iltasyazilim
FD Üye
Atatürk ile ilgili fazıl hüsnü dağlarcanın şiirleri
ON KASIM'LARDA YÜRÜMEK
Atatürk'üm işte 10 Kasım yine
Dalgalanır ağaçlarla oğullar
Dalgalanır oğullarla nineler
Dalgalanır ninelerle genç kızlar
Özlemin ta yüreğime işlemiş
Seni bulmak, seni görmek için ben
Bütün toprakaltıyla barışacağım
Ereceğim sana artist, barışta, başarıda
Böylece
Güçlüsün ama
Güçleneceğim
Böylece yücesin ki, yüceleceğim
Düşüne düşüne seni iri kocaman
Dağlara, dağlara karışacağım
Ozan mıyım, ordu muyum, su muyum anlaşılmaz
Çağlar upuzun allığı yüreğimde ülkünün
Güya sancak bir kalemdir, benzeri gökler bir kağıt
Sözde ellerim gece
Benzeri ellerim gündüz
Yazacağım seni daha, bir daha
Ben senin ölümünle yarışacağım
Fazıl Hüsnü DAĞLARCA
MUSTAFA KEMAL'İN OĞLU
Mustafa Kemal'in oğlu diyorlardı ona
Sırtını okşamıştı Mustafa Kemal bir sabah erken
Geçiyordu paşalarla beylerle,
Su içmişti tarlasından şuncağız
Öbür çocuklardan ayırmıştı kendini bundan böyle,
Adını duyuyordu yüreğinde ateşçe,
Bitik alırken, ekmek yerken
Köyün yetimiydi, ölmüştü babası Çanakkale'de,
Kale gibi tutardı omuzlarında başını
İnce bacakları altında koca ayakları vardı
Sarıydı, kuruydu bozkırda bir çalı kadar,
On üçündeydi lakin, göstermiyordu yaşını
Bir vakit daha sonra top sesleri duyuldu uzaklardan,
Al al oldu dağların moru
Eli tabanca tutanlar girmişti cephelere bir bir,
Kadınlar, çocuklar, dedeler toplandı cami avlusuna
Sordu cümlesi birbirine ne yapak?
Aniden düşman askeri görüldü çayırda,
Geldi çattı köye gavurun zoru
Devrisi gün bir haber ulaştı evlere, samanlıklara
Alanda ismi yazılacakmış herkesin
O saat bir yangın sardı Mustafa Kemal'in oğlunu,
Kimi Kadir diyecek, kimi Mıstık, kimi Özdemir
Ankara'dan gelen rüzgarlar önünde,
Ankara'ya uçan şahinlere aleyhinde,
O, ne desin?
O, Mustafa Kemal'in oğlu, nasıl söyler
Adını, bir avuç düşmana?
Mustafa Kemal'in oğlu yenilmez, esir olmaz,
Adını vermez süngüler aşağıda,
Kellesini verse bilem
Hem ağaç ağaçtır; öküz öküzdür,
Isim yakışmalı cana
Bayrak mıydı ne, kartal kanadı mıydı ne,
Ses verdi göklerden adı
O yürüyordu, köylünün dehşeti büyüyordu arkasında,
Büyüyordu gövdesi,
Büyüyordu dağ kadar
Dur diye haykırdılar, namluları çevirip üzerine,
Durmadı
Fazıl Hüsnü DAĞLARCA
KAHRAMAN
Gölgen bir nur işledi güneşe vardığı gün;
Seni gördük sesimiz Hakk'a yalvardığı gün,
Seni gördük, bir mazi dağları sardı ses ses,
Bir Akdeniz dalgası buldu içinde herkes
Sana çıkar bu yurdun ararsak son yolu da,
Kutlu bir Tanrı oldun hoş Anadolu'da
öyle eskisin ama derhal ruhumuzda sen,
Bulursun bu sevgide asırları istersen
Ararsan bakışında uzun ovalar erir,
Dinlersen gönül denen ulu dağlar ses verir
Bir dünya, bir millete düşman olduğu zaman
Sana büyük hızını verdi nabzındaki kan
Dört sınırın ucunu getirdin bir araya,
Dört bucak sevgisini topladın Ankara'ya
Sesin, bir tılsım gibi, yurdu dolaştı yer yer
Ve senden o kadar bariz hız aldı fakat gönüller
Yüzyılda giden vatan bir anda geri geldi,
Daha Sonra güya ruhundan kartal sesleri geldi;
Yarı yeni bir ışık süzüldü gözlerinden
Ve bir fert, kimsesiz, bir insanlar yarattın sen
Bastığın yer tarihten yer alırmış, yok, değil:
Bir gününe bir tarih bağışlasak fazla yok!
Fazla yok, kanımızın rengini süze süze,
İsmini döğmelerle işlesek göğsümüze
Çok yok göğsümüzün içine çizsek seni,
İsterse bundan sonradan ufuk yansın, gök yansın;
Çünkü sen bu milletin umduğu kahramansın
Gölgen bir nur işledi güneşe vardığı gün;
Seni gördük sesimiz Hakk'a yalvardığı gün
Fazıl Hüsnü DAĞLARCA
MUSTAFA KEMAL'İN KAĞNISI
Yediyordu Elif kağnısını
Kara geceden geceden
Güya elif elif uzuyordu, inceliyordu
Uzak cephelerin acısıydı gıcırtılar
İnliyordu dağın ardı, yasla
Her bir heceden
Mustafa Kemal'in kağnısı derdi kağnısına
Mermi taşırdı öteye, dağ taş aşardı
Çabuk giderdi, çok götürürdü Elifçik
Nam salmıştı asker içinde
Bu kere yine herkesten evvel almıştı yükünü
Doğrulmuştu yola evvelden önceden
Öküzleriyle kardeş gibiydi Elif
Yemezdi, içmezdi, yemeden içmeden onlar
Kocabaş, çok ihtiyardı, çok zayıftı
Mahzundu hep Sarıkız, yanı sıra
Gecenin ulu ağırlığına karşı
Hafiftiler, inceden inceden
İriydi Elif kuvvetliydi cephane arabası başında
Elma elmaydı yanakları, üzüm üzümdü gözleri
Kınalı ellerinden rüzgar geçerdi daim;
Toprak gülümserdi çarıklı ayaklarına
Alın yeşilini kapmıştı, geçirmişti
Niceden niceden
Durdu aniden, Kocabaş, ova bayır durdu
Nazar mı değdi göklerden, ne?
Dah etti, değil Dahha dedi, gitmez
Ta gerilerden başka kağnılar yetişti geçti gacur gucur
Nasıl durur Mustafa Kemal'in kağnısı
Kahroldu Elifçik, düşünceden düşünceden
Aman Kocabaş, ayağını öpeyim Kocabaş
Süsleme beni, öldür beni, koma yollarda beni
Geçer, götürür asıl, çocuk, mermisini askerciğin
Koma yollarda beni, kulun köpeğin olayım
Bak hele üzerimden ses seda uzaklaşır
Düşerim gerilere iyceden iyceden
Kocabaş yığıldı çamura
Büyüdü gözleri büyüdü, kalp kadar
Örtüldü gözleri örtüldü daima
Kalır mı Mustafa Kemal'in kağnısı bacım
Kocabaş'ın yerine koştu kendini Elifçik
Yürüdü düşman üstüne yüceden yüceden
Fazıl Hüsnü DAĞLARCA *
ON KASIM'LARDA YÜRÜMEK
Atatürk'üm işte 10 Kasım yine
Dalgalanır ağaçlarla oğullar
Dalgalanır oğullarla nineler
Dalgalanır ninelerle genç kızlar
Özlemin ta yüreğime işlemiş
Seni bulmak, seni görmek için ben
Bütün toprakaltıyla barışacağım
Ereceğim sana artist, barışta, başarıda
Böylece
Güçlüsün ama
Güçleneceğim
Böylece yücesin ki, yüceleceğim
Düşüne düşüne seni iri kocaman
Dağlara, dağlara karışacağım
Ozan mıyım, ordu muyum, su muyum anlaşılmaz
Çağlar upuzun allığı yüreğimde ülkünün
Güya sancak bir kalemdir, benzeri gökler bir kağıt
Sözde ellerim gece
Benzeri ellerim gündüz
Yazacağım seni daha, bir daha
Ben senin ölümünle yarışacağım
Fazıl Hüsnü DAĞLARCA
MUSTAFA KEMAL'İN OĞLU
Mustafa Kemal'in oğlu diyorlardı ona
Sırtını okşamıştı Mustafa Kemal bir sabah erken
Geçiyordu paşalarla beylerle,
Su içmişti tarlasından şuncağız
Öbür çocuklardan ayırmıştı kendini bundan böyle,
Adını duyuyordu yüreğinde ateşçe,
Bitik alırken, ekmek yerken
Köyün yetimiydi, ölmüştü babası Çanakkale'de,
Kale gibi tutardı omuzlarında başını
İnce bacakları altında koca ayakları vardı
Sarıydı, kuruydu bozkırda bir çalı kadar,
On üçündeydi lakin, göstermiyordu yaşını
Bir vakit daha sonra top sesleri duyuldu uzaklardan,
Al al oldu dağların moru
Eli tabanca tutanlar girmişti cephelere bir bir,
Kadınlar, çocuklar, dedeler toplandı cami avlusuna
Sordu cümlesi birbirine ne yapak?
Aniden düşman askeri görüldü çayırda,
Geldi çattı köye gavurun zoru
Devrisi gün bir haber ulaştı evlere, samanlıklara
Alanda ismi yazılacakmış herkesin
O saat bir yangın sardı Mustafa Kemal'in oğlunu,
Kimi Kadir diyecek, kimi Mıstık, kimi Özdemir
Ankara'dan gelen rüzgarlar önünde,
Ankara'ya uçan şahinlere aleyhinde,
O, ne desin?
O, Mustafa Kemal'in oğlu, nasıl söyler
Adını, bir avuç düşmana?
Mustafa Kemal'in oğlu yenilmez, esir olmaz,
Adını vermez süngüler aşağıda,
Kellesini verse bilem
Hem ağaç ağaçtır; öküz öküzdür,
Isim yakışmalı cana
Bayrak mıydı ne, kartal kanadı mıydı ne,
Ses verdi göklerden adı
O yürüyordu, köylünün dehşeti büyüyordu arkasında,
Büyüyordu gövdesi,
Büyüyordu dağ kadar
Dur diye haykırdılar, namluları çevirip üzerine,
Durmadı
Fazıl Hüsnü DAĞLARCA
KAHRAMAN
Gölgen bir nur işledi güneşe vardığı gün;
Seni gördük sesimiz Hakk'a yalvardığı gün,
Seni gördük, bir mazi dağları sardı ses ses,
Bir Akdeniz dalgası buldu içinde herkes
Sana çıkar bu yurdun ararsak son yolu da,
Kutlu bir Tanrı oldun hoş Anadolu'da
öyle eskisin ama derhal ruhumuzda sen,
Bulursun bu sevgide asırları istersen
Ararsan bakışında uzun ovalar erir,
Dinlersen gönül denen ulu dağlar ses verir
Bir dünya, bir millete düşman olduğu zaman
Sana büyük hızını verdi nabzındaki kan
Dört sınırın ucunu getirdin bir araya,
Dört bucak sevgisini topladın Ankara'ya
Sesin, bir tılsım gibi, yurdu dolaştı yer yer
Ve senden o kadar bariz hız aldı fakat gönüller
Yüzyılda giden vatan bir anda geri geldi,
Daha Sonra güya ruhundan kartal sesleri geldi;
Yarı yeni bir ışık süzüldü gözlerinden
Ve bir fert, kimsesiz, bir insanlar yarattın sen
Bastığın yer tarihten yer alırmış, yok, değil:
Bir gününe bir tarih bağışlasak fazla yok!
Fazla yok, kanımızın rengini süze süze,
İsmini döğmelerle işlesek göğsümüze
Çok yok göğsümüzün içine çizsek seni,
İsterse bundan sonradan ufuk yansın, gök yansın;
Çünkü sen bu milletin umduğu kahramansın
Gölgen bir nur işledi güneşe vardığı gün;
Seni gördük sesimiz Hakk'a yalvardığı gün
Fazıl Hüsnü DAĞLARCA
MUSTAFA KEMAL'İN KAĞNISI
Yediyordu Elif kağnısını
Kara geceden geceden
Güya elif elif uzuyordu, inceliyordu
Uzak cephelerin acısıydı gıcırtılar
İnliyordu dağın ardı, yasla
Her bir heceden
Mustafa Kemal'in kağnısı derdi kağnısına
Mermi taşırdı öteye, dağ taş aşardı
Çabuk giderdi, çok götürürdü Elifçik
Nam salmıştı asker içinde
Bu kere yine herkesten evvel almıştı yükünü
Doğrulmuştu yola evvelden önceden
Öküzleriyle kardeş gibiydi Elif
Yemezdi, içmezdi, yemeden içmeden onlar
Kocabaş, çok ihtiyardı, çok zayıftı
Mahzundu hep Sarıkız, yanı sıra
Gecenin ulu ağırlığına karşı
Hafiftiler, inceden inceden
İriydi Elif kuvvetliydi cephane arabası başında
Elma elmaydı yanakları, üzüm üzümdü gözleri
Kınalı ellerinden rüzgar geçerdi daim;
Toprak gülümserdi çarıklı ayaklarına
Alın yeşilini kapmıştı, geçirmişti
Niceden niceden
Durdu aniden, Kocabaş, ova bayır durdu
Nazar mı değdi göklerden, ne?
Dah etti, değil Dahha dedi, gitmez
Ta gerilerden başka kağnılar yetişti geçti gacur gucur
Nasıl durur Mustafa Kemal'in kağnısı
Kahroldu Elifçik, düşünceden düşünceden
Aman Kocabaş, ayağını öpeyim Kocabaş
Süsleme beni, öldür beni, koma yollarda beni
Geçer, götürür asıl, çocuk, mermisini askerciğin
Koma yollarda beni, kulun köpeğin olayım
Bak hele üzerimden ses seda uzaklaşır
Düşerim gerilere iyceden iyceden
Kocabaş yığıldı çamura
Büyüdü gözleri büyüdü, kalp kadar
Örtüldü gözleri örtüldü daima
Kalır mı Mustafa Kemal'in kağnısı bacım
Kocabaş'ın yerine koştu kendini Elifçik
Yürüdü düşman üstüne yüceden yüceden
Fazıl Hüsnü DAĞLARCA *