Forumda yenilikler devam etmektedir , çalışmalara devam ettiğimiz kısa süre içerisinde güzel bir görünüme sahip olduk daha iyisi için lütfen çalışmaların bitmesini bekleyiniz. Tıkla ve Git
x

Son konular

Atatürk Devrimlerinde Aklın ve Bilimin Yeri, Önemi

Atatürk Devrimlerinde Aklın ve Bilimin Yeri, Önemi
0
117

iltasyazilim

FD Üye
Katılım
Ara 25, 2016
Mesajlar
0
Etkileşim
17
Puan
38
Yaş
36
F-D Coin
58
Atatürk Devrimlerinde Aklın ve Bilimin Yeri ve Önemi Hakkında data
Atatürk Devrimlerinde Aklın ve Bilimin Yeri ve Önemi nedir

Atatürk Devrimlerinde Aklın ve Bilimin Yeri, Önemi
Atatürk devrimlerini, bir başka deyişle toplum yaşamımızdaki siyasal ve sosyal alandaki büyük atılım ve değişiklikleri, bütün anlamıyla çözümleyebilmek için yine büyük lidere dönüp onun ihtilal anlayışını ortaya belirlemek gerekir kanısındayız Atatürk devrimi tanımlarken, “Devir var olan kurumları cebren değiştirmektir, Türk ulusunu son yüzyılda geri bırakmış olan kurumları yıkarak, onların yerine ulusun en yüksek uygarlık gereklerine kadar ilerlemesini sağlayacak kurumları koymaktır1diyordu

Büyük lider gerçek devrimciyi de şöyle tanımlıyordu: “Reel devrimciler onlardır fakat, ilerleme ve yenilemeye rehberlik etmek istedikleri insanların ruh ve vicdanlarındaki hakiki eğilimi bilenlerdir Ayrıca, son yıllarda gösterdiği harikaların, gerçekleştirdiği siyasî ve sosyal devrimlerin gerçek sahibi olarak da Türk ulusunu göstermektedir

Bunların yanı sıra, belli başlı kayda değer olan Atatürk ’ün kurtuluştan sonradan şipşak “çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmayı bir maksat olarak ortaya koyduğunu söylemesidir Üzerinde durmak istediğimiz, devrimlerin anlaşılması, büyük liderin bu ülkeyi, bu ülkenin insanlarını nereye ***ürmek istediğinin belirtilmesidir “Yaptığımız ve yapmakta olduğumuz devrimlerin amacı, Türkiye Cumhuriyeti insanlarını tam anlamında modern ve bütün manâ ve biçimleriyle medeni bir toplum haline getirmektir Devrimlerimizin esas ilkesi budur2, diyor Atatürk

Temel amaç, modern uygarlık düzeyine erişmek olduğuna kadar, her şeyden önce bu modern medenilik düzeyinin ne olduğunu tahsis etmek olacaktır

Biraz gerilere gidersek, Osmanlı İmparatorluğu vaktinde, hiç değilse, Selim III döneminden beri, imparatorlukta bazı yenileşme, toplumun sosyal yapısında batıya yönelik bazı hareketleri gerçekleştirme çabaları görülecektir Ne var ki, Osmanlı aydını batıya yönelmeyi, günün çağdaşlık düzeyini Osmanlı toplumuna ulaştırmayı, kendi kültür birikimine âdeta bir hücum olarak gördüğü için, yenileşme sadece askerî alanda olabilmiştir Fakat bu alandaki yenileşme bile çeşitli dönemlerde, karşı çıkmalar ve isyanlarla her zaman yanda bırakıldı Mahmut II daha emin istikrarlı bir padişah olduğu için, yenileşmeyi, buna bazı değişiklikleri aramak daha dürüst olacaktır, gerçekleştirme olanağını bulmuştur Eğitim alanında açılan okullarla, idare alanında bazı uzmanlaşmalarla, bayındırlık alanında giriştiği yapılanmalarla ve hukuk alanında kurduğu yeni kurumlarla bunun örneklerini vermiştir O günlerde çağdaşlaşmaya daha çok batılılaşma anlamında bakıldığı için, Mahmut II döneminin, bu kavramın daha keskin olarak ortaya atılacağı “Tanzimat dönemine, bir açılış olduğunu söylemek mümkündür

Tanzimat, hiç kuşkusuz kesin alanlarda yenilikler getirme çabasıdır Kıta Avrupası ’nda 1789 Fransız Devrimi ile yayılan insan elde etmek onuru ile kişinin hür olduğu düşüncesi, güvenliği, sahiplik hakkının korunacağı gibi kavramlar, kenarından köşesinden dahi olsa, Osmanlı toplumuna bir evrak ile duyurulmuştu Osmanlının canı ve malı korunacak, ırzı ve namusu güven altına alınacaktı Bunun uzun yıllar yalnızca kâğıt üstünde kaldığını söylemek, bu belgeyi küçük görmek anlamına gelmeyecektir Çünkü Abdülmecit de 1856 ’da çıkardığı bir fermanla 1839 ’daki fermanında ileri sürülenlerin gerçekleştirilmesi gerektiğini duyurmak gereğini duymuştu

Ama Tanzimat bazı önemli kurumları yaşatmış ve yerleşmelerini sağlamıştır Bu çağdaşlaşma sayılamazdı şüphesiz, lakin batının bazı kurumlarını olması bile, bazı düşüncelerinin yerleşmesine niçin olmuştu Birinci Meşrutiyet sosyal alanda bu düşüncenin fiziki bir görüntüsü olarak nitelenebilir Anayasanın yapılması, meclisin açılması tabandan gelen bir baskının, toplumun büyük bir kesiminin ricası olmaktan çok, minik bir okumuş çevrenin çabası sonunda gerçekleşti Fakat batı kurumlarının en önemlisi olan parlamento, bir İslâm ülkesinde birincil kere açılıyordu Yapılan Tüzük ile padişahın zaten var olan yetkileri acilen Tüzük ile hukukilik kazanıyorsa da, en azından Osmanlı yurttaşının esas hak ve özgürlüklerinden söz açan bir bölüm de vardı Anayasanın yapısı, içeriği her açıdan tartışılsa bile bir başlangıç gerçekleşmişti Ne var oysa, tüm iyi niyetlere karşılık, bir yılı birazcık geçen bir vakit parçası, Meclis ’in otuz sene kadar kapanmasına yetişmişti

İkinci Meşrutiyet, Anayasa ’da yapılan değişikliklerle, kâğıt üzerinde manâlı esaslar getirmişti denebilir Ne var ancak, uygulaması onun da sürmedi, Trablusgarp Savaşı, gerisinde gelen Balkan Savaşı ve sonunda Birinci Dünya Savaşı Osmanlı toplumunun batıya yönelik isteklerinin sonunu getirdi

Büyük bir savaştan sonra ülkesi işgal edilmiş, yıllardan beri yöneticilerinin baskısı aşağı kalmış ve sonunda yabancı devletlerin paylaşması arzusu ile yanıp tutuştukları bir ülkenin insanlarını bağımsızlığa kavuşturan bir büyük lider, kurduğu yeni cumhuriyeti, daha kaçan düşmanın yaktığı şehirlerinin yangınlarında dumanlar sönmemişken, bu toplumun insanlarını tam anlamıyla modern ve medeni bir toplum haline getirme mücadelesi içine girdiğini duyurmaktadır

Bu görülmemiş mucizevi mücadele ile sürdürülecek savaşta çağdaş uygarlık düzeyine varmanın araçları neler olacaktır?

Bunların başında “hesaplı yeniden yapılanma geliyor Ekonomik kalkınma Atatürk ’e kadar, belli derslik ve zümrelerin yararına yok, liberal armoni içinde tüm halka dönük biçimde gerçekleşecektir Türkiye ’de, batıda olduğu gibi, çıkarları birbirleriyle çatışan sınıfların bulunmadığını ve kalkınmanın tüm sınıfları birarada zenginleştiren bir kalkınma olması gerektiğini belirtirken, “ayrıcalıksız kaynaşmış bir kitle olarak bütün halkı tek bir parti içinde biriktirmek istemiştir3

Aynı anlayışın bir sonucu olarak da, İzmit ’te yaptığı basın toplantısında gazetecilerin kendisine partinin hangi sınıfa dayalı olacağını sormaları üzerine Atatürk, “Hangi sınıf diyor, hepimiz halktan ibaretiz Partimin adını da Halk Partisi koyacağım “4

Görüldüğü gibi halkçılık kavramı, Atatürk ’te hem sınıf mücadelesine karşı bir araç, ayrıca de İslâmî hakimiyet teorisine karşı çıkan ve onun yerini alan lâik egemenlik teorisidir5 Böyle bir halkçılık anlayışından geçerek çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmanın bir diğer aracı da “ilim ve fen olmaktadır O ’na kadar modern medenilik, “ilim ve fene dayanmaktadır

“Kamu, der Atatürk, “uluslarlararası alanda başarılı olabilme çabasında, hayat ve zor bulabilecek bilim ve araçları, ancak çağdaş uygarlıkta bulacaktır Bu sözlerden anlaşıldığı gibi çağdaş uygarlık hayat ve güç nedeni olan bilime dayanmaktadır Nitekim, “Dünyada her şey için, medenilik için, yaşam için, basan için en gerçek yol gösterici bilimdir En reel mürşit ilimdir, fendir6

Aramak ama, halkçılık anlayışından geçen bir oluşum, bilim ve fennin aracılığıyla modern medenilik düzeyine ulaşacaktır Böylesine bir gelişmenin öteki arabulucu olan ekonomik yeniden yapılanma da, yukarda söylediğimiz gibi tamamen halka yönelik olacaktır Millet sözüyle sınıfsız bir toplumun niyet edildiğini kişisel olarak Atatürk ’ün kendisinin açıkladığını görmüştük Özlenen topluma gelmek için içinden geçilecek toplum biçimi de batıdaki demokratik sisteme dayalı ve onun temelindeki liberalizme emrindeki olacaktır Ne var ki Mustafa Kemal, çağdaş medenilik sözüyle salt bir batı taklitçiliği, kopyacılığını da önermemiştir Bu görüşünü de şöyle açıklıyor büyük önder: “Aydınlarımız içinde mükemmel düşünenler vardır Fakat genellikle şu hatamız da vardır ama araştırma ve incelemelerimize esas olarak fazla kez kendi ülkemizi, kendi tarihimizi, kendi ananelerimizi, kendi özelliklerimizi ve gereksinmelerimizi almayız Aydınlarımız olur ya tüm cihanı, tüm öteki ulusları tanır, lâkin kendimizi bilmeyiz

“Aydınlarımız ulusumuzu en mutlu halk müziği yapayım der Başka uluslar nasıl olmuşsa onu da aynen böylece yapalım der Lâkin düşünmeliyiz oysa, böyle bir hafıza hiçbir dönemde başarılı olmuş değildir Bir millet için mutluluk olan bir şey öteki halk için felâket olabilir Benzer sebep ve koşullar birini mutlu ettiği halde diğerini mutsuz edebilir Onun için bu ulusa gideceği yolu gösterirken dünyanın her türlü ilminden, keşiflerinden, gelişmelerinden yararlanalım Lâkin unutmayalım fakat, asıl temeli kendi içimizden çıkarmak mecburiyetindeyiz7 Gazi ’nin şu sözleri kanımızca fazla bir açıklamayı, yorumu gerektirmeyecek kadar açık, kayıtlı ve manalı Salt batı uygarlığının yarattığı ortamın biliminden yok, tüm dünya üzerindeki bilimden yararlanmayı öğütlüyor, bunu yaparken de ülkemizin esas değerler bütününü, kültür anlayışını ve tarihsel birikimin ortaya yığdığı bize özgü değerleri de gözden uzaktan tutmamamız gerektiğini gerekli bir koşul olarak kabul ediyor Bu durumda çağdaş dünyanın bilim evreni bizim hiç değiştirmeden alıp kabul edeceğimiz bir model yok, kendi ülkemizin koşullarını değerlendirmede bir yöntem olarak kabul edilmelidir

Yahut Atatürk ’ün gösterdiği yanlışlığa düşmemek işten bile yok Bu görüşü Atatürk ’ün yakın bir arkadaşı birazcık bambaşka biçimde ama aynı anlamda şöyle açıklıyor: “Atatürkçülük nedir? Lâyisizm ve eğitim birliği temeli üzerinde, toplum işlerini sadece zihin yolu ile ve sıvı gereksinim ve şartlara kadar yürüten özgürlük batı Türklüğünü belirlemek8

Mustafa Kemal Atatürk ’ün devir anlayışından yola çıkarak şu vardığımız yere kadar olan görüşlerini toplamak gerekirse, ortaya kalın çizgileriyle de olsa, O ’nun yeni Türkiye ’yi yaratırken nasıl bir fikir sistemi içinde yol aldığını, hangi anlama doğrultusunda eyleme geçtiğini görmek mümkün olur kanısındayız Gerçekte de, daha birincil mücadele yıllarından öteye Atatürk, daima kendi içinde sürekli bir sistem içinde hareket etmiştir Seçimle gelen bir yüce Meclis, bu meclisin içinden çıkacak bir bakanlar kuruluyla bir cumhurbaşkanı, bu nedenle rejimin siyasal yapısı: Cumhuriyet belirleniyor bu siyasal yapının dayanağı olarak lâik bir devlet anlayışı ve bütün çabaları, gücünü aldığı ahali yaranma (derslik, zümre gözetmeden) araştırmalar yapacak bir iktidar mekanizması Pek ki, ulusun bütün güçleri aynı yönde yürüyüşe geçince, bilim ve fenin yardımıyla çağdaş medenilik düzeyine ulaşılabilecek, ama bu yapılırken de aydınlarla millet aralarında ayrılık yok; özdeşlik, kaynaşma sağlanacak, böylece milli değerler, kültür hiç gözden uzakta tutulmayacak Bu durumda batının kopyacılığı yok, uygarlığa varmada geçirdiği evrelerden edinilen deneyler ve bilimsel yöntemler bizim koşullarımız açısından ele alınacak, incelenecek İşte Mustafa Kemal ’in yeni bir devleti kurarken kafasında kurduğu dünyanın esas taşları bunlardı

1 FNaci, Atatürk ’ün Esas Görüşleri, Gerçek yayınları, İstanbul 1968, s 43 ’de Facia İnan ’dan naklen zikrediyor 2 Atatürk ’ün Hitabe ve Demeçleri, TlTE yayını, 1, Ankara 1952, s 217 3 Taner Timur, Türk Devrimi ve Sonrası 191919461971, s 138 4 Falih Rıfkı Atay, Atatürkçülük Nedir?, 1966, s 11 5 Taner Timur, age, s 138 6 Atatürk ’ün Hitabe ve Demeçleri, s 197240 7 Ages 141


netten seçme parça *
 
858,496Konular
981,879Mesajlar
29,918Kullanıcılar
gorkemnocSon üye
Üst Alt