Forumda yenilikler devam etmektedir , çalışmalara devam ettiğimiz kısa süre içerisinde güzel bir görünüme sahip olduk daha iyisi için lütfen çalışmaların bitmesini bekleyiniz. Tıkla ve Git
x

Bâyezîd-i Bistâmî (rahmetullâhi aleyh) -6-

Hoş geldin! log4rr tarafından topluluğumuza katılmaya davet edildiniz. Kaydolmak için lütfen burayı tıklayın.
Bâyezîd-i Bistâmî (rahmetullâhi aleyh) -6-

iltasyazilim

FD Üye
Katılım
Ara 25, 2016
Mesajlar
0
Etkileşim
17
Puan
38
Yaş
36
F-D Coin
58
Bâyezîdi Bistâmî Hazretleri buyurur:

“Halkın Hak?tan en uzak olanı, sonra yaparım deyip hayrı tehir edendir1

Dünyevî ihtiraslar peşinde ömür tüketip, uhrevî mes?ûliyetlerini, kulluk vazifelerini, ibadet, tâat ve hayırları yarınlara ertelemek, büyük bir aldanıştır Zira yarını görüp göremeyeceğimiz meçhuldür Hiçbirimizin bu hususta teminâtı yoktur Kul için her gün, yarını olmayan son gün olmaya namzettir

Bir kabristanı ziyaret ettiğimizde, kendimizden daha küçük yaşta vefat etmiş nice insanın kabrine şâhit oluruz Demek ki ölümün yaşı yoktur Her insan ölebilecek yaştadır Dolayısıyla ecel senedinin meçhul vâdesine daha çok vakit olduğunu zannederek, âhiret hazırlığını ihmal etmek kadar derin bir gaflet olamaz

Âhiretin sonsuzluğu karşısında deryadan bir damla hükmünde bile olmayan hayat, beşikle tabut arasındaki mesafeye sığmayacak kadar ulvî bir hakîkattir O hâlde “Hayat nedir? suâline, sadece toprağın rutubeti ve mezar taşlarının katı sessizliği cevap olarak yükselecekse, böyle bir gafletle ziyân edilmiş fânî bir hayattan daha acı ne olabilir?

Hazreti Osman radıyallâhu anh?ın şu îkazları ne kadar hikmetlidir:

“Ey Âdemoğlu! Unutma ki dünyaya geldiğin günden beri, ölüm meleği peşinde dolaşıp durmaktadır Bir yandan da senin boynundan atlayarak bir başkasını yakalamaktadır Sen dünyada bulunduğun sürece bu böyle devam edecektir Ancak bir gün gelecek ki başkalarının boynundan atlayıp seni yakalayacaktır Bu, hiç beklemediğin bir anda olabilir Öyleyse son nefese dâimâ hazırlıklı ol ve gâfil avlanmamaya çalış Çünkü ölüm meleği senden asla gâfil değildir

Ey Âdemoğlu! Bilmiş ol ki, eğer sen kendi nefsinden gâfil olur ve kendin için hazırlık yapmazsan, elbette ki başkası senin için hazırlık yapacak değildir Allâh’ın huzûruna mutlakâ varacağını aklından çıkarma ve bunun için de nefsinin hazırlığını görüp ona rızık edin Sakın bu işi başkasına havâle edeyim deme! (Ali elMüttakî, no: 42790)

İşte bu nevî hakîkatlerin şuur ve idrâkiyle îman firâsetine sahip olan ecdâdımız, kabristanları şehir içlerinde ve bilhassa câmi önlerinde yapmışlardır ki, orada sık sık kendi istikballerini tefekkür etsinler Dünya hayatının fânîliğini yakînen hissetsinler de âhireti unutmasınlar Gençliklerine, sıhhatlerine, güçkuvvetlerine aldanıp kendilerini dünyada kalıcı zannetmesinler Boş ve faydasız şeylerden yüz çevirsinler Asıl gerekli olan âhiret sermâyesini bir an evvel tedârik etmenin gayretine girsinler

Zira peşinde koca bir ömür tüketilen fânî ve nefsânî câzibeler; son nefeste, kabirde ve âhirette hiçbir işe yaramayacaktır Nitekim böyleleri için âyeti kerîmede:

“????????? ????????? : Çalışmış, (fakat boşuna) yorulmuşlardır (elĞâşiye, 3) buyrulmaktadır Yani âhiretsiz bir dünya hayaliyle, sırf dünyasını îmâr etmek için yorulup âhiretini harâb eden insanoğluna, hesap gününde dehşetli bir nedâmetten başka bir şey kalmayacaktır

O hâlde fırsat elden kaçmadan, bütün fânî nîmetleri ebedî saâdet sermayesi kılabilmeye gayret etmeliyiz Rasûlullah sallâllâhu aleyhi ve sellem Efendimiz, bu hususta biz ümmetini şöyle îkaz buyurmuştur:

“Beş şey gelmeden önce beş şeyi ganimet bil:

İhtiyarlığından önce gençliğini, hastalanmadan önce sıhhatini, fakirliğinden önce zenginliğini, meşgul zamanlarından önce boş vakitlerini ve ölümünden önce hayatını! (Hâkim, Müstedrek, IV, 341; Buhârî, Rik?k, 3; Tirmizî, Zühd, 25)

Bu hakîkatlere binâen ârif bir zât, zamanı lâyıkıyla değerlendirmemiz hususunda şu tavsiyelerde bulunur:

“Zaman zaman hastahanelere giderek hastaları ziyaret et! O muzdaripler gibi hastalıklara müptelâ olmadığını ve üzerindeki sıhhat nîmetini düşünerek hâline şükret!

Zaman zaman hapishanelere giderek oradaki mahkûmların binbir ıztırapla dolu zindan hayatlarını tefekkür et! Cinayetlerin bir anlık gaflet veya cinnet neticesinde işlendiğini, diğer taraftan mazlum olarak hapse düşüp o cefâya katlananların da bulunduğunu, onların yerinde kendinin de olabileceğini düşün! Allah Teâlâ seni bu hâle düşmekten muhâfaza ettiği için O’na şükret! Oradakilerin selâmeti için de duâ et!

Sonra kabristanlara git, oradaki mezar taşlarından hâl lisânı ile yükselen sessiz feryatları dinle! Ömür nîmetini kaybettikten sonra pişman olmanın hiçbir fayda vermeyeceğini düşünerek vakitlerinin kıymetini bil! Mezarda yatanlar için bir Fâtiha oku ve bundan sonraki günlerini, hamd, şükür, zikir ve Allah yolunda gayret ile değerlendir!

Demek ki, fırsat elden kaçmadan, ibadet, tâat ve hayırları îfâ hususunda gayret etmeliyiz Zira uhrevî kazancımız için fırsat bu fırsat, gün bu gündür Nitekim; “Yarın yaparım diyenler helâk oldu buyrulmuştur

Düşünmeliyiz ki geçen Ramazânı Şerîf?te hayatta olan eş, dost ve akrabamızdan bâzıları artık aramızda değiller Geçen Ramazan, onların son Ramazan?ıydı Bizler de bu gufrân ayını son Ramazan?ımız olabileceği şuuruyla değerlendirip ondan tertemiz çıkmaya gayret etmeliyiz

Şunu da unutmayalım ki Ramazan, Cenâbı Hakk?ın kuluna bir yakınlık ve dostluk daveti olan müstesnâ bir mânevî kazanç mevsimidir Nasıl ki, bâzı meslek erbâbı, sahalarında uzman olabilmek için, sporcular da girecekleri müsâbakalarda gâlip gelebilmek maksadıyla kamplara çekilip, ihtilattan men kararı alıyorlarsa, bu Ramazânı Şerîf de bizler için Hakk’a yakınlık ve dostluğun müstesnâ vesîle ve fırsatları üzerinde yoğunlaşma mevsimidir

Hayırlarda acele etmek kadar, mânevî kazanç fırsatlarını kaçırmama hususunda da uyanık ve basîretli hareket etmek îcâb eder Aksi hâlde elden kaçan nîmetlere nedâmet fayda vermez

Asrı saâdette vukû bulan şu hâdise ne kadar ibretlidir:

Rasûlullah sallâllâhu aleyhi ve sellem, ashâbının bir kısmını gazveye göndermişti İçlerinden biri geri kaldı Âilesine:

“–«Rasûlullah sallâllâhu aleyhi ve sellem ile birlikte öğle namazını kılayım, sonra kendisine selâm verip vedâ edeyim» düşüncesiyle geri kalıyorum Bir de bana duâ buyursun ki, o duâ benim için kıyâmette şefaatçi olsun dedi

O zât, Rasûli Ekrem sallâllâhu aleyhi ve sellem Efendimiz’le namaz kıldıktan sonra O’na yöneldi ve selâm verdi Rasûlullah sallâllâhu aleyhi ve sellem Efendimiz:

“–Arkadaşlarının seni ne kadar geçtiğini biliyor musun? dedi Sahâbî:

“–Evet, sabah erkenden aldıkları mesâfe kadar beni geçtiler dedi Bunun üzerine Rasûlullah sallâllâhu aleyhi ve sellem:

“–Nefsimi elinde tutan Zât’a yemin ederim ki, onlar fazîlette seni, doğu ve batı arasındaki en uzak mesâfe kadar geçtiler buyurdu (Ahmed, III, 438)

Diğer bir rivâyette ise:

“?Yeryüzündekilerin tamamını infâk etsen, onların o erken çıkışlarındaki fazîleti elde edemezsin buyurdu (Tirmizî, Cuma, 28527; Ahmed, I, 256)

Görüldüğü üzere bu sahâbî, kendince iyi bir niyetle hizmetten geri kaldığı hâlde, Fahri Kâinât Efendimiz’in ihtârına muhâtap oldu Yani o sahâbî, iki hayırlı işten, o an için daha mühim olanını tercih etmekte hatâya düşmesi sebebiyle bu nebevî îkâza mâruz kaldı O hâlde bir de dünyevî ihtiraslar peşinde, nefsânî zevkler uğrunda, tembellik ve ihmâl sebebiyle kulluk vazifelerini ve Allah yolundaki gayret ve hizmetleri ertelemenin, ne büyük mânevî kayıplara yol açacağını düşünmek îcâb eder

Bu cümleden olarak;

“?Canım, emekli olunca hacca giderim Henüz çok gencim, biraz hayatın tadını çıkarayım da sonra tevbe edip namaza başlarım Biraz elim bollaşsın da sonra infâk ederim Şu işleri bir yoluna koyayım da sonra takvâ hayatına yönelir, sâlihlerden olurum… gibi fâsit düşüncelerle vakit kaybetmek, büyük bir hüsran sebebidir

Ömrünü gafletle ziyan edenlerin feryatlarını ve öne sürecekleri mâzeretlerinin hiçbir fayda vermeyeceğini beyân eden şu âyeti kerîmelerin dehşetli îkâzını, gönüllerimize silinmez harflerle nakşetmeliyiz Cenâbı Hak buyuruyor ki:

“Herhangi birinize ölüm gelip de:

«–Rabbim! Beni yakın bir süreye kadar geciktirsen de, sadaka versem ve sâlihlerden olsam!» demeden evvel, size rızık olarak verdiğimiz şeylerden infâk edin (elMünâfikûn, 10)

“Onlar orada (âhirette) imdâd istemek için:

«–Ey Yüce Rabbimiz! Ne olur, bizi buradan çıkarıp dünyaya geri gönder de, daha önce yaptıklarımızdan başka, sâlih ameller yapalım!» diye feryâd ederler

Allah Teâlâ onlara şöyle buyurur:

«–Biz size, düşünüp ibret alacak ve hakîkati görecek kimsenin düşünebileceği kadar bir ömür vermedik mi? Hem size peygamber de gelip îkazda bulundu Öyleyse tadın azâbı! (Fâtır, 37)

Rasûlullah sallâllâhu aleyhi ve sellem Efendimiz de:

“–Ölüp de pişmanlık duymayacak hiç kimse yoktur buyurmuştu

“–O pişmanlık nedir yâ Rasûlâllah? diye soruldu Efendimiz sallâllâhu aleyhi ve sellem:

“–(Ölen), muhsin (ihsan sahibi, sâlih) bir kişi ise, bu hâlini daha fazla artıramamış olduğuna; şayet kötü bir kişi ise, kötülükten vazgeçerek hâlini ıslah etmediğine pişman olacaktır cevabını verdi (Tirmizî, Zühd, 592403)

Dünya hayatında bize lûtfedilen mühletin kıymetini bilip onu teyakkuz hâlinde değerlendirmemizin zarûrî olduğunu, şu hadîsi şerîf de ne güzel beyân etmektedir:

“Ey insanlar! Ölmeden evvel Allâh’a tevbe ediniz! Sizi meşgul edecek birtakım sıkıntı ve meşakkatlerle karşılaşmadan evvel, sâlih amellere koşunuz! Allâh’ı çok çok zikretmek ve gizliaçık bol bol sadaka vermek sûretiyle, O’nun, üzerinizdeki hakkını îfâya gayret ediniz ki rızka nâil olasınız, yardım göresiniz ve ıslâh edilesiniz! (İbni Mâce, İkâme, 78)

Velhâsıl; gençlik, sıhhat, zaman, imkân ve ömür nîmetleri elden çıkmadan, onları bir an evvel, hakka ve hayra âmâde kılmaya gayret etmeliyiz Metrajı meçhul bir makara gibi ne zaman biteceği belli olmayan ömür takviminin her yaprağını, uhrevî kazanç için büyük bir fırsat bilip sâlih amellerle değerlendirmeliyiz

Unutmayalım ki hepimiz dünyaya bir defalığına geldik Hayat imtihanımız bir sefere mahsus Dünya hayatının tekrarı yok Dünyevî imtihanlarda kaybedersek, tekrar telâfî imtihanına girebiliriz Fakat hayat nîmetinin ne tekrarı var, ne de telâfîsi Rabbimiz farkında olanlardan eylesin…

Bâyezîdi Bistâmî Hazretleri buyurur:

Dünyayı âhirete tercih eden bedbaht kişinin:

– Câhilliği bilgisinden,

– Gafleti zikrinden,

– Günahı sevâbından çok olur

Âhireti dünyaya tercih eden sâlih kişinin ise:

– Sükûtu konuşmasından,

– Fakirliği zenginliğinden (yani zühd ve kanaati hırs ve tamahından),

– Son nefes endişesi, sevincinden fazla olur…2

Dünyayı âhirete tercih etmek; geçici olanı kalıcı olandan, damlayı deryadan, çerçöpü pırlantadan kıymetli görmek gibi, hazin bir hamâkattir Bâyezîdi Bistâmî Hazretleri?nin buyurduğu üzere, bu hamâkate dûçâr olanların en bâriz vasıflarından biri “cehâlettir

Nitekim Kur?ân ve Sünnet?in rehberliği altında terbiye edilmeyen ham nefislere Cenâbı Hak da;

“???????? ???????? : çok zâlim, çok câhil buyurur (Bkz elAhzâb, 72)

Bu cehâlet ise dünyevî bilgileri bilmemek değildir Asıl cehâlet, Cenâbı Hakk?ı bilmemektir O?nun lûtfuyla var olup yine O?nun nîmetleriyle perverde olduğu hâlde, bütün bu nîmetleri bahşeden yüce kudreti tanımamaktır

Yine en mühim cehâlet, Rasûlullah sallâllâhu aleyhi ve sellem Efendimiz?in tebliğinden uzak kalmaktır Nitekim vahyin rehberliğinden uzaklaşan toplumlara “câhiliye toplumu denilir Böyle toplumlar ise zâhirî ilimlerde ne kadar ilerlemiş olurlarsa olsunlar, âhiretsiz bir dünya anlayışına kapılarak şuursuzca ömür tüketirler

Bâyezîdi Bistâmî Hazretleri?nin buyurduğu üzere, dünyayı âhirete tercih edenlerin diğer bir vasfı olan “gaflet ise kâinattaki mikrodan makroya kadar bütün varlıklarda sergilenen ilâhî kudret ve azamet tecellîlerine âmâ kesilmektir Bütün mahlûkât, hisseden bir gönle Hâlık?ını hatırlatırken, kendini kör bir tesadüfün eseri olarak var olmuş ve başıboş bırakılmış zannetmektir Hâlbuki âyeti kerîmede:

“Sizi sadece boş yere yarattığımızı ve sizin hakîkaten huzurumuza geri getirilmeyeceğinizi mi sandınız? (elMü?minûn, 115) buyrulmaktadır

Yine gaflet; Cenâbı Hakk?ın, Kur?ân, insan ve kâinatta sergilediği azameti ilâhiyye tecellîlerini, akılsız varlıklar gibi alık ve abus bir çehreyle ve donuk bir kalple seyretmektir Bu tecellîlerin hikmet ve ibretlerini gönül gözüyle okuyamamaktır

Mevlânâ Hazretleri, bu hâle dûçâr olan gâfillerin şaşkınlığını şu teşbihle îzah eder:

“Bir öküz, Bağdat’a gelir ve şehri bir baştan öbür başa kadar dolaşır (Pek çok medeniyete ev sahipliği yapan, ortasından şırıl şırıl akan Dicle Nehri’yle ilâhî sanatın müstesnâ bir sergisi olan) Bağdat şehrinde hoşlanılacak nîmetler olarak yalnızca kavun ve karpuz kabuklarını görür… Zaten öküzle eşeğin seyrine lâyık olan şey; ya yola dökülüp saçılan samandır, yahut yolların kenarında biten çayır çimendir!

Dolayısıyla dünyaya aldanarak âhireti unutmak; bayağı şeylerle oyalanarak saâdeti sefâlet çarşısında aramaktan farksızdır Bu gafleti bertaraf etmenin çâresi ise “zikirdir Zikir, gönlün Allah ile olmasıdır Cenâbı Hak şu âyeti kerîmede, kullarının her an zikir hâlinde olmalarını istemektedir:

“Onlar ki, ayakta dururken, otururken, yanları üzerine yatarken (her vakit) Allâh?ı zikrederler, göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin tefekkür ederler (ve şöyle derler: ) «Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın Sen?i tesbîh ederiz Bizi Cehennem azâbından koru!» (Âli İmrân, 191)

İşte mü?min, hayatının her safhasını zikrin feyziyle yaşamalı ki, gaflet, cehâlet ve günahlardan korunabilsin; Cenâbı Hakk?ın dostluk iklimine girebilsin

Dünyayı âhirete tercih etmek, kalbî hassâsiyetleri dumura uğratır Bu yüzden kul, günahlara, onların vebâlinin ağırlığını hissetmeden, kolayca meyleder Günahların iç sıkıntısını duymak bir yana, onlar âdeta tatlı bir mûsikî gibi kendisine hoş gelmeye başlar Zira insan, hâdisât ve vukuâtı, kalbinin durumuna göre idrâk eder

Bâyezîdi Bistâmî Hazretleri?nin buyurduğu üzere, âhireti dünyaya tercih eden sâlih kişinin vasıflarının başında ise “sükûtunun konuşmasından fazla olması gelmektedir

Nitekim Rasûlullah sallâllâhu aleyhi ve sellem Efendimiz de:

“Allâh?a ve âhiret gününe îmân eden kişi, ya hayır söylesin ya da sussun buyurmuştur (Buhârî, Edeb 31, 85; Müslim, Îmân, 74)

Yine âhireti dünyaya tercih eden sâlih kişinin kanaati, hırs ve tamahından ziyâdedir En büyük huzur ve saâdet; Cenâbı Hakk?ın verdiklerine kanaat edebilmektir

Mü?min dâimâ; “Rabbimin benim için takdir ettiği, benim, kendim için istediğimden muhakkak ki daha hayırlıdır diye düşünmelidir Zira Cenâbı Hak, merhamet edenlerin en merhametlisidir O, kullarına zulmetmez Fakat pek çok insan, sefâletini saâdet zannederek kendisini azâba sürükler, böylece nefsine zulmeder Yani kendisi için neyin hayırlı olduğunu, her zaman doğru tespit edemez Bâzen hayır zannederek şerrin tâlibi olur Dolayısıyla gaybı Allah?tan başkası bilmediği için, O?nun takdîrine rızâ gösterip teslîm olmak, en doğru yoldur

Meselâ kendisine az bir dünyalık takdir edilen mü?min, belki fazlasına sahip olsaydı, mağrur olup azgınlıklara sürüklenebileceğini düşünerek hamd etmelidir Daha azına sahip olsaydı, belki isyana düşeceğini düşünerek şükretmelidir Kahrın da lûtfun da birer imtihan olduğunu idrâk edip gönül huzurunu korumalıdır

Muhterem üstâdımız Mûsâ Efendi rahmetullâhi aleyh şöyle buyururlardı:

“Bu yolda huzûra kavuşmak, ancak teslîmiyetle elde edilir Kimi evlâdından, kimi malından, kimi de daha farklı hususlardan iptilâlara düşer Mü’minin (imtihan îcâbı) dünyada tam rahatlığı olmaz Cenâbı Hak dâimâ mahzun ve gönlü kırıkların yanındadır Sadrı dar olanlar ise her şeyden huzursuz oldukları gibi, etraflarına da darlık verirler Böyle kişilerin nâfile ibadetleri çok olsa bile mâneviyattan fazla nasîb alamazlar3

Yine Bâyezîdi Bistâmî Hazretleri?nin buyurduğu üzere, âhireti dünyaya tercih eden sâlih mü?minin son nefes endişesi, sevincinden fazla olur Ne kadar ibadet, kulluk ve hizmette bulunursa bulunsun, bunların lâzım fakat kâfî olmadığı şuuruyla, ameli sâlihlere gayret eder Son nefesini îman ile verebilmek için, dâimâ korku ve ümit duyguları arasında, Rabbinin rahmet ve mağfiretine sığınır Zira kâmil bir mü?min, duâları kadar, ibadet ve hayırhasenâtının da kabûle muhtaç olduğunu bilir

Velhâsıl, âhireti dünyaya tercih eden sâlih bir kul; Rasûlullah sallâllâhu aleyhi ve sellem Efendimiz?in, hayatın medcezirleri ve acıtatlı imtihanları karşısında ifâde buyurduğu; “Allâh?ım! Gerçek hayat, sadece âhiret hayatıdır4 hakîkatinin idrâki içinde yaşar

Sahâbei kirâm da, bu şuurla gönüllerinin rotasını ebediyet yurduna çevirmiş örnek şahsiyetlerdi Onlar fânî hayatlarını, yarınki konaklarının kabir olacağı hakîkatine göre tanzim etmişlerdi Onların dünya ve âhiret arasında tercih durumunda kaldıklarında gösterdikleri îman firâsetini, şu hâdise ne güzel sergilemektedir:

Ensârı Kirâm, bir gün kendi aralarında:

“–Daha ne zamana kadar bu kuyulardan su çekmeye devam edeceğiz? Rasûlullah sallâllâhu aleyhi ve sellem Efendimiz’e varsak da bizim için Allah Teâlâ’ya duâ eerseler; Cenâbı Hak da bizim için şu dağlardan pınarlar fışkırtsa! dediler Bu düşüncelerle, Efendimiz’in huzûri âlîlerine geldiler Efendimiz sallâllâhu aleyhi ve sellem onları gördüklerinde:

“–Merhaba, hoş geldiniz! Bir ihtiyaç sebebiyle mi geldiniz? buyurdular Onlar da:

“–Evet yâ Rasûlâllah! dediler

Efendimiz sallâllâhu aleyhi ve sellem:

“–Bugün benden ne isterseniz size mutlakâ verilecek! Ben Cenâbı Hak’tan ne istediysem onu mutlakâ bana vermiştir buyurdular

Ensârı Kirâm bulunmaz bir fırsat yakaladıklarını anlayıp birbirlerine baktılar ve kendi aralarında:

“–Dünyayı mı istiyorsunuz! (Ne kadar basit bir şeyin peşine düşmüşsünüz!) Siz asıl âhireti isteyin! dediler Sonra da:

“–Yâ Rasûlâllah! Allah Teâlâ’ya, bizi mağfiret eylemesi için duâ edin! dediler Allah Rasûlü sallâllâhu aleyhi ve sellem Efendimiz:

“?Allâh’ım! Ensâr’ı, Ensâr’ın çocuklarını, Ensâr’ın çocuklarının çocuklarını mağfiret eyle! diye duâ buyurdular

Ensârı Kirâm, Efendimiz?den bu duâsını Ensâr dışından aldıkları zevce ve gelinlerinden dünyaya gelen evlâtlarına ve hattâ âzâd ettikleri kölelerine kadar genişletmesini istediler Efendimiz sallâllâhu aleyhi ve sellem, onların bu talebine de icâbet buyurdular (Bkz Ahmed, III, 213, 139; Hâkim, IV, 906975; Heysemî, X, 40)

İşte bir mü?minin gönül ufku böyle olmalıdır Yani ashâbı kirâm gibi, öncelikle fânî olan dünyayı değil, bâkî olan ukbâyı tercih etmelidir Dünyada birtakım zahmetlere Allah için katlanıp âhiret saâdetini hedeflemelidir Yine sahâbe misâli yüksek bir mes?ûliyet duygusuyla, yalnızca kendi kurtuluşunu değil, nesillerinin ve ümmeti Muhammed?in de kurtuluşunu dileyip bu hususta fedakârca gayret göstermelidir

Rahmete vesîle olması ümîdiyle, vefatının 16 yılında merhum pederim Mûsâ Efendi?nin şu ifâdeleriyle sözlerimize son verelim:

“Her dünyaya gelen, vakti, saati, sayılı nefesleri tamamlandıktan sonra ebedî hayata intikal edecektir Ne mutlu o kimseye ki, hayatını Hak yolunda ifnâ etmiş ve yüzünün akıyla âhirete göçmüştür…5

Cenâbı Hak cümlemize, rızâsı yolunda ifnâ edilen bereketli bir ömür, ebedî saâdet müjdeleriyle gelen bir son nefes ve Cemâlullâh?ı temâşâ bayramıyla taçlanan bir Cennet hayatını lûtf u keremiyle ihsân eylesin

Âmîn!

Dipnotlar:

1 Prof Dr Süleyman Uludağ, Bâyezîdi Bistâmî, sf 190, TDV Yayınları, Ankara 1994

2 Abbâs, Ebû Yezîd, s 86; Sehlegî, enNûr, s 125

3 Zâhide Topçu, “Mûsâ Efendi İle Bursa Seyahati, Şebnem Dergisi, Sayı: 9, s 7, 2004

4 Bkz Buhârî, Rik?k, 1; Vâkıdî, II, 824

5“Vasiyetlerinden…, Altınoluk, sayı: 162, s 20, Ağustos 1999



Altınoluk Dergisi
2019 – Temmuz, Sayı: 353, Sayfa: 032

 

Similar threads

Bâyezîdi Bistâmî Hazretleri buyurur: “Halka, avâm nazarıyla bakan, yani onları hor ve hakir gören kişi, onlardan nefret eder Hâlık’ın nazarıyla bakan ise onlara merhamet eder1 Meşhur tâbiriyle; “Yaratan?dan ötürü yaratılanı sevmek veya “Hâlık?ın şefkat nazarıyla mahlûkâta bakış hassâsiyeti...
Cevaplar
0
Görüntüleme
106
Bâyezîdi Bistâmî Hazretleri buyurur: “Nefsimi ilâhî vuslata yolculuk yapmaya dâvet ettim Bu zor yolculuk hususunda nefsim direndi ve bana güçlük çıkardı Ben de onu bıkarıp (nefsin süflî arzularını bertaraf edip) Cenâbı Hakk’ın huzûruna yalnız başıma yöneldim!1 Âyeti kerîmede: “…Nefs, aşırı...
Cevaplar
0
Görüntüleme
78
Hak Dostlarından Hikmetler Bâyezîdi Bistâmî Hazretleri 777 – 848 buyurur: “Ne mutlu o kimseye ki, bir tek endişesi vardır (yani dâimâ bir ve tek olan Allâh’ı zikir hâlindedir) Kalbini; gözünün gördüğü, kulağının duyduğu mâlâyânî şeylerle meşgul etmez Kim mârifetullah sırrına ererse, kendisini...
Cevaplar
0
Görüntüleme
141
Bâyezîdi Bistâmî Hazretleri buyurur: “Kendisine kerâmetler verilmiş, hattâ havada bağdaş kurup oturan birini görseniz bile, hemen ona aldanmayın! İlâhî emir ve nehiylere riâyet ediyor mu, ilâhî hudutları muhafaza ediyor mu, şer’î hükümleri hakkıyla edâ ediyor mu, ona bakınız!1 Mü?minin en...
Cevaplar
0
Görüntüleme
107
Hak Dostlarından Hikmetler Hâlidi Bağdâdî Hazretleri buyurur: “…Cenâbı Hak’tan bizler ve sizler için istikâmetin devamını dileriz İstikâmet sebeplerini tahsil etmek için bütün gayretinizle çalışınız! Zira istikâmet, bin kerâmetten daha hayırlıdır…1 Gönüllerde âdeta bir şok tesiri yapan...
Cevaplar
0
Görüntüleme
83
858,465Konular
981,141Mesajlar
29,533Kullanıcılar
TUNCAMMSon üye
Üst Alt