Gökbilim Tarihi geçmişten günümüze astronomi Eski çağların en büyük astronomları, İÖ 7 yüzyıldan daha sonra Babil ve Darı astronomisinin bütün mirasına konan Eski Yunanlılar arasından yetişti Bu bilginler atıl yıldızların (birbirlerine kadar konumları değişmeyen yıldızların) doğuş ve batışlarını saptadıkları gibi, gökyüzünde gezen , yani hareketsiz yıldızlara kadar kesintisiz yer değiştiren beş tane de parlak gökcismi gözlemlediler Bir Zamanlar Yunanca'dan türetilmiş planet sözcüğüyle anılan bu gezegenler fiilen kendi ışığı olmayan, ama Güneş ışınlarını yansıttıkları için aydınlık görünen gökcisimleridir Dünya'mız da Yunanlılar Güneş Sistemi'ndeki dokuz gezegenden sadece beşini biliyorlardı: Merkür, Venüs, Mars (Merih) , Jüpiter ve Satürn Eski Yunan'ın ilk büyük gökbilim bilginlerinden Miletli Thales (İÖ takriben 624546) Ay ve Güneş tutulmalarının zamanını evvelden saptamayı başarmış, fakat tutulmaların nasıl gerçekleştiğini açıklayamamıştı Bu bilgin Dünya'nın bir tepsi gibi düz olduğuna ve su üzerinde yüzdüğüne inanıyordu İÖ 6 yüzyılda yaşayan olan Sisamlı Pisagor, o çağdaki meslektaşlarının birçok gibi hem astronom keza de meşhur bir matematikçiydi Pisagor'a tarafından Dünya yuvarlak, daha açık konuşmak gerekirse küre biçimindeydi ve evrenin merkezinde hareketsizdi; Güneş, yıldızlar ve gezegenler de onun çevresinde dolanıyordu İÖ 3 yüzyılda yine Sisam (Samos) Adası'nda yetişmiş olan Aristarkhos, Güneş'in Dünya'nın çevresinde değil, tam aksine Dünya'nın Güneş'in çevresinde döndüğünü söyleyen birincil astronomlardan biri oldu O zamanlar hiç kimsenin inanmadığı bu savıyla gerçeği yakalayan Aristarkhos, Dünya'nın Güneş'e olan uzaklığını hesaplarken benzer başarıyı gösteremedi Güneş'in Dünya'ya uzaklığını Ay ile Dünya arasındaki uzaklığın 20 katı olarak hesaplamıştı; fakat Güneş Dünya'mıza Ay'dan 400 kat daha uzaktadır Eski Yunan'ın en büyük astronomlarından biri İÖ 2 yüzyılda yaşayan olan Hipparkhos'tu Trigonometri denen matematik dalını kuran bu alim, geliştirdiği trigonometri yöntemleriyle o kadar fazla yıldızın konumunu belirledi 850 dek yıldızı kapsayan bir katalog hazırlayarak, bu yıldızları parlaklığına göre altı sınıfa ayırdı Hipparkhos'un bu sınıflandırması bugünkü astronomların kullandıkları sistemin temelini oluşturur Parlaklığı birinci dereceden ya da kadir 'den olan yıldızlar uzun vakit gökyüzünün en aydınlık yıldızları sayıldı Lakin çağımızda bu değerler yeniden gözden geçirildiğinde, parlaklığı sıfırın altındaki eksi kadirlerle ölçülen birçok yıldız olduğu anlaşıldı Çıplak gözle belirsiz bir şekilde görülebilen en yıldızlar ise altıncı kadirdendir Eski Yunanlı astronomların son büyük temsilcisi olan Klaudios Ptolemaios veya Arapça'dan dilimize geçen adıyla Batlamyus, İS 2 yüzyılda Mısır'daki İskenderiye kentinde yaşadı Pisagor gibi o da Dünya'nın evrenin merkezinde atıl durduğuna ve yıldızların Dünya'nın çevresinde dairesel yörüngeler çizerek döndüğüne inanıyordu Batlamyus'a göre, Güneş'in ve gezegenlerin Dünya'nın çevresinde dolanırken çizdikleri bu yörüngeler basit birer çember olamazdı; çünkü gezegenler ara sıra yörüngeleri üzerinde geriye dönüyormuş gibi görünüyordu Batlamyus bunu izah etmek için ilmek kavramını ortaya attı Bu karışık sisteme göre her gezegen, Dünya'yı merkez bölge büyük bir çemberin çevresinde daha küçük çemberler çizerek dolanıyordu bununla birlikte küçük çemberlerin merkezleri büyük çemberin üstünde batıdan doğuya içten kayarak ilerlediği için ilmek denen eğriler çiziyordu Batlamyus bu evren modelini Matematik Derlemesi adlı kitabında açıkladıİS 2 ve 14 yüzyıllar aralarında bu bilim yalnızca Arap astronomların katkılarıyla gelişti Batlamyus'un çalışmalarını kendi incelemeleriyle geliştiren Araplar, bu ünlü astronomun kitabını elMecisti adıyla Arapça'ya çevirdiler Bu tercüme bütün dünyanın ilgisini çekti ve yapıt Almagest adıyla anılır oldu Aydınlık yıldızların bugünkü adları da Araplardan kalmadır Astronomideki Eski Yunan geleneğini ve bilgi birikimini 8 ve 15 yüzyıllar arasında İspanya'daki Mağribiler aracılığıyla Avrupa'ya taşıyan da yine Araplar oldu Çağdaş astronomi Polonyalı alim Mikolaj Kopernik (14731543) ile başladı Dünya'nın hem Güneş'in çevresinde dolandığını, keza de 24 saatte bir kendi ekseni çevresinde döndüğünü tespit eden Kopernik bu bulgularını Gökyüzü Kürelerinin Dönmesi Üstüne adlı meşhur kitabında açıkladı Kopernik yalnız Dünya'nın yok tüm gezegenlerin Güneş'in çevresinde dolandığını belirtti Dairesel yörüngeler üzerindeki bu dolanımı Batlamyus'un ilmek modelinden daha iyi açıklamış, fakat tam doğruya varamamıştı Kopernik'in görüşleri uzun süre benimsenmedi ve insanların yaşadığı Dünya'yı tüm evrenin merkezi olarak bildiren Batlamyus modeli 17 yüzyılda bile egemenliğini sürdürdü Danimarkalı bir asilzade ve çok titiz bir gözlemci olan Tycho, gezegenlerin hareketlerini kendisinden önceki bütün astronomlardan daha doğru olarak gözlemledi Kepler de bu gözlemlerden yola çıkarak Güneş Sistemi için yeni bir model ilerletti Kepler'in modeli gezegenlerin hareketine ilişkin üç yasaya dayanıyordu Alim bunlardan ilk ikisini 1609'da, üçüncüsünü ise 1618'de açıkladı Yörüngeler yasası denen 1 yasaya tarafından gezegenler Güneş'in çevresinde çember yok, hafifçe basık elips şeklinde yörüngeler çizerek dolanır; Güneş de bu elipsin odaklarından birinde yer alır Alanlar yasası denen 2 yasaya kadar bir gezegenin dönme hızı, yörünge üstünde bulunduğu noktaya bağlı olarak değişir; gezegenlerin hareketi Güneş'e en yakın oldukları noktada (günberi noktası) en çabuk, en uzaktan oldukları noktada (günöte noktası) en yavaştır Dolanım süreleri yasası (3 yasa) ise, iki gezegenin dolanım sürelerinin karelerinin birbirine oranı ile bu gezegenlerin Güneş'e olan ortalama uzaklıklarının küplerinin birbirine oranının eşit olduğunu belirtir Bu yasaya tarafından, gezegenlerden birinin Güneş'e olan ortalama uzaklığı ve dolanım süresi ile ikinci bir gezegenin dolanım süresi bilinirse, bu gezegenin Güneş'e olan ortalama uzaklığı hesaplanabilir1969'da Ay'a etap basan iki ABD'li astronotla insanoğlu öncelikle Dünya dışındaki bir gökcismine ulaşıp araştırma ve gözlem yapmayı başarmıştı 1970'lerde de sürdürülen bu Ay yolculuklarında kayda değer bilimsel deneyler yapıldı ve Dünya'ya Ay taşlarından örnekler getirildi 1980'lerin sonlarında ise Merkür'den Neptün'e değin uzanan gezegenler insansız araştırma uydularıyla incelendi Güneş Sistemi konusunda elde edinilen bugünkü bilgilerin koskocoman bir bölümünü bu uzay araçlarına borçluyuz Lakin Güneş Sistemi'nin ötesindeki gökcisimlerini inceleyecek astronomların güvenebilecekleri tek cihaz, bir zamanlar olduğu gibi yine teleskoptur