nicebayan
FD Üye
- Katılım
- Ara 24, 2016
- Mesajlar
- 94,678
- Etkileşim
- 2
- Puan
- 38
- Yaş
- 37
- Web sitesi
- nicebayan.com
- F-D Coin
- 95
Uzun Atatürk anıları
Atatürkten hatıralar
Atatürkün bütün anıları
HAPI YUTARDI
Atatürk Galatasaray Lisesi'nde öğrencilerden birine sordu:
Nil olmasaydı, Darı ne olurdu?
Öğrenci,ivedi cevap atamak için manâsız bulunup:
Hapı yutardıdedi
Bu cevap Atatürk'ün hoşuna gittiÖğrenciye on numara verdi
YURDUMUN TOPRAĞI TEMİZDİR
Kral Edvard İstanbul'a geldiği zaman,yatından bir motora binerek Dolmabahçe Sarayına yanaştı
Atatürk rıhtımda onu bekliyorduDeniz dalgalıydıKralın bindiği motor,inip çıkıyordu
İmparator rıhtıma çıkmak istediği bir sırada,eli yere değerek tozlandı
O sırada Atatürk elini uzatmış bulunuyordu
Bunu gören Kral bir mendille elini silmek istediği süre Atatürk:
Yurdumun toprağı temizdir,o elinizi kirletmez,diyerek Kralı elinden tutup rıhtıma çıkardı
IHTILAL BIR ANDA BELKI DA OLMAZ
Atatürk yazı devrimini gerçekleştirmişti
Yaşlı,genç,kadın,erkek tüm yurttaşlar yeni harfleri öğrenmek için gece gündüz kurslara gidiyorlardı
Devrimi izleyen iki sene içinde bir buçuk milyon yurttaş okur yazan olmuştu
yazı devriminin en dikkate değer yanı,Atatürk'ün bu devrimin yerleşmesinde en minik bir ihmali bile kabul etmemiş olmasıdır
Örneğin bazı kimseler kendisine:
Paşam,ilkokulların ilk sınıflarından itibaren yeni harflerle öğretime başlayalım
O kuşakla birlikte ortaokulu,liseyi ve üniversiteyi izletelim,diyorlardı
Atatürk bu bakış ve düşüncelerin hiçbirisine yanaşmadı Ihtilal ya bir anda olur,yada hiç olmaz,dedi
YAPACAKLARIMDAN LAF EDİN
Bir soruşturma dolayısıyla,Atatürk'ün başardığı işlerden Vasıf Çınar laf açmıştı
Kendisine Sordu:
Sizin en büyük eseriniz hangisidir?
Atatürk'ün kısa cevabı şu olmuştu:
Benim yaptığım işler,biri ötekine tabi zorunlu olan işlerdirFakat,bana yaptıklarımdan yok,
Yapacaklarımdan söz edin
BAŞÖĞRETMEN ATATÜRK
Yazı devriminden daha sonra(1928),Atatürk'ün kara tahta başındaki devlete ait görülünce,O'na başöğretmendenilmeye başlanmıştı
Gerçekte,adlandırmada geç kalınmıştı
Kurtuluş Savaşı'ndan hemencecik daha sonra,bir İstanbul gazetecisi kendisine şöyle bir soru yöneltmişti:
Yurdu kurtardınızŞu Anda ne yerine getirmek istrerdiniz?
Hiç duraklamadan şu cevabı vermişti:
Ulusal Eğitim Bakanı olarak Türk Kültürünü Yükseltmeye hedeflemek,en büyük amacımdır
Ondan daha sonra Atatürk nerede görünse,mutlaka orada bir okula girer,öğretmen ve öğrencilerle konuşurdu
Birgün Atatürk'ün yolu köy okuluna düştüTek sınıflı okulda bir genç hoca ders veriyordu
Atatürk sınıfa girince,hoca kürsüsünü terk etti
Atatürk:
Hayır,yerinizde oturunuz ve dersinize devam ediniz,dediEğer izin verirseniz,bizde sizden kullanmak isterizSınıfa girdiği zaman,Cumhurbaşkanı bile öğretmenden sonradan kazanç
YENİLSEYDİK SORUMLU BEN OLACAKTIM
Bir aralık konu İstiklâl Savaşı'na geldi Dikkat ettim, Binbaşılar dahil her komutanın hangi birliğe komuta ettiğini, nerede bulunduğunu, bir gün önce olmuş gibi hatırlıyordu O savaş ki araç, gereç, personel kıtlığı bugün güç tasavvur edilirdi Tümenlere binbaşılar, Kolordulara yarbaylar komuta ediyordu! Fakat, bu kadro canını dişine takmış bir ekipti Var elde etmek veya olmamak bu savaşın sonucuna bağlıydı 30 Ağustos bu ruh haletinin eseriydi Böyle bir dramı, hem yazarı, keza baş aktörünün ağzından kulak vermek müstesna bir mutluluktu O hatıralar Ata'yı coşturdukça coşturuyordu Anlatmalarında abartı yoktu Fakat bu anlatış öylesine canlı, öylesine plastikti fakat, hepimiz heyecandan heyecana sürükleniyorduk Anlatışlarını şöyle bağladı:
İşte büyük zafer böyle karşılıklı bir eserdir Şerefler de ortaktır
Bu alçakgönüllülük şaheseriyle konunun kapanacağını tahmin ediyorduk sırası gelmişken Atatürk bir duraklama yaptı Sonradan içine dönük, yaklaşık olarak kendisiyle konuşur gibi ek etti:
Lakin yenilseydik mesuliyet ortak olmayacak yalnız bana ait olacaktı
Bu belagat karşı gözyaşımı tutamadım Tarihin, zaferleri kendine maleden, yenilgileri ise maiyetine yükleyen sahte kahramanlarını hatırladım
YANINA ALDIĞI BIRINCIL ER
O, Samsun'a çıktığı zaman, üstü başı yırtık, postalları patlamış, silahsız bir er gördü Yüzünün rengi bakıra dönmüş, yağlan eriyip kemik ve sinir kalmış bu Türk askeri ağlıyordu O'na sordu:
Asker ağlamaz dost, sen ne ağlıyorsun?
Er irkildi, başını kaldırdı Bu sesi tanıyordu ve bu yüz ona yabancı değildi Derhal doğruldu ve Anafartalar'daki Komutanını çelik yay gibi selamladı
Söyle neden ağlıyorsun?
İç Anadolu'nun yanık yürekli çocuğu içini çekti:
Düşman memleketi bastı, hükümet beni tahliye etti Silahımızı elimizden aldı Toprağıma giren düşmanı ne ile öldüreceğim? Kemal Atatürk, er'in omzuna elini koydu:
Üzülme çocuğum, dedi Gel benimle!
Ve Samsun deposunda giydirilip silahlandırarak yanında aldığı ilk er bu Mehmetçik oldu
İZMİR SUİKASTI
İzmir'de hazırlanan o haince suikastın sonuçsuz kalmasından sonra bir gün bize şu olayı anlatmıştı:
Ziya Hurşit'in beni öldürmeye memur ettiği iki zavallı vardı Sorguları yapıldıktan daha sonra bunların birisini yanıma çağırdım Odada kimse yoktu Kendisine sordum:
Sen Mustafa Kemal'i öldürecekmişsin, pek mi?
Evet, dedi Ben yeniden sordum:
Mustafa Kemal ne yapmıştı oysa onu öldürecektin?
Fena bir adammış o Memlekete fazla fenalık yapmış Sonradan bize onu öldürmek için para da vereceklerdi
Sen Mustafa Kemal'i tanıyor musun?
Hayır
O halde tanımadığın bir adamı nasıl öldürecektin?
Geçerken işaret edecekler, Mustafa Kemal işte budur, diyeceklerdi Biz de öldürecektik
O vakit cebimdeki tabancayı çıkararak kendisine uzattım:
Mustafa Kemal benim, haydi al eline tabancayı, öldür, dedim
Müşteri benden bu karşılığı alınca yıldırımla vurulmuş gibi oldu Bir zaman sersemlemiş baş döndürücü yüzüme baktıktan sonradan diz üstü kapanarak hüngür hüngür ağlamaya başladı
MUTSUZ LİDER
Bir akşam sofrasının hararetli bir döneminde Mustafa Kemal, kişisel özgürlüğünün birçok bölümlerinden yoksun bırakılması acısını üzüntü batmış sözlerle şöyle anlattı:
Şu Anda siz buradan ayrılır, istediğiniz yerde gezer dolaşırsınız Benim gözümde bunun ne büyük sevinç olduğunu bilemezsiniz Halime bakın, sahip olduğunuz bu özgürlükten yoksunum, cumhurbaşkanıyım fakat köşeye atılmış ve özgürlüğü sınırlı bir insanım Bütün eğlencem, akşamları soframa topladığım arkadaşlara ayrılmıştır Haydi şimdi buradan ayrılıp bol bol dolaşın, istediğiniz yerlere girip çıkın, özlem ettiğiniz gibi eğlenin Ben de bunun hayaliyle avunurumdedi
O akşam hepimiz masadan erken ayrıldık
ASKERLE GÜREŞ
Bir gezisinde, Kolordu binasının kapısında aslan yapılı bir Mehmetçik gördü Çağırdı ve güler yüzle sordu:
Sen güreş bilir misin?
Yanındakilerden en kuvvetli görünenlerle Mehmetçiği güreştirdi Genç asker daima üstün geliyordu Çok neşelendi, ayağa fırladı
Ceketini çıkarıp Mehmet'e ense tuttu:
Haydi, dahası benimle güreş!
Katıksız ve temiz Anadolu çocuğu Ata'sının yüzüne hayranlıkla baktı:
Atam,dedi Senin sırtını yedi düvel yere getiremedi Bir Mehmet mi bu işi başarır?
Gözleri doldu ve ağlamamak için gülmeye çalıştı
YANINA ALDIĞI ILK ER
Atatürk, Mudanya yolu ile Bursa'ya gidiyordu Kalabalık bir millet kütlesi iskelede etrafını çevirmiş bulunmakta idi Bir kadının, elinde bir kâğıtla Atatürk'e yaklaştığı görüldü Çelimsiz bir kadındı Ata'nın yolunu keserek titrek bir sesle:
Beni tanıdın mı oğul? dedi Ben sizin Selanik'te komşunuzdum Bir oğlum var: Devlet Demir Yolları'na girmek istiyor Siz onu alsınlar dediniz Lakin Müdür dinlemedi Oğlumu yeniden işe almamış Ne olur bir kere de siz söyleyiniz
Atatürk'ün çelik bakışlı gözleri candan parladı Elleriyle geniş jestler yaparak ve yüksek sesle:
Oğlunu almadılar mı? dedi Ben salık verdiğim halde mi almadılar? Ne dek iyi olmuş yapmışlar İşte Cumhuriyet böyle anlaşılacak
Bayan kalabalığın içinde kaybolmuştu Ve Atatürk adeta kendinden geçercesine doymuş bir sesle:
İşte Cumhuriyetten beklediğimiz sonuç diyordu
GENELGEYLE DEVRIM OLMAZ
1924 yılının ilkbaharıydı Erzurum ve Pasinler'de depremde çoğu köyün evleri yıkılmıştı Zarar görebilen halkla karşılaşmak için Pasinler'e gelen Atatürk, halkın içinden ihtiyar bir köylüyü çağırdı:
Depremden çok zarar gördün mü, baba? diye sordu Atatürk ihtiyarın şüphesini görür görmez, baştan sordu:
Hükümet sana kaç lira verse, zararını karşılayabilirsin? Ihtiyar, Kürt şivesiyle:
Valle Padişah bilir! dedi
Atatürk gülümsedi Yumuşak bir sesle:
Baba, Padişah değil; onları siz kaldırmadınız mı? Söyle bakalım zararın ne?
Ihtiyar bitmiş etti:
Padişah bilir!
Bu cevap karşı kaşları çatılan Atatürk, Kaymakam'a döndü:
Siz daha devrimi yaymamışsınız! dedi
Bu sırada görevini başarmış insanlara özgü bir ağırbaşlılıkla ortaya atılan tahrirat katibi:
Köylere genelge yolladık Paşam, dedi Atatürk'ün fırtınalı yüzü, daha çok karıştı:
Oğlum, dedi, genelgeyle devir olamaz!*
Atatürkten hatıralar
Atatürkün bütün anıları
HAPI YUTARDI
Atatürk Galatasaray Lisesi'nde öğrencilerden birine sordu:
Nil olmasaydı, Darı ne olurdu?
Öğrenci,ivedi cevap atamak için manâsız bulunup:
Hapı yutardıdedi
Bu cevap Atatürk'ün hoşuna gittiÖğrenciye on numara verdi
YURDUMUN TOPRAĞI TEMİZDİR
Kral Edvard İstanbul'a geldiği zaman,yatından bir motora binerek Dolmabahçe Sarayına yanaştı
Atatürk rıhtımda onu bekliyorduDeniz dalgalıydıKralın bindiği motor,inip çıkıyordu
İmparator rıhtıma çıkmak istediği bir sırada,eli yere değerek tozlandı
O sırada Atatürk elini uzatmış bulunuyordu
Bunu gören Kral bir mendille elini silmek istediği süre Atatürk:
Yurdumun toprağı temizdir,o elinizi kirletmez,diyerek Kralı elinden tutup rıhtıma çıkardı
IHTILAL BIR ANDA BELKI DA OLMAZ
Atatürk yazı devrimini gerçekleştirmişti
Yaşlı,genç,kadın,erkek tüm yurttaşlar yeni harfleri öğrenmek için gece gündüz kurslara gidiyorlardı
Devrimi izleyen iki sene içinde bir buçuk milyon yurttaş okur yazan olmuştu
yazı devriminin en dikkate değer yanı,Atatürk'ün bu devrimin yerleşmesinde en minik bir ihmali bile kabul etmemiş olmasıdır
Örneğin bazı kimseler kendisine:
Paşam,ilkokulların ilk sınıflarından itibaren yeni harflerle öğretime başlayalım
O kuşakla birlikte ortaokulu,liseyi ve üniversiteyi izletelim,diyorlardı
Atatürk bu bakış ve düşüncelerin hiçbirisine yanaşmadı Ihtilal ya bir anda olur,yada hiç olmaz,dedi
YAPACAKLARIMDAN LAF EDİN
Bir soruşturma dolayısıyla,Atatürk'ün başardığı işlerden Vasıf Çınar laf açmıştı
Kendisine Sordu:
Sizin en büyük eseriniz hangisidir?
Atatürk'ün kısa cevabı şu olmuştu:
Benim yaptığım işler,biri ötekine tabi zorunlu olan işlerdirFakat,bana yaptıklarımdan yok,
Yapacaklarımdan söz edin
BAŞÖĞRETMEN ATATÜRK
Yazı devriminden daha sonra(1928),Atatürk'ün kara tahta başındaki devlete ait görülünce,O'na başöğretmendenilmeye başlanmıştı
Gerçekte,adlandırmada geç kalınmıştı
Kurtuluş Savaşı'ndan hemencecik daha sonra,bir İstanbul gazetecisi kendisine şöyle bir soru yöneltmişti:
Yurdu kurtardınızŞu Anda ne yerine getirmek istrerdiniz?
Hiç duraklamadan şu cevabı vermişti:
Ulusal Eğitim Bakanı olarak Türk Kültürünü Yükseltmeye hedeflemek,en büyük amacımdır
Ondan daha sonra Atatürk nerede görünse,mutlaka orada bir okula girer,öğretmen ve öğrencilerle konuşurdu
Birgün Atatürk'ün yolu köy okuluna düştüTek sınıflı okulda bir genç hoca ders veriyordu
Atatürk sınıfa girince,hoca kürsüsünü terk etti
Atatürk:
Hayır,yerinizde oturunuz ve dersinize devam ediniz,dediEğer izin verirseniz,bizde sizden kullanmak isterizSınıfa girdiği zaman,Cumhurbaşkanı bile öğretmenden sonradan kazanç
YENİLSEYDİK SORUMLU BEN OLACAKTIM
Bir aralık konu İstiklâl Savaşı'na geldi Dikkat ettim, Binbaşılar dahil her komutanın hangi birliğe komuta ettiğini, nerede bulunduğunu, bir gün önce olmuş gibi hatırlıyordu O savaş ki araç, gereç, personel kıtlığı bugün güç tasavvur edilirdi Tümenlere binbaşılar, Kolordulara yarbaylar komuta ediyordu! Fakat, bu kadro canını dişine takmış bir ekipti Var elde etmek veya olmamak bu savaşın sonucuna bağlıydı 30 Ağustos bu ruh haletinin eseriydi Böyle bir dramı, hem yazarı, keza baş aktörünün ağzından kulak vermek müstesna bir mutluluktu O hatıralar Ata'yı coşturdukça coşturuyordu Anlatmalarında abartı yoktu Fakat bu anlatış öylesine canlı, öylesine plastikti fakat, hepimiz heyecandan heyecana sürükleniyorduk Anlatışlarını şöyle bağladı:
İşte büyük zafer böyle karşılıklı bir eserdir Şerefler de ortaktır
Bu alçakgönüllülük şaheseriyle konunun kapanacağını tahmin ediyorduk sırası gelmişken Atatürk bir duraklama yaptı Sonradan içine dönük, yaklaşık olarak kendisiyle konuşur gibi ek etti:
Lakin yenilseydik mesuliyet ortak olmayacak yalnız bana ait olacaktı
Bu belagat karşı gözyaşımı tutamadım Tarihin, zaferleri kendine maleden, yenilgileri ise maiyetine yükleyen sahte kahramanlarını hatırladım
YANINA ALDIĞI BIRINCIL ER
O, Samsun'a çıktığı zaman, üstü başı yırtık, postalları patlamış, silahsız bir er gördü Yüzünün rengi bakıra dönmüş, yağlan eriyip kemik ve sinir kalmış bu Türk askeri ağlıyordu O'na sordu:
Asker ağlamaz dost, sen ne ağlıyorsun?
Er irkildi, başını kaldırdı Bu sesi tanıyordu ve bu yüz ona yabancı değildi Derhal doğruldu ve Anafartalar'daki Komutanını çelik yay gibi selamladı
Söyle neden ağlıyorsun?
İç Anadolu'nun yanık yürekli çocuğu içini çekti:
Düşman memleketi bastı, hükümet beni tahliye etti Silahımızı elimizden aldı Toprağıma giren düşmanı ne ile öldüreceğim? Kemal Atatürk, er'in omzuna elini koydu:
Üzülme çocuğum, dedi Gel benimle!
Ve Samsun deposunda giydirilip silahlandırarak yanında aldığı ilk er bu Mehmetçik oldu
İZMİR SUİKASTI
İzmir'de hazırlanan o haince suikastın sonuçsuz kalmasından sonra bir gün bize şu olayı anlatmıştı:
Ziya Hurşit'in beni öldürmeye memur ettiği iki zavallı vardı Sorguları yapıldıktan daha sonra bunların birisini yanıma çağırdım Odada kimse yoktu Kendisine sordum:
Sen Mustafa Kemal'i öldürecekmişsin, pek mi?
Evet, dedi Ben yeniden sordum:
Mustafa Kemal ne yapmıştı oysa onu öldürecektin?
Fena bir adammış o Memlekete fazla fenalık yapmış Sonradan bize onu öldürmek için para da vereceklerdi
Sen Mustafa Kemal'i tanıyor musun?
Hayır
O halde tanımadığın bir adamı nasıl öldürecektin?
Geçerken işaret edecekler, Mustafa Kemal işte budur, diyeceklerdi Biz de öldürecektik
O vakit cebimdeki tabancayı çıkararak kendisine uzattım:
Mustafa Kemal benim, haydi al eline tabancayı, öldür, dedim
Müşteri benden bu karşılığı alınca yıldırımla vurulmuş gibi oldu Bir zaman sersemlemiş baş döndürücü yüzüme baktıktan sonradan diz üstü kapanarak hüngür hüngür ağlamaya başladı
MUTSUZ LİDER
Bir akşam sofrasının hararetli bir döneminde Mustafa Kemal, kişisel özgürlüğünün birçok bölümlerinden yoksun bırakılması acısını üzüntü batmış sözlerle şöyle anlattı:
Şu Anda siz buradan ayrılır, istediğiniz yerde gezer dolaşırsınız Benim gözümde bunun ne büyük sevinç olduğunu bilemezsiniz Halime bakın, sahip olduğunuz bu özgürlükten yoksunum, cumhurbaşkanıyım fakat köşeye atılmış ve özgürlüğü sınırlı bir insanım Bütün eğlencem, akşamları soframa topladığım arkadaşlara ayrılmıştır Haydi şimdi buradan ayrılıp bol bol dolaşın, istediğiniz yerlere girip çıkın, özlem ettiğiniz gibi eğlenin Ben de bunun hayaliyle avunurumdedi
O akşam hepimiz masadan erken ayrıldık
ASKERLE GÜREŞ
Bir gezisinde, Kolordu binasının kapısında aslan yapılı bir Mehmetçik gördü Çağırdı ve güler yüzle sordu:
Sen güreş bilir misin?
Yanındakilerden en kuvvetli görünenlerle Mehmetçiği güreştirdi Genç asker daima üstün geliyordu Çok neşelendi, ayağa fırladı
Ceketini çıkarıp Mehmet'e ense tuttu:
Haydi, dahası benimle güreş!
Katıksız ve temiz Anadolu çocuğu Ata'sının yüzüne hayranlıkla baktı:
Atam,dedi Senin sırtını yedi düvel yere getiremedi Bir Mehmet mi bu işi başarır?
Gözleri doldu ve ağlamamak için gülmeye çalıştı
YANINA ALDIĞI ILK ER
Atatürk, Mudanya yolu ile Bursa'ya gidiyordu Kalabalık bir millet kütlesi iskelede etrafını çevirmiş bulunmakta idi Bir kadının, elinde bir kâğıtla Atatürk'e yaklaştığı görüldü Çelimsiz bir kadındı Ata'nın yolunu keserek titrek bir sesle:
Beni tanıdın mı oğul? dedi Ben sizin Selanik'te komşunuzdum Bir oğlum var: Devlet Demir Yolları'na girmek istiyor Siz onu alsınlar dediniz Lakin Müdür dinlemedi Oğlumu yeniden işe almamış Ne olur bir kere de siz söyleyiniz
Atatürk'ün çelik bakışlı gözleri candan parladı Elleriyle geniş jestler yaparak ve yüksek sesle:
Oğlunu almadılar mı? dedi Ben salık verdiğim halde mi almadılar? Ne dek iyi olmuş yapmışlar İşte Cumhuriyet böyle anlaşılacak
Bayan kalabalığın içinde kaybolmuştu Ve Atatürk adeta kendinden geçercesine doymuş bir sesle:
İşte Cumhuriyetten beklediğimiz sonuç diyordu
GENELGEYLE DEVRIM OLMAZ
1924 yılının ilkbaharıydı Erzurum ve Pasinler'de depremde çoğu köyün evleri yıkılmıştı Zarar görebilen halkla karşılaşmak için Pasinler'e gelen Atatürk, halkın içinden ihtiyar bir köylüyü çağırdı:
Depremden çok zarar gördün mü, baba? diye sordu Atatürk ihtiyarın şüphesini görür görmez, baştan sordu:
Hükümet sana kaç lira verse, zararını karşılayabilirsin? Ihtiyar, Kürt şivesiyle:
Valle Padişah bilir! dedi
Atatürk gülümsedi Yumuşak bir sesle:
Baba, Padişah değil; onları siz kaldırmadınız mı? Söyle bakalım zararın ne?
Ihtiyar bitmiş etti:
Padişah bilir!
Bu cevap karşı kaşları çatılan Atatürk, Kaymakam'a döndü:
Siz daha devrimi yaymamışsınız! dedi
Bu sırada görevini başarmış insanlara özgü bir ağırbaşlılıkla ortaya atılan tahrirat katibi:
Köylere genelge yolladık Paşam, dedi Atatürk'ün fırtınalı yüzü, daha çok karıştı:
Oğlum, dedi, genelgeyle devir olamaz!*