Forumda yenilikler devam etmektedir , çalışmalara devam ettiğimiz kısa süre içerisinde güzel bir görünüme sahip olduk daha iyisi için lütfen çalışmaların bitmesini bekleyiniz. Tıkla ve Git
x

Son konular

Atatürk'ün Yaptığı Çalışmalar Ve Tarihleri

Atatürk'ün Yaptığı Çalışmalar Ve Tarihleri

iltasyazilim

FD Üye
Katılım
Ara 25, 2016
Mesajlar
0
Etkileşim
17
Puan
38
Yaş
36
F-D Coin
58
Atatürk'ün Yaptığı Incelemeler Ve Tarihi,
Atatürk'ün Yaptığı Çalışmalar Ve Yıllar,
Atatürk'ün Yaptığı Çalışmalar Ve Tarihleri

Mustafa Kemal Atatürk'ün Yaptığı Bilimsel Çalışmaları Kronolojik Liste

1923 birey başına düşen milli kazanç 50$
1925 kızılay hemşire okulu açıldı
1927 sanayi kuruluşlarını tevşik ve koruma amacıyla tevşiki sanayi kurumu açıldı
1930 birincil türkçe kitap yazıldı
1931 okullar için dört ciltlik kitap oluşturuldu
1932 yılında kurulan Türk Dil Kurumu
1932 türk tarihi kongresi toplandı
1933 sümerbank kuruldu
1935 mta kuruldu
1936 ankara devlet konservuatarı kuruldu

ATATÜRK VE BİLİM
Ord Prof Kültürlü SAYILI
Atatürk bilimin insan yaşamındaki kayda değer yerini Özgür Savaşımızın sona ermesi sıralarından başlayarak hemencecik her vesile ile tekrarlamış, vurgulamıştır 22 Ekim 1922 ’de Bursa ’da yaptığı bir konuşmada, Atatürk, Türkçe ’si birazcık sadeleştirilmiş şekliyle şöyle demiştir :Yurdumuzun en bayındır, en gözalıcı, en güzel yerlerini üç buçuk yıl kirli ayaklarıyla çiğneyen düşmanı mağlup eden zaferin sırrı nedir? Orduların sevk ve idaresinde bilim ve fen ilkelerinin kılavuz edinilmesindedir Milletimizin siyasi ve içtimai hayatı ile ulusumuzun düşünümsel eğitiminde de yol göstericimiz bilim ve fen olacaktır Türk milleti, Türk sanatı, Türk ekonomisi, Türk şiiri ile edebiyatı okul tamamen ve okulun vereceği bilim ve fen sayesinde bütün mucizevi incelikleri ve güzellikleriyle oluşup gelişecektir

Aynı yılın 27 Ekim günü de, yine Bursa ’da, Atatürk şunları söylüyor :

Hiçbir mantıki kanıta dayanmaksızın birtakım geleneklere ve inançlara yan kalmakta ısrar eden milletlerin gelişmesi çok şiddet olur ve belki de hiç gerçekleşmez Gelişim yolunda bağları koparamayan ve engelleri aşamayan uluslar mantıklı düşen ve gereksemelere üçgenin taban olmayan kenarı uydurabilen bir zihniyetle hayata bakamazlar Bunlar engin hayat felsefelerine sahip başka milletlerin egemenliği altına girip onların tutsağı olmaktan kurtulamazlar

30 Ağustos 1924 günü Atatürk Dumlupınar ’da yaptığı konuşmada da şöyle diyor :

Yaşamanın şartı medenilik yolunda yürümek ve başarıya ulaşmaktır Bu yol üstünde ilerlemeyi yok de geriye bağlılığı benimseyenler, böyle bir bilgisizlik ve gaflette bulunanlar, evrensel uygarlığın coşup gelen seli aşağıda bir gün boğulmaya mahkumdurlar

Tekrar aynı konuşmasında Atatürk şunları söylüyor :

Uygarlığın yeni buluşlarının ve fennin harikalarının cihanı değişmeden değişmeye sürükleyip durduğu bir devirde yüzyılların eskittiği yıkık dökük zihniyetlerle, geçmişe kölecesine fedâkarca varlığımızı sürdürmemiz mümkün değildir

Atatürk ’ün “hayatta en gerçek mürşit ilimdir kısaltılmış şekliyle yaygınca aşina sözünün bütün metni ise aynen şöyledir :

Dünyada her şey için, maddiyat için, manevi olarak için, muvaffakiyet için, en hakiki mürşit ilimdir, fendir; ilim ve fennin haricinde mürşit aramak gaflettir, cehalettir, dalalettir Yalnız, ilim ve fennin yaşadığımız her dakikadaki safhalarının tekamülünü kavramak ve terakkiyatını vaktinde peşine düşüp takip eylemek şarttır

Bilindiği üzere “ilim sözcüğünün anlamı, mana kapsamı, gayet geniştir Hatta aslı Arapça olan bu sözcüğün, Osmanlıca ’daki kullanışıyla, günümüzde bundan böyle yaygınlaşmış olan bilim sözcüğünden daha geniş anlamlı olduğunu söyleyebiliriz Fen, ise esas bilimler, yani matematik, gökbilim, fizik, kimya, ve tabiî bilimler anlamına gelir Liselerimize ilişkin olarak “fen kolu ve üniversitelerimize ilişkin olarak “fen fakültesi terimlerimiz bunu dobra dobra gösteriyor Aramak fakat kılavuzluğunda yürünmesini Atatürk ’ün öğütlediği bilim şümullü ve geniş kapsamlı bir bilimdir Topluma ve insana ilişkin her türlü dizgeli data ve bilimsel çalışmayı içermek durumundadır Ama, ayrıca, bilimler arasında temel bilimlere, matematiğe ve doğaya ilişkin bilimlere, burada özellikle işaret edilmektedir

Bilimin insan yaşamındaki en gerçek yol gösterici olduğuna dikkatimizi çektiğine kadar, aramak fakat Atatürk bilimden diğer reel yol göstericilerimizin de bulunduğunu kabul etmiş olmaktadır Oysa, bu cümlesinin anında gerisinde, bilim ile fennin haricen mürşit aramanın, bunları dışta bırakan kılavuzlar ardındaki yürümenin, dünyadan habersizlik, cahillik, ve sapıklık çağırmak olacağını vurgulayarak ifade etmektedir

Aramak oluyor oysa, Atatürk, burada bilim dışarıya kılavuzlarımız olsa da, bunların bilimle bağdaşabilen, bilim anlayışına ters düşmeyen, yol göstericiler olmaları gerektiğine kesin bir dille muhabere etmek ihtiyacını duymuştur Diğer bir açıklama ile, Atatürk, en ilk önce şüphesiz bilim ulaşmak şartıyla, diğer birtakım hakiki kılavuzlarımızın da bulunduğunu, lakin bunların bilim yöntem ve kurallarından pay alabilen ve bilim değin olmasa da, gerçi öyle ya da böyle dizgilileşmiş, özgünleşmiş durumda bulunan veri ve gözlemlerimiz olduğuna, yoksa da bunların, örneğin aklımız ve tecrübelerimiz gibi, bilimi yaratıcı esas öğeler arasında yer almaları gerektiğine isabetle parmak basmış oluyor

İcraât, eylem, daima bir karara ulaşmayı gerektirir Toplumun dağıtılmış sorunlarına ilişkin olarak, yönetici ve işadamının, ister istemez, muhakkak evrelerde ve ara sıra, tatmin edici bilgiye sahip olmaksızın da kendine bir davranış yolu, eylem doğrultusu belirlemesi, yeğlemesi gerekir böylece, bilimin ama çelimsiz ışıklarından pay alabilen çeşitli alanlarda ve konularda aklımızdan, sağduyumuzdan ve kamu anlayışının bize göstereceği yollardan adet edinmek zorunluluğu vardır Ama, bunlar, bilimsel sınamalarla değerlendirilebilecek mahiyette ya da nitelikte olmadıkları süre bile, teferruat bilgisinden ve bilimsel düşence ve zihniyet örneklerinden esinlendikleri ya da bunların yardımına dayandıkları oranda, bize daha faydalı olabilirler Çağrıda Bulunmak ama fiilen, diğer gerçek kılavuzlarımızda bulunmasına rağmen, gerçi bilim tek reel kılavuzumuz, en gerçek yol göstericimiz olmuş oluyor

Büyük Atatürk Türk ulusu için gerek fiziksel ve gerekse dinsel, yani manevi alanlarda özgürlük, seçkinlik ve avantaj temin etmek ve Türk milletini gururlandırmak yolunda değişik doğrultularda çaplı bazı süreçleri harekete getirmiş, hepimizin iyi bildiğimiz kalburüstü devrimlerini gerçekleştirmek için azimli girişimlerde bulunmuştur Atatürk bu ihtilal ve reformlarında hep aklın kılavuzluğu aşağı ve geçmişte oysa uzun tecrübelere, tarihsel yaşantılarımıza dayanan sağlam bilgi ışığında yürünmesi esas ilkesini tekrar tekrar için etkili ölçüde başatlı tutmaya özen göstermiştir

Bir yanlamasına da, ulu önderimiz, temelsiz ve bâtıl fikir ve inançlarla, muska, efsun ve üfürükçülük gibi ilkel ve çağdışı tutum ve uygulamalarla dizgeli ve yoğun bir mücadeleye girişmiş, hem, üniversite inkılâbı ya da reformu ile yüksek öğretim kurumlarımızda bilimsel araştırmayı canlı bir süreç durumuna yükseltme tutumunun benimsenip edimselleşmesine doğru yakın tarihimizdeki en etkin adımın atılmasında önayak olmuş, böylece de yurdumuzda bilimin ve bilim zihniyetinin başarı yollarını açmıştır

Yukarıda aktarılan sözlerinin, kendisinden yapılan alıntıların, hepsinde Atatürk ’ün bilim ile medenilik arasında yakın ilişki kurduğuna ve her ikisini de dinamik yönleriyle vurgulamaya özen gösterdiğine tanıklık ediliyor Batılılaşma teşebbüsümüzde en büyük güçlüğü doğuran bir sorun, örnek gücenmiş olan Batının büyük devingenliği, kendi kendini geride vazgeçme vasfı idi Atatürk uygarlığın temeline bilimi koymakta ve Batı uygarlığının dinamizmini, itibariyle bilimden ve bilimin sınırsız gelişme yeteneğinden aldığına inanmaktadır

Keza megabilimcom sitesinde konu ile ilgili bir döküman bulunmakta:

Atatürk ’ün Bilim ve Teknik Anlayışı

Azgelişmiş ülkeleri niteleyen esas göstergelerden biri de eğitim eksikliği ve okumayazma bilenlerin toplam nüfustaki oranının düşüklüğüdür Gelişmiş ve kalkınmış ülkelerde bu oranın yükseldiği, hatta yüzde yüze vardığı görülmektedir Ekonomik kalkınma ile eğitim arasındaki ilişki açık ve kesindir

Atatürk ’ün eğitime verdiği tartma yanına belli başlı dikkati çeken nitelik, eğitimin hesaplı kalkınmaya olan olumlu ve vazgeçilmez etkisini ısrarla belirtmesidir
Altyapılar ve eğitimin hesaplı kalkınmadaki esas rolleri için halkın da özlem ve isteğini katarak şöyle der: “Halk ve köylüler, beni tekrar şu iki sözle uyardılar: Yol ve okul (1924)

Kendi yüksek kişiliğinin uyandıracağı etkiyi düşünerek, çevresindekilere, eğitime verdiği önemi uygulamak için, kişisel bir özlem şeklinde ara sıra şunları söyler: “Eğer Cumhurbaşkanı olmasam, Ulusal Eğitim Bakanlığını almak isterdim
Okumayazma oranının düşük olması, Atatürk ’ün gözünde ayıptır, utanç vericidir: “Düşününüz oysa, bu ulusun, bu sosyal topluluğun yüzde onu, yirmisi, okumayazma bilir, yüzde sekseni, doksanı bilmezse, bu ayıptır Bundan insan olarak mahçup olmak gerekir

Ulusun geri kalmışlığını yaratan nedenler aralarında eğitim en önemlilerinden biridir: “Şimdiye dek izlenen eğitim ve öğretim yöntemlerinin ulusumuzun gerileme tarihinde en manâlı bir niçin olduğu kanısındayım

Eğitimden beklenen nedir? “Eğitimdir ama bir ulusu ya bağımsızlık, egemen, onurlu, yüksek bir topluluk şeklinde yaşatır ya da bir ulusu esaret ve yoksulluğa ürür Çünkü: “Eğitimde şipşak yüksek bir düzeye çıkacak bir ulusun hayat savaşımında fiziksel ve manevi tüm güçlerinin artacağı kesindir (1928)

Ulusun kalkınmasında bu denli tartma içeren eğitimin esas nitelikleri nasıl olmalıdır? “Eğitim işlerinde elbette zafere gelmek gerekir Bir ulusun reel kurtuluşu ancak bu yolla olur Bu zaferin sağlanması için hepimizin tek can ve tek akıl olarak kısa ve öz bir program üzerinde çalışması gerekir Bence bu programın veciz noktaları ikidir: 1Sosyal hayatımızın gereksinmesine uygun olması; 2Yüzyılın gereklerine uyması (1922)

Yaşamının sonlarına değin bu görüşünü sürdürür: “Büyük davamız, en uygar ve en gönençli kamu olarak varlığımızı yükseltmektir Bu, yalnız kurumlarında yok, düşüncelerinde de temelli olarak bir köklü değişiklik yapmış olan büyük Türk ulusunun devingen idealidir Bu ideali en kısa zamanda başarıya ulaşmak, us ve atılımı beraber yürütmek zorundayız Bu girişimde başarı, ama süreli bir planla ve en mantıklı çalışmakla muhtemel olur bu nedenle, okuma yazma bilmeyen tek vatandaş bırakmamak, ülkenin büyük yeniden yapılanma savaşının ve yeni çatısının istediği teknik elemanları yetiştirmek, ülke davalarının ideolojisini anlayacak, anlatacak, kuşaktan kuşağa yaşatacak birey ve kurumları yaratmak; işte bu manâlı ilkeleri en kısa zamanda karşılamak; Eğitim Bakanlığının üstüne aldığı büyük ve ağır zorunluluklardır (1937)

Bu ilkelerin her zaman canlı tutulmasını isteyen ve bunun, üniversitelerin ve yüksek okulların esas görevleri olduğunu bildiren Atatürk, yukarıda açıklanmış ve iki ana esas noktaya dayandırdığı eğitimin usul ve içeriğini da açıklar: “Bir yandan bilgisizliği ortadan kaldırmaya uğraşırken bir yandan da ülke çocuğunu toplumsal ve iktisadi yaşamda eylemli biçimde etkin ve verimli kılabilmek için zorunlu olan birincil bilgileri uygulamalı bir biçimde belirlemek yolu, eğitimimizin temelini oluşturmalıdır Orta öğretimde de eğitim ve öğretim yolunun çalışmalı ve uygulamalı olması belli bir koşuldur Kadınlarımızın da aynı öğretim derecesinden geçerek yetişmelerine önem verilecektir (1922)

Eğitimin uygulamalı olması ve eğitim görebilen kız ve erkeklerin hüner sahibi kılınması daima ön plandadır: “Erkek ve kız çocuklarımızın aynı biçimde bütün öğretim derecelerindeki eğitim ve öğretimlerinin çalışmalı olması önemlidir Ülke evladı, her öğretim derecesinde idareli hayatta faktör, etkili ve başarılı olacak biçimde donatılmalıdır (1924)

Bilindiği gibi, seri bir ekonomik gelişme ve kalkınmanın gerçekleşmesiyle özellikle orta öğretim yapısında mesleki ve teknik eğitimin ağır basması aralarında fazla sıkı bir bağıntı vardır Yukarıdaki sözlerde, bu sıkı bağıntının ısrarla vurgulanması, fiilen ilginçtir

Öğrenci, tek başına bir manâ taşımaz Öğrencinin yetiştirilmesi için öğreticiye gereksinme vardır Öğrenciöğretici bir bütünün unsurlarıdır Öğretmenliğin, “ilerlemeye ve nasıl olursa olsun gönenç sağlanmasına uygun bir meslek haline konulmasını isteyen Atatürk ’ün vardığı hak önemli boyutlara ulaşmaktadır: “Ulusları kurtaranlar yalnız ve oysa öğretmenlerdir Öğretmenden, eğiticiden mahrum bir ulus, demin millet adını olmak yeteneğini kazanmamıştır

Ekonomik gelişme ve kalkınma düzeyi ülkenin sahip olduğu ve kullanabildiği bilimsel teknik gelişme ile ilgilidir Teknik gelişmelerin kaynağı bilimsel gelişmelerdir bu nedenle, kayıtlı bir düzeye ulaşan bilimsel gelişme, hangi ülkede olursa olsun, daima benzer sonucu vermekte, benzer teknik buluşu çıkartmaktadır Teknik buluşlar, elbette rastlantıya emrindeki değildir Birbirlerine yakın veya eşit bilimsel düzeye varan ülkelerin, aynı zamanda benzer buluşu gerçekleştirmeleri olayı, oldukça sık görülen bir durumdur

Bilimsel gelişmenin teknik gelişmeyi doğurduktan sonradan idareli gelişme ve kalkınmanın ortaya çıkabileceği görüşü yaygındır Meşhur iktisatçılardan Colin Clark ve Jean Fourastie, hesaplı gelişme ve kalkınmada en büyük nahoş gücün teknik gelişme olduğunu ve ülkelerin hangi düzeyde olduklarının buna göre belirlendiğini, “üç sektör adı aşağı ortaya koymuşlardır Çalışan nüfusun %80 ’e yaklaşan bölümü tarım kesiminde yer alan, diğer sanayi ve hizmet kesimlerinin %10 ’luk paylarını barındıran bir ülke, tipik azgelişmiş bir ülkedir Teknik gelişmenin uygulanmasıyla çalışan nüfus, ilk olarak sanayi kesimine tranfer olmakta ve sonra üçüncü sektörde toplanmaktadır Bu doğrultudaki gelişmelerle, gelecek yüzyılların milli ekonomilerinde, çalışan nüfusun %80 ’i üçüncü sektörde yer alacaktır Günümüz ülkelerini, bu nedenle sektörlerin barındırdıkları çalışan nüfus oranlarına kadar azgelişmiş, epeyce gelişmiş ve ileri gelişmiş ekonomiler olarak sınıflayabiliriz

Bilim ve tekniğin manâlı etkisini, idareli sistemlerin yapılarında da bulabiliriz Uygulama alanında her iki sistemin karşılıklı noktalarını devretmek mümkünse de, teorik planda iki büyük sistemin ortak nokta olarak bağdaştırılmasına, yalnız bir istisna dışında, olanak yoktur İleri bir teknik ve makineleşmeyi göstermek, her iki sistemin benimsediği ve teorik planda kendini gösteren tek karşılıklı noktadır
Tüm bu anımsatmalar, bilim ve tekniğin ülke kalkınmasındaki belirleyici rolünü ortaya koyarken, bununla beraber evrensel niteliğini de açıklar

Atatürk ’te esas kural ve niyet, modern olmaktır Bunun da yolu bilim ve teknikten geçer: “Dünyada herşey için, uygarlık için, yaşam için, başarı için en gerçek yol gösterici bilimdir, tekniktir
Üçbuçuk yıl süren bağımsızlık savaşından sonradan, bundan böyle her zaman bu alanlarda çalışmayı, kafaları daima bunlara yormayı önerir: “Üçbuçuk yıl süren bu mücadeleden daha sonra bilim bakımından, eğitim bakımından mücadelelerimize devam edeceğiz Fabrikacı olacağız, sanatçı olacağız Bundan sonra anlayışımızı defalarca buna tam olarak verelim (1922)

“Ulusumuzun siyasal, sosyal hayatında, ulusumuzun hafıza eğitiminde yol göstericimiz bilim ve teknik olacaktır Gözlerimizi kapayıp tek başımıza yaşadığımızı varsayamayız Ülkemizi bir çember içine alıp dünya ile aldırışsız yaşayamayız Bilim ve teknik nerede ise oradan alacağız ve herkesin kafasına koyacağız Bilim ve teknik için tescil ve koşul yoktur (1922)

Celal Bayar, kurduğu ilk hükümet programında Atatürk ’ün “idareli işlerde parolasının en ileri teknikle ve en bereketli şekilde egzersiz olduğunu dikkatle belirtir Bu konuda muhakkak kararlıdır: “Halk, bugünkü medeni ulusların hayat düzeyi ve araçlarını, içerik ve biçim açısından, olduğu gibi kabul etmeye kesin olarak karar vermiştir (1925)

Hangi uluslar uygardır? Doğu mu?, Batı mı?

“Doğunun medenilik anlayışı, maddesel, manevi dünya olaylarını din görüşüyle değerlendiriyordu Bu uygarlık kavramı yaşadıkça, yeniden yapılanma ve kolaylık sağlanamazdı

Uluslar öbür olmasına karşın, medenilik dünyası birdir Bu dünyaya bulunma, bu uygarlık alanında yaşamak gerekir Öyleyse: “Uygarlığa girmeyi arzulayıp Batı ’ya yönelmemiş bir kamu gösterilemez

Tüm bu sözlerde, iki büyük özelliği devretmek olanaklıdır: Birincisi, modern elde etmek, modern uygarlık düzeyine ulaşmaktır Devrin medenilik dünyası batıdır Oysa, burada bir noktanın aydınlanması gerekir Atatürk, batıcı değildi Amaçladığı modern uygarlıktı Batıyı uygar dünya olarak benimsemesi nedeniyle kimi şahısların kendisini batıcı olarak yorumlası, bu önemli özelliğin gözden kaçmasının bir sonucudur

İkinci özellik ise, “medeni ulusların yaşam düzeyi ve araçlarını, içerik ve biçim açısından olduğu gibi kabul etmeye belli kararlı olduğunu söylerken, gerçekleştireceği çeşitli devrimlerin birincil belirtilerini de vermiş olmasıdır

Atatürk ’ün çalışma yöntemi yakından incelendiğinde, uzun bir ön çalışmadan sonra sorunun olgunlaştırıldığı ve son aşamada da radikal niteliği ağır basan bir çözüm yoluna varıldığı görülmektedir

Atatürk ’ün en belirgin niteliklerinden biri, olur ya de birincisi gerçekçiliğidir Yalnız bu gerçekçiliği, sadece belirli bir durumun olanakları ve koşulları için geçerli değildir Vakit unsurunu da devreye sokmakta, vakit dilimlerine yayılarak tutum ve tutumunu yönlendirmektedir Bu bakımdan, Atatürk ’ü, temelinde realizm yatan fakat kapsamı daha geniş olan bir “zamanlama ustası olarak nitelemek, tam anlamıyla yerine yerleşik bir tespit sayılabilir

Bu konuda, yıllar sonradan Ankara Üniversitesi Dil ve TarihCoğrafya Fakültesi ’nde verdiği konferansta İsmet İnönü fazla net deyişlerle şöyle konuşur (1960): “Atatürk ’ün hesaplı alanda devrim yolu ile hiçbir zorlamada bulunmadığını açık açık fatura çıkarmak isterim Bu zorlama yapmamak, tesadüf yok, özenin sonucudur Atatürk ’ün derhal gerçekleştirilecek işlerle, gelişmesi zamana bırakılacak işler aralarında uyumlu bir ayırma yapabilmesinin sonucudur

Atatürk ’ün kişiliğini oluşturan bu keskin nitelik, gerçekçiliğidir Bütün yaşamı her tarafında, hiçbir süre sürprize oynamamıştır Üniversite reformunda da böyle olmuş egzersiz yöntemi ve kişiliğini yaratıcı esas niteliği, tam olarak sergilenmiştir Üniversite kanununun ani gibi gözüken bir gece de çıkması, sahiden uzun ön çalışmaların sonucudur Bir kaygılı ve yüzeysellik yoktur Şöyle ama;

1924 yılında Muallimler Kurultayı ’nın toplanması, bütün eğitim ve öğretime verilecek ağırlıklı önemin ilk belirtisidir

1923 yılının Şubat ayında İzmir ’de toplanan Türkiye İktisat Kongresinin aldığı kararlar içinde bulunan haricen öğrenci gönderilmesi, uygulanmaya konmuştur

Dışarıdan öğretim üyesi getirilmiş ve üniversite konusunda analiz ve araştırmalar yaptırılmıştır

İstanbul Edebiyat Fakültesinin “fahri profesörlük tercihine yazdığı teşekkür mektubunda, Atatürk, “Darülfünün Edebiyat Medresesi adını taşımasına rağmen “fakülte deyimini manalı biçimde iki kere kullanmıştır

Ve tekrar fazla anlamlı olarak, o yılkı bütçeye, “Darülfünun için koşullara bağlı tahsis konmuştur

Üniversite reformu, böylece geçmiş tecrübelerin, modern eğilimlerin ve gerçekçilikten kaynaklanan geniş ayrıntılı bilim anlayışının bir sentezi olarak yapılmış ve bir gecede uygulanmasına geçilmiştir *
 
858,498Konular
982,048Mesajlar
30,026Kullanıcılar
ichramalllSon üye
Üst Alt