iltasyazilim
FD Üye
Arthur Schopenhauer Aşkın Metafiziği kitabı
Aşkın Metafiziği Arthur Schopenhauer
Aşkın metafiziği kitabı hakkında bilgi
Aşkın Metafiziği
Arthur Schopenhauer Aşkın Metafiziği adlı eserinde kadınları, aşkı ve cinsel aşkın metafiziğini tahlil ettiği kısa bir tezidir
İki bölümde ele adığı eserinin ilk bölümü Kadınlara Dair ’dir Ona kadar kadınlar zihinsel ya da somut hiç bir büyük iş için yaratılmamıştır; onlar sabırlı birer yoldaş edinmek, çocuk doğurup büyütmek için vardır Kadınlardan “Philister diye bahseder ve bu kelimeyi önceki eserlerinden birinde tekrar kendisi tanımlamıştır; Philister, zihinsel ihtiyaçları olmayan insan diye betimleme edilir Kadınlar ağırbaşlı ve önemsiz bir hayat sürmelidir Çok artı mutlu veya mutsuz olmamalıdırlar Onlar doğrusu manâlı olan hiçbir şeyi ciddiye almaz, anlayamazlar; önemsedikleri, uyarı ve emek verdikleri şeyler; birinin gönlünü kazanmak, giyim, kuşam, dans, cilt bakımı ve bunlarla benzer şeylerdir Ona kadar doğa da bu duruma yerinde hareket eder; gençliklerinde kadınlar büyüleyici bir güzelliğe sahip olurlar ki böylece onlara bakıp onları koruyacak bir erkeği elde edebilsinler Bir çocuk doğurduklarında ise bu çekicilik silinmeye başlar, çünkü olması gereken olmuştur
Schopenhauer, Avrupa ’da kadınlara yersiz ve yapay bir tartı ve bedel verildiğinden yakınır Kadınlara fiilen sahip olmadıkları niteliklerin bahşedilmesi, onların olmadıkları gibi değerlendirilip gösterilmesi en öncelikle onlara haksızlıktır; bu reel olmayan teşebbüs başta onlar üstünde kaldıramayacakları bir baskı oluşturacaktır Hem bu durumu gerçekmişçesine kabullenen kadınlar sonuçta kendi doğal rollerine yabancılaşacak, bununla beraber büyük işlerde başaramayacaklar, böylelikle her iki alanda da başarısız olacaklar ve mutsuzluğa sürükleneceklerdir Kadınlara hakettikleri bedel ve önemin verilmesi hem onları gerektiği dek mutlu edecek keza de erkekleri rahata erdirecektir Çokeşliliği erkekler için bir yargı olarak görür, tekeşlilikse doğal olmayan, zorlama bir durumdur Karısı hastalanan, çocuk doğuramayan ya da zamanla kendisi için yaşlı ülkü gelmiş bir erkeğin ikinci bir bayan almaması için akılcı bir neden yoktur Bu konuya Türkler ’in yaklaşımını zekice bulması ilginçtir; Bir Türk dostunun deyişiyle, Türkler kadınlarını sadece tohumlarını bırakabilecekleri bir tarla olarak görürler
İkinci kısımda ise Cinsel Aşkın Metafiziği ’ni ele alır Aşk türlü şiir ve sanat eserlerinde yer alır, insanları delirtecek dek güçlü, onlara ceza işletecek kadar büyüleyici olabilmektedir Ama ne dek ulu görünürse görünsün her türlü aşk bütün olarak cinsiyet güdüsünden kaynaklanır Aşkın belirlediği şey gelecek neslin oluşturulmasıdır Bu yüzden aşk yüksek öneme sahip bir meseledir İki sevgilinin gelişen muhabbeti, ileride ebeveynleri olacakları yeni varlığın yaşama iradesidir; onların ilişkileriyle yeni bir varlığın yaşam kıvılcımı tutuşur
Bambaşka cinsiyetten iki kişiyi böyle enerjik ve engellenemez biçimde birbirine çeken şey gerçekte yaşama iradesidir Şahısların birbirlerini sevmeye başladıkları zaman yeni bir varlığın hayatının çıkış noktasıdır Dünyaya gelen yeni varlık, babasının irade ve kişiliğini, anasının zekâsını ve her ikisinin ceset yapısını alır
bununla beraber tutkulu aşk kişilerin birbirine uygunluğundan da kaynaklanır İki kişi birbirine ne değin kusursuz biçimde uygunsa, tutkuları da böylece kuvvetli olacaktır Bunun tam tersi durumda, iki kişinin huy, kişilik, düşünme tarzı ve düşünsel yeterlilik anlamında uyuşmadığı durumda bir aşkın doğması da olasıdır Böyle bir aşk kişileri her şeye karşısında körleştirecek ve mutsuzluğa sürükleyecektir
Schopenhauer ’ a göre, bencillik kişinin derinlerine kök salmıştır, her bireyde istisnasız vardır ve kişiyi harekete geçirebilmek için hiç bocalama duymadan bencilce amaçlara güvenilebilir İşte doğa da kişisel amaçlarını gözeten bireye bir çeşitlilik aldatıcı görünüş yerleştirir Yaptığı şey tekrar aşağıda türün yararına olduğu halde ona bunu kendisi için faydalıymış gibi gösterir Birey kendi amaçlarına hizmet ettiğini zannederken gerçekte buna kölelik eder Kişi cinsiyet dürtüsüne sahiptir ve bunun tatmininin diğer bir bireyin güzelliği veya çirkinliği ile ilgisi yoktur İşte bu noktada birey bu dek özenli ve seçici olmasını bu ilgiye bağlasa da, bu esas olarak türün hatasız bir örneğini meydana getirmeyi amaçlar Bundan nedeniyle kişilerin iki seçim şekli vardır; birey ya en güzel kimseleri tercih eder ya da kendisinde beceriksiz olan özellikleri başkasında arar ve hatta kendisinde yetkisiz olan kusurları başkasında alımlılık olarak görebilir Hoş bir bayan gördüğünde onunla olmanın kendisini dünyadaki her şeyden daha çok mutlu edeceğini düşünen erkeğin hissettiği bu aldatıcı çoşkunluk durumu aslında türün duyuşundan başka bir şey değildir Bu duyuş türün karakterini en iyi biçimde dile getiren özelliklerin korunması seçimine dayanır ve bu yüzden çekicilik kayda değer bir güce sahiptir Yani bir erkeği hoş bir kadını seçmeye iten aslında türde en iyi olanı amaçlayan içgüdüdür; ancak erkek böyle yaparak yalnızca zevkini artmak arayışı içinde olduğunu düşünür Bir böceğin belirtilmiş bir çiçeği seçerken gösterdiği özen ile bir erkeğin kadını seçerken gösterdiği itina birbirine çok benzer ve benzer iradenin ürünüdür Bu şekilde hareket eden her aşık, sonunda ulaştığı hazzın herhengi bir cinsel tatminden hiçbir farkının olmadığını anladığında büyük bir düş kırıklığına uğrayacaktır; bu tatmin sadece türün yararınadır ve türün iradesinin etkisi altındadır
Doğaları gereği bir erkeğin aşkı karşılık gördüğü andan itibaren azalır, sahip olduğu bayan dışında bütün kadınlar ona daha cazip kazanç, kadının aşkı ise karşılık gördüğü andan itibaren artar Bunun sebebi doğanın türün korunmasını ve olası olduğunca büyük bir çoğalmayı hedeflemesidir Bir erkek kolaylıkla yılda yüzün üstünde çocuk yapabilecekken, bir kadın ne kadar fazla erkekle sevişirse sevişsin maksimum bir çocuk yapabilir Bu yüzden erkekler her zaman diğer kadınları isterlerken, kadınlar bir erkeğe yan kalırlar
Türün seçiminde erkekleri yönlendirici etkenler; yaş, üreyebilirlik, afiyet, kemik yapısı, tombulluk, ve çehredir Kadınları ise; şiddet ve cesaret yönlendirir Keza kadının çocuğuna veremeyeceği şeyler de kayda değer rol oynar; omuz genişliği, kas gücü, yiğitlik, sakal ve yarı şeyler Bundan nedeniyle bayan çirkin bir erkeği sevebilir, çünkü onun kusurlarını kendisi giderebilecek ve onu tamamlayabilecektir; ama erkeksi olmayan bir erkeği asla sevmez
İnsan kendisinde yetersiz gördüğü şeyi sever ve bu şekilde kusurlu olarak ortaya meydana çıkan tür düzelme eğilimine girer Bu şekilde bir nesil birbirini bertaraf etme durumu ortaya çıkar Bu sebeple, aşıklar ruh uyumlarından bahsederken, belli başlı olarak meydana getirecekleri varlığın mükemmeliyetinden bahsederler
Tüm zamanlardan şairler bir çok tarz ve şekilde aşk arzusunu dile getirirler Bu özlem, bir kadının elde edilmesinin ölümsüz bir mutluluk, kaybedilmesinin ise dayanılması imkansız bir acı ve mutsuzluk meydana getireceğini düşündürtür Fakat bu açlık ve acı ihtiyaçlarını gelip geçici bir insanın gereksinmelerinde bulamaz; yalnızca türün sınırsız bir ömrü vardır ve bu sebeple yalnızca tür sınırsız acı ve arzulara sahip olabilir Bütün bunlar insanın sıcacık yüreğine hapsedilir Böyle bir yürek bu baki neşe ve kederi dile getirecek yerinde bir açıklama bulamayabilir Yani aşk şiirlerinin malzemesi, kaynağı da budur; dolayısıyla o dünyasal şeylerin ötesine yükselebilir Sevilen kimseye duyulan sevgi ve hayranlık reel kusursuzluklara ve özelliklere dayandırılamaz Zaten çok seven kimse birçok vakit sevdiğini yeteri kadar tanımaz
Görüldüğü gibi, Schopenhauer, cinsiyetçi yaklaşımın bugün dehşet edilen her öğesinin, her tezinin yenilmez savunucusu ve hafıza babası sayılabilir Kadınların haklarını kazanmaya başlıyor oluşu, kadın erkek eşitliğinin düşüncesi bile onu çileden çıkarmaya yetmektedir Bu durumda annesi ile olan ilişkilerinin rol oynadığı söylenebilir Aşk hakkındaki fikirlerinden bazıları yine kadınlara görünüm açısından temellenir; oysa aşkın türün varoluş iradesinden tezahür etmesi ve bu irade üzerinden savunduğu fikirler, günümüzdeki cinsiyetçi ve kişileri metalaştıran bakış açısı da göz önünde bulundurulunca tartışmaya değerdir Tekrar bu fikirler içinde her düzeyde çelişki bulmak mümkündür Kadınların zihinsel kapasitesinin basit şeylerle sınırlı olduğunu anlatır, sonradan çocuğun anasının zekasını aldığını söyler Çocuk böyle bir kapasiteyi miras alıyorsa, kendisi nasıl büyük bir düşünür olabilmiştir? Yine Zihinsel açıdan uyumsuz iki insanın mutsuz olacağını söylemesi, kadınların zihinsel ihtiyaç ve yeteneklerinin olmadığını her zaman vurgulamasıyla çelişir Keza türün mükemmelleşmeye yönelimi ve doğacak olanın mükemmelliği gibi konulardaki fikirleri, kendisinden sonradan gelecek ırkçı görüşleri etkilemiş olabilir
Bu ivedi, Schopenhauer ’ın kadınlara, hayata bakışını ve daha önemlisi felsefesinin dinamiklerini çakmak için önemlidir *
Aşkın Metafiziği Arthur Schopenhauer
Aşkın metafiziği kitabı hakkında bilgi
Aşkın Metafiziği
Arthur Schopenhauer Aşkın Metafiziği adlı eserinde kadınları, aşkı ve cinsel aşkın metafiziğini tahlil ettiği kısa bir tezidir
İki bölümde ele adığı eserinin ilk bölümü Kadınlara Dair ’dir Ona kadar kadınlar zihinsel ya da somut hiç bir büyük iş için yaratılmamıştır; onlar sabırlı birer yoldaş edinmek, çocuk doğurup büyütmek için vardır Kadınlardan “Philister diye bahseder ve bu kelimeyi önceki eserlerinden birinde tekrar kendisi tanımlamıştır; Philister, zihinsel ihtiyaçları olmayan insan diye betimleme edilir Kadınlar ağırbaşlı ve önemsiz bir hayat sürmelidir Çok artı mutlu veya mutsuz olmamalıdırlar Onlar doğrusu manâlı olan hiçbir şeyi ciddiye almaz, anlayamazlar; önemsedikleri, uyarı ve emek verdikleri şeyler; birinin gönlünü kazanmak, giyim, kuşam, dans, cilt bakımı ve bunlarla benzer şeylerdir Ona kadar doğa da bu duruma yerinde hareket eder; gençliklerinde kadınlar büyüleyici bir güzelliğe sahip olurlar ki böylece onlara bakıp onları koruyacak bir erkeği elde edebilsinler Bir çocuk doğurduklarında ise bu çekicilik silinmeye başlar, çünkü olması gereken olmuştur
Schopenhauer, Avrupa ’da kadınlara yersiz ve yapay bir tartı ve bedel verildiğinden yakınır Kadınlara fiilen sahip olmadıkları niteliklerin bahşedilmesi, onların olmadıkları gibi değerlendirilip gösterilmesi en öncelikle onlara haksızlıktır; bu reel olmayan teşebbüs başta onlar üstünde kaldıramayacakları bir baskı oluşturacaktır Hem bu durumu gerçekmişçesine kabullenen kadınlar sonuçta kendi doğal rollerine yabancılaşacak, bununla beraber büyük işlerde başaramayacaklar, böylelikle her iki alanda da başarısız olacaklar ve mutsuzluğa sürükleneceklerdir Kadınlara hakettikleri bedel ve önemin verilmesi hem onları gerektiği dek mutlu edecek keza de erkekleri rahata erdirecektir Çokeşliliği erkekler için bir yargı olarak görür, tekeşlilikse doğal olmayan, zorlama bir durumdur Karısı hastalanan, çocuk doğuramayan ya da zamanla kendisi için yaşlı ülkü gelmiş bir erkeğin ikinci bir bayan almaması için akılcı bir neden yoktur Bu konuya Türkler ’in yaklaşımını zekice bulması ilginçtir; Bir Türk dostunun deyişiyle, Türkler kadınlarını sadece tohumlarını bırakabilecekleri bir tarla olarak görürler
İkinci kısımda ise Cinsel Aşkın Metafiziği ’ni ele alır Aşk türlü şiir ve sanat eserlerinde yer alır, insanları delirtecek dek güçlü, onlara ceza işletecek kadar büyüleyici olabilmektedir Ama ne dek ulu görünürse görünsün her türlü aşk bütün olarak cinsiyet güdüsünden kaynaklanır Aşkın belirlediği şey gelecek neslin oluşturulmasıdır Bu yüzden aşk yüksek öneme sahip bir meseledir İki sevgilinin gelişen muhabbeti, ileride ebeveynleri olacakları yeni varlığın yaşama iradesidir; onların ilişkileriyle yeni bir varlığın yaşam kıvılcımı tutuşur
Bambaşka cinsiyetten iki kişiyi böyle enerjik ve engellenemez biçimde birbirine çeken şey gerçekte yaşama iradesidir Şahısların birbirlerini sevmeye başladıkları zaman yeni bir varlığın hayatının çıkış noktasıdır Dünyaya gelen yeni varlık, babasının irade ve kişiliğini, anasının zekâsını ve her ikisinin ceset yapısını alır
bununla beraber tutkulu aşk kişilerin birbirine uygunluğundan da kaynaklanır İki kişi birbirine ne değin kusursuz biçimde uygunsa, tutkuları da böylece kuvvetli olacaktır Bunun tam tersi durumda, iki kişinin huy, kişilik, düşünme tarzı ve düşünsel yeterlilik anlamında uyuşmadığı durumda bir aşkın doğması da olasıdır Böyle bir aşk kişileri her şeye karşısında körleştirecek ve mutsuzluğa sürükleyecektir
Schopenhauer ’ a göre, bencillik kişinin derinlerine kök salmıştır, her bireyde istisnasız vardır ve kişiyi harekete geçirebilmek için hiç bocalama duymadan bencilce amaçlara güvenilebilir İşte doğa da kişisel amaçlarını gözeten bireye bir çeşitlilik aldatıcı görünüş yerleştirir Yaptığı şey tekrar aşağıda türün yararına olduğu halde ona bunu kendisi için faydalıymış gibi gösterir Birey kendi amaçlarına hizmet ettiğini zannederken gerçekte buna kölelik eder Kişi cinsiyet dürtüsüne sahiptir ve bunun tatmininin diğer bir bireyin güzelliği veya çirkinliği ile ilgisi yoktur İşte bu noktada birey bu dek özenli ve seçici olmasını bu ilgiye bağlasa da, bu esas olarak türün hatasız bir örneğini meydana getirmeyi amaçlar Bundan nedeniyle kişilerin iki seçim şekli vardır; birey ya en güzel kimseleri tercih eder ya da kendisinde beceriksiz olan özellikleri başkasında arar ve hatta kendisinde yetkisiz olan kusurları başkasında alımlılık olarak görebilir Hoş bir bayan gördüğünde onunla olmanın kendisini dünyadaki her şeyden daha çok mutlu edeceğini düşünen erkeğin hissettiği bu aldatıcı çoşkunluk durumu aslında türün duyuşundan başka bir şey değildir Bu duyuş türün karakterini en iyi biçimde dile getiren özelliklerin korunması seçimine dayanır ve bu yüzden çekicilik kayda değer bir güce sahiptir Yani bir erkeği hoş bir kadını seçmeye iten aslında türde en iyi olanı amaçlayan içgüdüdür; ancak erkek böyle yaparak yalnızca zevkini artmak arayışı içinde olduğunu düşünür Bir böceğin belirtilmiş bir çiçeği seçerken gösterdiği özen ile bir erkeğin kadını seçerken gösterdiği itina birbirine çok benzer ve benzer iradenin ürünüdür Bu şekilde hareket eden her aşık, sonunda ulaştığı hazzın herhengi bir cinsel tatminden hiçbir farkının olmadığını anladığında büyük bir düş kırıklığına uğrayacaktır; bu tatmin sadece türün yararınadır ve türün iradesinin etkisi altındadır
Doğaları gereği bir erkeğin aşkı karşılık gördüğü andan itibaren azalır, sahip olduğu bayan dışında bütün kadınlar ona daha cazip kazanç, kadının aşkı ise karşılık gördüğü andan itibaren artar Bunun sebebi doğanın türün korunmasını ve olası olduğunca büyük bir çoğalmayı hedeflemesidir Bir erkek kolaylıkla yılda yüzün üstünde çocuk yapabilecekken, bir kadın ne kadar fazla erkekle sevişirse sevişsin maksimum bir çocuk yapabilir Bu yüzden erkekler her zaman diğer kadınları isterlerken, kadınlar bir erkeğe yan kalırlar
Türün seçiminde erkekleri yönlendirici etkenler; yaş, üreyebilirlik, afiyet, kemik yapısı, tombulluk, ve çehredir Kadınları ise; şiddet ve cesaret yönlendirir Keza kadının çocuğuna veremeyeceği şeyler de kayda değer rol oynar; omuz genişliği, kas gücü, yiğitlik, sakal ve yarı şeyler Bundan nedeniyle bayan çirkin bir erkeği sevebilir, çünkü onun kusurlarını kendisi giderebilecek ve onu tamamlayabilecektir; ama erkeksi olmayan bir erkeği asla sevmez
İnsan kendisinde yetersiz gördüğü şeyi sever ve bu şekilde kusurlu olarak ortaya meydana çıkan tür düzelme eğilimine girer Bu şekilde bir nesil birbirini bertaraf etme durumu ortaya çıkar Bu sebeple, aşıklar ruh uyumlarından bahsederken, belli başlı olarak meydana getirecekleri varlığın mükemmeliyetinden bahsederler
Tüm zamanlardan şairler bir çok tarz ve şekilde aşk arzusunu dile getirirler Bu özlem, bir kadının elde edilmesinin ölümsüz bir mutluluk, kaybedilmesinin ise dayanılması imkansız bir acı ve mutsuzluk meydana getireceğini düşündürtür Fakat bu açlık ve acı ihtiyaçlarını gelip geçici bir insanın gereksinmelerinde bulamaz; yalnızca türün sınırsız bir ömrü vardır ve bu sebeple yalnızca tür sınırsız acı ve arzulara sahip olabilir Bütün bunlar insanın sıcacık yüreğine hapsedilir Böyle bir yürek bu baki neşe ve kederi dile getirecek yerinde bir açıklama bulamayabilir Yani aşk şiirlerinin malzemesi, kaynağı da budur; dolayısıyla o dünyasal şeylerin ötesine yükselebilir Sevilen kimseye duyulan sevgi ve hayranlık reel kusursuzluklara ve özelliklere dayandırılamaz Zaten çok seven kimse birçok vakit sevdiğini yeteri kadar tanımaz
Görüldüğü gibi, Schopenhauer, cinsiyetçi yaklaşımın bugün dehşet edilen her öğesinin, her tezinin yenilmez savunucusu ve hafıza babası sayılabilir Kadınların haklarını kazanmaya başlıyor oluşu, kadın erkek eşitliğinin düşüncesi bile onu çileden çıkarmaya yetmektedir Bu durumda annesi ile olan ilişkilerinin rol oynadığı söylenebilir Aşk hakkındaki fikirlerinden bazıları yine kadınlara görünüm açısından temellenir; oysa aşkın türün varoluş iradesinden tezahür etmesi ve bu irade üzerinden savunduğu fikirler, günümüzdeki cinsiyetçi ve kişileri metalaştıran bakış açısı da göz önünde bulundurulunca tartışmaya değerdir Tekrar bu fikirler içinde her düzeyde çelişki bulmak mümkündür Kadınların zihinsel kapasitesinin basit şeylerle sınırlı olduğunu anlatır, sonradan çocuğun anasının zekasını aldığını söyler Çocuk böyle bir kapasiteyi miras alıyorsa, kendisi nasıl büyük bir düşünür olabilmiştir? Yine Zihinsel açıdan uyumsuz iki insanın mutsuz olacağını söylemesi, kadınların zihinsel ihtiyaç ve yeteneklerinin olmadığını her zaman vurgulamasıyla çelişir Keza türün mükemmelleşmeye yönelimi ve doğacak olanın mükemmelliği gibi konulardaki fikirleri, kendisinden sonradan gelecek ırkçı görüşleri etkilemiş olabilir
Bu ivedi, Schopenhauer ’ın kadınlara, hayata bakışını ve daha önemlisi felsefesinin dinamiklerini çakmak için önemlidir *