iltasyazilim
FD Üye
Atatürk'ün Karşılıklılık İlkesi Dış Politika Açısından Önemi nedir
Atatürk'ün Belirttiği Karşılıklılık İlkesi Dış Politika Açısından Önemi nedir
Atatürk Dönemi Türk Dış Politikası
Avrupa ve dünya yeni bunalımlara sürüklendiği sırada Lozan ’ı imzalamış olan Türkiye Cumhuriyeti dış ilişkilerinde fazla başarılı bir politika izledi Yıkılmış, borçlu bir ülke baştan imar edilirken, bir yana da öyle fazla ülkeyle antlaşmalar aracılığıyla dostluklar kuruldu
Atatürk ’ün izlediği dış politika şu dönemlerde özetlenebilir:
19201923 Dönemi
Atatürk Kurtuluş Savaşı baştan başa izlediği dış politikanın esaslarını 1919 Erzurum Kongresi ’nde saplanıp 28 Ocak 1920 ’de Osmanlı Meclisi Mebusan ’ında kabul edilen Misâkı Millî ’ye dayandırmıştır: Ülkenin sınırları çizilmiş, İstanbul ve Boğazların güvenliğinin sağlanacağı belirtilmiştir Azınlık hakları, komşu ülkelerdeki Müslüman halkın da yararlanacağı “karşılıklılık ilkesiyle ele alınırken, egemen devletin siyasî, adlî, malî gelişimini engelleyen bağların (kapitülasyonlar) kaldırılması esas gaye olarak saptama edilmiştir
Son Osmanlı Meclisi Mebusan ’ı 16 Mart 1920 ’de İstanbul ’un işgali üstüne çalışmalarına son verince Ankara ’da 23 Nisan 1920 ’de TBMM açılırken, yeni devlet bütün kurumlarını da oluşturmaya başlamıştır Dışişleri Bakanlığı da bu dönemde kurulmuştur
Atatürk Kurtuluş Savaşı baştan başa çeşitli ülkelerle diyalog kurmuş, savaşla dış siyaseti bir arada sürdürmüştür
1917 Sovyet İhtilâli ’yle I Dünya Savaşı ’ndan çıkan, yeni sisteminin esas ilkeleri itibarıyla Batı ’yla çatışan Sovyet Rusya, Batı ’yla savaşan Türkiye ile doğal bir yakınlık içine girmiştir Atatürk, kısa dönemde Batı ’ya karşısında bir müttefik elde ederken, uzun dönemde Türkiye ve bir takım İslâm ve Asya ülkelerinde kendi rejimini yaymayı plânlayan Sovyet Rusya ’dan yardım edinmek amacıyla arkadaş canlısı ilişkiler kurdu 1920 ’de numaradan bir komünist parti kurdurdu (1922 ’de faaliyetine son verildi) Moskova ’ya elçiler yolladı Lenin ’le mektuplaştı Böylece Millî Çaba baştan başa Rusya ’dan silâh, cephane ve nakdî yardım akışı sağlandı 1920 ’de Bekir Sami Bey başkanlığında Moskova ’ya gönderilen Türk Heyeti ’nden bazı toprak taleplerinde bulunulması ilişkileri gerdi ise de, I İnönü Savaşı ’nın kazanılması üzerine Sovyet Rusya bu taleplerinden vazgeçti 16 Mart 1921 ‘de imzalanan TürkSovyet Dostluk Antlaşması ile Ruslar Misâkı Millî ’yi tanıdılar ve Doğu Cephesi kapanarak o bölgedeki askerlerimiz Batı ’ya kaydırıldı Türkiye ’nin Batı ’yla ilişkilerinin düzelmesi, Sovyetlerle arasını açacaktır
2 Aralık 1920 Gümrü Antlaşması ve Ocak 1921 ’de I İnönü zaferi üzerine Müttefik Devletlerin Sevres ’in şartlarını yumuşatmak üzere düzenledikleri 21 Şubat 1921 Londra Konferansı ise, Türk Hükümetinin bu şartları kabul etmemesi üstüne sonuçsuz dağılmıştı
19221923 Dönemi
Bu dönem Büyük Taarruz ve Lozan görüşmelerini kapsamaktadır
Lozan ’da Misâki Millî büyük ölçüde gerçekleştirilirken, sınırlarımız saptanmış, kapitülasyonlar kaldırılmıştır (24 Temmuz 1923) Bu Antlaşma, I Dünya Savaşı ’nın mağlupları aralarında bulunan bir ulusun zafere dönüştürdüğü ve o dönemden bugüne yürürlükte olan tek antlaşmadır
19231930 Dönemi
Bu dönemde Lozan ’dan kalan sorunlar ele alınmıştır İngiltere ’yle Musul, Fransa ile borçlar ve Suriye sınırı, Yunanistan ’la halk müziği mübadelesi gibi konular, Musul hariç Türkiye ’nin istediği biçimde çözülmüştür
10551056 yıllarında Selçuklu Devleti ’ne bağlanan Musul I Dünya Savaşı ardına kadar Türk devlet ve beyliklerinin sınırları içinde kalmıştır Zengiler, Timurlular, Akkoyunlular ve Safevîlerden Yavuz Sultan Selim ’in 1514 Çaldıran Seferiyle Osmanlı hâkimiyetine geçen Musul, Kanuni Sultan Süleyman ’ın Bağdat seferinden sonradan bundan böyle Süleymaniye, Kerkük ve Musul sancaklarından oluşan eyaletin merkezi olmuştur
İtilâf Devletleri Paris konferansı ve San Remo görüşmelerinde Musul ’u paylaşmaya çalışmışlar; 25 Nisan 1920 ’de San Remo ’da imzalanan bir Mukavele ile Musul petrollerini İngiltere ve Fransa bölüşmüşlerdir
1917 ’de İngilizler Bağdat ’ı ele geçirmişlerdir Mondros Ateşkesi ’ne tarafından, “31 Ekim 1918 saat 1200 den itibaren bölgedeki bütün kuvvetler yerlerinde kalacaklardır hükmüne rağmen, İngiliz kuvvetleri Musul ’a ilerlemeye devam etmişlerdir Musul ’da yer alan 6 Ordu Komutanı Ali İhsan Paşa, bütün çabalarına rağmen, Sadrazam ’ın 8 Kasım 1918 tarihli telgrafına uyarak, 10 Kasım ’da Musul ’u İngilizlere terk etmek zorunda kalmıştır
Mustafa Kemal Paşa, 192023 yıllarında yaptığı farklı alanlara yönlendirilmiş konuşmalarda Musul, Süleymaniye ve Kerkük ’ün Misâkı Millî sınırları içinde bulunduğunu belirtmiş ise de, Lozan ’da bu sorun çözülememiş ve Türkİngiliz görüşmelerine bırakılmıştır Bu görüşmelerden sonuç çıkmamış, Uluslar Kurumu da İngiltere lehine karar almıştır İngiltere 1921 yılında Irak ’ta manda statüsünde bir devlet kurarak krallığa Dikte Faysal ’ı getirmiş ve bu nedenle Musul Irak sınırları içinde kalmıştır
1930 Sonrası Dönem
Türkiye 1932 ’de Milletler Cemiyeti ’ne girmiş, 1934 yılında Yunanistan, Romanya ve Yugoslavya ile Balkan Antantı ’nı kurmuştur
1935 yılında İtalya ’nın Habeşistan ’a saldırması, Türkiye ’yi 1936 yılında Akdeniz Paktına, 1937 yılında bir takım Orta Doğu ülkeleriyle Sadabad Paktı ’na imza koymaya itmiştir
19351938 arası II Dünya Savaşı sonunda imzalanan antlaşmaları başkalaştırmak isteyen Almanya ve İtalya ’nın gruplaşması, artık II Dünya Savaşını fazla yakınlaştırmıştır bu arada Atatürk Almanya ’daki Nazi Rejiminden kaçan Alman bilim adamlarına kapılarımızı açmış ve Üniversite Reformunu bu bilim adamlarının yardımıyla gerçekleştirmiştir
Türkiye bu gergin ortamda hem Avrupa ayrıca de Almanya ve SSCB ile ilişkilerini sürdürmüştür Ama Savaşın yaklaşması üstüne, Türkiye Lozan ’da Boğazlar için kabul edilen statünün değişmesi için harekete geçmiş ve büyük bir diplomatik galibiyet ile 20 Temmuz 1936 ’da Montreux ’da imzalanan andlaşma ile Boğazlarda bütün egemenliğini ilân etmiştir
Atatürk 10 Kasım 1938 ’de öldüğünde Dünya yeni bir savaşa girmek üzereydi Hatay sorunu ise 1937 ’de çözülme yoluna girmiş; Hatay 1939 ’da topraklarımıza katılmıştır
Atatürk Dönemi görüldüğü gibi, Kurtuluş Savaşı, galibiyetimizi ve yeni Türk Devleti ’nin varlığını perçinleyen Lozan ve pek çok milletlerarası antlaşma ile, dış politika açısından son derece yoğun geçmiştir
Atatürk dış politikasında tekrar tekrar gerçekçi davranmıştır Dinamiktir, gözü öyle, ataktır fakat maceracı değildir 1923 ’de Arifiye ’de yaptığı konuşmasında, “Biz kendimizi bilen kimseleriz Olmayacak isteklerimiz yoktur demiştir Sınırlarımızı Misâkı Millî ile çizmiş, Panİslam, PanTürk ve Turancılık akımlarına kapılmamıştır Dış politika hedeflerimizi ulusal gücümüzle sınırlı tutmuş ve bunu Musul sorununda göstermiştir Yalnızca kendi gücümüze dayanmış ve güvenmiştir Diyaloglara defalarca açık kalmış, mükemmel bildiği tarihten dersler çıkartarak gelecek için fazla içten öngörülerde bulunmuştur II Dünya Savaşı ’nı ve sonuçlarını tahmin etmiş, “yurtta sulh, cihanda sulh ilkesiyle ülkemizin bu büyük savaşın dışında kalmamızı sağlayıcı temeller atmıştır Atatürk daha Kurtuluş Savaşı yıllarında, “Hükümetimiz savaşçı ve serüvenci olmaktan uzaktır Tersine uzlaşma ve esenliği tercih ederiz (1921) derken, savaşı hayatî zorunluluklar olmadıkça reddetmiştir
1931 ’de Ankara ’da yapılan Balkan Konferansı ’nda savaşı insanlık dışı gördüğünü şöyle belirtmiştir: “İnsanları mesut edeceğim diye onları birbirine boğazlatmak gayrı insanî ve son derece teessüfe şayan bir sistemdir İnsanları mesut edecek yegâne vasıta, onları birbirlerine yaklaştırarak, onları birbirlerini sevdirecek, ortak maddî ve manevî ihtiyaçlarını temine yarayan hareket ve enerjidir Kâinat sulhu içinde beşeriyetin hakikî saadeti, ancak bu yüksek ideal yolcularının çoğalması ve muvaffak olmasıyla mümkün olacaktır…
1937 ’de Romanya Dışişleri Bakanı Antonescu ’ya söylediği şu sözler ise dünyadaki barışın önemini vurgulamaktadır:
“İnsan mensup olduğu milletin varlığını ve saadetini düşündüğü kadar, bütün âlem milletlerinin rahat ve refahını düşünmeli ve kendi milletinin saadetine ne değin değer veriyorsa bütün dünya milletlerinin saadetine hadim olmağa elinden geldiği kadar çalışmalıdır… Çünkü dünya milletlerinin saadetine kastetmek demektir Dünyada ve dünya milletleri arasında sükûn, vuzuh ve iyi geçim olmazsa, bir insanlar kendi kendisi için ne yaparsa yapsın huzurdan mahrumdur… En uzaktan zannettiğimiz bir hadisenin, bize bir gün bağlantı etmeyeceğini bilemeyiz Bunun için beşeriyetin hepsini bir cisim ve her milleti bunun bir uzvu addetmek icap eder Bir vücudun parmağının ucundaki acıdan öteki tüm aza müteessir olur
Sonuç Olarak, Atatürk son derece başarılı bir dış politika ile, keza yeni Türk Devletini saygın, güvenilir bir devlet olarak kabul ettirmiş; hem de barışsever, bağımsız devleti koruyucu çizgisini sürdürmeyi esas maksat olarak benimsemiştir “Ben askerî sorunları olduğu gibi, siyasî sorunları da haritadan mütalâa ederim diyen Atatürk, jeopolitik şartların getirdiği şiddet fakat fazla kayda değer konumumuzu büyük bir galibiyet ile değerlendirmiştir
özel baskı *
Atatürk'ün Belirttiği Karşılıklılık İlkesi Dış Politika Açısından Önemi nedir
Atatürk Dönemi Türk Dış Politikası
Avrupa ve dünya yeni bunalımlara sürüklendiği sırada Lozan ’ı imzalamış olan Türkiye Cumhuriyeti dış ilişkilerinde fazla başarılı bir politika izledi Yıkılmış, borçlu bir ülke baştan imar edilirken, bir yana da öyle fazla ülkeyle antlaşmalar aracılığıyla dostluklar kuruldu
Atatürk ’ün izlediği dış politika şu dönemlerde özetlenebilir:
19201923 Dönemi
Atatürk Kurtuluş Savaşı baştan başa izlediği dış politikanın esaslarını 1919 Erzurum Kongresi ’nde saplanıp 28 Ocak 1920 ’de Osmanlı Meclisi Mebusan ’ında kabul edilen Misâkı Millî ’ye dayandırmıştır: Ülkenin sınırları çizilmiş, İstanbul ve Boğazların güvenliğinin sağlanacağı belirtilmiştir Azınlık hakları, komşu ülkelerdeki Müslüman halkın da yararlanacağı “karşılıklılık ilkesiyle ele alınırken, egemen devletin siyasî, adlî, malî gelişimini engelleyen bağların (kapitülasyonlar) kaldırılması esas gaye olarak saptama edilmiştir
Son Osmanlı Meclisi Mebusan ’ı 16 Mart 1920 ’de İstanbul ’un işgali üstüne çalışmalarına son verince Ankara ’da 23 Nisan 1920 ’de TBMM açılırken, yeni devlet bütün kurumlarını da oluşturmaya başlamıştır Dışişleri Bakanlığı da bu dönemde kurulmuştur
Atatürk Kurtuluş Savaşı baştan başa çeşitli ülkelerle diyalog kurmuş, savaşla dış siyaseti bir arada sürdürmüştür
1917 Sovyet İhtilâli ’yle I Dünya Savaşı ’ndan çıkan, yeni sisteminin esas ilkeleri itibarıyla Batı ’yla çatışan Sovyet Rusya, Batı ’yla savaşan Türkiye ile doğal bir yakınlık içine girmiştir Atatürk, kısa dönemde Batı ’ya karşısında bir müttefik elde ederken, uzun dönemde Türkiye ve bir takım İslâm ve Asya ülkelerinde kendi rejimini yaymayı plânlayan Sovyet Rusya ’dan yardım edinmek amacıyla arkadaş canlısı ilişkiler kurdu 1920 ’de numaradan bir komünist parti kurdurdu (1922 ’de faaliyetine son verildi) Moskova ’ya elçiler yolladı Lenin ’le mektuplaştı Böylece Millî Çaba baştan başa Rusya ’dan silâh, cephane ve nakdî yardım akışı sağlandı 1920 ’de Bekir Sami Bey başkanlığında Moskova ’ya gönderilen Türk Heyeti ’nden bazı toprak taleplerinde bulunulması ilişkileri gerdi ise de, I İnönü Savaşı ’nın kazanılması üzerine Sovyet Rusya bu taleplerinden vazgeçti 16 Mart 1921 ‘de imzalanan TürkSovyet Dostluk Antlaşması ile Ruslar Misâkı Millî ’yi tanıdılar ve Doğu Cephesi kapanarak o bölgedeki askerlerimiz Batı ’ya kaydırıldı Türkiye ’nin Batı ’yla ilişkilerinin düzelmesi, Sovyetlerle arasını açacaktır
2 Aralık 1920 Gümrü Antlaşması ve Ocak 1921 ’de I İnönü zaferi üzerine Müttefik Devletlerin Sevres ’in şartlarını yumuşatmak üzere düzenledikleri 21 Şubat 1921 Londra Konferansı ise, Türk Hükümetinin bu şartları kabul etmemesi üstüne sonuçsuz dağılmıştı
19221923 Dönemi
Bu dönem Büyük Taarruz ve Lozan görüşmelerini kapsamaktadır
Lozan ’da Misâki Millî büyük ölçüde gerçekleştirilirken, sınırlarımız saptanmış, kapitülasyonlar kaldırılmıştır (24 Temmuz 1923) Bu Antlaşma, I Dünya Savaşı ’nın mağlupları aralarında bulunan bir ulusun zafere dönüştürdüğü ve o dönemden bugüne yürürlükte olan tek antlaşmadır
19231930 Dönemi
Bu dönemde Lozan ’dan kalan sorunlar ele alınmıştır İngiltere ’yle Musul, Fransa ile borçlar ve Suriye sınırı, Yunanistan ’la halk müziği mübadelesi gibi konular, Musul hariç Türkiye ’nin istediği biçimde çözülmüştür
10551056 yıllarında Selçuklu Devleti ’ne bağlanan Musul I Dünya Savaşı ardına kadar Türk devlet ve beyliklerinin sınırları içinde kalmıştır Zengiler, Timurlular, Akkoyunlular ve Safevîlerden Yavuz Sultan Selim ’in 1514 Çaldıran Seferiyle Osmanlı hâkimiyetine geçen Musul, Kanuni Sultan Süleyman ’ın Bağdat seferinden sonradan bundan böyle Süleymaniye, Kerkük ve Musul sancaklarından oluşan eyaletin merkezi olmuştur
İtilâf Devletleri Paris konferansı ve San Remo görüşmelerinde Musul ’u paylaşmaya çalışmışlar; 25 Nisan 1920 ’de San Remo ’da imzalanan bir Mukavele ile Musul petrollerini İngiltere ve Fransa bölüşmüşlerdir
1917 ’de İngilizler Bağdat ’ı ele geçirmişlerdir Mondros Ateşkesi ’ne tarafından, “31 Ekim 1918 saat 1200 den itibaren bölgedeki bütün kuvvetler yerlerinde kalacaklardır hükmüne rağmen, İngiliz kuvvetleri Musul ’a ilerlemeye devam etmişlerdir Musul ’da yer alan 6 Ordu Komutanı Ali İhsan Paşa, bütün çabalarına rağmen, Sadrazam ’ın 8 Kasım 1918 tarihli telgrafına uyarak, 10 Kasım ’da Musul ’u İngilizlere terk etmek zorunda kalmıştır
Mustafa Kemal Paşa, 192023 yıllarında yaptığı farklı alanlara yönlendirilmiş konuşmalarda Musul, Süleymaniye ve Kerkük ’ün Misâkı Millî sınırları içinde bulunduğunu belirtmiş ise de, Lozan ’da bu sorun çözülememiş ve Türkİngiliz görüşmelerine bırakılmıştır Bu görüşmelerden sonuç çıkmamış, Uluslar Kurumu da İngiltere lehine karar almıştır İngiltere 1921 yılında Irak ’ta manda statüsünde bir devlet kurarak krallığa Dikte Faysal ’ı getirmiş ve bu nedenle Musul Irak sınırları içinde kalmıştır
1930 Sonrası Dönem
Türkiye 1932 ’de Milletler Cemiyeti ’ne girmiş, 1934 yılında Yunanistan, Romanya ve Yugoslavya ile Balkan Antantı ’nı kurmuştur
1935 yılında İtalya ’nın Habeşistan ’a saldırması, Türkiye ’yi 1936 yılında Akdeniz Paktına, 1937 yılında bir takım Orta Doğu ülkeleriyle Sadabad Paktı ’na imza koymaya itmiştir
19351938 arası II Dünya Savaşı sonunda imzalanan antlaşmaları başkalaştırmak isteyen Almanya ve İtalya ’nın gruplaşması, artık II Dünya Savaşını fazla yakınlaştırmıştır bu arada Atatürk Almanya ’daki Nazi Rejiminden kaçan Alman bilim adamlarına kapılarımızı açmış ve Üniversite Reformunu bu bilim adamlarının yardımıyla gerçekleştirmiştir
Türkiye bu gergin ortamda hem Avrupa ayrıca de Almanya ve SSCB ile ilişkilerini sürdürmüştür Ama Savaşın yaklaşması üstüne, Türkiye Lozan ’da Boğazlar için kabul edilen statünün değişmesi için harekete geçmiş ve büyük bir diplomatik galibiyet ile 20 Temmuz 1936 ’da Montreux ’da imzalanan andlaşma ile Boğazlarda bütün egemenliğini ilân etmiştir
Atatürk 10 Kasım 1938 ’de öldüğünde Dünya yeni bir savaşa girmek üzereydi Hatay sorunu ise 1937 ’de çözülme yoluna girmiş; Hatay 1939 ’da topraklarımıza katılmıştır
Atatürk Dönemi görüldüğü gibi, Kurtuluş Savaşı, galibiyetimizi ve yeni Türk Devleti ’nin varlığını perçinleyen Lozan ve pek çok milletlerarası antlaşma ile, dış politika açısından son derece yoğun geçmiştir
Atatürk dış politikasında tekrar tekrar gerçekçi davranmıştır Dinamiktir, gözü öyle, ataktır fakat maceracı değildir 1923 ’de Arifiye ’de yaptığı konuşmasında, “Biz kendimizi bilen kimseleriz Olmayacak isteklerimiz yoktur demiştir Sınırlarımızı Misâkı Millî ile çizmiş, Panİslam, PanTürk ve Turancılık akımlarına kapılmamıştır Dış politika hedeflerimizi ulusal gücümüzle sınırlı tutmuş ve bunu Musul sorununda göstermiştir Yalnızca kendi gücümüze dayanmış ve güvenmiştir Diyaloglara defalarca açık kalmış, mükemmel bildiği tarihten dersler çıkartarak gelecek için fazla içten öngörülerde bulunmuştur II Dünya Savaşı ’nı ve sonuçlarını tahmin etmiş, “yurtta sulh, cihanda sulh ilkesiyle ülkemizin bu büyük savaşın dışında kalmamızı sağlayıcı temeller atmıştır Atatürk daha Kurtuluş Savaşı yıllarında, “Hükümetimiz savaşçı ve serüvenci olmaktan uzaktır Tersine uzlaşma ve esenliği tercih ederiz (1921) derken, savaşı hayatî zorunluluklar olmadıkça reddetmiştir
1931 ’de Ankara ’da yapılan Balkan Konferansı ’nda savaşı insanlık dışı gördüğünü şöyle belirtmiştir: “İnsanları mesut edeceğim diye onları birbirine boğazlatmak gayrı insanî ve son derece teessüfe şayan bir sistemdir İnsanları mesut edecek yegâne vasıta, onları birbirlerine yaklaştırarak, onları birbirlerini sevdirecek, ortak maddî ve manevî ihtiyaçlarını temine yarayan hareket ve enerjidir Kâinat sulhu içinde beşeriyetin hakikî saadeti, ancak bu yüksek ideal yolcularının çoğalması ve muvaffak olmasıyla mümkün olacaktır…
1937 ’de Romanya Dışişleri Bakanı Antonescu ’ya söylediği şu sözler ise dünyadaki barışın önemini vurgulamaktadır:
“İnsan mensup olduğu milletin varlığını ve saadetini düşündüğü kadar, bütün âlem milletlerinin rahat ve refahını düşünmeli ve kendi milletinin saadetine ne değin değer veriyorsa bütün dünya milletlerinin saadetine hadim olmağa elinden geldiği kadar çalışmalıdır… Çünkü dünya milletlerinin saadetine kastetmek demektir Dünyada ve dünya milletleri arasında sükûn, vuzuh ve iyi geçim olmazsa, bir insanlar kendi kendisi için ne yaparsa yapsın huzurdan mahrumdur… En uzaktan zannettiğimiz bir hadisenin, bize bir gün bağlantı etmeyeceğini bilemeyiz Bunun için beşeriyetin hepsini bir cisim ve her milleti bunun bir uzvu addetmek icap eder Bir vücudun parmağının ucundaki acıdan öteki tüm aza müteessir olur
Sonuç Olarak, Atatürk son derece başarılı bir dış politika ile, keza yeni Türk Devletini saygın, güvenilir bir devlet olarak kabul ettirmiş; hem de barışsever, bağımsız devleti koruyucu çizgisini sürdürmeyi esas maksat olarak benimsemiştir “Ben askerî sorunları olduğu gibi, siyasî sorunları da haritadan mütalâa ederim diyen Atatürk, jeopolitik şartların getirdiği şiddet fakat fazla kayda değer konumumuzu büyük bir galibiyet ile değerlendirmiştir
özel baskı *