nicebayan
FD Üye
- Katılım
- Ara 24, 2016
- Mesajlar
- 94,678
- Etkileşim
- 2
- Puan
- 38
- Yaş
- 36
- Web sitesi
- nicebayan.com
- F-D Coin
- 90
Atatürk'ün Kılık Giysi Devrimi,
Atatürk'ün kılık kıyafet alanında yaptığı yenilikler,
Atatürk'ün kılık kıyafet inkılabı
Atatürkün Yaptığı Kılık Kıyafet Devrimi
Osmanlı İmparatorluğunda belirlenmiş ve birleşik bir kıyafet yoktu Memurların, din adamlarının kendilerine tarafından kıyafetleri bulunuyordu Halkın ise türlü biçimde kıyafetleri vardı Mahmut II devrinde memurlarla askerlerde kıyafet birliğini sağlamak maksadıyla değişiklik yapıldı Memurlar için setre ve pantalon kabul edildiği gibi tekrar memurlar ve askerlere kavuk yerine fes giydirildi O vakit şeyhülislam ilk kez almak üzere tüm ulema fes giymenin şer'an caiz olmadığını ileri sürerek karşısında koymuşlardı Halkın her sınıfı istediğini başına giymekte özgürdü İlmiye sınıfı sarıklı fes, tarikattan olanlar türlü biçimde külahlar, halktan bazı kimseler de fes kalpak, keçe külah kullanıyorlardı
1903 yılında Abdülhamit II süvari ve topçu askerlerine kalpak giydirmek istediği vakit, ulema bu defa da kalpak giyilmesine aleyhinde geldi Esasında ne fesin, ne de öteki giysi unsurlarının din ve milliyetle hiç bir ilgisi yoktu Ulema yenilikten korktuğu için dini çıkarlarını cihaz ederek karşısında geliyordu
Cumhuriyet devrinde Atatürk, Batı medeniyetinin bir tam olarak alınmasına taraftar olduğundan uygar kıyafetin kabulünü mecburi buluyordu 24 Ağustos 1925'te Kastamonu'ya dışarı giden Atatürk elinde bir panama şapka ile otomobilden indi ve halkı selamladı Kastamonu ve İnebolu'da söylediği nutuklarda kıyafetimizin değiştirilmesi gereğinden şöyle bahsetmiştir:
Biz her noktai nazardan medeni olmalıyız Fikrimiz, zihniyetimiz, tepeden tırnağa değin medeni olacaktır
Mllite vazıh olarak bilmelidir fakat; medeniyet böylece kuvvetli bir ateştir fakat ona bigane kalanları yakar, mahveder İçinde bulunduğumuz uygar ailede bedel olduğumuz mevkii bulacak ve onu muhafaza ve i'la edeceğiz Huzur, saadet ve insanlık bundadır
Atatürk'ün Kastamonu gezisinden Ankara'ya dönüşünde kendisini karşılamağa gelen halkın çoğu şapkalıydı Ertesi gün Atatürk'ün başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu bir kararla şapka giyilmesini tüm memurlar için zorunlu kıldı Büyük Halk Meclisi 25 Kasım 1925'de şapkanın bütün milletçe giyilmesi meselesini görüştü ve Şapka Kanununu kabul etti Şapkanın kabulü ile Türk ulusunu medeni uluslardan ayıran şekle ait özelliklerden en önemlisi kaldırılmış oldu
Din adamlarının kıyafeti: Osmanlı İmparatorluğunda medrese ulemasının özel bir kıyafeti vardı Ulema siyah cübbe ve şalvar giyer, başına beyaz sarık sarardı Sarıklı din adamlarının halk üstünde epeyce kaslı manevi bir etkisi vardı Zamanla dini vazifeleri olmayan bir takım kimseler de sarığın bu nüfuzundan istifade etmeği düşündüler ve sarık sarmağa başladılar Bu kimseler sarığın gölgesine sığınarak ve dini türlü maksatlarına makine ederek halkı soymağa başladılar Atatürk bu noktaya değinerek demiştir oysa:
Millete andırmak isterim fakat, laubaliliğe müsaade etmek katiyen caiz değildir Nasıl Olursa Olsun salahiyet sahibi olmayan bu gibi kimselerin muvazzaf olan zevat ile aynı kisveyi taşımalarındaki mahzuru hükümetin nazarı dikkatine koyacağım
İslam halkını aydınlanmak ve doğru yola sevk etmek için birçok tarikatlar kurulmuştu Bu tarikatların şeyhleri, dervişleri ve müritleri vardı Bunlar tekkelerde oturur, ayin yapar, zikrederlerdi Tekke adamları hiç bir iş yapmazlar, halktan sağladıkları kazanç ile geçinirlerdi Bunlar ara sıra nüfuzlarından istifade ederek halkı hükümete aleyhinde ayaklanmaya teşvik ederlerdi Nitekim Şeyh Sait ayaklanması, hükümetin çalışmalarını çıkarlarına zararlı bulan Şeyh Sait ve müritlerinin tarikat nüfuzlarını siyasete cihaz ederek çıkardıkları bir ayaklanmadır
Atatürk, bu asalak ve gerici zümrenin kaldırılması gereğini nutuklarından şöyle belirtmiştir:
Biz medeniyetin ilim ve fenninden kuvvet alıyoruz, ona göre yürüyoruz Başka bir şey tanımıyoruz Tekkelerin gayesi halkı meczup ve aptal yapmaktır Halbuki, halk müziği, meczup ve aptal olmamağa karar vermiştir*
Atatürk'ün kılık kıyafet alanında yaptığı yenilikler,
Atatürk'ün kılık kıyafet inkılabı
Atatürkün Yaptığı Kılık Kıyafet Devrimi
Osmanlı İmparatorluğunda belirlenmiş ve birleşik bir kıyafet yoktu Memurların, din adamlarının kendilerine tarafından kıyafetleri bulunuyordu Halkın ise türlü biçimde kıyafetleri vardı Mahmut II devrinde memurlarla askerlerde kıyafet birliğini sağlamak maksadıyla değişiklik yapıldı Memurlar için setre ve pantalon kabul edildiği gibi tekrar memurlar ve askerlere kavuk yerine fes giydirildi O vakit şeyhülislam ilk kez almak üzere tüm ulema fes giymenin şer'an caiz olmadığını ileri sürerek karşısında koymuşlardı Halkın her sınıfı istediğini başına giymekte özgürdü İlmiye sınıfı sarıklı fes, tarikattan olanlar türlü biçimde külahlar, halktan bazı kimseler de fes kalpak, keçe külah kullanıyorlardı
1903 yılında Abdülhamit II süvari ve topçu askerlerine kalpak giydirmek istediği vakit, ulema bu defa da kalpak giyilmesine aleyhinde geldi Esasında ne fesin, ne de öteki giysi unsurlarının din ve milliyetle hiç bir ilgisi yoktu Ulema yenilikten korktuğu için dini çıkarlarını cihaz ederek karşısında geliyordu
Cumhuriyet devrinde Atatürk, Batı medeniyetinin bir tam olarak alınmasına taraftar olduğundan uygar kıyafetin kabulünü mecburi buluyordu 24 Ağustos 1925'te Kastamonu'ya dışarı giden Atatürk elinde bir panama şapka ile otomobilden indi ve halkı selamladı Kastamonu ve İnebolu'da söylediği nutuklarda kıyafetimizin değiştirilmesi gereğinden şöyle bahsetmiştir:
Biz her noktai nazardan medeni olmalıyız Fikrimiz, zihniyetimiz, tepeden tırnağa değin medeni olacaktır
Mllite vazıh olarak bilmelidir fakat; medeniyet böylece kuvvetli bir ateştir fakat ona bigane kalanları yakar, mahveder İçinde bulunduğumuz uygar ailede bedel olduğumuz mevkii bulacak ve onu muhafaza ve i'la edeceğiz Huzur, saadet ve insanlık bundadır
Atatürk'ün Kastamonu gezisinden Ankara'ya dönüşünde kendisini karşılamağa gelen halkın çoğu şapkalıydı Ertesi gün Atatürk'ün başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu bir kararla şapka giyilmesini tüm memurlar için zorunlu kıldı Büyük Halk Meclisi 25 Kasım 1925'de şapkanın bütün milletçe giyilmesi meselesini görüştü ve Şapka Kanununu kabul etti Şapkanın kabulü ile Türk ulusunu medeni uluslardan ayıran şekle ait özelliklerden en önemlisi kaldırılmış oldu
Din adamlarının kıyafeti: Osmanlı İmparatorluğunda medrese ulemasının özel bir kıyafeti vardı Ulema siyah cübbe ve şalvar giyer, başına beyaz sarık sarardı Sarıklı din adamlarının halk üstünde epeyce kaslı manevi bir etkisi vardı Zamanla dini vazifeleri olmayan bir takım kimseler de sarığın bu nüfuzundan istifade etmeği düşündüler ve sarık sarmağa başladılar Bu kimseler sarığın gölgesine sığınarak ve dini türlü maksatlarına makine ederek halkı soymağa başladılar Atatürk bu noktaya değinerek demiştir oysa:
Millete andırmak isterim fakat, laubaliliğe müsaade etmek katiyen caiz değildir Nasıl Olursa Olsun salahiyet sahibi olmayan bu gibi kimselerin muvazzaf olan zevat ile aynı kisveyi taşımalarındaki mahzuru hükümetin nazarı dikkatine koyacağım
İslam halkını aydınlanmak ve doğru yola sevk etmek için birçok tarikatlar kurulmuştu Bu tarikatların şeyhleri, dervişleri ve müritleri vardı Bunlar tekkelerde oturur, ayin yapar, zikrederlerdi Tekke adamları hiç bir iş yapmazlar, halktan sağladıkları kazanç ile geçinirlerdi Bunlar ara sıra nüfuzlarından istifade ederek halkı hükümete aleyhinde ayaklanmaya teşvik ederlerdi Nitekim Şeyh Sait ayaklanması, hükümetin çalışmalarını çıkarlarına zararlı bulan Şeyh Sait ve müritlerinin tarikat nüfuzlarını siyasete cihaz ederek çıkardıkları bir ayaklanmadır
Atatürk, bu asalak ve gerici zümrenin kaldırılması gereğini nutuklarından şöyle belirtmiştir:
Biz medeniyetin ilim ve fenninden kuvvet alıyoruz, ona göre yürüyoruz Başka bir şey tanımıyoruz Tekkelerin gayesi halkı meczup ve aptal yapmaktır Halbuki, halk müziği, meczup ve aptal olmamağa karar vermiştir*