atının altın sarısı rengi, kalemin altıgen kesiti ise ku*leden, kalemden, attan bağımsız mevcut olamayan niteliklerdir Tözlerin nitelikleri vardır, niteliklerse tözlerin nitelikleri olarak vardırlar; lakin, bunun ötesinde, niteliklerin herhangi bir egemen mevcudiyetleri yoktur Değişik sarı renkli nesnelere bakarak "sarı" niteliği hakkında konuşabilir ve öteki nesnelerden ve niteliklerden benzer biçimde söz edebiliriz Ancak, Aristo ’ya göre, bu "sarıyı" egemen olarak var olan bir ideaya dönüştürmez Sarı niteliği, sadece sarı şeylerdedir ve sarı şeylerde olduğu için var olacaktır Aynı biçimde, Kara Hoş, Düldül, Delifişek ve öteki atlara baktığımız vakit onlardan at olarak laf edebiliriz Şu halde, belirli atların her birinin kişisel ve tesadüfi nitelikle*rini göz ardı ediyor ve beygir olarak tümünün iki taraflı niteliğine odaklanıyoruz Atla*rın ne incetoparlak, ne insancılinatçı olması, ne de kahverengisan olması bu nedenle aslî olmamaktadır Bir atın özünün ne olduğunu düşündüğümüzde bu nitelikler öze ait olmamaktadır Oysa, bunların haricen diğer nitelikler de vardır oysa bunlar olmadan bir beygir, at olarak kalamaz Örnek olarak, memeli elde etmek ve toynaklara sahip elde etmek Öyleyse böyle niteliklere öze ait nitelikler denilebilir: Bu türler tözü neyin nitelediğini ifade ederler Öze ait olan ve olmayan nitelik*ler arasındaki bu ayrımdan yola çıkarak bir cins mefhumu formüle edebiliriz; bir atın öze ait niteliklerini içeren beygir cinsi örneğimizdeki gibi
Şu halde Aristo, tözlerin doğrusu var olan şeyler olduğunu, fakat bu bah*settiğimiz niteliklerin ve cinslerin, tözlerin (belirtilmiş şeylerin) içinde veyahut bun*larla birlikte var olduğu müddetçe, görece bir varlığa sahip olduğunu iddia et*mektedir:
kahverengi kapı belirli şey (töz) egemen varlık
————————————————————–
kahverengi özellik ve cinsler görece varlık
Böylelikle Aristo, ideaları eşyanın seviyesine indirir: Nitelikler ve cinsler vardır; fakat yalnızca belirli şeylerde3
Kısaca, Platon ve Aristo arasındaki ilişkiyi burada şöyle açıklayabiliriz: Her ikisi de kavramsal kelimelerin (niteliklerin adları; örneklendirirsek kırmızı, dairesel; ve türlerin adları; örneklendirirsek;at;,;insan vb) var olan bir şeyle ilgili olduğuna inanır Oysa Platon, bu bir şeylerin; sezilebilir olguların ar*dında var olan idealar olduğuna inanır: Haklı olarak, bu bir sandalyedir ve rengi de mavidir deriz, ama bunu bakmak için sandalye ve mavi ideasına önceden sahip almak zorundayız Çağırmak oysa, mavi sandalye örneğimizde olduğu gibi, ide*alar, olguların ne olduğunu görmemizi muhtemel kılar Aristo bu ;bir şeylerin; sezilebilir olgular içinde var olan formlar olduğuna inanır Oysa bu çok pozitif lafzi olarak anlaşılmamalıdır Aristo ’ya tarafından, aklın yardımıyla evrenseli veya formları kavrayabiliriz Neyin Kara Hoş ’e özgü olduğunu göz ardı ederek evrensel at formunu tahayyül edebilirim Kara Güzel ’i görebilirim, lakin gerçekten Kara Hoş ’in içinde; bulunan beygir formu sadece sezilebilir ve açıklanmış olandan so*yutlama aracılığıyla açık biçimde bilinebilir
Platon ’a kadar duyusal tecrübe, kusursuz bir veri biçimi değildir Gerçek bilgi idealara olan vukûfiyettir ve idealara olan bu vukûfiyet, idealar dünyasına sezilebilir dünyanın ardından; bakmayı gerektirir Aristo ’ya göreyse duyusal tecrübe, ampirik olan, daha olumlu bir konumdadır Aristo ’ya göre nihai olarak sadece açıklanmış şeyler (tözler) vardır Lakin aklın yardımıyla bu şeyler içindeki evrensel formları seçebiliriz Soyutlama gerçekleştirmek suretiyle eşyadaki evrensel formları tanıyabiliriz Başka bir deyişle, duyusal tecrübe ve zihin, Aristo ’da Platon ’a nazaran daha eşit bir hal alır Aristoculuk ve Platonculuk arasındaki bu karşıtlığa ‘evrenseller ’ konusundaki anlaşmazlıkla bağlantılı olarak geri döneceğiz Platon ve Aristo, akıl tarihi incelendiğinde tüm zamanların kendinden sonraki dönemleri en fazla etkileyen iki ismi olarak kabul görmüştür Sokrates ’in öğrencisi ve Aristo ’nun hocası olan Platon ’un etkisinin, 8 yüzyıla kadar olan dönemde Hıristiyan Tanrıbilimi üstünde Aristo ’ya kıyasla daha pozitif hissedildiği görüşü vardır O Kadar ancak bu büyüklüğü bazı zihin adamları; “Platon, yalnız Sokrates öğrencilerinin yok, ola ki Yunan filozoflarının en büyüğüdür Büyük bir düşünür ve aydınlık bir yazar olan Platon baştan sona Yunan felsefesi gerek şekil gerekse öz bakımından en yüksek düzeyine ulaşmıştır ; biçiminde ifade etmişlerdir Keza Nietzche; Hıristiyanlığın, Platonismin genişletilmişi olduğunu bahis ederek bu etkinin gücünü ve büyüklüğünü vurgulamıştır
Platon ’un ayrı zamanlarda ayrı veya aynı soruları sorması, bu sorulara değişik zamanlarda, önce verdiği cevaplardan ayrı olarak cevap vermesi ve hemencecik her konuyu her tarafta sorgulaması, onu incelerken gelişim dönemlerini muhakkak bir sınırla ayırmaya olanak tanımamaktadır Hocası Sokrates den aldığı duraksız sorgulama yöntemleri ile kendi düşüncelerini sürekli sorgulayan Platon ’un anlaşılması bu dönemlerin ilişkileriyle anlatılmasıyla olası olabilecektir
Yunan felsefesi Platon ’a kadar artan ve ulaşan döneme kadar iki dönem geçirmişti Birinci dönemde doğa(kosmos), ikinci dönemde ise, insan(anthropos) sorunu ele alınmıştır Bu dönemlerden daha sonra Yunan felsefesinin üçüncü döneminde ise; birincil iki dönemde doğa ve insan konularında elde edilen bilgilerin bir birleşim içersinde birleştirilmesi, kaynaştırılması denenmiştir Temsilcilerini sofistler ile Sokrates ’te bulan anthropolojik dönemde bilgi, tek taraflı olarak, yalnız pratik yaşam için değerlendirilmek istenmiştir Onun için birincilkosmolojikdönemde üzerinde durulan, araştırılan kâinat ile ilgili metafizik sorunlar az daha tamamen bir yandan bırakılmıştır Yunan felsefesinin üçüncü döneminde ise bu metafizik problemlere yeni bir güçle dönülmüş, bu yeni gelişimin taşıyıcıları da Platon ve Aristoteles olmuştur
Platon ve Aristoteles kendilerinden önceki dönemlerden sistemli olmalarıyla ayrılırlar Platon hayatı baştan başa sistemli olmayı reddetmiş fakat kendi bütünlüğü içinde bir bilim sistemi yaratması, sorunlarının fazla yanlı oluşu, sorunları bir birlik içinde, yani bir sistem içinde işlemesinden nedeniyle Yunan felsefesinin “sistemli dönemi içersinde yer almasının manalı olabileceği düşünülmektedir
Platon 427 yılında Atina da Aigina da(Pire Körfezi ’nde bir ada) doğmuştur Ailesi Atina ’nın en eski aristokrat ailelerindendir Babası yönünden Kral Kodros, annesi yönünden meşhur yasa koyucu Solon ile ilintisi vardır Hem kendisi yaşarken de ailesinin Atina da büyük siyasi nüfuzu vardır Devrin ileri gelenlerinden ve otuzlar yönetiminde bulunan Kritias ile Kharmides ’in akrabası olan annesinin, Platon ’un arkasından Adeimantos ve Glaukon adını verdikleri iki oğlu daha olur Platon soyu ve çevresi bakımından tam bir aristokrattır Bir söylentiye tarafından asıl adı, büyükbabasınınki gibi, Aristoklestir; geniş göğüslü olduğu için cimnastik öğretmeni ona Platon adını takmıştır Platon ’un başlıca adı olan Aristokles, günümüzde sık sık kullanılan “aristokrat ve “asiller kelimelerinin kökenini oluşturmuştur Ayrıca “platonik kelimesi de, çağlar boyunca, “maddi olmayan, sadece düşünsel boyutta var olan anlamında kullanılmıştır Platon iyi bir eğitimle yetişmiş, dağıtılmış öğretmenlerden cimnastik ve müzik dersleri almıştır Alaka alanları içersinde önemli bir yer tuttuğu görünürde felsefeye de Herakleitosçu Kratysas dan dersler alarak başlamıştır Gençliği Atina ’nın kültürce fazla parlak bir dönemine rastladığı için bu gelişmişliğin ve zenginliğin onun üzerinde büyük bir etkisi olmuştur Perikles ’in peşinde gelen bu dönemdeki Atina ’nın sanat ve edebiyat bakımından yüksek düzeyine Platon fazla şey borçludur Platon un varlıklı usta tarzı böyle bir atmosferde oluşmuştur Bir sanatçı ve edebiyatçı olarak yetiştirilmiş olmasından büyük ölçüde istifade etmiş, kurguladığı düşünsel ürünleri, fazla ustaca hatta şiirsel bir anlatımla süsleyerek, asırlar boyu insanları etkilemeyi başarmıştır Ama bu özellikleri yer alan Platon, farklı alanlara yönlendirilmiş türlerde eserler yazmış, yazdıklarını beğenmemiş ve Sokrates ’in üstünde yaptığı derin etki nedeniyle bunları yakmıştır
Atina, Isparta ile birlikte 490 ve 480 yıllarındaki Pers saldırılarının püskürtülmesine önderlik eder ve yunan kentlerinin muhtemel Pers saldırılarına aleyhinde kurdukları delos deniz birliğinde en önemli güç haline gelir Ama savaşın gerisinde artan bir şekilde aşırılığa varan yayılmacı politikası, Atina ’yı Isparta ile çatışmaya sokar Atina ’nın kendi içinde gevşek ve yayılmacı anlayışının tersine Isparta bunu bütün karşıtı olarak oligarşik, tutucu, gücünü baskı aşağı tuttuğu esir sınıfından alan, sanat alanında yeniliklere katlanmayan,askerlik ve yiğitlik erdemlerinin yücelttiği bir anlayıştadır Her kentin bir diğerinin rakibi olarak görüldüğü bu ortamda, MÖ 441 yılında Atina ile Isparta ve kandaşları arasında Peloponesos savaşı başlar Derin yıkımların arkasında Atina 404 yılında tam bir bozguna uğramıştır Platon ’un 409 yılında(18 yaşında) askerliğini yaptığı söylenmektedir
Isparta ve Atina arasındaki bu devlet yapısı farklılıkları ile paralel olarak eğitim yapıları da farklıydı Isparta ’da savaşa eleman yetiştiren bir eğitim sistemi vardı Bireyin değil, toplumun refahı esastı Kolaylık ölçüsü ise savaş yönünden üstünlüktü Muharip yetiştirme esastı Kişi devlete katkıda bulunduğu ölçüde önem kazanmaktaydı Atina eğitimi ile Isparta eğitiminin ortak bir amacı vardı lakin bu amacın hedeflediği ürün farklıydı Eğitimin genel amacı “iyi yurttaş yetiştirmekti Atina Isparta ’nın askeri insan yetiştirme amacından öbür olarak demokrasi için eğitme amacını güdüyordu Okullarda disiplin sert, dayak geneldi Öğretim bireyseldi Öbür konular için farklı okullara gidilirdi Genç, on sekiz yaşına gelince yemin ederek yurttaş kütüğüne geçerdi Bu yeminin sosyal ve moral yönü vardı Doğaldır ancak eğitim sistemleri farklı olan iki toplumun devlet yapıları da farklıydı
Platonun gençliğindeki derin etkiler yaratan Peloponesos Savaşı, yüksek bir idealin çöküşünü, acıyı, umutsuzluğu beraberinde getirir Savaş sırasında Atina ’daki demokratların (tüccar sınıfının) politikaları, eylemleri ona fazlasıyla malzeme sağlar Bütün Atinalılar gibi o da bu bozgunun nedenini Atina ’nın gevşekliği ve beceriksizliğine, Isparta ’nın disiplinine, iyi düzenine bağlar Farklı Alanlara Yönlendirilmiş kanlı olaylardan daha sonra 403 yılında Atina da demokrasi baştan kurulur fakat bundan 4 yıl daha sonra gerçekleşen bir durum Platon ’un demokrasiye olan nefretini haklı çıkarır Sokrates ölüme mahkum edilir Bu ölümün Platon için bir dönüm noktası olduğu önemli bir gerçektir
O dönemdeki Atina demokrasisinin makul tarafları böylece de yoktu Sokrates akıllıların başa gelmesi sistemini öneriyordu Sokrates aklının dikine gidiyor ve fazla düşman kazanıyordu Dört yüz bin Atinalıdan iki yüz elli bini siyasal hakkı olmayan kölelerdi Büyük meclise girenler, bilgisiyle ve değeriyle değil de yalnızca halk çocuğu oldukları için meclise giriyorlardı Sokrates herkesin başa geçme hakkını savunuyor ve başa geçenin en değerli yurttaş olmasını istiyordu Bunu istemekle de devleti çoğunluğun yok, seçkin bir azınlığın yönetmesini istemiş oluyordu ancak, bu da bir yandan ırk çocuğunun bilgisizliğini yüzüne vurmak öte yandan kendilerini en değerli azınlık sayan aristokratların ve zenginlerin insanlar düşmanlığını haklı çıkarıyordu Demokrat Atina ’nın tüm korkusu da, onların kuvvetlenip devleti elde etmeleriydi Sparta ’nın desteklediği demokrasi düşmanları Kritias ’ın önderliğinde başkaldırmaya hazırlanıyorlardı Kritias (Platonun amcası) başkaldırma başarısız olup, öldürülünce demokratlar bu baş kaldırmanın ardındaki Sokrates ’in olduğunu düşündüler “Sokrates de fazla oluyor artık, ne tanrılara saygısı var, ne atalara, ne devlete! Herkesi, her şeyi eleştirmeye, akla vurup çürütmeye kalkıyor; gençlerde hiçbir şeye inanç bırakmıyor diyerek onu suçladılar *
PLATON ve ARİSTOTELES
Aristo ve Platon, ademoğlu için kıymetli bir yaşamın sadece bir cemiyet içerisinde muhtemel olacağına inanır Cemiyetle, her ikisi de Yunan büyük kasaba devletini kastetmektedir Oysa idealist rasyonalist Platon ile eleştirel, ihtiyatlı filozof Aristo arasındaki genel karşıtlık iki filozofun toplum görüşlerinde de açığa çıkmaktadır Platon var olan koşulları aklın talepleri doğrultusunda eleştirir ve siyaseti, bir vazife gibi görür: Var olan koşulları ideal olana yaklaştırma görevi Halbuki Aristo mevcut devlet formlarıyla yola çıkar ve O ’nun için us, gerçekte var olanı değerlendirmek ve tasnif etmek için bir araçtır Seslenmek ki Platon mevcut düzenin ötesinde, mahiyeti itibariyle yeni olanı ararken, Aristo mevcut olanlardan en iyisini bulmaya çalışmaktadır Zamanının şehir devletlerindeki siyasal koşullara uygunluğu göz önünde bulundurulduğunda, bu noktada Aristo ’nun söyledikleri daha gerçekçidir
Buradaki Platon ve Aristo tanımlaması elbette bir basite indirgemedir Lakin bu tespit bile, her ikisinin salt siyasal ve felsefî teorilerindeki muhakkak farklılıkları gün yüzüne çıkarmaya asistan olacak mahiyettedir Ama aralarındaki farklılıklara dikkat çekerken fazla fazla karşılıklı noktada buluştukları gerçeği gölgelenmemelidir Platon ’dan Aristo ’ya uzanan gelişmedeki bağlantı, Aristo ’nun Platon ’a karşısında çıkmış olması gerçeğiyle ilişkilidir; yani Aristo, yalnızca yeni bir bakış açısı sunmakla kalmaz, Platona aleyhinde argümanlar da sıralar Kimin daha iyi bir düşünür olduğu karşılaştırması yapmadan şunu söyleyebiliriz ki, Aristo bir nesil Platon ’un akılcı devamını temsilcilik etmektedir Örnek verirsek, Aristo, tıpatıp Platon ’un yaptığı gibi, Platonik idealar teorisini eleştirir
TÖZ ve NİTELİKLERİ
Platon, geçerli ders kitaplarındaki açıklamalarda yazdığı üzere, ideaların sahiden var olan şey olduğunu söylerken Aristo, bağımsız bir biçimde var ola*nın kayıtlı şeyler, yani Aristo terminolojisini kullanırsak, "tözler" olduğunu id*dia eder Eyfel Kulesi, komşunun atı ve bu kalem kayıtlı şeylere veya Aristovari anlamda tözlere dair örneklerdir: Egemen biçimde var olurlar Eyfel Kulesi*nin yüksekliği, komşunun atının altın sarısı rengi, kalemin altıgen kesiti ise ku*leden, kalemden, attan bağımsız mevcut olamayan niteliklerdir Tözlerin nitelikleri vardır, niteliklerse tözlerin nitelikleri olarak vardırlar; lakin, bunun ötesinde, niteliklerin herhangi bir egemen mevcudiyetleri yoktur Değişik sarı renkli nesnelere bakarak "sarı" niteliği hakkında konuşabilir ve öteki nesnelerden ve niteliklerden benzer biçimde söz edebiliriz Ancak, Aristo ’ya göre, bu "sarıyı" egemen olarak var olan bir ideaya dönüştürmez Sarı niteliği, sadece sarı şeylerdedir ve sarı şeylerde olduğu için var olacaktır Aynı biçimde, Kara Hoş, Düldül, Delifişek ve öteki atlara baktığımız vakit onlardan at olarak laf edebiliriz Şu halde, belirli atların her birinin kişisel ve tesadüfi nitelikle*rini göz ardı ediyor ve beygir olarak tümünün iki taraflı niteliğine odaklanıyoruz Atla*rın ne incetoparlak, ne insancılinatçı olması, ne de kahverengisan olması bu nedenle aslî olmamaktadır Bir atın özünün ne olduğunu düşündüğümüzde bu nitelikler öze ait olmamaktadır Oysa, bunların haricen diğer nitelikler de vardır oysa bunlar olmadan bir beygir, at olarak kalamaz Örnek olarak, memeli elde etmek ve toynaklara sahip elde etmek Öyleyse böyle niteliklere öze ait nitelikler denilebilir: Bu türler tözü neyin nitelediğini ifade ederler Öze ait olan ve olmayan nitelik*ler arasındaki bu ayrımdan yola çıkarak bir cins mefhumu formüle edebiliriz; bir atın öze ait niteliklerini içeren beygir cinsi örneğimizdeki gibi
Şu halde Aristo, tözlerin doğrusu var olan şeyler olduğunu, fakat bu bah*settiğimiz niteliklerin ve cinslerin, tözlerin (belirtilmiş şeylerin) içinde veyahut bun*larla birlikte var olduğu müddetçe, görece bir varlığa sahip olduğunu iddia et*mektedir:
kahverengi kapı belirli şey (töz) egemen varlık
————————————————————–
kahverengi özellik ve cinsler görece varlık
Böylelikle Aristo, ideaları eşyanın seviyesine indirir: Nitelikler ve cinsler vardır; fakat yalnızca belirli şeylerde3
Kısaca, Platon ve Aristo arasındaki ilişkiyi burada şöyle açıklayabiliriz: Her ikisi de kavramsal kelimelerin (niteliklerin adları; örneklendirirsek kırmızı, dairesel; ve türlerin adları; örneklendirirsek;at;,;insan vb) var olan bir şeyle ilgili olduğuna inanır Oysa Platon, bu bir şeylerin; sezilebilir olguların ar*dında var olan idealar olduğuna inanır: Haklı olarak, bu bir sandalyedir ve rengi de mavidir deriz, ama bunu bakmak için sandalye ve mavi ideasına önceden sahip almak zorundayız Çağırmak oysa, mavi sandalye örneğimizde olduğu gibi, ide*alar, olguların ne olduğunu görmemizi muhtemel kılar Aristo bu ;bir şeylerin; sezilebilir olgular içinde var olan formlar olduğuna inanır Oysa bu çok pozitif lafzi olarak anlaşılmamalıdır Aristo ’ya tarafından, aklın yardımıyla evrenseli veya formları kavrayabiliriz Neyin Kara Hoş ’e özgü olduğunu göz ardı ederek evrensel at formunu tahayyül edebilirim Kara Güzel ’i görebilirim, lakin gerçekten Kara Hoş ’in içinde; bulunan beygir formu sadece sezilebilir ve açıklanmış olandan so*yutlama aracılığıyla açık biçimde bilinebilir
Platon ’a kadar duyusal tecrübe, kusursuz bir veri biçimi değildir Gerçek bilgi idealara olan vukûfiyettir ve idealara olan bu vukûfiyet, idealar dünyasına sezilebilir dünyanın ardından; bakmayı gerektirir Aristo ’ya göreyse duyusal tecrübe, ampirik olan, daha olumlu bir konumdadır Aristo ’ya göre nihai olarak sadece açıklanmış şeyler (tözler) vardır Lakin aklın yardımıyla bu şeyler içindeki evrensel formları seçebiliriz Soyutlama gerçekleştirmek suretiyle eşyadaki evrensel formları tanıyabiliriz Başka bir deyişle, duyusal tecrübe ve zihin, Aristo ’da Platon ’a nazaran daha eşit bir hal alır Aristoculuk ve Platonculuk arasındaki bu karşıtlığa ‘evrenseller ’ konusundaki anlaşmazlıkla bağlantılı olarak geri döneceğiz Platon ve Aristo, akıl tarihi incelendiğinde tüm zamanların kendinden sonraki dönemleri en fazla etkileyen iki ismi olarak kabul görmüştür Sokrates ’in öğrencisi ve Aristo ’nun hocası olan Platon ’un etkisinin, 8 yüzyıla kadar olan dönemde Hıristiyan Tanrıbilimi üstünde Aristo ’ya kıyasla daha pozitif hissedildiği görüşü vardır O Kadar ancak bu büyüklüğü bazı zihin adamları; “Platon, yalnız Sokrates öğrencilerinin yok, ola ki Yunan filozoflarının en büyüğüdür Büyük bir düşünür ve aydınlık bir yazar olan Platon baştan sona Yunan felsefesi gerek şekil gerekse öz bakımından en yüksek düzeyine ulaşmıştır ; biçiminde ifade etmişlerdir Keza Nietzche; Hıristiyanlığın, Platonismin genişletilmişi olduğunu bahis ederek bu etkinin gücünü ve büyüklüğünü vurgulamıştır
Platon ’un ayrı zamanlarda ayrı veya aynı soruları sorması, bu sorulara değişik zamanlarda, önce verdiği cevaplardan ayrı olarak cevap vermesi ve hemencecik her konuyu her tarafta sorgulaması, onu incelerken gelişim dönemlerini muhakkak bir sınırla ayırmaya olanak tanımamaktadır Hocası Sokrates den aldığı duraksız sorgulama yöntemleri ile kendi düşüncelerini sürekli sorgulayan Platon ’un anlaşılması bu dönemlerin ilişkileriyle anlatılmasıyla olası olabilecektir
Yunan felsefesi Platon ’a kadar artan ve ulaşan döneme kadar iki dönem geçirmişti Birinci dönemde doğa(kosmos), ikinci dönemde ise, insan(anthropos) sorunu ele alınmıştır Bu dönemlerden daha sonra Yunan felsefesinin üçüncü döneminde ise; birincil iki dönemde doğa ve insan konularında elde edilen bilgilerin bir birleşim içersinde birleştirilmesi, kaynaştırılması denenmiştir Temsilcilerini sofistler ile Sokrates ’te bulan anthropolojik dönemde bilgi, tek taraflı olarak, yalnız pratik yaşam için değerlendirilmek istenmiştir Onun için birincilkosmolojikdönemde üzerinde durulan, araştırılan kâinat ile ilgili metafizik sorunlar az daha tamamen bir yandan bırakılmıştır Yunan felsefesinin üçüncü döneminde ise bu metafizik problemlere yeni bir güçle dönülmüş, bu yeni gelişimin taşıyıcıları da Platon ve Aristoteles olmuştur
Platon ve Aristoteles kendilerinden önceki dönemlerden sistemli olmalarıyla ayrılırlar Platon hayatı baştan başa sistemli olmayı reddetmiş fakat kendi bütünlüğü içinde bir bilim sistemi yaratması, sorunlarının fazla yanlı oluşu, sorunları bir birlik içinde, yani bir sistem içinde işlemesinden nedeniyle Yunan felsefesinin “sistemli dönemi içersinde yer almasının manalı olabileceği düşünülmektedir
Platon 427 yılında Atina da Aigina da(Pire Körfezi ’nde bir ada) doğmuştur Ailesi Atina ’nın en eski aristokrat ailelerindendir Babası yönünden Kral Kodros, annesi yönünden meşhur yasa koyucu Solon ile ilintisi vardır Hem kendisi yaşarken de ailesinin Atina da büyük siyasi nüfuzu vardır Devrin ileri gelenlerinden ve otuzlar yönetiminde bulunan Kritias ile Kharmides ’in akrabası olan annesinin, Platon ’un arkasından Adeimantos ve Glaukon adını verdikleri iki oğlu daha olur Platon soyu ve çevresi bakımından tam bir aristokrattır Bir söylentiye tarafından asıl adı, büyükbabasınınki gibi, Aristoklestir; geniş göğüslü olduğu için cimnastik öğretmeni ona Platon adını takmıştır Platon ’un başlıca adı olan Aristokles, günümüzde sık sık kullanılan “aristokrat ve “asiller kelimelerinin kökenini oluşturmuştur Ayrıca “platonik kelimesi de, çağlar boyunca, “maddi olmayan, sadece düşünsel boyutta var olan anlamında kullanılmıştır Platon iyi bir eğitimle yetişmiş, dağıtılmış öğretmenlerden cimnastik ve müzik dersleri almıştır Alaka alanları içersinde önemli bir yer tuttuğu görünürde felsefeye de Herakleitosçu Kratysas dan dersler alarak başlamıştır Gençliği Atina ’nın kültürce fazla parlak bir dönemine rastladığı için bu gelişmişliğin ve zenginliğin onun üzerinde büyük bir etkisi olmuştur Perikles ’in peşinde gelen bu dönemdeki Atina ’nın sanat ve edebiyat bakımından yüksek düzeyine Platon fazla şey borçludur Platon un varlıklı usta tarzı böyle bir atmosferde oluşmuştur Bir sanatçı ve edebiyatçı olarak yetiştirilmiş olmasından büyük ölçüde istifade etmiş, kurguladığı düşünsel ürünleri, fazla ustaca hatta şiirsel bir anlatımla süsleyerek, asırlar boyu insanları etkilemeyi başarmıştır Ama bu özellikleri yer alan Platon, farklı alanlara yönlendirilmiş türlerde eserler yazmış, yazdıklarını beğenmemiş ve Sokrates ’in üstünde yaptığı derin etki nedeniyle bunları yakmıştır
Atina, Isparta ile birlikte 490 ve 480 yıllarındaki Pers saldırılarının püskürtülmesine önderlik eder ve yunan kentlerinin muhtemel Pers saldırılarına aleyhinde kurdukları delos deniz birliğinde en önemli güç haline gelir Ama savaşın gerisinde artan bir şekilde aşırılığa varan yayılmacı politikası, Atina ’yı Isparta ile çatışmaya sokar Atina ’nın kendi içinde gevşek ve yayılmacı anlayışının tersine Isparta bunu bütün karşıtı olarak oligarşik, tutucu, gücünü baskı aşağı tuttuğu esir sınıfından alan, sanat alanında yeniliklere katlanmayan,askerlik ve yiğitlik erdemlerinin yücelttiği bir anlayıştadır Her kentin bir diğerinin rakibi olarak görüldüğü bu ortamda, MÖ 441 yılında Atina ile Isparta ve kandaşları arasında Peloponesos savaşı başlar Derin yıkımların arkasında Atina 404 yılında tam bir bozguna uğramıştır Platon ’un 409 yılında(18 yaşında) askerliğini yaptığı söylenmektedir
Isparta ve Atina arasındaki bu devlet yapısı farklılıkları ile paralel olarak eğitim yapıları da farklıydı Isparta ’da savaşa eleman yetiştiren bir eğitim sistemi vardı Bireyin değil, toplumun refahı esastı Kolaylık ölçüsü ise savaş yönünden üstünlüktü Muharip yetiştirme esastı Kişi devlete katkıda bulunduğu ölçüde önem kazanmaktaydı Atina eğitimi ile Isparta eğitiminin ortak bir amacı vardı lakin bu amacın hedeflediği ürün farklıydı Eğitimin genel amacı “iyi yurttaş yetiştirmekti Atina Isparta ’nın askeri insan yetiştirme amacından öbür olarak demokrasi için eğitme amacını güdüyordu Okullarda disiplin sert, dayak geneldi Öğretim bireyseldi Öbür konular için farklı okullara gidilirdi Genç, on sekiz yaşına gelince yemin ederek yurttaş kütüğüne geçerdi Bu yeminin sosyal ve moral yönü vardı Doğaldır ancak eğitim sistemleri farklı olan iki toplumun devlet yapıları da farklıydı
Platonun gençliğindeki derin etkiler yaratan Peloponesos Savaşı, yüksek bir idealin çöküşünü, acıyı, umutsuzluğu beraberinde getirir Savaş sırasında Atina ’daki demokratların (tüccar sınıfının) politikaları, eylemleri ona fazlasıyla malzeme sağlar Bütün Atinalılar gibi o da bu bozgunun nedenini Atina ’nın gevşekliği ve beceriksizliğine, Isparta ’nın disiplinine, iyi düzenine bağlar Farklı Alanlara Yönlendirilmiş kanlı olaylardan daha sonra 403 yılında Atina da demokrasi baştan kurulur fakat bundan 4 yıl daha sonra gerçekleşen bir durum Platon ’un demokrasiye olan nefretini haklı çıkarır Sokrates ölüme mahkum edilir Bu ölümün Platon için bir dönüm noktası olduğu önemli bir gerçektir
O dönemdeki Atina demokrasisinin makul tarafları böylece de yoktu Sokrates akıllıların başa gelmesi sistemini öneriyordu Sokrates aklının dikine gidiyor ve fazla düşman kazanıyordu Dört yüz bin Atinalıdan iki yüz elli bini siyasal hakkı olmayan kölelerdi Büyük meclise girenler, bilgisiyle ve değeriyle değil de yalnızca halk çocuğu oldukları için meclise giriyorlardı Sokrates herkesin başa geçme hakkını savunuyor ve başa geçenin en değerli yurttaş olmasını istiyordu Bunu istemekle de devleti çoğunluğun yok, seçkin bir azınlığın yönetmesini istemiş oluyordu ancak, bu da bir yandan ırk çocuğunun bilgisizliğini yüzüne vurmak öte yandan kendilerini en değerli azınlık sayan aristokratların ve zenginlerin insanlar düşmanlığını haklı çıkarıyordu Demokrat Atina ’nın tüm korkusu da, onların kuvvetlenip devleti elde etmeleriydi Sparta ’nın desteklediği demokrasi düşmanları Kritias ’ın önderliğinde başkaldırmaya hazırlanıyorlardı Kritias (Platonun amcası) başkaldırma başarısız olup, öldürülünce demokratlar bu baş kaldırmanın ardındaki Sokrates ’in olduğunu düşündüler “Sokrates de fazla oluyor artık, ne tanrılara saygısı var, ne atalara, ne devlete! Herkesi, her şeyi eleştirmeye, akla vurup çürütmeye kalkıyor; gençlerde hiçbir şeye inanç bırakmıyor diyerek onu suçladılar *