Forumda yenilikler devam etmektedir , çalışmalara devam ettiğimiz kısa süre içerisinde güzel bir görünüme sahip olduk daha iyisi için lütfen çalışmaların bitmesini bekleyiniz. Tıkla ve Git
x

Son konular

Ayetler arasında bir ilgi var mıdır? Yoksa her ayet müstakil midir? İSLAM TİM

Ayetler arasında bir ilgi var mıdır? Yoksa her ayet müstakil midir? İSLAM TİM
0
195

iltasyazilim

FD Üye
Katılım
Ara 25, 2016
Mesajlar
0
Etkileşim
17
Puan
38
Yaş
37
F-D Coin
19
Değerli kardeşimiz;
Allah Tealâ’nın, insanları dünyada ve âhirette saadete ulaştırmak için indirdiği yüce kitabı Kur’ânı Kerîm’in âyet ve sûrelerinin tertibinin bir düzen dahilinde olmaması elbette düşünülemez Bunun içindir ki, Kur’ân’ın âyet ve sûrelerinin tertibi vahye dayanmaktadır Kur’ân’ın i’caz yönlerinden birisi de, tertibinin ve nazmının fevkalâde bir uyum içinde olmasıdır İşte Kur’ân’ın tertibindeki bu incelikleri ve düzeni inceleyen ilim dalı “Âyetler ve Sûreler Arasındaki Münasebet olarak adlandırılmaktadır

Kur'ân'daki harflerin, kelimelerin, ayetlerin ve surelerin birbirlerine cevap vermesi, yardım etmesi ve dayanmasıyla ortaya çıkan selâset (akıcılık) ve selâmetin bazı yerlerde aksıyormuş gibi gözükmesinin bir hikmeti şu benzetmeyle anlaşılabilir: Bir ağacın gövdesi dümdüz değildir Bazı yerlerde çıkıntılar, sivricikler vardır Ancak bunlar ağacın tenasübünü bozmak için çıkmazlar Ağacın zinetini, kemalini ve güzelliğini artıracak meyveleri vermek için çıkarlar Kur'ân'daki selâset ve insicam, tefsir meyvelerini verecek şekilde tanzim edilmiştir

Kur'ânı Kerim yirmi üç senede, farklı sebeplere binaen parça parça nüzul ettiği halde, âyetlerindeki mükemmel tesanüd gösteriyor ki sanki bir tek sebep için inmiştir Farklı sorulara cevap vermek için geldiği halde imtizacı ve ittihadı gösteriyor ki sanki bir sorunun cevabını vermektedir Farklı hâdiselerin hükümlerini beyan etmek için geldiği halde mükemmel intizamı gösteriyor ki sanki bir hâdiseyi beyan etmektedir Farklı muhatapların idraklerine hitap edecek şekilde geldiği halde selâseti gösteriyor ki, sanki bir idrak derecesine hitap eden, su gibi akıcı bir beyandır Bu muhatapların sınıfları farklı olduğu halde beyanındaki suhulet, nazmındaki cezalet ve ifhamındaki vuzuh gösteriyor ki, güya muhatabı tek bir sınıftır Âdetâ her sınıf, muhatabın sadece kendisi olduğunu düşünür Kur'ân farklı irşadı gayelere hidayet etmek için nazil olduğu halde intizamı ve muvazenesi göstermektedir ki sanki maksat birdir İşte bu tür sebepler karışıklığa ve nizamsızlığa yol açacakken, benzetmedeki çıkıntılar ve meyveler misali, Kur'ân'ın selâset, i'caz, tenasüb ve insicamını artıracak şekilde kullanılmışlardır Ancak bunları fark etmek için hastalıksız bir kalp, müstakim bir akıl, sağlam bir vicdan, selîm bir estetik anlayışı gereklidir Bunlara sahip olamayan, Kur'ân'ın beyanındaki güzelim selâseti, rânâ tenasübü, hoş ahengi, yekta fesahati, berrak insicamı göremez Bütün kâinatı, gizli ve açık bütün yönleriyle, bir sayfa gibi gören ve manâlarını söyleyen Kur'ân'daki gözü görmek için de vicdan eksenli gerçek bir sağduyuya, yanıltmayan selim bir ruh gözüne ihtiyaç vardır

Kur'ân'daki insicamı mükemmel kılan unsurlardan birisi de dört temel maksadın Kur'ân'ın bütününe sinmiş olmasındadır Tevhid, nübüvvet, haşr ve adalet maksatları gizli veya açık bir şekilde bütün Kur'ân'da bulunur Müfessirler Kur'ân'ın nazım, i'caz ve insicamını gözler önüne sererken, bu temel maksatlar yanında her bir sure veya ayet grubunun da tâli bir maksat etrafında işlendiğine dikkat çekerler

Meselâ İslahî buna amûd, Seyyid Kutup mihver, Tabataba'î ise ''garazadını verir Hattabî, Bakıllanî, Cürcanî ve Zemahşerî ise nazmın, beyan unsurları arasındaki irtibattan ve manâların imtizacından doğduğuna dikkat çekerler Çağdaş Batılı dilbilimcilerden Teun van Digh'ın makroyapılarkavramı, bir metindeki temel temaya, de Beaugrande ve Halliday'in continuity of sense meaningkavramları ise metnin insicamını temin eder ve manâ sürekliliğine işaret eder Bediüzzaman Hazretleri ise; bu manâ sürekliliğini nazmı maanîolarak adlandırarak, dört temel maksat ışığında İşaratü'lİ'caz adlı tefsirinde Kur'ân'ın i'caz, nazım ve insicamını gözler önüne serer Bu kelimeyi makabiline bağlattıran ciheti münasebet, Bu âyetin kelimeleri arasında nazmı icab eden münasebetlergibi ifadelerle sureler, ayetler, kelimeler ve hatta harfler arasındaki münasebet, alâka ve bağlılıkların ehemmiyetine işaret eder ve bunları keşfeder ve gözler önüne serer

Bediüzzaman Said Nursi, meâni, beyân ve bedî’ ilimlerinin kaidelerini İşarâtü’lİ’câz tefsirinde tatbik etmiştir

Demek ki, ayetler arasında münasebetler mutlaka vardır Bu ilişkilerin açık olanlarına bir misal olmak üzere Şuara Suresinde sekiz defa tekrarlanan “Şüphesiz senin Rabbin aziz ve rahîmdir (mutlak galiptir, geniş merhamet sahibidir) mealindeki ayeti gösterebiliriz

Bu ayet, hep belli bir grup ayetlerden sonra onların bir nevi özeti şeklinde zikredilir

Söz konusu ayet gruplarında, bir peygamberin ve ona tabi olanlarla, ona karşı isyan edenlerin durumundan söz edilir Özellikle, peygamberlerle onlara tabi olan müminlerin zaferlerine, galip geldiklerine; inkârcıların ise, helak olduklarına işaret edilir Bu muhtevaya sahip ayetlerden sonra ise, adı geçen ayet tekrarlanır Bununla, o hadiseler özetlenir, inkârcıların hezimete uğramaları, yok olup gitmeleri, Allah’ın sonsuz kudret ve izzetiyle olduğuna işaret edildiği gibi, peygamber ve tabileri olan müminlerin zaferlerinin ise, Allah’ın sonsuz merhametinin bir sonucu olduğuna işaret edilir

Fakat bu münasebetler, her zaman böyle açık olmayabilir Bazen fark edilemeyecek kadar incedir Bazen hissedilir fakat ifade edilemeyecek kadar derindir Bazen çizilen resmin tamamı kavranamayacak kadar geniş bir yelpazede seyreder Bu sebeple, her ayet arasındaki münasebetleri bulmak çok kolay değildir Bu şuna benzer; bir mimar, başka insanların rahatlıkla anlayabilecekleri sanat nakışlarını işlediği gibi, sadece kendisinin anladığı bazı ince nakışları da sanatına yansıtması mümkündür Bu hususî nakışlar, mimarın hususî maharetini gösterdiği için onun için hususî bir memnuniyet kaynağı olur Aynen bu misal gibi, Allah’ın kudret sıfatını yansıtan kâinat kitabında, akıllara hayret veren nakışlar yanında, akılları aşan sanat nakışları da bulunduğu gibi, kelam sıfatından gelen ve kâinatın ezelî tercümanı olan Kur’an’da da insanların akıllarını tatmin eden edebî sanat nakışları, ince münasebet telleri bulunduğu gibi, akılların idrakini aşan, yalnız Allah’ın sonsuz ilminin yansıması olarak yüce Rabbimizin küllî nazarı kutsisine bakan ve Zatı Akdesine layık bir memnuniyeti mukaddesenin kaynağı olan ilâhî hikmet nakışları da mevcuttur

Bu konuda gerçekten münasebetleri açıkça görünmeyen Kaf Suresinde yer alan; “İnsanın ağzından hiçbir söz çıkmaz ki, yanında onu yazmaya hazır, gözetleyici bir melek olmasın Derken ölüm sarhoşluğu gerçekten geliverir İşte senin kaçıp durduğun şey budur Ve sûra üfürülür Vaad olunan gün işte budur Herkes yanında bir sevk eden, bir de şahitlik eden melekle beraber gelir And olsun ki sen bundan gafildin Şimdi gözünden perdeyi kaldırdık Bakışın pek keskindir bugün! Yanındaki melek, 'İşte onun defteri bende hazırdır' der Atın Cehenneme her bir inatçı kâfiri!(Kaf Sûresi, 501824) mealindeki ayetlerle ilgili Bediüzzaman’ın mütalaasını sunmakta fayda görmekteyiz O şöyle diyor:

“Şu âyetleri okurken Şeytan dedi ki: Kur'ân'ın en mühim fesahatini, siz onun selâsetinde ve vuzuhunda buluyorsunuz Halbuki şu âyette nereden nereye atlıyor! Sekerattan, tâ kıyamete atlıyor Nefhi surdan, muhasebenin hitâmına intikal ediyor ve ondan Cehenneme ithali zikrediyor Bu acip atlamaklar içinde hangi selâset kalır? Kur'ân'ın ekser yerlerinde, böyle birbirinden uzak meseleleri birleştiriyor Böyle münasebetsiz vaziyetle selâset, fesahat nerede kalır?

“Elcevap: Kur'ânı Mu'cizü'lBeyânın esası i'câzının en mühimlerinden, belâgatından sonra îcâzıdır Îcaz, i'câzı Kur'ân'ın en metin ve en mühim bir esasıdır Kur'ânı Hakîmde şu mucizâne îcaz o kadar çoktur ve o kadar güzeldir ki, ehli tetkik, karşısında hayrettedirler(Mektubat, Yirmi Altıncı MektupŞeytanın ikinci küçük bir itirazı)

Bediüzzaman, îcazla ilgili bazı misalleri verdikten sonra, şeytanın ilgili ayetlere yaptığı itirazına şöyle cevap veriyor:

“Amma Sûrei Kaf'ın âyeti ise, ondaki îcaz pek acip ve mucizânedir Çünkü, kâfirin pek müthiş ve çok uzun ve bir günü elli bin sene olan istikbaline ve o istikbalin dehşetli inkılâbâtında kâfirin başına gelecek elîm ve mühim hâdisâta birer birer parmak basıyor, şimşek gibi fikri onlar üstünde gezdiriyor O pek çok uzun zamanı, hazır bir sayfa gibi nazara gösterir; zikredilmeyen hâdisâtı hayale havale edip ulvî bir selâsetle beyan eder( agy)

Kaynaklar: de Beaugrende, Robert Alain ve Wolfgan Dressler (1981) Introduction to Textlinguistics London; Longman von Dijk, Teun Andrianus (1980) Macro Structures; Lewrance Erlbaum Assaciates Publishers; Halliday, MAK ve Rukiya Hasan (1976) Cohesion in English London: Longman; Mir, Mustansir (1986) Coherence in the Qur'an Washington: American Trust Publications; Nursî, Said (1985) 25 SözSözler, İstanbul: Envâr Neşriyat; Nursî, Said (1986) İşâratü'lİ'caz, İstanbul: Envâr Neşriyat; Nursî, Said (1987) Muhakemat, İstanbul: Sözler Yayınevi

Not: Geniş bilgi için şu iki makaleyi de okumanızı tavsiye ederiz:

Kur'an'ın Mahfûziyeti Açısından Ayetler ve Sûreler Arasındaki Münasebet

Allah Tealâ’nın, insanları dünyada ve âhirette saadete ulaştırmak için indirdiği yüce kitabı Kur’ânı Kerîm’in âyet ve sûrelerinin tertibinin bir düzen dahilinde olmaması elbette düşünülemez Bunun içindir ki, Kur’ân’ın âyet ve sûrelerinin tertibi vahye dayanmaktadır Kur’ân’ın i’caz yönlerinden birisi de, tertibinin ve nazmının fevkalâde bir uyum içinde olmasıdır İşte Kur’ân’ın tertibindeki bu incelikleri ve düzeni inceleyen ilim dalı “Âyetler ve Sûreler Arasındaki Münasebet olarak adlandırılmaktadır

Bütün müfessirler, Kur’ân’ın i’cazından bahsederken, onun fesahat ve belâgatın zirvesinde olduğunu zikrederler1 Öyleyse fesahat ve belâgatın bütün vecihlerini cem’eden Kur’ân’ın harfleri, kelimeleri ve cümleleri arasında, lâfız bakımından bir ahenk ve anlam bakımından bir bütünlüğün bulunması gerekir2

Tefsir ilminin içerisinde Hicri 4 asırdan itibaren ayrı bir dal olarak doğan “Âyetler ve Sûreler Arasındaki Münasebet ilminin ilk mahsulleri Ebû Bekr enNisabûri ve Zemahşeri’de görülür Büyük müfessir Fahreddin erRâzi ile daha bir belirginlik kazanan bu ilim, Hicrî 9 asrın ortalarında Bikâi ile müstakil bir ilim dalı hâline gelmiş ve İmam Suyûti’nin sûreler arasındaki münasebetle ilgili iki eser kaleme almasıyla gerçek hüviyetine kavuşmuştur İmam Suyûti’nin bu eserleri, bir çok müfessire kaynaklık etmiş ve bu ilim, günümüze kadar ulaşmıştır Bu sahadaki çalışmalar, Kur’ân’ın nazmı ve üslûbundaki fevkalâdelik ve insicamıyla beraber, aslında onun bütünlüğünü gözler önüne sermeyi hedef alır Bu sebeple âlimler, evvelâ onun fesahat ve belâgatı üzerinde, daha sonra da Kur’ân’ın genel mesajını anlamadaki yeri ve önemi üzerinde hassasiyetle durmuşlardır

Kur’ân’daki bütünlüğü kavrayabilmek gayesiyle müfessirler, âyetler ve sûreler arasındaki münasebeti tesbitte şu genel kaideyi geliştirmişlerdir: Kur’ân’ın tamamında âyetler arasındaki münasebeti tesbit edebilmek için, önce sûrenin serdedildiği maksada, sonra bu maksadı destekleyen mukaddimelere ve maksada uzaklık ve yakınlık bakımından bu mukaddimelerin derecelerine bakılır Ayrıca, kelâmın mukaddimelerde birbirini takip etmesi sırasında, dinleyenin bazı hüküm ve bilgileri kavrama arzusunun belâgat kaidelerine uymak suretiyle yerine getirilmesi nazara alınır Bu da onun, münasebeti arayanın nasslara vâkıf olmasını sağlamak ve kendisine tatmin edici bilgiler vermekle mümkün olur

Şüphesiz Kur’ân’ın üslûbu ve nazmı, onun i’caz vecihlerinden sadece birisidir Allah kelâmı olan Kur’ân’ın nazmındaki zenginlik ve üslûbundaki fevkalâdelikte üstün bir i’caza sahip oluşu ve nazmındaki i’caza varan harika güzellik, kelâmdaki cümlelerin birbiriyle münasebetine bağlıdır3 Kur’ân’ın nazmı, tertibi, harflerin kelimelerde, kelimelerin cümlelerde, cümlelerin sûrelerde terkip tarzı, Arap beliğlerinin tanıdıkları ve vücuda getirdikleri eserlere benzememektedir4 O, Arapça’nın dışına çıkmadığı hâlde, başkalarından hemen ayırt edilebilen kendine has bir ifade tarzına sahiptir5 Aynı zamanda Kur’ân’ın nazmında müşahede edilen uyum ve âyetler arasındaki münasebet, onun tamamının i’cazı hakkında da bir fikir vermektedir

Kur’ân dilinde yeni olan taraf, hangi sahada s?öz söylerse söylesin, daima en üstün malzemeyi ve kast olunan mânâya en münasip lâfzı seçmesi, her zerreyi yerli yerine koymasıdır6 Öyle ki, her bir kelime yerli yerine oturtulurken siyak ve sibaktaki kelimelerle uyumsuzluk göstermesi asla söz konusu değildir Bundan dolayı, tek bir kelimenin bile bulunduğu mekândan çıkarılıp başka bir mekâna konulması ve onun bir başkasıyla değiştirilmesi düşünülemez7 Bu sebepledir ki büyük müfessir Fahreddin erRazi, Kur’ân’ın üslûbu yönüyle mûcize olduğunu söyleyenlerin, kelimelerin ahenkli ve irtibatlı bir şekilde bir araya gelmesiyle ortaya çıkan bu mükemmel nazmı kasdettikleri kanaatinde olduğunu ifade eder8 İşte Âyet ve Sûreler Arasındaki Münasebet İlmi, bütün bu güzellikler ve incelikler üzerinde durur

Âyetlerin tertibi

Bu arada konuyla çok ciddî ilgisi olan, âyetlerin ve sûrelerin tertibi meselesine bakmak yararlı olacaktır Kur’ânı Kerîm âyetlerinin tertibi bizzat Hz Peygamber’in (sas) emriyle olmuştur Farklı şaz ve ferdî görüşler bulunmakla birlikte, âyetlerin Kur’ân’daki dizilişi hususunda re’y ve içtihada yer verilmemiştir9 Cebrâil (as) âyetleri Hz Peygamber’e (sas) indiriyor ve her âyetin konulacağı sûredeki yerini ona bildiriyordu Hz Peygamber de (sas) onu ashabına okuyor ve vahiy kâtiplerine o âyeti belirtilen sûrenin ilgili yerine yazmalarını emrediyordu Daha sonra o âyetleri ashabına namaz kıldırırken, onlara nasihat, vaaz, sohbet ve irşad ederken ve günlük hayatlarında vuku bulan herhangi bir meselede hüküm verirken tekrar tekrar okuyordu Sahabeden Kur’ân’ı veya bir kısmını ezberleyenler de Hz Peygamber’in (sas) okuduğu tertip üzere ezberliyorlar, birbirlerine bu şekilde öğretiyorlar ve namazlarında da aynı minval üzere okuyorlardı Her yıl Ramazan ayında yeryüzünün emini Hz Peygamber (sas), Kur’ân’ın o zamana kadar inen kısmını gökyüzünün emini Cebrâil’e (as) arz ederdi Bu arz işi, Hz Peygamber’in (sas) vefat ettiği yıl iki defa yapılmıştı Buna “arzai ahîreson arza denilmektedir10

Dolayısıyla, âyetlerin Kur’ân’daki yeri, uzunluğukısalığı ictihadî bir mesele olmayıp, tamamen vahye dayanmaktadır Bir veya iki kelimelik âyetler bile bulunduğu gibi; meselâ, müdayene âyeti diye bilinen âyet (Bakara2: 282) tam bir sayfadır Çok defa her bir âyetin, bütün maksatlarıyla âdeta tek bir Kur’ân hükmünde oluşu, âyetin kendi içinde bütünlüğünün bir neticesidir11

Kur’ân âyetlerinin tertibinin vahiy yolu ile yapıldığında icmâ vardır Peygamber Efendimiz zamanında ilâhî vahye uygun olarak tertip edilen Kur’ân ile bizim elimizdeki Kur’ân arasında hiçbir fark yoktur12 Bu icmânın dayandığı delillerden bazıları şunlardır:

1 Ebû Mes’ud elBedrî’den rivâyet edilen bir hadiste Peygamber Efendimiz: “Her kim Bakara sûresinin son iki âyetini herhangi bir gece okursa, ona kifayet eder buyurmuştur Bu hadis, Bakara sûresinin başından sonuna kadar âyetlerinin bir tertip içinde sıralandığını ve bunun da bütün sahabi tarafından bilindiğini göstermektedir Eğer bilinmiyor olsaydı, Bakara sûresinin son âyetlerine işaret edilmezdi Ve yine bu hadisi şeriften Bakara sûresinin Allah Resûlü devrinde de Amenerrasûlüile başlayan iki âyetle bittiğini anlıyoruz O hâlde, Kur’ân’ın bugünkü tertibi ile Peygamber Efendimiz zamanındaki tertibi arasında hiçbir fark yoktur

2 Ebu’dDerdâ’dan gelen bir rivâyette Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle buyurmuşlardır: “Kim Kehf sûresinin başı??ndan (bir rivâyette, sonundan) on âyet ezberlerse Mesih Deccâl’in ?şerinden emin olur Bu rivâyet de o zaman Kur’ân’ın tertipli olduğunu göstermektedir Âyetler tertipli olmasaydı, Kehf sûresinin başından veya sonundan on âyetten bahsetmek mânâsız olurdu

3 Osman İbn Ebi’lAs (ra) anlatıyor: “Hz Peygamber’in (sas) yanında oturuyordum Birden gözünü bir noktaya dikti, sonra doğrulttu ve şöyle buyurdu: ˜Bana Cibrili Emin gelerek şu âyeti şu sûrenin ilgili yerine koymamı emretti dedi ve Nahl sûresinin 90 âyeti olan “Allah adaleti, ihsanı ve yakınlara vermeyi emreder âyetinin sonuna kadar okudu13 Bu hadis, bize âyetlerin yerlerinin Hz Cebrail’in Hz Peygamber’e (sas) bildirmesiyle belirlendiğini göstermektedir

4 Abdullah İbn Zübeyr’den yapılan rivâyette Abdullah İbn Zübeyr’in (ra) Hz Osman’a (ra) şöyle dediği rivâyet edilir: Hz Osman’a dedim ki: “Sizden ölüp de (dul) eşler bırakan kimseler, bıraktıkları maldan, zevcelerinin evlerinden çıkarılmaksızın bir yıla kadar faydalanmaları hususunda (sağlıklarında) vasiyet etsinler âyetini bir başka âyet neshettiği hâlde neden bu mensuh âyeti yazıyorsun, yahut Mushaf’ta bırakıyorsun? Bana: “Ey kardeşimin oğlu! Kur’ân’dan hiçbir şeyin yerini değiştiremem dedi Buhari’nin naklettiği bu hadis, âyetlerin tertibinin tevkifî olduğunu bizzat Hz Osman’ın ifadesiyle bize aktarmaktadır Bu konuda en yetkili sahabi olarak adı sıkça geçen Hz Osman bile âyetlerin yerlerinin değiştirilmesi hususunda hiçbir tasarrufta bulunamayacağını ifade etmektedir

Yüzlerce sahabinin huzurunda okunan bu âyetler eğer değişik tertip üzere okunsaydı, buna dair bir bilgi mutlaka bize ulaşırdı Bütün bu bilgiler, Kur’ân âyetlerinin, Cebrail tarafından Hz Peygamber’e indirildiği şekliyle muhafaza edildiğini, herhangi bir takdimtehir yapılmasının söz konusu olmadığını göstermektedir Bu konuda kesin icmâ olduğu bilinen bir gerçektir

Sûrelerin tertibi

Kur’ânı Kerîm’in mushaf hâline getirilmesi Hz Ebû Bekr (ra) döneminde gerçekleşmiştir Sûrelerin, Kur’ânı Kerîm’deki tertibi ile nüzul sırasının farklı olduğu bir gerçektir Sûrelerin konulacağı yerlerin bizzat Hz Peygamber’in emriyle tesbit edildiğini ifade eden alimler, Hz Peygamber’in (sas) âyetlerin tertibiyle ilgili emri, aynı şekilde sûreler hakkında da variddir, görüşündedirler14

Sûrelerin tertibinin bir kısmının ictihadî bir kısmının tevkifî olduğunu söyleyenler varsa da, Ebû Cafer enNahhas, Ebû Bekr elEnbari, Ebû Amr edDâni, elKirmâni, Fahreddin erRazi, İbnü’lHassar, ve İmam Şatıbi gibi birçok alim, tevkifî olduğunu kabûl etmektedir İçtihadî olduğunu söyleyenler de, mevcut tertip hususundaki icmâı kabullenmekte ve buna herhangi bir itirazda bulunmamaktadırlar

Hz Osman (ra) zamanındaki İmam Mushaf’ın tertibi üzerinde sahabenin icmâı, Kur’ân’daki mevcut tertibin tevkifî olduğunun delilleri arasındadır İmam Razi’ye göre, ayrıca, Mekkî ve Medenî sûrelerin ayırım yapılmaksızın karışık sıralanışı, sûrelerin tertibinin tevkifî olduğunu gösterir İçtihadî olmuş olsa idi, mutlaka farklı görüşler ortaya çıkar, bunlar nakledilir ve farklı tertipler olurdu O, Nasr sûresinin Medine’de son nazil olan sûrelerden, Kâfirûn sûresinin ise Mekke’de ilk nazil olan sûrelerden olmasına rağmen bu sûrelerin peş peşe getirildiğini ve bu sûreler arasında sıkı bir irtibatın bulunduğunu, bunun da sûrelerin mushaftaki sıralanışının Allah’ın emriyle olduğuna delâlet ettiğini zikreder15

İbn Atiyye, bir kısım sûrelerin tertibinin tevkifî, bir kısmının da içtihadi olduğu kanaatindedir Ancak Ebû Cafer İbn Zübeyr, Beyhaki ve İbn Hacer gibi âlimler, bu görüşü benimsemezler İbn Atiyye şöyle der: “Yedi uzun sûre, HaMim’ler ve mufassallar gibi sûrelerin çoğunun tertibi Hz Peygamber’in (sas) hayatında biliniyordu O’nun, bunların dışındakilerin sıralananışı, kendisinden sonra gelecek olanlara bırakmış olması muhtemeldir16 Ebû Cafer b Zübeyr ise buna cevap olarak, “Konu ile ilgili hadisi şerifler, sıralanışı tevkifî olanların, İbn Atiyye’nin ifade ettiklerinden daha fazla olduğunu gösterir Bunların pek azında “hakkında nakledilen hadis olmadığı için“ ihtilâf edilmesi mümkündür der17 Burada hemen belirtelim ki, bilinen bir gerçek olarak, bir konuda mutlaka Efendimiz’den sözlü bir naklin olması şart değildir Önemli olan, fiiliyattaki uygulamadır Bilindiği üzere, Peygamber Efendimiz’in fiilleri gibi, ikrar mânâsındaki sükûtları da, Şeriat’ta delildir Böyle bir konuda, ancak ters bir uygulama karşısında veya hususî durumlar hakkında Efendimiz’den bir söz vârid olabilir Uygulamada, yani Kur’ân’ın mevcut tertibi konusunda aksi bir söz, Efendimiz ve sonrasına ait aksi bir uygulama söz konusu değildir Bu konuda, bazı sahâbilerin ellerinde farklı tertipte mushaf bulunduğu rivâyetler arasında var ise de, bunların genel icmâın dışında olduğu, daha sonra şöhret bulmadığı, bazılarının iniş sırasına göre bir tertip izlediğinden hususiyet arzettiği ve Kurtubî’nin de (1:5960) belirttiği üzere, “arzaı ahîre den önceye ait bulunduğu bir vakıadır

İmam Suyûti, şöyle der: “Mushaf’ta ˜HaMim’ ve ˜TaSin’ sûreleri ard arda sıralanırken sebbehayusebbihu ile başlayan sûre aralarının fasılalı oluşu, Şuarâ ve Kasas sûrelerinin arasına bu ikisinden daha kısa olmasına rağmen Neml sûresinin girmesi, tertibin tevkıfi oluşuna bir delildir Eğer sûrelerin tertibi ictihad yoluyla olsaydı, Sebbeha ile başlayan sûrelerin ardarda gelmesi, Neml sûresinin de Kasas sûresinden sonra gelmesi gerekirdi18

İmam Beyhaki, elMedhal isimli eserinde, Hz Peygamber’in (sas) sağlığında Kur’ânı Kerîm’in eldeki kevcut tertip üzere bulunduğunu, fakat sadece Enfal ve Tevbe sûreleri hakkında daha sonra Sahabe arasında farklı görüş taşıyanların çıktığını kaydeder Rivâyete göre, Hz Osman’a, “Enfal sûresi Mesani’den, Berae sûresi de Miûn’dan (âyet sayısı 100’ü aşan sûreler) olduğu hâlde aralarına besmele koymayıp onları peşpeşe getirişinizin sebebi nedir? diye sorulmuş, o da, Hz Peygamber hayatta iken, bu iki sûrenin yerini bildirmediği, dolayısıyla bu iki sûrenin birbirinin devamı olabileceğini düşündüğü ve onları birbiri peşine tertip ettirip, aralarına besmele koydurtmadığı şeklinde cevap vermiştir Bu iki sûre, konu yakınlığı, hattâ beraberliği yüzünden, birbirinin devamı gibi de algılanmış, daha çok kabul gören görüşe göre ise, Besmele, selâm gibi ˜eman’, yani muhataba emniyet tanıma ifade etmesine mukabil, bu sûrenin, Cenabı Allah’tan bir ültimatomla başlaması sebebiyle,19 Peygamber Efendimiz bu sûrenin başına Besmele koydurmamış, bu da, Sahâbe’den bazısını bu iki sûrenin tek bir sûre olabileceği düşüncesine götürmüştür Burada şu hususu da belirtelim ki, her bir sahâbînin her bir meseleyi bilmesi ve Peygamber Efendimiz’den duymuş olması mümkün ve gerekli de değildir Önemli olan, daha sonra aralarında meydana gelen icmâdır Hattâ, bu icmâ’ya rağmen ferdî görüşler taşıyanların görüşlerinin, icmâ karşısında değeri olmayacağı ortadadır

Subhi Salih, sûrelerin bugün Mushaf’ta görüldüğü şekliyle tertip edilişinde tercihe değer olanın ictihadî değil, tevkifî görüş olduğunu ifade eder ve bazı sahabîlerin elinde farklı tertipte mushaf bulunuşunu şöyle izah eder: “Sahabenin özel mushaflarını tertip etmeleri şahsi bir seçim idi Onlar hiç bir zaman başkalarını bu tertibe zorlamamışlar ve ona muhalefetin haram olduğunu iddia etmemişlerdir Onlar bu mushafları başkası için değil, kendi şahısları için yazmışlardı Nihâyet ümmet Hz Osman’ın (ra) tertibinde ittifak edip, onu alınca kendileri de şahsi mushaflarını terketmişlerdir20

Allâme Elmalılı Hamdi Yazır, sûreler arasındaki ahenk ve münasebetten misaller vererek, sûrelerin tertibinin vahiy ile olduğu görüşünün ne kadar kuvvetli ve isabetli olduğunu kaydeder21

Özetle söylemek gerekirse; Hz Peygamber (sas), sûrelerin mushaftaki tertibini, Cebrail’in Allah’tan (cc) getirdiği şekilde ashabına bildirmiştir Kur’ânı Kerîm, bugün elimizdeki mushaflarda âyetleri tertip edilmiş olduğu gibi, sûreleri de Hz Peygamber (sas) zamanında tertip edilmişti O tertip de Hz Osman’ın İmam Mushaf’ının tertibidir Ashaptan hiçbirisinin bu tertibi tartışma konusu yapmamış olması, bu tertibin Hz Peygamber (sas) devrindekinin aynısı olduğuna delâlet eder Ayrıca Ashabı Kiram da bu Mushaf üzerine icmâ’ etmişlerdir22

Sûre ile ismi arasındaki münasebet

Sûre bütünlüğü konusu, büyük ölçüde âyet ve sûreler arasındaki münasebet konusu ile yakından ilgilidir Sûre bütünlüğünden kasıt, genel mânâda sûre ile ismi arasında, sûrenin mukaddimesiyle (giriş kısmıyla) sûre bölümleri (konuları) arasında ve sûrenin baş tarafı ile sonu arasındaki münasebetlerdir

Sûre ile ismi arasında bir münasebet olduğunu düşünmek, sûrelerin isimlendirilmesinin de tevkifî olmasına bağlıdır Kur’ânı Kerîm’in sûrelere bölünmesi ve bunlara isim verilmesi de vahye dayalıdır Meselâ, tabiînin önde gelen müfessirlerinden İkrime, “Müşrikler, Bakara sûresi, Ankebût sûresi diyerek alay ederlerdi Bunun üzerine, ˜O alay edenlere karşı Biz sana yeteriz’ âyeti nazil oldu der23 Bu da göstermektedir ki, Resûlüllah zamanında, yani Kur’ân inerken, sûreler isimleriyle biliniyordu

Sûre ile ismi arasındaki münasebet konusunda görüş beyan eden müfessir Bikâî, sûrenin ismi ile hedef ve maksadı arasındaki yakın münasebetten bahseder ve şöyle der: “Bir kimse, sûrenin isminden muradın ne olduğunu anlarsa, o sûrenin hedefini de anlamış olur Sûrenin hedefini iyi anlayan da, onun âyetleri, kıssaları ve bütün ifadeleri arasındaki tenasübü kolaylıkla gösterebilir24

Sûrenin mukaddimesinin sûre ile münasebeti

Sûrenin mukaddimesinin sûre ile olan münasebeti, sûre bütünlüğünü sağlayan hususlardan bir diğeridir Büyük müfessir Razi, Nisâ sûresinin “Ey insanlar, sizi bir tek kişiden yaratan?baş tarafında yer alan, Rabbinizden ittika edin âyetini, sonraki âyetler ile irtibatlandırarak, bu âyeti sûrenin mukaddimesi mahiyetinde şöyle değerlendirir: “Bu sûre, pek çok çeşit mükellefiyeti ihtiva etmektedir Çünkü Allah, bu sûrenin başında insanlara, kadınlara, çocuklara ve yetimlere şefkati, acımayı, onların haklarını kendilerine vermelerini ve onlar için mallarını muhafaza etmelerini emretmiştir İşte bu mânâyla da sûre son bulmuştur ki, bu da, Allah Tealâ’nın, “Senden fetva isterler De ki: Allah, kelâlenin (arkada baba ve çocuk bırakmadan vefat eden kişi) mirası hakkındaki hükmü şöyle açıklar (Nisâ4: 176) âyetinin belirttiği husustur Cenâbı Hak, bu sûrede başka mükellefiyetlerden de bahsetmiştir ki bunlar; temizliği, namaz kılmayı ve müşriklerle savaşmayı emretmesidir Bu mükellefiyetler, insanlara zor ve ağır geldiği için onlara meşakkatli olunca, hiç şüphesiz bu zor mükellefiyetleri yüklenmenin gerekçesini ve yolunu zikrederek bu sûreye başlamıştır ki, bu da bizi yaratan Rabbimizden ve bizi var eden İlâhımızdan ittika etmektir İşte bunun için Cenâbı Hak, ˜Ey insanlar, sizi bir tek kişiden yaratan Rabbinizden ittika edin’ buyurmuştur25 Kur’ân sûrelerinin tümünde böyle bir bağ ve irtibat bulmak mümkündür Yani sûre mukaddimelerinin sûrenin bütünüyle olan münasebeti, Kur’ân’ın i’cazını tek başına göstermeye yetecek delillerdendir

Sûrenin konuları arasındaki münasebet

Her sûrenin müstakil bir kimliği ve temel hedefleri vardır Kur’ân’ın esas konusu, başta tevhid olmak üzere nübüvvet, haşir, ibadet ve adalettir Kur’ân’ın bölümlerini oluşturan sûrelerin de, bunlardan birinin veya bir kaçının üzerine bina edildiği açıkça görülmektedir Sûreler, detay olarak muhtelif konular etrafında dönmekle birlikte, temelde bu özelliklerden biriyle veya bir kaçıyla mutlaka ilgilidir Sûreler, genel ve özel maksatlarını beyan etmesiyle ve konuları arasında irtibat sağlamasıyla tam bir bütünlük arzeder Ta ki her bir sûre, kopukluk göstermeden gayet uyumlu bir şekilde başladığı gibi son bulur26

Âyetler ve sûreler arasında asla kopukluk yoktur

Âyetler arasında ve sûrenin kendi bütünlüğü içerisinde asla kopukluk yoktur Sûre bütünlüğü, bir sûreyi en ince noktalarına varıncaya kadar araştırmak gayesiyle, sûrenin özel ve genel hedeflerini, maksadını ve ihtiva ettiği konuların birbirleri ile olan irtibatlarını açıklayarak, sûreyi bir bütün hâlinde ele almak ve incelemek demektir Her sûrenin ana konuları vardır Âyetler, genellikle bu konular etrafında döner

Sûre içi münasebetten anlaşılan, sûrenin kendi içerisinde bulunan cüzler arasındaki irtibattır ki, buna sûre bütünlüğü denilmektedir Bir diğer ifadeyle, âyet guruplarının meydana getirdiği bölümler sûrenin kesitlerini, bu kesitler ise sûrenin genel çerçevesini tayin eder Âyetler arası münasebet, sûre içindeki bölümlerin bütünlüğünü, sûre bölümlerinin münasebeti ise sûre bütünlüğünü ve dolayısıyla bu da Kur’ân bütünlüğü dediğimiz hâdiseyi ortaya çıkarır

Kur’ânı Kerîm sûrelerindeki bu bütünlüğe rağmen, konular arasında bir irtibatın olmadığı ve bir dağınıklığın söz konusu olduğu gibi bazı iddialar, müsteşrikler tarafından seslendirilmiştir Bu iddialara cevap olabilecek en güzel misallerden birini Fahreddin Razi verir O, özellikle konudan konuya intikallerde, sûrenin temel hedefini göz önünde bulundurarak her iki konu arasındaki irtibattan sıkça bahseder Sûrelerin bütünlüğünü münferit âyetlerden ziyade, öncelikle konu bütünlüğü açısından ele alarak değerlendirir ve böylece sûredeki vahdete ve Kur’ânî bütünlüğe temas eder Tefsirinde sûre içindeki konular arası irtibata değinmediği sûre hemen hemen yok gibidir Örnek olarak sadece, Secde sûresi hakkında söylediklerini buraya almak istiyoruz

Razi, otuz âyetten oluşan Secde sûresinin temel maksat ve muhtevasının, Tevhid, Nübüvvet ve Haşr olduğunu, sûrenin seyrinin bu üç mesele etrafında dolaşıp son bulduğunu belirtir ve ve sûrenin başı ile sonu arasındaki bütünlüğü gösterir O, şöyle der; “Biz, Allah Tealâ’nın Kelâmı Kadim’i olan Kur’ânı Kerîm’de her ne zaman itikadın üç temel esasından, diyelim ki ikisinden bahsederse, üçüncü esası da gündeme getirdiğini, dolayısıyla ondan da bahsettiğini zikretmiştik Burada da böyledir Cenâbı Hak, sûreye, “Bu kitabın indirilmesi senden evvel kendilerine herhangi bir uyarıcı (peygamber) gelmemiş olan bir topluluğa (âyet:23) ifadesiyle, yani peygamberlikle başlayıp; “Allah, gökleri ve yeri yarattı Sizin için kulaklar, gözler ve gönüller var etti ifadelerinden itibaren (49) tevhidle devam etmekte, “Biz, yerde (çürüyüp) kaybolduğumuz vakit mi? (10) cümlesiyle de üçüncü asla, yani haşre geçmektedir27

Kur’ân sûrelerindeki konu birliği ve her bir sûrenin hedef ve maksadının belirlenmesi yönündeki temayüllerin özellikle muasır müellifler tarafından ele alınması da dikkat çekicidir Muasır alimlerden Ahmed Ebû Zeyd bunlardan biridir O, etTenasübü’lBeyani Fi’lKur’ân isimli eserinde bu konu üzerinde hassasiyetle durur ve her bir sûrenin belli bir hedefinin olduğunu ifade ile, sûrelerde konu birliğinin bulunmasını mânevî tenasüb başlığı altında ele alır Müellif, sûrelerdeki bu özelliği Kur’ân’ın i’caz ve belâgat vecihlerinden biri kabul eder28 Ahmet Bedevi ve Rıfat Fevzi Abdülmüttalib de, bu görüşte olan iki muasır müelliftir Min Belâgati’lKur’âni’lKerîm adlı eserinde Ahmet Bedevi, “Kur’ân’da her bir sûrenin bir hedefi vardır derken;29 Rıfat Fevzi, elVahdetü’lMevduiyye Li’sSûreti’lKur’âniyye isimli eserinde, “Kur’ânı Kerîm sûrelerinde pek çok farklı konu anlatılsa da, her sûrenin temelde bir tek hedefi vardır diye kaydeder

Bir sûrenin hedefi ya da maksadının belirlenmesi dört farklı biçimde yapılabilir: 30

1 Vahiy ya da Hz Peygamber’den (sas) gelen bir haberle sabit olan sûre isimlerinin anlamından hareketle temel hedef belirlenebilir

2 Bir sûrenin hedefi veya maksadını öğrenmek, sûrenin ele aldığı temel konular veya belirgin olayları tesbit ile de öğrenilebilir Sûredeki belirgin olayları iyice incelediğimizde görülür ki, onlar arasında sıkı bir bağ vardır Bu bağ, kolay anlaşılmayabilir Bunun için sûreyi derinlemesine incelemek, onun atmosferinde yaşamak ve gölgesinde gölgelenmek gerekir

3 Bir sûrenin hedefini ya da hedeflerini öğrenmek, sûrenin indiği dönemi ve iniş sebebini bilmekle de mümkün olabilir

4 Sûrenin pasajları arasındaki münasebetin de, sûrenin hedefi veya eksenini öğrenmede rolü vardır

Sûrenin temel hedefini öğrenip döndüğü ekseni belirledikten sonra pasajpasaj, pasajeksen ve girişbitiş arası ilişkiler bütün açıklığı ile ortaya çıkacak, araştırmacı, sûredeki konudan konuya atlamaların sebebini anlayacak ve sahip olduğu kavrama yeteneğine göre Kur’ânî nükteler kendisine görünecektir

Sûrenin bölümleri ve pasajları arasındaki ilişkilerin, sûrenin hedefini öğrenmedeki tesiri çok büyüktür Öte yandan, sûrenin hedefinin ortaya çıkması da sûrenin pasajları arasındaki ilişkilerin ortaya çıkarılması açısından büyük önemi haizdir Her iki durum da, araştırmacının incelemesinde köklü ve sabit adımlarla ilerlemesine yardımcı olur

Kur’ân’daki küllî nizam

İmam Şatıbi “Muvafakat isimli eserinde, Kur’ân’a küllî yaklaşma üzerinde durur Şatıbi, araştırmacıya, hem olayı hem de hâlin gereğini nazara alıp, sûrenin başını sonu ile bir bütün hâlinde değerlendirebilmesini tavsiye eder O, şöyle der: “Kişi, eğer değerlendirme esnasında sözü bir bütün olarak ele almaz ve onun parçaları üzerinde, sanki bunlardan her biri kendi başına diğerlerinden bağımsız bir parça imiş gibi durursa, bu durumda Şâri’nin muradını bilemez31 Sûreye hakim olan külli nizamdan sarfı nazarla, sadece belli meselelere yönelmek, yani dar bir daireye kapanmak, sûreyi başı ile sonunu bir bütünlük içinde ele almamak ilâhî muradın anlaşılamaması neticesini doğurur

Sûrelerin hangi maksatla nazil olduğunu bilmek, Kur’ânı Kerîm’deki Âyet ve Sûreler Arası Münasebet İlmi açısından ne kadar önemli ise, nüzul zamanını ve mekânını bilmek de sûrelerin maksadını tayin etmede aynı derece öneme sahiptir Kur’ânı Kerîm bazen, iki ya da daha çok tarihî hâdisenin mânâ itibariyle yakınlığından veya iki şeyin ortam bakımından yakınlığından dolayı, onları nazımda bir araya getirir Nüzul sebeplerini ve mekân mahiyetini iyi bilmeyen kimse için bu durum, maksat haricine çıkmak anlamına gelebilir Halbuki böyle bir şey söz konusu değildir Aksine bu durum, müteaddit muhatapların ruhlarının ihtiyaçlarını gidermek içindir de32

Bediüzzaman, Kur’ân ile ana maksatları arasındaki münasebete ve bu ana maksatların birbirleriyle olan münasabetine, İşârâtü’lİ’caz adlı eserinde şöyle yaklaşır: “Kur’ân’ın anasırı erbaası, yani dört ana unsuru olan Tevhid, Nübüvvet, Âhiret, İbadetAdalet şeklindeki maksatları, Kur’ân’ın hey’eti mecmuasında (tamamında) bulunduğu gibi, Kur’ân sûrelerinde, âyetlerinde, kelâmlarında hattâ kelimelerinde bile sarahaten veya işareten veya remzen bulunmaktadır Çünkü, Kur’ân’ın küllü (bütünü), cüz’lerinde göründüğü gibi; cüz’leri de, Kur’ân’ın küllüne ayinedir33

Bakara sûresinin 3 âyetinde geçen “Onlar gayba inanırlar, namaz kılarlar, kendilerine verdiğimiz mallardan Allah yolunda harcarlar ifadesinden Bediüzzaman infakla ilgili hükümler çıkarmaktadır Burada “müttakilerin üç özelliği sayılıyor Gaybe iman, namaz ve infak Bunlardan iman asıldır Diğer iki özellik ise bu aslı tamamlayan en önemli unsurlardır Bu âyetin ifadeleri arasındaki uyum o kadar muhteşemdir ki, bu uyum ve kelimelerin, hattâ harflerin dizilişi, 4 kelimelik (vamimmâ razeknâhüm yünfikûn) bir ifadeden infakla ilgili 67 kaideyi ortaya koymaktadır:

Teb’iz ifade eden “min, infakta israf edilmemesine;

“Mimmanın önce gelmesi, infakın kendi malından yapılmasına;

“Razaknâ minnetin olmamasına – çünkü veren Allahtır, kul ise bir vasıtadır;

Rızkın “nâya (Biz’e, Allah’a) isnadı, fakirlikten korkulmamasına,

Rızkın mutlak olarak zikredilmesi (yani rızık olarak herhangi bir mal vs zikredilmemesi), infakın mal haricindeki ilim ve fikir gibi şeylere de şamil olmasına;

“Yunfikûndaki “nafaka ifadesi, alanın, kendisine infak edileni zaruri ihtiyaçlarına harcamasına işaret etmektedir34

Bir cümlenin bu kadar hüküm ihtiva etmesi, Kur’ân’ın i’cazı karşısında insanı hayretler içinde bırakacak bir husustur

Ayrıca Bediüzzaman, Kur’ân’ın i’cazı ile tenasübü arasındaki yakınlığa dikkat çeken en önemli müfessirlerdendir “Sözler isimli eserinin “On Üçüncü Söz başlıklı bölümünde, sûreleri oluşturan âyetler veya birkaç âyetten oluşan necmlerin (pasajlar), tıpkı gökyüzündeki yıldızlar misali rastgele serpiştirilmiş gibi görünmesine rağmen, aslında aralarında gizli bir insicam ve nizamın bulunduğunu belirtir: “Nasıl ki gökyüzünde intizamsız gibi görünen yıldızlardan her bir yıldız kayıt altına girmeyip, her birisi, ekseri yıldızlara bir nevi merkez olarak, içinde bulunduğu yörüngedeki her bir yıldıza, mevcudat arasındaki gizli münasebete işaret olarak birer münasebet hattı uzatmakla, her bir yıldızın, diğer bütün yıldızlara bakar birer gözü, müteveccih birer yüzü vardır; aynen bunun gibi, Kur’ân âyetlerinin herbir necmi de vezin kaydı altına girmeyip, büyük ve uzun bir metin içinde yer alan âyetlerin arasında münasebet hatları oluşturur ki, böylece, her bir necim, hattâ her bir âyet, ekser âyetlere bir nevi merkez ve kardeş olur ve âdeta serbest herbir âyetin ekser âyetlere bakar birer gözü, müteveccih birer yüzü vardır Bu şekilde, Kur’ân içinde binler Kur’ân bulunur ki, her bir meşrep sahibine birisini verir Meselâ, altı âyetten oluşan İhlâs sûresinde, âyetlerin dizilişinden (ve her birinin diğerlerine hem sebep, hem netice olmasından) kaynaklanan 36 İhlâs sûresi bulunmakta ve böylece ortaya bir Tevhid ilmi hazinesi çıkmaktadır İşte intizamsızlık içinde kemali intizamı gör, ibret al!35

Dipnotlar: (1) Fahreddin erRazi, Mefatihu’lGayb, 8:128; Cürcani, Delâilu’li’caz, 8788; Rafii, İ’cazu’lKur’ân, 147 (2) Said Ramazan; Min Ravai'i'lKur’ân, Dımeşk, 123 (3) Maverdi, A’lâmü’nNübüvve, 78 (4) Ebû Zehrâ, elMûcizetü’lKübrâ, 257 (5) Suat Yıldırım, Kur’ânı Kerîm İlimlerine Giriş, 119 (6) Muhammed A Draz, En Mühim Mesaj Kur’ân, 110 (7)Razi, age, 250 (8) Rafiî, age, 158 (9) Zerkani, Menahil, 1:239 (10) ay (11) Zerkani, age, 1:332 (12) Zerkani, age, 1:239240 (13) İbn Hanbel, 4:218; Heysemî, Mecma’, 7:48 (14) Razî, age, 15:215; (15) Razî, age, 32:150; (16) Zerkeşî, Menahil, 1:257; (17) Zerkeşî, age, 1:258; Süyutî, Tenasukü'dDürer fi Tenasübi'sSüver, 1:196; (18) Süyuti, age, 1:198; (19) Suat Yıldırım, Açıklamalı Meâl, 186; (20) Subhi Salih, Kur’ân İlimleri, 71; (21) Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’ân Dili, 9:6431; (22) Zerkeşî, age, 1:257; Ebû Şehbe, Medhal liDiraseti'lKur’âni'lKerîm, 329; (23) Razi, age, 19:215; (24) Bikaî, Masaid, 1:36; (25) Razî, age, 9:157; (26) Razî, age, 24:4588; (27) Razi, age, 35:175; (28) Ahmet Ebû Zeyd, etTenasübü’lBeyani Fi’lKur’ân, 55; (29) Ahmet Bedevî, Min Belâgati’lKur’âni’lKerîm, 234; (30) Müslim, Kur’ân Çalışmalarında Yöntem, 6571; (31) Şatıbî, elMuvafakat, 3:309; (32) Muhammed A Draz, age, 193; (33) Said Nursî, İşârâtü’lİ’câz, 12; (34) Said Nursî, age, 44; (35) Said Nursî, S?özler, 124

Dr Faruk TUNCER

Kur'ân'ı Siyakla Anlamak

Allah Teâlâ, en son mesaj Kur'ânı Kerîm vasıtasıyla kullarına doğrudan hitap etmekte; Zât'ı, kâinat, varlık, mebde ve meâd gibi pek çok konuda ışık saçıp yol göstermektedir Benzer şekilde Cenâbı Hak daha önceki zaman dilimlerinde de kullarına hitap etmiştir; ancak insanların hırs, azgınlık ve hasisliği o kelâmın tahrifine sebep olmuş; ilâhî beyan, özünden uzaklaştırılmıştır Hicr sûresinin 15 âyeti kerîmesinin, Zikri Biz indirdik, onu koruyacak da Biziz Bizşeklinde müjdelediği gibi Kur'ânı Kerîm, önceki ilâhî kitapların uğradığı tahrif ve beşerî müdahalelerden korunmuştur ve korunacaktır

Kur'ân ve Sünnet çizgisinde eser vermiş âlimlerimiz, çeşitli usul ve kaideler tespit etmiş ve korunması ilâhî teminat altında olan Kur'ân'ı anlama ve yorumlamada yanlışlığa düşülmesine mâni olacak adımlar atmışlardır Usulsüz vusûl olmazfehvasınca tefsir usulüne dâir serdedilen bu kural ve kaideler, insanın Kur'ân'ı doğru anlayıp yorumlamasını sağlayacak, yanlış anlamasını ve yorumlamasını da mümkün olduğunca asgariye indirecek vasıtalardır

Mezkûr usul ve kaidelerden birisi de galatı meşhûr deyişiyle siyaksibak,1 önerilen şekliyle ise siyakilkesidir Arap dilinde sürmek, salmak, sevk etmek, göndermekgibi mânâlara gelen siyak kelimesi, ıstılah olarak bir ifadenin etrafındaki birimlerdiye tanımlanabilir2 Batı dillerinde contextkelimesiyle karşılanan siyak, Türkçemizde bağlamve ortamdeyişleriyle karşılanmaktadır Esasında bağlam ve ortam deyişleri, bir ifadenin metin ve tarih yönüne işaret etmektedir ki, aynı kapsamı siyakterimi için de düşünmek rahatlıkla mümkündür3 Ne ki bu yazının hedefi, siyak ilkesinin sadece metin yönünü ele almaktır Daha açık bir deyişle siyak, bir ifadenin önündeki ve arkasındaki birimlerle sergilediği ilişkiler bütünüdür ve söz konusu münasebetler merkezî ifadenin doğru ve sağlıklı anlamlandırılıp yorumlanmasında hayatî katkılar sağlamaktadır Hükmün illeti ve ibarenin esas maksadı nedir? İfade hakikat midir mecaz mıdır? Çok mânâlı bir kelime, bu kez hangi anlamındadır? Meşhur kıraatler farklılık arz ettiğinde hangisi tercih edilir? Zamirlerin mercii nedir? Mükerrer âyetlerdeki farklılıkların sebebi nedir?gibi pek çok meselenin çözümünde siyak ilkesi önemli katkılar sağlamaktadır4 Ayrıca aşağıdaki örnek, siyak ilkesinin Kur'ân'ın yanlış anlaşılıp isabetsiz neticeler çıkarılmasına da mâni olduğunu göstermektedir:

Siyaki'câz Münasebeti ve Kur'ân'ı Anlamada Siyakın Önemi

Kur'ân, Allah kelâmıdır ve ilâhî kaynaktan geldiği için de taklit edilemez mu'cize bir kitaptır Nazmının bir benzerini ortaya koyma konusunda dehası hangi buudda olursa olsun bütün beşeriyet âcizdir Kur'ân'ın belâgat ve fesahatin zirvesinde olması, istikbalde vukû bulacak birtakım olaylardan haber vermesi, nazil olduğu dönemdeki mevcut bilgi düzeyi açısından bilinmesine imkân olmayan çeşitli fizik ve metafizik bilgileri ihtiva etmesi gibi hususlar i'câzın pek çok yönünden birkaçını teşkil eder Kur'ânî i'câzın siyak konusuyla ilgisi ise çeşitli zamanlarda çeşitli olaylar üzerine nazil olmuş âyetler ve sûreler arasında kuvvetli ve sağlam münasebetlerde bulunmaktadır Üstelik Kur'ânî ifadeler arasında var olan bu kuvvetli münasebet, sadece belâgat ve fesahat alanlarında değil aynı zamanda anlam ve yorum alanında da tezahür etmektedir5

Siyak ilkesi, tespit edebildiğimiz kadarıyla, önceki âlimlerimiz tarafından âyet ve sûrelerin münasebetleribaşlığı altında ele alınmış, anlama ve tefsir etme çabasından daha çok Kur'ân'ın i'câzını destekleyen unsurlar olarak görülmüştür Zira farklı zamanlarda inmiş olan âyetler ve sûreler arasında bir alâka ve münasebet kurulabiliyor ise, bu Kur'ân'ın bir beşer tarafından değil, ancak Allah tarafından inzal edildiğinin ve dolayısıyla mu'cize olduğunun bir göstergesidir

Ancak bizim bu yazı vesilesiyle vurgulamak istediğimiz husus, siyak ilkesinin Kur'ân'ın doğru anlaşılıp yorumlanmasında oynadığı roldür Nasıl ki her ifade en sağlıklı şekilde bağlamında, meydana geldiği bütün ortamı içinde anlaşılırsa Kur'ân âyetleri de en sağlam şekilde siyakları içinde anlaşılıp yorumlanabilir Dikkat edilirse siyakın Kur'ân'ın sağlıklı anlaşılıp yorumlanmasında oynayacağı rol, Kur'ân'ın edebî mu'cizesinden, başka bir deyişle onun bir beşer sözü değil, Allah kelâmı olması gerçeğinden beslenmekte ve siyaki'câz münasebetini gündeme getirmektedir Aksi takdirde beşer zihninden farklı zamanlarda çıkmış ve tarihi kronoloji dikkate alınmadan bir araya getirilmiş sözler arasında bir münasebet aramak, başka bir deyişle Kur'ân'ı anlamada siyakın rolünden bahsetmek beyhude bir meşgale olacaktır

Siyak Çeşitleri

Kur'ân'a, bir ifadenin etrafındaki unsurlar olarak tanımladığımız siyak açısından baktığımızda, onu en küçük biriminden en büyüğüne kadar değerlendirmeye tâbi tutmak mümkündür En küçük Kur'ânî birim, harflerdir ve bir araya gelerek kelimeleri meydana getirirler Merkezî konumdaki bir harf, şekil ve telaffuz gibi yönlerden çevresindeki harfleri etkiler Nitekim dilbilgisindeki büyük ve küçük ünlü uyumu kuralı bu temel düşünceden beslenir Ne var ki bu hususun Kur'ân mânâları üzerinde etkin rol oynayıp oynamadığı bu çalışmanın konusu değildir Binaenaleyh siyak ilkesi doğrultusunda yapmaya çalıştığımız Kur'ân sınıflandırmasında: 1 Âyet içi siyak münasebeti, 2 Âyetler arası siyak münasebeti, 3 Farklı konular arası siyak münasebeti, 4 Sûre içi siyak münasebeti, 5 Sûreler arası siyak münasebeti, 6 Bütün Kur'ân içi siyak münasebeti olmak üzere altı temel unsur yerini almaktadır Etkinlik dereceleri farklı tezahür eden bu sınıflandırmayı kısaca şöyle açıklamak mümkündür:6

1 Âyet İçi Siyak Münasebeti:

Bu münasebet esasında sadece Kur'ân için değil, bütün metinler için geçerlidir ve hükümler çoğu zaman bir cümlede değil, ibare bütünlüğünde ortaya çıkarlar Bu tür münasebetler bazen Kur'ân'ın tek bir âyetinde tezahür edebilmektedir Meselâ Bakara sûresinin 275 âyetinde geçen Faiz yiyenler (mahşerde) ancak şeytanın çarptığı kimsenin kalktığı gibi kalkarlar…ifadesi, çok ağır ve tehditkâr bir ifadedir Bu âyet faiz yemenin haram olduğunu kesin olarak bildirmekle birlikte bu ağır cezanın salt faiz yemekten kaynaklanmadığı, temelde haramı haram kabul etmemekten neş'et ettiği aynı âyetin başka bir cümlesinden anlaşılmaktadır: Bu (cezaya dûçâr kılınmaları) onların zaten alış veriş de faiz gibi demelerindendirŞu hâlde faizcilerin, tefecilerin âhirette çarptırılacakları ağır ceza, onların faizi haram görmeyerek ve onu helâl olan ticaretle aynı tutarak, başka bir deyişle helâli ve haramı inkâr ederek yemelerindendir Bu mânâ, bir âyetin siyak bütünlüğü içinde ortaya çıkmaktadır

2 Âyetler Arası Siyak Münasebeti:

Siyak ilkesinin en fazla işletildiği Kur'ânî sınıflamalardan birisi bu gruptur Konunun önemini vurgulamak üzere ezZemelkânî, İsra sûresiyle Kehf sûresi arasındaki münasebeti zikrettikten sonra İlgi ve irtibat, sûreler arasında bile zuhur edince artık âyetler arasındaki irtibat münasebeti evleviyetle ortaya çıkar…der7

Âyetler arası siyak münasebeti durumunda sağlıklı bir anlama ve yorumlama için Suat Yıldırım Hocamızın deyişiyle Acaba âyet önceki âyetle irtibatlı mı, yoksa müstakil midir? Müstakil ise, komşu âyetlerle ne münasebeti vardır? Niçin bu bağlamda serdedilmiştir?gibi soruların cevaplanması gerekmektedir8

Âyetler arası siyak münasebetine dair pek çok örnek arasında, Kalem sûresinin 23 âyetinde geçen Gizli gizli fısıldaşarak yürüdülercümlesini okuyabiliriz Ne var ki sadece bu cümleden, bunların kim oldukları ve hangi konuda fısıldaştıkları anlaşılamamaktadır Âyet siyakıyla birlikte, diğer bir deyişle aynı sûrenin 22 âyeti okunduğunda, bunların ürünlerini toplamaya giden bostan sahipleri oldukları, 24 âyeti okunduğunda ise ürünleri devşirirken paylarını isteyecek olan yoksulları bostanlarına sokmayacaklarına ve onlara hiçbir şey vermeyeceklerine dair fısıldaştıkları anlaşılmaktadır

3 Farklı Konular Arası Siyak Münasebeti:

Kur'ân'da yer alan konular, kendi siyak çerçevelerinde müstakil olarak ele alınmış görünümü verseler bile bunlar, Kur'ân'ın diğer komşu konularıyla doğrudan veya dolaylı bir irtibat içindedir Bu tespiti şöyle ifade etmek de mümkündür: Kur'ân'da yer alan her unsur, bir yandan kendi mânâ çerçevesinde bir görev îfâ ederken; öte yandan komşu birimlerle anlamlı ilişkiler yürütür9

Meselâ, Bakara sûresinin 190–195 âyetleri savaş ve cihaddan bahsederken, 196–203 arası âyetler de hacdan söz eder Yani savaş ve cihattan bahseden âyetlerle hacdan bahseden ayetler arka arkaya gelmiş, cihad ve hac komşu olmuş, birlikte bir siyak münasebeti oluşturmuşlardır Bilindiği gibi savaşta ve hac ibadetinde kullar, hem can hem de malla imtihan edilirler Bu itibarla cihat ve hac en zor ibadetlerdendir Resûli Ekrem (sas) Efendimiz: Fakat cihadın en güzeli, kabule şâyân olan hacdır(Buhârî, Hac 4; Cihâd 1; Ahmed b Hanbel, 671, 79) buyurarak cihadla hac konuları arasındaki münasebeti beyan etmiştir

4 Sûre içi siyak münasebeti:

Lügatte yüksek makam, üstün derece, şan ve şeref, binanın kısım veya katlarıgibi mânâlara gelen sûre, Kur'ânı Kerîm'in 114 parçaya ayrılmış bölümlerinin de müşterek adı olmuş, ıstılah mânâsını bu yönde kazanmıştır10

Kur'ân'ın 114 sûresinden her biri, müteaddit meseleler ihtiva etmekle birlikte, üzerinde genellikle deveran ettiği temel mesajlara sahiptir Sûrelerde yer alan çeşitli meseleler bir yönüyle kendi özel hükümlerini icra ederken, diğer yönüyle de sûrenin ana konusuna katkı sağlarlar Bunu bir halıyı inceleyen kimsenin hâline benzetmek mümkündür Bu şahıs halının sadece el kadar yerine bakıp oradaki nakışları tetkik edecek olursa siyah, beyaz, yeşil türü renklerin bir araya getirildiğini görür, belki kendisinde renk, desen ve motif uyumu algısı uyanmaz Fakat gözünü daha geniş bir alana çevirdiğinde ve baktığı nakışların simetriklerini gördüğünde desendeki ahengi kısmen anlar ve bundan zevk alır Bununla da yetinmeyerek halının tamamına toplu bir tarzda baktığında daha büyük unsurlar arasındaki renk ve desen ahengini müşahede eder ve bundan aldığı haz daha da büyük olur

Sûre içi siyak münasebetine örnek olarak Tâhâ sûresi verilebilir Tâhâ sûresi 135 âyetli Mekkî bir sûredir ve hem nüzûl, hem tertip açısından Meryem sûresinden sonra Habeşistan'a hicret ile İsrâ mucizesi arasında nazil olmuştur Sûrenin genel hedefi, kavminin ilâhî daveti kabul etmemeleri neticesinde ortaya çıkan belâ ve musibetlere karşı Hz Peygamber'i (sas) sabırlı olmaya teşvik etmektir

Nitekim Tâhâ sûresinin bütün âyetleri incelendiği takdirde sözü edilen hedefe hizmet ettiği görülmektedir Daha net bir sahne görüntüsü için sûredeki âyetleri dört farklı konuya ayırmak uygundur: 1 Sabırlı olmaya teşvik (1–8 âyetler), 2 Hz Musa kıssası (9–114 âyetler), 3 Hz Âdem kıssası (115–127 âyetler), 4 Çıkarılması gereken dersleri ihtiva eden sonuç bölümü (128–135 âyetler)

Hz Peygamber (sas) kavmini İslâm'a çağırmakta, ancak onlar inatla bu daveti reddetmekte ve düşmanlık yapmaktadırlar Bunda Allah Resûlü'nün (sas) bir kusuru olmadığından üzülmesine gerek yoktur

Sûrenin ikinci bölümünde büyük bir mücadelenin içinde bulunmuş olan Hz Musa ile Firavun'un eziyet ve işkencelerine katlanmış insanların kıssasını anlatması, Hz Peygamber (aleyhisselam) ve inananlar için etkili bir örnek ve tesellidir

Ardından da sûrenin Hz Âdem kıssasını anlatması yine aynı esasa hizmet etmiş, ilkinden son peygambere gelinceye kadar İslâm daveti mücadelesinin zorluk ve meşakkatlerle dolu olduğu ifade edilmiştir

Sonuç kısmında ise sûrenin, baş taraflarda zikredilen sabra ve tahammüle teşvik konusuna atıf yapan âyetlerle tamamlanması aynı bütüne katkı sağlayan bir üslûp örneği olmuştur

5 Sûreler Arası Siyak Münasebeti:

Âyetler arası siyak münasebetinin âyetlerin vahyin kontrolünde, tevkîfî yolla tertip edilmesine bağlı olması gibi, sûreler arası münasebetin varlığından söz edebilmek de, yine onların ictihâdî yolla değil, vahyî yönlendirmeyle tertip edilmiş olmasına bağlıdır Başka bir deyişle âyetlerin ve sûrelerin vahiyle düzenlendiklerini gösteren delillerden birisi de, aralarındaki siyak münasebetidir

Bu itibarla âlimlerin çoğu, sûreler arasında da bir münasebet ve irtibatın bulunduğunu kabul eder ve bu münasebeti göstermeye çalışır11

Sûreler arası siyak münasebetine Fatiha ile Bakara sûrelerini örnek vermek mümkündür Zira Fatiha sûresinin 5 âyetinde mü'min kulların dilinden (Ya Rab) bizi dosdoğru yola hidayet eyleduası yer almaktadır Bakara sûresinin 1 ve 2 âyetlerinde ise Elif Lâm Mîm, İşte bu kitap, kendisinde hiçbir şüphe yoktur, takva sahipleri için yol göstericidir, hidayettircümlelerini okumamız, Yüce Rabbimizin kullarının hidayete nâil olma duasına icabet ederek yol gösterdiğini ortaya koymaktadır Daha değişik yönleriyle bu tür siyak münasebetlerini bütün sûreler arasında kurmak mümkündür ve bu ilişki biraz da Kur'ân'ı anlamaya yönelen kimsenin samimiyet ve teveccühüne göre kurulabilecektir

6 Bütün Kur'ân İçi Siyak Münasebeti:

Kur'ân, içinde hiçbir ihtilaf ve çelişki barındırmayan tutarlı bir kitaptır12 O hâlde Kur'ân'ı bütüncül bakışla anlayıp yorumlamak, başka bir deyişle Kitabın bir kısmına iman edip bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz?(Bakara sûresi, 285) tehdidine maruz kalmamak, tek bir âyet veya âyet grubuyla hükmetmekte acele etmeyip bütün Kur'ân'ı dikkate almaya bağlıdır Bu tarz çalışmaya âlimlerimiz konulu tefsir(ettefsîru'lmevdûî) adını vermekle birlikte, esas vurgu siyak münasebetinin Kur'ân'ın tamamında tezahür etmesidir

Buna örnek olarak Kur'ân'ın şefaat konusuna bakışını incelemek mümkündür Bilindiği gibi pek çok âyette Allah'tan başka hiç kimsenin şefaat edemeyeceği bildirilmektedir: De ki, şefaatin tamamı Allah'a aittir Göklerin ve yerin mülkü O'nundur…(Zümer sûresi, 3944); Rab'lerinin huzurunda haşredilmekten korkanları uyar ki: onların Allah'tan başka hiçbir dostları ve şefaatçileri yoktur(En'âm sûresi, 651)

Sadece bu âyetleri okuyan bir kişi, ahiret gününde Allah'tan başka kimsenin şefaat edemeyeceği neticesine ulaşabilir Ne var ki Kur'ân'ın bütünlüğü içinde konuyla ilgili başka âyetler de vardır ve bu âyetler, Allah'ın izin verdiği bazı kimselerin şefaat edebileceğini açıkça dile getirir: O gün, Rahmân'ın izin verdiği ve sözünden razı olduğu kimseden başkasının şefaati fayda vermez(Taha sûresi, 20109); Rahmân'ın katından söz alanların dışında hiç kimse şefaate sahip olamaz(Meryem sûresi, 1987); O'nun katında, O'nun izin verdikleri dışında kimsenin şefaati fayda vermez(Sebe sûresi, 3423)

Bu âyetten açıkça anlaşıldığı gibi Allah Teâlâ'nın sevdiği ve razı olduğu kimseler şefaat edebileceklerdir İmkânsız olan şey, Allah'a rağmen şefaat etmektir Putlar ve Allah katında hiçbir kıymeti olmayanlar, değil başkasını, kendilerini bile kurtaramazlar

Sonuç

Her kitabı anlamanın bir usûlü olduğu gibi Kur'ân'ı anlamanın da bir usûlü vardır Hattâ Kur'ân'ı doğru anlayıp tefsir etmede de âlimlerimizin Kur'ân ve Sünnet'ten süzüp çıkardığı temel prensipler vardır Bunlardan birisi de siyak ilkesidir, çünkü Kur'ânî ifadeler sağlıklı olarak siyakları içinde anlaşılıp yorumlanırlar

Ne var ki sağlıklı bir anlama ve yorumlamanın gerçekleşebilmesi, sadece siyak ilkesine değil, usûle dair bütün kuralların işletilebilmesine bağlıdır Buradan şu önemli noktaya ulaşmış bulunuyoruz: Yönteme dâir kuralların hiçbiri diğerine feda edilmemeli, ortaya konan her bir anlama ve yorumlama mümkün olduğunca her bir kuraldan onay alabilmelidir Önemli olan ortaya konan siyak, lügat, rivâyet, MekkîMedenî ve esbâbı nüzul gibi kriterlerin bir diğerine tahakküm etmemesidir Bu kriterlerin hepsi önemlidir, mutlak sûrette dikkate alınmalıdır; ancak bir kriterin göstergesi farklı yöne işaret ettiğinde yapılması gereken şey, diğer kriterleri itibardan düşürmek değil, aksine bu kez daha hassas şekilde çalıştırmaktır Zira böyle bir durumda kriterlerden birisi, tabir caizse alarm vermiş, diğerlerinin desteklemediği bir netice görünmeye başlamıştır Nasıl ki olanca çeşitliliğine rağmen Kur'ân'ın ele aldığı konular birbirleriyle çelişmiyor, aksine mükemmel bir tevhidi gözler önüne seriyorsa; ortaya konan bir anlama ve yorumlama da usule dair bütün kriter ve kurallardan onay alabildiği ölçüde itimada şayan olacaktır

Dipnotlar: (1) Arap dilinde siyakkelimesi aynı zamanda sibakkelimesinin mânâsını da tazammun ettiğinden, bir ifadenin bütün bağlamını ifade etmek üzere sadece siyakkelimesi kullanılmıştır Siyaksibak deyişlerinin birlikte kullanılması ise genelde Türk müelliflere has bir uygulama olmuştur Kelimenin taşıdığı mânâ itibariyle siyak, sözün son tarafı ve devamı; sibak ise ön tarafı ve evveliyatı demektir Ne var ki bu kelimeler sözlüklerde bile bazen ters anlamda kullanılmaktadır Örneğin D Mehmet Doğan, Büyük Türkçe Sözlük (4 bsk, İst 1983, siyâku sibakmd, s 1002) adlı çalışmasında benzer bir yanlış yapmış ve kelimelerin anlamlarını teşviş etmiştir Esasında siyâku sibak: sözde son ve baş uygunluğu, tutarlılıkveya sibâku siyâk: sözde baş ve son uygunluğu, tutarlılıkdenmesi gerekirken zikri geçen sözlükte siyâku sibak: sözde baş ve son uygunluğu, tutarlılıktanımına yer verilmiştir Geniş bilgi için bkz Mustafa Ünver, Kur'ân'ı Anlamada Siyâkın Rolü, Ankara 1996, s 76–78(2) İbni Manzûr, Lisânu'lArabi'lMuhît, Beyrut, trz, 2242(3) Bkz Ünver, age, 121124(4 Geniş bilgi için bkz Ünver, age, 125216(5) Kur'ân'daki i'câzın bu ve daha başka yönleri için örneğin bkz Hattâbî, Beyânu İ'câzi'lKur'ân, Mısır, trz, s 2021 vd ; Rummânî, enNüket fî İ'câzi'lKur'ân, Mısır, trz, s 6970 vd ; Abdü'lKâhir elCürcânî, Kitâbu Delâili'lİ'câz, Mısır, trz, s 3233 vd (6) Geniş bilgi için bkz M Ünver, Kur'ânî Siyâkın Metinsel Boyutları Üzerine Yeni Bir Öneri, İlahiyat Fakültesi Dergisi, S 8, Samsun 1996, s 239–264(7) Zerkeşî, elBurhân fi Ulumi'lKur'ân, thk Muhammed Ebu'lFadl, Beyrut, trz, Daru'lMa'rife, I, 39(8) Suat Yıldırım, Kur'ânı Kerîm ve Kur'ân İlimlerine Giriş, İstanbul 1983, s 96(9) Geniş bilgi çin bkz M Abdullah Draz, En Mühim Mesaj Kur'ân, çev Suat Yıldırım, İzmir 2006, 187192 (10) İbni Manzûr, age, 2237238(11) Bkz Zerkeşî, age, 138 ; Suyûtî, elİtkân fî Ulûmi'lKur'ân, İstanbul, trz, 166(12) Bkz Nisa sûresi, 482

Doç Dr Mustafa Ünver
Linkleri sadece kayıtlı üyelerimiz görebilirForumTR üyesi olmak için tıklayınız
 

Similar threads

Peygamberimiz (asm) Nasıl Kur’ân Okurdu? KUR’ÂNI AZİMÜŞŞÂNI güzel ve en hazin bir şekilde Peygamber Efendimiz (asm) okurdu Çünkü ilk olarak Kur’ân’la o muhatap olduğu gibi, ilk defa da o okumuştu Ama asıl olarak Peygamberimize (asm) Kur’ân’ı nasıl okumasını öğreten Yüce Rabbidir...
Cevaplar
0
Görüntüleme
158
(1) tevbe suresi son iki ayeti (128 ve 129) inkar eden Münâfıklara cevaplar 19 putçularının islam düşmanı olduklarının en Önemli kanıtlarından biri kur’an’dan iki âyeti inkar ederek kur’an’ı şüpheli bir kitap gibi gösterme gayretleridir kur’an mucizelerinden bahsederek güven oluşturan ...
Cevaplar
0
Görüntüleme
142
1elFÂTİHA Müddesir sûresinden sonra Mekke'de inmiştir 7 (yedi) âyettir Kur'an'ın ilk sûresi olduğu için açış yapan, açan manasına Fâtihadenilmiştir Diğer adları şunlardır: Ana kitap manasına Ümmü'lKitâpdinin asıllarını ihtiva eden manasına elEsâs, ana hatlarıyla İslâm'ı anlattığı için...
Cevaplar
0
Görüntüleme
162
Bakara(*) Sûresinin 85 Ayetinde Ama siz, birbirinizi öldüren, içinizden bir kesime karşı kötülük ve zulümde yardımlaşarak; size haram olduğu halde onları yurtlarından çıkaran, size esir olarak geldiklerinde ise, fidye verip kendilerini kurtaran kimselersiniz Yoksa siz Kitab’ın (Tevrat’ın) bir...
Cevaplar
0
Görüntüleme
109
Kur’ânı Kerim'e abdestsiz olarak dokunulamayacağı ve ele alınamayacağı bütün fıkıh kitaplarında kayıtlıdır Mezheplerin bu husustaki delili şu meâldeki âyeti kerimedir: “Ona tertemiz olanlardan başkası dokunamaz1 Bazı tefsirlerde bu âyetin birkaç mânâya geldiği belirtilmekte ise de, üzerinde...
Cevaplar
0
Görüntüleme
232
858,506Konular
982,998Mesajlar
33,104Kullanıcılar
droleSon üye
Üst Alt