Aşk hakkında şöyle ya da böyle her insanın bir fikri vardır. Kimine göre yaşadığı aşkın etkisi bir ömür sürmekte, kimine göre ise aşkın ömrü 3 ayı geçememektedir. Kimi zaman aşk acısı çekmişiz kimi zamanda aşkın ne kadar güzel bir duygu olduğunu hissetmişizdir. Peki şiirlerin, şarkıların vazgeçilmez konusu olan aşkın etkisi ve süresi neden kişiden kişiye değişmektedir?
Uzun yıllardır aşk üzerine yapılan araştırmalar nihai sonuçlara varılmasa da aşkla ilgili birçok kimyasal saptanmıştır. Her ne kadar bu fikri düşünmek aşkın romantizm duygusunu baltalasa da Helen Fisher’in dediği gibi aşık olduğumuzda adeta beynimiz doğal bir ilaç fabrikası gibi çalışıp bizi mutlu eden dopamin, serotonin, noradrenalin salgılamaya başlar. Her ne kadar bu fikir bizlere çok cazip gelmesede aşkın bir kimyası olduğu ispatlanmıştır.
Aşk sırasında salgılanan dopamin sayesinde kişi aşık olduğu insanın yanında iyi hisssettiğini, mutlu olduğunu hisseder ama mantıksal bir neden aramaz sadece senin yanında iyiyim der. Doğamin sayesinde içgüdüsel olarak bazı insanları kendimize daha yakın buluruz ve ondan bir elektirik aldığımızı söyleriz. İşte tamda senden elektirik alıyorum düşüncesini doğuran hormon dopamindir. Dopaminin ikinci en güçlü etkisi beyin ödül sistemini devreye sokmasıdır. Dopamin salgısı ile adeta gözümüz ondan başkasını görmez, dünyanın en güzel/yakışıklı insanı karşımızda duruyordur.
Aşık kişide üretimi artan diğer hormon olan noradrenalin ise aşık olduğumuzu kişinin hayali bile bizi heyecanladırıyor, kalbimizin çarpmasına, ellerimizin terlemesine neden oluyorsa bilin ki noradrenalin seviyeniz maksimum seviye. Noradrenalin adeta hissettiğimiz duyguların daha yoğun ve şiddetli yaşamamızdan sorumludur. Bu hormon olmasaydı belki de aşkın heyecanı olmazdı diyebiliriz.
Duygularımızı yoğun yaşamamızı sağlayan diğer hormon ise feniletilamin denilen hormondur. Bu hormonun diğer aşk hormonlarıyla birleşmesi sonucu adeta tutkulu romantik bir aşk yaşamaya başlarız.
Peki aşkın ilk aşamasındaki çekim yeterli midir sizce? Bu ilk çekimi güçlendirmezsek ilk heyecan kaybolup geçebilir. Aşkın çekim gücünü arttıran ve sımsıkı sarılmamıza neden olan hormonlarımız ise serotonin ve oksitosindir.
Oksitosin adeta karşı tarafla bir hissetmemize neden olan ve iki kişiyi tek kişiymiş gibi hissettirir. Sanki o olmadan yaşayamayacağımızı bir parçamızın yok olacağını hissettiren hormondur.
Hepnizin bildiği üzere mutlu olmamızı ise serotonine borçluyuz, ilk etkisi çok şiddetli olmasa da aşık olduğumuz sürece bizi mutlu eden hormondur. Serotonin kaygılarımızı azaltarak ilişkiye güvenli bir bağlanma gelişmesini ve mutlu hissettmemizi sağlar.
Tabi ki aşk bu kadar basite indirgenemeyecek kadar kutsal bir duygu kim bilir önümüzde ki yıllarda karşımıza hangi bulgular çıkacak. O zamana kadar hepinizi dopamin, serotonin, noradrenalin, feniletilamin, oksitosin dolu günler diliyorum.