Alışılmış olan herhangi bir ilaç veya maddenin, kişinin hayatını sürdürmesi için psikolojik ve fizyolojik bir ihtiyaç haline gelmesi, alınması için engellenmesi zor bir istek duyması, alınan miktarın ve alınma sıklığının giderek artması, alınmadığı taktirde yoksunluk belirtilerinin ortaya çıkması ve bu ilaç veya madde alınmadan günlük hayatın sürdürülmesinin imkansız hale gelmesi diye özetlenebilir.
Bağımlılık kronik bir rahatsızlıktır. Bu hastalık kişiyi zararlarına rağmen madde aramaya zorlar. İlk kez kullanılan uyuşturucu kişinin özgür iradesiyle yaptığı bir seçimdir. Ama tekrarlanan uyuşturucu kullanımı beyinde değişikliklere neden olur. Bu değişikliklerde kişiyi kötü etkilerine rağmen (ailevi problemler, hırsızlık, arkadaşlarını kaybetmek ve diğer fiziksel ve ya zihinsel problemler) uyuşturucu aramaya ve tekrar tekrar kullanmaya iter.
Bağımlılık biyo-psiko-sosyal bir hastalıktır. Kişiyi biyolojik, sosyolojik ve psikolojik yönden etkileyerek, kişinin hayat kalitesinde azalmaya, sosyal ilişkilerinde sorunlara ve ruh sağlığında bozulmalara neden olur.
Bağımlılık, kişinin bütün zararlarına rağmen bağımlı olunan şeyi tekrarlayıcı bir şekilde yapması ile karakterize süreğen gidişli bir beyin hastalığıdır.
Kişinin kendisi zarar gördüğü gibi etrafı da bu durumdan etkilenmekte ve zarar görmektedir.
Bir yıl içinde aşağıdakilerden en az ikisi kendini göstermeli, klinik açıdan belirgin bir sıkıntıya ve işlevsellikte azalmaya yol açar:
-Maddenin tasarlandığından daha uzun ve yüksek miktarlarda alınması
-Madde kullanımını denetlemek için ya da bırakmak için yapılan ama boşa çıkan sürekli çabalar
-Maddeyi sağlamak, kullanmak ya da bırakmak için çok zaman harcamak
-Madde kullanımı için çok büyük bir istek duyma veya kendini zorlanmış hissetme
-Tekrar eden kullanım sonucu sorumluluklarını yerine getirememe (işte, okulda, evde)
-Olumsuz etkilerine rağmen kullanıma devam etme (toplumsal ve kişiler arası sorunlar)
-Madde kullanımı nedeni ile sosyal, mesleki ve kişisel etkinliklerin azalması ya da tamamen bırakılması
-Tehlikeli olabilecek durumlarda dahi kullanmaya devam etme
-Fizyolojik ya da psikolojik sorunların ortaya çıkmasına ya da artmasına rağmen madde kullanımını sürdürmek
-Maddeye tolerans gelişmiş olması
-Madde kesildiğinde ya da azaltığında yoksunluk belirtilerinin ortaya çıkması (Bulantı, uykusuzluk, kusma, sinirlilik, bunaltı, huzursuzluk, saldırganlık, ishal, terleme, titreme, kas sızıları, ateş vb.). Her madde yoksunluk belirtisi göstermez.
DSM-5’te 10 ayrı madde tanımlanmıştır:
1)Alkol
2)Kafein
3)Kenevir (esrar)
4)Halüsinojenler (LSD, meskalin, fensiklidin vb.)
5)Uçucular (tiner, benzin, gazolin, bali vb.)
6)Opiyatlar (morfin, eroin, kodein, metadon vb.)
7)Sedatif, hipnotik ve kaygı gidericiler (diazepam, klorazepat vb.)
8)Uyarıcılar (amfetamin, ekstazi, kokain vb.)
9)Tütün
10)Diğer bilinmeyen maddeler
Bağımlılık Tedavisi Nasıl Olur?
Bağımlılık tedavisi; ilaçla tedavilerin yanı sıra psikososyal değişkenlere dikkat edilerek uygulanacak geniş kapsamlı bir tedavi ve rehabilitasyon programı gerektirir. Tedavi başarısı kişinin tedaviyi kabul etmedeki gönüllüğü, yaşam olayları, aile ilişkileri, bağımlılığın şiddeti, yol açtığı sorunlar ve başka bir çok faktöre göre değişir.
Tek bir bağımlılık tedavisi yöntemi yerine kişinin içinde bulunduğu durum (biyolojik-psikolojik-sosyolojik) özelinde tedavi programları geliştirilmelidir. Bağımlılık tedavisi detoksifikasyon (arındırma) tedavisi ile başlar. Arındırma tedavisi; kişinin alkol veya maddeyi almadığında maddenin vücuttan çekilmesiyle ortaya çıkan yoksunluk belirtilerine yönelik yapılır.
Bu, tedavinin ilk aşamasıdır. Arındırma tedavisi hastaneye yatarak veya ayaktan yapılabilir. Bazı maddelerin yoksunluğu ciddi tıbii sorunlar ortaya çıkardığı için yatarak tedavi edilmesi gerekir. Alkol yoksunluğu kişide epilepsi nöbeti veya deliryum tremens tablosuna neden olabilir ki, bu da hayati tehlike oluşturur. Bu nedenle hastanede yatarak arındırma tedavisi yapılması daha uygun olacaktır. Detoksifikasyon tedavisinin devamında ilaç tedavileriyle birlikte terapi programları uygulanır. Birçok hasta tedaviyi erken bırakabilmektedir.
Yapılan çalışmalar ilaç tedavisi ile birlikte bireysel veya grup terapilerine katılan hastaların uzun süre tedavide kalabildiği ve böylece maddeden uzak kaldığı, hayat kalitesinin yükseldiği, sosyal hayatlarının iyileştiğini göstermiştir. Kişinin bilgilendirilmesi, stresle ve maddeyi arzulamakla (cravig) başetme yöntemlerinin geliştirilmesi terapi programlarında odaklanılan noktalardan bazılarıdır.
Ailenin de tedavinin içine dahil edilmesi önem arz etmektedir. Bu nedenle ailelere bağımlılık hakkında eğitim verilmesi yakınlarına daha etkin bir şekilde destek olmalarına yardımcı olacaktır.