iltasyazilim
FD Üye
Atatürkün yaptığı inkılaplar
Atatürk inkılaplarının açıklaması
Şapka Giyilmesi
Cumhuriyet ’in ilanını izleyen yıllarda, sosyal, hesaplı ve kültürel alanda medeni ülkeler arasındaki yerini alması için, Türk Milletinin çabuk bir değişime ihtiyacı vardı Milletin geçireceği bu değişim süreci her alanda kendini göstermeliydi
Osmanlı İmparatorluğu döneminden Cumhuriyet ’in birincil yıllarına kadar, Türk Milletinin giyim ve başlık tarzları emin bir armoni göstermiyordu Mustafa Kemal bu karmaşıklığı ortadan kaldırmak ve uygar ölçüler içinde bir giyim şekli vermek için çalışmalara başladı
Mustafa Kemal bu konuda çok kararlıydı Atatürk 25 Ağustos 1925 ’teki Kastamonu ziyaretinde şapka giymiş, uygar kılık kıyafette de şahsen öncülük yapmıştır:
“Artık duramayız behemehal ileri gideceğiz; çünkü mecburuz Halk Müziği vazıh (açık) olarak bilmelidir: Uygarlık pek kaslı bir ateştir ancak, ona bigane kalanları yakar, mahveder İçinde bulunduğumuz medeni ailede değerinde olduğumuz mevkii bulacak ve onu muhafaza ve ila (yüceltme) edeceğiz Kolaylık saadet ve insanlık bundadır
…Baylar; Türkiye Cumhuriyeti ’ni tesis eden Türk halkı, medenidir Tarihte medenidir, hakikatte medenidir …Türkiye Cumhuriyeti halkı aile hayatıyla, yaşayış tarzıyla uygar olduğunu göstermek mecburiyetindedir… şapkaya itiraz edenler vardır Onlara diyeyim ancak fazla gafilsiniz ve çok cahilsiniz Onlara sormak isterim, Yunan serpuşu olan fes giymek caiz olur da, şapka giymek neden olmaz? Ve onlara ve tüm bu millete andırmak isterim fakat, Bizans papazlarının ve hahamların hususi kisvesi olan cüppeyi ne vakit ve ne için giydiler… Türkiye ’nin gerçekten uygar olan halkı tekrar aşağıda harici vaziyetiyle dahi uygar ve mütekamil insanlar olduklarını gerçekte göstermeye mecburdurlar…
Nitekim, 25 Kasım 1925 tarihinde TBMM ’ce kabul edilen kanunla, şapka giyilmesi kanunlaşmıştır
Tekke ve Zaviyelerin Kapatılması
Osmanlı İmparatorluğu döneminde, tekke ve zaviyeler muhakkak bir zaman için görevlerini yerine getirmiş olsalar da, çökme yıllarında, Türk Milletinin sosyal ve kültürel alandaki gelişim ihtiyaçlarına yanıt veremez ve dünyadaki gelişmelere etap uyduramaz olmuşlardır Hem bir takım tekkelerin siyasetle yakından ilgilenmesi, tutucu ve tutucu bir yapı sergilemeleri ve bütün bunları, hiç ilgisi olmadığı halde İslam dini namına yapıyor olmaları; Türk Milletinin gelişmesini ve İslam dininin anlaşılmasını engelliyordu
Mustafa Kemal Atatürk ’ün görüşleri çerçevesinde, tekke ve zaviyelerin kapatılmasına karar verilir 2 Eylül 1925 tarihinde hükümet kararnamesi çıkartılır ve 12 Aralık 1925 tarihinde de kanun yürürlüğe girer
YıllıkSaat, Hafta Tatili, Siklet ve Uzunluk Ölçülerinin Düzenlenmesi
Osmanlı Mebusan Meclisi ’nde de, saat ve zaman konusunda ortaya meydana çıkan karışıklıklardan nedeniyle, ezani saatin kullanılmaması yönünde incelemeler yapılmış, ama başarılı olunamamıştı O yıllarda Osmanlı Mebusan Meclisi ’nin sonuca ulaştıramadığı bu girişimi, TBMM hükümeti sonuçlandırmak istemiştir 1922 yılının Eylül ayında verilen bir teklifle konu gündeme gücenmiş, fakat benzer us savunucularının muhalefeti nedeniyle, öneri, fakat 26 Aralık 1925 tarihinde kanunlaşmıştır
Kullanılan yıllık konusunda da birtakım karışıklar yaşanıyordu Kullanılan iki ayrı takvime diğer taraftan dış ilişkilerde kullanılan miladi takvim eklenince, koşul daha da kompleks hale geliyordu Bu durumu düzeltmek için aynı gün ve tarihli, 698 sayılı kanunla, 1 Ocak 1926 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere miladi takvimin kullanılması kabul edildi
İmparatorluk döneminde, ülke genelinde uygulanacak belirtilmiş bir hafta tatili günü yoktu Cumhuriyet ’in kurulmasıyla, hafta tatili uygulamasındaki kaos da sona erdirildi; dünya devletleriyle düzen temin etmek için, cumartesi günü öğleden sonradan açtırmak üzere pazar günü resmi tatil olarak kabul edildi
1931 yılında da ondalık sisteme geçildi; “endaze, “arşın, “okka gibi siklet ve uzunluk ölçüsü birimleri, metre ve kilo gibi yük ve uzunluk ölçü birimleriyle değiştirildi 1935 yılında çıkarılan bir kanunla da yılbaşı günü tatil olarak kabul edildi
Soyadı Kanunu
Osmanlı İmparatorluğu ’nda, Batıdaki gibi soyadı kullanılmıyordu, yani Türklerin soylarından gelen bir adları yoktu Sosyal ilişkilerde yalnız isimlerin kullanılması, devlet işlerinde ve sosyal hayatta karışıklıklara yol açıyor, isimlere eklenen lakaplarsa problemi çözmekten uzakta kalıyordu Bu karışıklığı düzeltmek için, 21 Haziran 1934 ’te kabul edilen bir kanunla, adımızla beraber üstelik Türkçe soyadı göstermek mecburiyeti getirildi Bu kanunla Mustafa Kemal ’e TBMM tarafından, ‘ATATÜRK ’ soyadı verildi Keza benzer sene içinde, Osmanlı sınıf yapısına ait “Hoca, “Paşa, “Hazret gibi unvanların da kullanılması yasaklanmıştır
Harf İnkılabı
Arap harflerinden oluşan alfabe, asırlardır kullanılmasına rağmen, öğrenimindeki zorluklar aşılamamıştı ve zamanla ihtiyacı karşılayamaz ışık halkası gelmişti II Meşrutiyet döneminde de, bu konuda çareler aranmış fakat başarılı olunamamıştı Atatürk, Türk kültürü ve Türkçe etrafındaki birliği bir lahza önce oluşturmak için, yeni Türk alfabesi konusundaki çalışmalarını bizzat yönetmiş, yeni harfleri halka öğretme çalışmalarına katılmıştır Nitekim, 1 Kasım 1928 yılında Meclis ’te kabul edilen kanun teklifiyle, 3 Kasım 1928 ’den itibaren yeni harfler kullanılmaya başlanmıştır
Kadın Hakları
Türk kadını, yüzyıllardır geri bırakılmış ve sosyal hakları elinden alınmış, neredeyse yok sayılmıştır Medeni ülkeler seviyesine çıkmak isteyen Türkiye Cumhuriyeti, kadınlarına ikinci derslik insan muamelesi yapamazdı Zira kadınlar, Milli Çaba ’de, milli teşkilatlar kurarak incelemeler yapmışlar, cepheye tabanca taşımışlar ve vatanın kurtulması için erkeklerle beraber savaşmışlardır
Uygar hukukun kabulüyle, bayan erkek eşitliği benimsenmiş; evlenme, tarafların isteğine bırakılmış, aradaki vekil sistemi kaldırılarak evlendirme memurunun önünde yapılan nikahlar geçerli sayılmış, bu nikahtan sonradan isteyenin dini düğün yaptırması bağımsızlık bırakılmış; tek eşlilik uygulaması getirilip boşanmalardaki “talak usulü kaldırılıp boşama yetkisi geçerli sebepler seslenmek şartıyla mahkemelere bırakılmıştır Keza kadınlar, miras paylaşımında ve şahitlikte de erkeklerle eşdeğer olma hakkına sahip olmuşlardır
Bu hukuki düzenlemelerin yanı sıra, Türk kadınının kültür seviyesini yükseltip sosyal hayatta ve egzersiz sahasındaki hakiki yerlerini almaları konusunda tüm araştırmalar yapılmıştır Bu girişimler ardından, Türk kadını dünya kadınlarına örnek teşkil edecek ilerlemeler kaydetmiştir
Atatürk kadınlara verdiği değeri aşağıdaki sözleriyle de belirtir:
“Zaman ilerledikçe, ilim ilerledikçe, uygarlık dev adımlarla yürüdükçe, hayatın, asrın bugünkü gerçeklerine göre evlat yetiştirmenin güçlüklerini biliyoruz… Bugünün anaları için zorunlu özellikleri içeren evlatlar geliştirmek… böylece çok yüksek özelliği şahıslarında taşımalarına bağlıdır Bu sebeple kadınlarımız daha çok kültürlü, daha çok feyizli, daha artı bilgili olmaya mecburdurlar
Kadınlara, 3 Kasım 1930 tarihinde yapılan belediye seçimlerinde, oy faydalanma hakkı, 8 Ekim 1934 yılında da seçme ve seçilme hakları verilmiş, bu nedenle sosyal hayatta önlerine çıkan engeller kaldırılmıştır
Atatürk, bu konuda yapılması gerekenleri şöyle belirtmiştir:
“…Daha selametle ve daha dürüst olarak yürüyeceğimiz yol vardır; büyük Türk kadınını çalışmalarımıza katkıda bulundurmak, hayatımızı onunla birlikte yürütmek Türk kadınını ahlaki, bilimsel, sosyal ve idareli hayatta erkeğinin ortağı, arkadaşı, yardımcısı ve destekçisi yerine getirmek yoludur
…Türk kadını dünyanın en münevver, en faziletkar ve en ağır kadını olmalıdır Ağır sıklette yok; ahlakta, fazilette ağır ağırbaşlı olmalıdır …Milletin kaynağı, sosyal hayatın esası olan bayan, oysa faziletkar olursa vazifesini ifa edebilir Nasıl Olursa Olsun kadın, çok yüksek olmalıdır…
Atatürk diğer bir konuşmasında, “Bir kalabalık, cinsinden yalnız birinin asrın icaplarını edinmesiyle yetinirse o topluluk yarıdan artı dayanıksızlık içinde kalır… Bizim topluluğumuzun başarısızlığının sebebi kadınlarımıza karşısında gösterdiğimiz umursamazlık ve kusurdan ileri gelmektedir… diyerek kadınlara vermiş olduğu değeri belirtir
Tarih Kurumu
Türkiye toprakları üstünde yaşamış ahali, farklı alanlara yönlendirilmiş gruplardan meydana geldiğinden bir millet birliği sağlanamamıştı Bir De Türkler tarihini bilmiyordu Osmanlı eğitim sisteminde, bu konuda zorunlu incelemeler yapılmamış, Türk tarihi içeriye doğru incelenmemişti
Atatürk bu konuyu şu sözleriyle belirtmiştir:
“Biz hemen şimdi şimdiye kadar hakiki, bilimsel ve müspet anlamıyla ulusal bir tayin yaşayamadık Bundan dolayı da milli bir tarihe malik olamadık
Türk tarihinin başlangıç noktası konusunda, genellikle Osmanlı İmparatorluğu ’nun kuruluş tarihi başlıca alınıyordu Bu bilgiler de, ekseriyetle yabancı tarihçilerin çalışmalarından elde ediliyordu Bu bilgilere kadar de, asırlardır üç kıtaya hükmetmiş olan Türklerin tarihi yoktu
Mustafa Kemal Atatürk, kahraman Türk Milletinin hakiki tarihini öğrenmesine büyük tartma vermiş, bu konudaki çalışmaları bizzat başlatmıştır Bu çalışmalarda, önce İslamiyet öncesi Türk tarihine uyarı çekilmiş, 23 Nisan 1930 ’daki Türk Ocakları Kurultayı ’nda, bu konuda etkinlik gösterecek bir tarih heyetinin kurulması kararlaştırılmıştır
Bu araştırmalar neticesinde Türk Tarihi Belli Başlı Hatları adlı eser meydana getirilmiştir 12 Nisan 1931 tarihinde Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti resmileşmiş ve cemiyetin birincil toplantısı da Atatürk ’ün başkanlığında 26 Nisan 1931 yılında yapılmıştır:
“Bizim milletimiz derin bir geçmişe maliktir Bu akıl bizi muhakkak altı, yedi yüz yıllık Osmanlı Türklüğünden, Selçuk Türklerine ve ondan evvel bu dönemlerin tanesine eşdeğer olan büyük Türk devletlerine kavuşturur…Türk çocuğu, ecdadını tanıdıkça daha büyük işler gerçekleştirmek için kendinde şiddet bulacaktır
Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti ’nin egzersiz esasları şöyle belirlenmiştir:
Toplanarak bilimsel görüşmeler yerine getirmek,
Türk tarihinin kaynaklarını araştırıp yayınlamak,
Türk tarihini aydınlatmaya yarayacak belge vs sağlamak için gereken yerlere araştırma ve analiz kurulları yollamak,
Cemiyetin çalışmalarının ürünlerini her türlü yollarla yayınlamak
Bu çalışmalardan sonradan, ilk kez liseler için şahsen Atatürk ’ün de kaleme aldığı 4 ciltlik bir tarih kitabı hazırlanmıştır Türk Tarihi Muayene Cemiyeti ilk kongresini 2–11 Temmuz 1932 tarihleri aralarında tertiplemiştir
Dil Konusundaki Araştırmalar
12 Temmuz 1932 ’deki Tarih Kongresi ’nin hemencecik peşinde, Atatürk, ‘Türk Dili Tetkik Cemiyeti ’ni kurdurmuş, dilde de birlik sağlanması için adım atılmasını sağlamıştır ITürk Dil Kurultayı, 26 Eylül 1932 tarihinde Dolmabahçe Sarayı ’nda toplanmıştır
Bu kongrede, dildeki Arapça ve Farsça kelimelerin yanı sıra bölgeler arasındaki lehçe farklılıklarının da ortadan kaldırılması için İstanbul Türkçesi misal alınarak çalışmalara başlanmıştır Yapılan çalışmalar Belleten adlı dergide yayımlanmıştır
Milli kültür ve beraberliğin sağlanması için her alanda Türkçe hakim olmalıydı Atatürk, bu konuya da dikkatle eğilmiş ve çalışmaları bizzat takip etmiştir Atatürk, “Türk dilinin, kendi benliğine, aslındaki güzellik ve zenginliğe kavuşması için bütün devlet teşkilatımızın özenli, ilgili olmasını isteriz diyerek konunun önemini belirtmiştir
1934 ’de yapılan II Türk Dil Kurultayı ’na yurtdışından da dil bilginleri davet edilmiştir
Bu kongrede:
Istılahların (dil, terim) öz Türkçe ve eklerle yapılması gerekliliği,
Bu ıstılahların hemen ders kitaplarına geçirilmesi,
Devlet yayınlarının öz Türkçeye çevrilmesi
kararlaştırılmıştır Bu dönemde OsmanlıcaTürkçe cep kılavuzları ve bazı yayınlar hazırlanmıştır
III Türk Dil Kurultayı 24–31 Ağustos 1936 tarihleri aralarında yapılmıştır Yurtdışından gelen 13 dil bilgininin de katılımıyla gerçekleşen kurultayda, cemiyetin adı ‘Türk Dil Kurumu ’ olarak değiştirilmiştir Bu kurultayda, çalışma esasları, diğer iki kurultaydakinden ayrı olmuştur: Artık “Güneş Dil Teorisi (özleştirmeye ret, yaşamış dile dönüş) üzerinde durulmaya başlanmış, yabancı kelimelere Türkçe karşılık aranmasına son verilerek yaşamış dil kabul edilmiştir
Hoş Sanatlar Alanındaki Çalışmalar
Atatürk, Türk Milletinin yüksek zevkini ortaya dahil etmemek ve Türkiye ’nin, sanat çalışmaları yönünden de, uygar ülkeler arasındaki yerini almasını temin etmek için bu alandaki çalışmaları teşvik etmiş, başarılı sanatçıları ödüllendirmiştir
Bunun için, güzel sanatların her alanında incelemeler hızlandırılmış, 1924 yılında Ankara ’da Müzik Hoca Okulu açılmıştır Bu okul, 1936 yılında Gazi Eğitim Enstitüsü Müzik Bölümü ’ne dönüştürülmüştür Yeniden benzer yıl Ankara Devlet Konservatuvarı açılmış ve sanatçılar yetiştirilmeye başlanmıştır
“Türk Beşleri olarak anılan, Ahmet Adnan Saygun, Cemal Reşit Rey, Ferit Alnar, Ulvi Cemal Erkin ve Necil K Akses, ilk sonat, konçerto, senfoni ve operalarını vermişlerdir
İstanbul Belediye Konservatuvar ’ında batı müziğine de yer verilmiştir Keza, Muzıkai Hümayun 1924 yılında Ankara ’ya getirilmiş ve adı Riyaseti Cumhur Musiki Heyeti olarak değiştirilmiştir 1935 yılına dek, bu heyetin orkestra şefliğini Adnan Saygun ve Zeki Üngör yapmışlardır
Bakımlıül Bedayi 1931 yılında İstanbul Belediyesi ’ne bağlanmış, 1934 yılında ise Büyük Kasaba Tiyatroları adını almıştır Ankara Halkevi sahnesinde, 1932 yılında Atatürk ’ün de ilk temsillerinde hazır bulunduğu ‘Akın ’, ‘Çoban ’, ‘Mavi Şimşek ’ oyunları sergilenmiştir
Sanayii Nefise Mektebi mezunları 1924 yılında Avrupa ’ya eğitime gönderilmiştir Bu okulun adı, 1928 yılında Güzel Sanatlar Akademisi olarak değiştirilmiştir 1932–1933 eğitim yılında Gazi Eğitim Enstitüsü ’nde ResimIş Bölümü açılmıştır
1924 tarihinden itibaren resim ve heykel sergileri açılmaya başlanmış, 20 Eylül 1937 tarihinde de Fotoğraf Heykel Müzesi açılmıştır
Atatürk, güzel sanatlarda elde edilen başarının, uygar ülke olma yolunda ve inkılapların sağlamlaştırılmasında manâlı bir etmen olduğunu şu sözleriyle belirtir:
“Güzel sanatlarda galibiyet, tüm inkılapların başarılı olduğunun en belirli kanıtıdır Bunda başarılı olamayan milletlere ne yazıktır Onlar tüm başarılarına rağmen, uygarlık alanında yüksek insanlık niteliğiyle tanınmaktan defalarca mahrum kalacaklardır
“Beyler, hepiniz milletvekili olabilirsiniz, bakan olabilirsiniz, hatta cumhurbaşkanı olabilirsiniz, ama bir usta olamazsınız
“Bir halk müziği ancak resim yapamaz, bir insanlar fakat heykel yapamaz, bir halk fakat fennin gerektirdiği şeyleri yapamaz, itiraf etmeli oysa o milletin ilerleme yolunda yeri yoktur Halbuki bizim milletimiz, reel özellikleriyle uygar ve ileri olmaya layıktır ve olacaktır *
Atatürk inkılaplarının açıklaması
Şapka Giyilmesi
Cumhuriyet ’in ilanını izleyen yıllarda, sosyal, hesaplı ve kültürel alanda medeni ülkeler arasındaki yerini alması için, Türk Milletinin çabuk bir değişime ihtiyacı vardı Milletin geçireceği bu değişim süreci her alanda kendini göstermeliydi
Osmanlı İmparatorluğu döneminden Cumhuriyet ’in birincil yıllarına kadar, Türk Milletinin giyim ve başlık tarzları emin bir armoni göstermiyordu Mustafa Kemal bu karmaşıklığı ortadan kaldırmak ve uygar ölçüler içinde bir giyim şekli vermek için çalışmalara başladı
Mustafa Kemal bu konuda çok kararlıydı Atatürk 25 Ağustos 1925 ’teki Kastamonu ziyaretinde şapka giymiş, uygar kılık kıyafette de şahsen öncülük yapmıştır:
“Artık duramayız behemehal ileri gideceğiz; çünkü mecburuz Halk Müziği vazıh (açık) olarak bilmelidir: Uygarlık pek kaslı bir ateştir ancak, ona bigane kalanları yakar, mahveder İçinde bulunduğumuz medeni ailede değerinde olduğumuz mevkii bulacak ve onu muhafaza ve ila (yüceltme) edeceğiz Kolaylık saadet ve insanlık bundadır
…Baylar; Türkiye Cumhuriyeti ’ni tesis eden Türk halkı, medenidir Tarihte medenidir, hakikatte medenidir …Türkiye Cumhuriyeti halkı aile hayatıyla, yaşayış tarzıyla uygar olduğunu göstermek mecburiyetindedir… şapkaya itiraz edenler vardır Onlara diyeyim ancak fazla gafilsiniz ve çok cahilsiniz Onlara sormak isterim, Yunan serpuşu olan fes giymek caiz olur da, şapka giymek neden olmaz? Ve onlara ve tüm bu millete andırmak isterim fakat, Bizans papazlarının ve hahamların hususi kisvesi olan cüppeyi ne vakit ve ne için giydiler… Türkiye ’nin gerçekten uygar olan halkı tekrar aşağıda harici vaziyetiyle dahi uygar ve mütekamil insanlar olduklarını gerçekte göstermeye mecburdurlar…
Nitekim, 25 Kasım 1925 tarihinde TBMM ’ce kabul edilen kanunla, şapka giyilmesi kanunlaşmıştır
Tekke ve Zaviyelerin Kapatılması
Osmanlı İmparatorluğu döneminde, tekke ve zaviyeler muhakkak bir zaman için görevlerini yerine getirmiş olsalar da, çökme yıllarında, Türk Milletinin sosyal ve kültürel alandaki gelişim ihtiyaçlarına yanıt veremez ve dünyadaki gelişmelere etap uyduramaz olmuşlardır Hem bir takım tekkelerin siyasetle yakından ilgilenmesi, tutucu ve tutucu bir yapı sergilemeleri ve bütün bunları, hiç ilgisi olmadığı halde İslam dini namına yapıyor olmaları; Türk Milletinin gelişmesini ve İslam dininin anlaşılmasını engelliyordu
Mustafa Kemal Atatürk ’ün görüşleri çerçevesinde, tekke ve zaviyelerin kapatılmasına karar verilir 2 Eylül 1925 tarihinde hükümet kararnamesi çıkartılır ve 12 Aralık 1925 tarihinde de kanun yürürlüğe girer
YıllıkSaat, Hafta Tatili, Siklet ve Uzunluk Ölçülerinin Düzenlenmesi
Osmanlı Mebusan Meclisi ’nde de, saat ve zaman konusunda ortaya meydana çıkan karışıklıklardan nedeniyle, ezani saatin kullanılmaması yönünde incelemeler yapılmış, ama başarılı olunamamıştı O yıllarda Osmanlı Mebusan Meclisi ’nin sonuca ulaştıramadığı bu girişimi, TBMM hükümeti sonuçlandırmak istemiştir 1922 yılının Eylül ayında verilen bir teklifle konu gündeme gücenmiş, fakat benzer us savunucularının muhalefeti nedeniyle, öneri, fakat 26 Aralık 1925 tarihinde kanunlaşmıştır
Kullanılan yıllık konusunda da birtakım karışıklar yaşanıyordu Kullanılan iki ayrı takvime diğer taraftan dış ilişkilerde kullanılan miladi takvim eklenince, koşul daha da kompleks hale geliyordu Bu durumu düzeltmek için aynı gün ve tarihli, 698 sayılı kanunla, 1 Ocak 1926 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere miladi takvimin kullanılması kabul edildi
İmparatorluk döneminde, ülke genelinde uygulanacak belirtilmiş bir hafta tatili günü yoktu Cumhuriyet ’in kurulmasıyla, hafta tatili uygulamasındaki kaos da sona erdirildi; dünya devletleriyle düzen temin etmek için, cumartesi günü öğleden sonradan açtırmak üzere pazar günü resmi tatil olarak kabul edildi
1931 yılında da ondalık sisteme geçildi; “endaze, “arşın, “okka gibi siklet ve uzunluk ölçüsü birimleri, metre ve kilo gibi yük ve uzunluk ölçü birimleriyle değiştirildi 1935 yılında çıkarılan bir kanunla da yılbaşı günü tatil olarak kabul edildi
Soyadı Kanunu
Osmanlı İmparatorluğu ’nda, Batıdaki gibi soyadı kullanılmıyordu, yani Türklerin soylarından gelen bir adları yoktu Sosyal ilişkilerde yalnız isimlerin kullanılması, devlet işlerinde ve sosyal hayatta karışıklıklara yol açıyor, isimlere eklenen lakaplarsa problemi çözmekten uzakta kalıyordu Bu karışıklığı düzeltmek için, 21 Haziran 1934 ’te kabul edilen bir kanunla, adımızla beraber üstelik Türkçe soyadı göstermek mecburiyeti getirildi Bu kanunla Mustafa Kemal ’e TBMM tarafından, ‘ATATÜRK ’ soyadı verildi Keza benzer sene içinde, Osmanlı sınıf yapısına ait “Hoca, “Paşa, “Hazret gibi unvanların da kullanılması yasaklanmıştır
Harf İnkılabı
Arap harflerinden oluşan alfabe, asırlardır kullanılmasına rağmen, öğrenimindeki zorluklar aşılamamıştı ve zamanla ihtiyacı karşılayamaz ışık halkası gelmişti II Meşrutiyet döneminde de, bu konuda çareler aranmış fakat başarılı olunamamıştı Atatürk, Türk kültürü ve Türkçe etrafındaki birliği bir lahza önce oluşturmak için, yeni Türk alfabesi konusundaki çalışmalarını bizzat yönetmiş, yeni harfleri halka öğretme çalışmalarına katılmıştır Nitekim, 1 Kasım 1928 yılında Meclis ’te kabul edilen kanun teklifiyle, 3 Kasım 1928 ’den itibaren yeni harfler kullanılmaya başlanmıştır
Kadın Hakları
Türk kadını, yüzyıllardır geri bırakılmış ve sosyal hakları elinden alınmış, neredeyse yok sayılmıştır Medeni ülkeler seviyesine çıkmak isteyen Türkiye Cumhuriyeti, kadınlarına ikinci derslik insan muamelesi yapamazdı Zira kadınlar, Milli Çaba ’de, milli teşkilatlar kurarak incelemeler yapmışlar, cepheye tabanca taşımışlar ve vatanın kurtulması için erkeklerle beraber savaşmışlardır
Uygar hukukun kabulüyle, bayan erkek eşitliği benimsenmiş; evlenme, tarafların isteğine bırakılmış, aradaki vekil sistemi kaldırılarak evlendirme memurunun önünde yapılan nikahlar geçerli sayılmış, bu nikahtan sonradan isteyenin dini düğün yaptırması bağımsızlık bırakılmış; tek eşlilik uygulaması getirilip boşanmalardaki “talak usulü kaldırılıp boşama yetkisi geçerli sebepler seslenmek şartıyla mahkemelere bırakılmıştır Keza kadınlar, miras paylaşımında ve şahitlikte de erkeklerle eşdeğer olma hakkına sahip olmuşlardır
Bu hukuki düzenlemelerin yanı sıra, Türk kadınının kültür seviyesini yükseltip sosyal hayatta ve egzersiz sahasındaki hakiki yerlerini almaları konusunda tüm araştırmalar yapılmıştır Bu girişimler ardından, Türk kadını dünya kadınlarına örnek teşkil edecek ilerlemeler kaydetmiştir
Atatürk kadınlara verdiği değeri aşağıdaki sözleriyle de belirtir:
“Zaman ilerledikçe, ilim ilerledikçe, uygarlık dev adımlarla yürüdükçe, hayatın, asrın bugünkü gerçeklerine göre evlat yetiştirmenin güçlüklerini biliyoruz… Bugünün anaları için zorunlu özellikleri içeren evlatlar geliştirmek… böylece çok yüksek özelliği şahıslarında taşımalarına bağlıdır Bu sebeple kadınlarımız daha çok kültürlü, daha çok feyizli, daha artı bilgili olmaya mecburdurlar
Kadınlara, 3 Kasım 1930 tarihinde yapılan belediye seçimlerinde, oy faydalanma hakkı, 8 Ekim 1934 yılında da seçme ve seçilme hakları verilmiş, bu nedenle sosyal hayatta önlerine çıkan engeller kaldırılmıştır
Atatürk, bu konuda yapılması gerekenleri şöyle belirtmiştir:
“…Daha selametle ve daha dürüst olarak yürüyeceğimiz yol vardır; büyük Türk kadınını çalışmalarımıza katkıda bulundurmak, hayatımızı onunla birlikte yürütmek Türk kadınını ahlaki, bilimsel, sosyal ve idareli hayatta erkeğinin ortağı, arkadaşı, yardımcısı ve destekçisi yerine getirmek yoludur
…Türk kadını dünyanın en münevver, en faziletkar ve en ağır kadını olmalıdır Ağır sıklette yok; ahlakta, fazilette ağır ağırbaşlı olmalıdır …Milletin kaynağı, sosyal hayatın esası olan bayan, oysa faziletkar olursa vazifesini ifa edebilir Nasıl Olursa Olsun kadın, çok yüksek olmalıdır…
Atatürk diğer bir konuşmasında, “Bir kalabalık, cinsinden yalnız birinin asrın icaplarını edinmesiyle yetinirse o topluluk yarıdan artı dayanıksızlık içinde kalır… Bizim topluluğumuzun başarısızlığının sebebi kadınlarımıza karşısında gösterdiğimiz umursamazlık ve kusurdan ileri gelmektedir… diyerek kadınlara vermiş olduğu değeri belirtir
Tarih Kurumu
Türkiye toprakları üstünde yaşamış ahali, farklı alanlara yönlendirilmiş gruplardan meydana geldiğinden bir millet birliği sağlanamamıştı Bir De Türkler tarihini bilmiyordu Osmanlı eğitim sisteminde, bu konuda zorunlu incelemeler yapılmamış, Türk tarihi içeriye doğru incelenmemişti
Atatürk bu konuyu şu sözleriyle belirtmiştir:
“Biz hemen şimdi şimdiye kadar hakiki, bilimsel ve müspet anlamıyla ulusal bir tayin yaşayamadık Bundan dolayı da milli bir tarihe malik olamadık
Türk tarihinin başlangıç noktası konusunda, genellikle Osmanlı İmparatorluğu ’nun kuruluş tarihi başlıca alınıyordu Bu bilgiler de, ekseriyetle yabancı tarihçilerin çalışmalarından elde ediliyordu Bu bilgilere kadar de, asırlardır üç kıtaya hükmetmiş olan Türklerin tarihi yoktu
Mustafa Kemal Atatürk, kahraman Türk Milletinin hakiki tarihini öğrenmesine büyük tartma vermiş, bu konudaki çalışmaları bizzat başlatmıştır Bu çalışmalarda, önce İslamiyet öncesi Türk tarihine uyarı çekilmiş, 23 Nisan 1930 ’daki Türk Ocakları Kurultayı ’nda, bu konuda etkinlik gösterecek bir tarih heyetinin kurulması kararlaştırılmıştır
Bu araştırmalar neticesinde Türk Tarihi Belli Başlı Hatları adlı eser meydana getirilmiştir 12 Nisan 1931 tarihinde Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti resmileşmiş ve cemiyetin birincil toplantısı da Atatürk ’ün başkanlığında 26 Nisan 1931 yılında yapılmıştır:
“Bizim milletimiz derin bir geçmişe maliktir Bu akıl bizi muhakkak altı, yedi yüz yıllık Osmanlı Türklüğünden, Selçuk Türklerine ve ondan evvel bu dönemlerin tanesine eşdeğer olan büyük Türk devletlerine kavuşturur…Türk çocuğu, ecdadını tanıdıkça daha büyük işler gerçekleştirmek için kendinde şiddet bulacaktır
Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti ’nin egzersiz esasları şöyle belirlenmiştir:
Toplanarak bilimsel görüşmeler yerine getirmek,
Türk tarihinin kaynaklarını araştırıp yayınlamak,
Türk tarihini aydınlatmaya yarayacak belge vs sağlamak için gereken yerlere araştırma ve analiz kurulları yollamak,
Cemiyetin çalışmalarının ürünlerini her türlü yollarla yayınlamak
Bu çalışmalardan sonradan, ilk kez liseler için şahsen Atatürk ’ün de kaleme aldığı 4 ciltlik bir tarih kitabı hazırlanmıştır Türk Tarihi Muayene Cemiyeti ilk kongresini 2–11 Temmuz 1932 tarihleri aralarında tertiplemiştir
Dil Konusundaki Araştırmalar
12 Temmuz 1932 ’deki Tarih Kongresi ’nin hemencecik peşinde, Atatürk, ‘Türk Dili Tetkik Cemiyeti ’ni kurdurmuş, dilde de birlik sağlanması için adım atılmasını sağlamıştır ITürk Dil Kurultayı, 26 Eylül 1932 tarihinde Dolmabahçe Sarayı ’nda toplanmıştır
Bu kongrede, dildeki Arapça ve Farsça kelimelerin yanı sıra bölgeler arasındaki lehçe farklılıklarının da ortadan kaldırılması için İstanbul Türkçesi misal alınarak çalışmalara başlanmıştır Yapılan çalışmalar Belleten adlı dergide yayımlanmıştır
Milli kültür ve beraberliğin sağlanması için her alanda Türkçe hakim olmalıydı Atatürk, bu konuya da dikkatle eğilmiş ve çalışmaları bizzat takip etmiştir Atatürk, “Türk dilinin, kendi benliğine, aslındaki güzellik ve zenginliğe kavuşması için bütün devlet teşkilatımızın özenli, ilgili olmasını isteriz diyerek konunun önemini belirtmiştir
1934 ’de yapılan II Türk Dil Kurultayı ’na yurtdışından da dil bilginleri davet edilmiştir
Bu kongrede:
Istılahların (dil, terim) öz Türkçe ve eklerle yapılması gerekliliği,
Bu ıstılahların hemen ders kitaplarına geçirilmesi,
Devlet yayınlarının öz Türkçeye çevrilmesi
kararlaştırılmıştır Bu dönemde OsmanlıcaTürkçe cep kılavuzları ve bazı yayınlar hazırlanmıştır
III Türk Dil Kurultayı 24–31 Ağustos 1936 tarihleri aralarında yapılmıştır Yurtdışından gelen 13 dil bilgininin de katılımıyla gerçekleşen kurultayda, cemiyetin adı ‘Türk Dil Kurumu ’ olarak değiştirilmiştir Bu kurultayda, çalışma esasları, diğer iki kurultaydakinden ayrı olmuştur: Artık “Güneş Dil Teorisi (özleştirmeye ret, yaşamış dile dönüş) üzerinde durulmaya başlanmış, yabancı kelimelere Türkçe karşılık aranmasına son verilerek yaşamış dil kabul edilmiştir
Hoş Sanatlar Alanındaki Çalışmalar
Atatürk, Türk Milletinin yüksek zevkini ortaya dahil etmemek ve Türkiye ’nin, sanat çalışmaları yönünden de, uygar ülkeler arasındaki yerini almasını temin etmek için bu alandaki çalışmaları teşvik etmiş, başarılı sanatçıları ödüllendirmiştir
Bunun için, güzel sanatların her alanında incelemeler hızlandırılmış, 1924 yılında Ankara ’da Müzik Hoca Okulu açılmıştır Bu okul, 1936 yılında Gazi Eğitim Enstitüsü Müzik Bölümü ’ne dönüştürülmüştür Yeniden benzer yıl Ankara Devlet Konservatuvarı açılmış ve sanatçılar yetiştirilmeye başlanmıştır
“Türk Beşleri olarak anılan, Ahmet Adnan Saygun, Cemal Reşit Rey, Ferit Alnar, Ulvi Cemal Erkin ve Necil K Akses, ilk sonat, konçerto, senfoni ve operalarını vermişlerdir
İstanbul Belediye Konservatuvar ’ında batı müziğine de yer verilmiştir Keza, Muzıkai Hümayun 1924 yılında Ankara ’ya getirilmiş ve adı Riyaseti Cumhur Musiki Heyeti olarak değiştirilmiştir 1935 yılına dek, bu heyetin orkestra şefliğini Adnan Saygun ve Zeki Üngör yapmışlardır
Bakımlıül Bedayi 1931 yılında İstanbul Belediyesi ’ne bağlanmış, 1934 yılında ise Büyük Kasaba Tiyatroları adını almıştır Ankara Halkevi sahnesinde, 1932 yılında Atatürk ’ün de ilk temsillerinde hazır bulunduğu ‘Akın ’, ‘Çoban ’, ‘Mavi Şimşek ’ oyunları sergilenmiştir
Sanayii Nefise Mektebi mezunları 1924 yılında Avrupa ’ya eğitime gönderilmiştir Bu okulun adı, 1928 yılında Güzel Sanatlar Akademisi olarak değiştirilmiştir 1932–1933 eğitim yılında Gazi Eğitim Enstitüsü ’nde ResimIş Bölümü açılmıştır
1924 tarihinden itibaren resim ve heykel sergileri açılmaya başlanmış, 20 Eylül 1937 tarihinde de Fotoğraf Heykel Müzesi açılmıştır
Atatürk, güzel sanatlarda elde edilen başarının, uygar ülke olma yolunda ve inkılapların sağlamlaştırılmasında manâlı bir etmen olduğunu şu sözleriyle belirtir:
“Güzel sanatlarda galibiyet, tüm inkılapların başarılı olduğunun en belirli kanıtıdır Bunda başarılı olamayan milletlere ne yazıktır Onlar tüm başarılarına rağmen, uygarlık alanında yüksek insanlık niteliğiyle tanınmaktan defalarca mahrum kalacaklardır
“Beyler, hepiniz milletvekili olabilirsiniz, bakan olabilirsiniz, hatta cumhurbaşkanı olabilirsiniz, ama bir usta olamazsınız
“Bir halk müziği ancak resim yapamaz, bir insanlar fakat heykel yapamaz, bir halk fakat fennin gerektirdiği şeyleri yapamaz, itiraf etmeli oysa o milletin ilerleme yolunda yeri yoktur Halbuki bizim milletimiz, reel özellikleriyle uygar ve ileri olmaya layıktır ve olacaktır *