Bebeklerde kilo ile ilgili durumlar, yenidoğanın ilk nefesini aldığı anda kendini göstermektedir. Türkiye’de “kaç kilo doğdu?” sorusuyla beraber bebeğin sağlığı kilosuna bağlı olarak değerlendirilmektedir. Zayıf doğan bebekler sağlıksız ya da yeteri kadar gelişememiş olarak görülürken, tombul bebek her zaman sağlıklıdır gibi bir düşünce hakimdir.
Bu yüzden annelerin bebekleri için sürekli beslenme konuunda endişelendiği görülmektedir. Yenidoğan için ilk 6 ay kilo alımı takip edilmeli ve gelişimi izlenmelidir. Bebeğin kilo alamaması ya da yavaş kilo alması farklı sebeplerden dolayı değişim göstermektedir. Genetik faktörler ve sağlık sorunları bunda etkili olabilir. Annenin ya da babanın kilosunun az olması gibi genetik faktörler bebeğin kilo alma sıklığını veya süresini değiştirmektedir. Bunun haricinde yeterli beslenememe, bebeğin mide-bağırsak sorunları, yarık damak gibi tıbbi sorunlar ve enfeksiyonel sorunlar kilo alımını etkileyen durumlardır. Bu durumlarda doktora gidilmeli ve gerekli tedavin yapılması gerekmektedir.
Bu durumlar haricinde, Türk annelerinde kilo alamayan her bebek sağlıksızdır ve özellikle yeterli beslenemiyordur gibi bir ön yargı mevcuttur. Bununla beraber annelerin üzerinde fazladan bir baskı oluşmaktadır.
Bebeğin ilk 6 ay da 600 gram ile 1000 gram arasında kilo alması beklenmektedir sonrasında ise bebeğin büyümesi ilk 6 aya göre yavaşlar. Bu durumda bebeğin aylık 400 gram ya da 600 gram alması beklenir. Boy ve kilo oranına bakılarak yeterli beslenip beslenmediği anlaşılabilir. Zayıf olarak nitelendirilen bebeğin illa yetersiz beslendiği ya da bakımsız kaldığı anlamı taşımaz. Anneler arasında geçen “bebeğin kaç kilo aldı?”, “ neden bu kadar zayıf?” gibi sorular bebeklerin kıyaslanmasına neden olmaktadır. Hatta bebek eğer zayıfsa anne yetersiz görülmekte ve iyi bakamıyor gibi ifadeler kullanılmaktadır. Özellikle anne sütünün yetersiz geldiği düşünülmektedir ve bunun için süt yapan ya da arttıran gıdalar anneye çevresi tarafından tavsiye edilir.
Sütün yağlı olup çocuğun kilo alması hedeflenir. Hatta anneye ya da anne adayına belirli bir rejim listesi çıkarılarak sütün arttırılması hedeflenmektedir. Eğer anne sütünü yetersiz görüyorlarsa erken dönemde ek gıda takviyesine başlıyorlar. Bu sorunun altında da bebek kilo alamıyor demek ki aç kalıyor düşüncesi yer almaktadır. Bebeğin aç kaldığını düşünülmesi annenin kendini “iyi anne” olarak görmesini etkiliyor ve yetememe sendromunu yaşamasına neden oluyor. Yetememe sendromunun altında annenin mükemmeliyetçi bakış açısının yattığını söyleyebiliriz çünkü tombul bebeğe sahip olmak bir nevi bebek bakımında mükemmel olmayı simgeliyor.
Aynı zamanda çocuk bakamama kaygısını da tetikliyor. Eğer çalışan bir anne ise bu kaygı daha da artmaktadır. Bebek hastalandığı zaman kendini suçlama durumuna giriyor ve keşke yanında olsaydım şunu yapardım... gibi cümlelerle kaygısını pekiştirmektedir. Her bebeği ağladığı zaman kendini suçlayıp kaygılanmaya başlamaktadır. Bebeğin ağlaması sadece acıktığını göstermemektedir. Bebekler çevresiyle iletişim kurmak istediklerinde de ağlarlar. Anne bebeğinin ağlamasını gözlemleyerek hasta mı acıkmış mı yoksa birini mi istiyor anlabilmektedirler.
Hastalanması ve diş çıkarması gibi durumlarda kilo alıp verme sorunları oluşmaktadır. bu dönemlerde az yeme gibi durumların olması normal olarak görülmektedir. Bunun haricinde bebeklerde ve çocuklarda doyduktan sonra iştahın azaldığı görülmektedir. Anneler benim çocuğum çok iştahsız diye düşünerek şuruplara ve ilaçlara başvurmaktadır. Bir an önce kilo alsın diye ihtiyacından fazla besinin verilmesi gibi durumlar bebeklerin tombul olmasına ve küçük yaşta obezite ile karşı karşıya kalmasına neden olmaktadır.
Sürekli yemek yedirme annede bir ihtiyaca dönüşebilir ve bu annelerin tombul bebek takıntısına bir örnek oluşturmaktadır. Bu takıntı annenin ruhsal durumunu etkileyerek uyku düzeninde değişimlere, sosyal hayattaki iletişimlerinde etkili olabilir çünkü yüksek düzeyde takıntı haline gelmesi aynı düzeyde bir anksiyete bozukluğu anlamına da gelmektedir.
Düşüncelerinde sürekli bu konu olabileceği için uykusundan vazgeçip sürekli bebeği beslemeye çalışabilir ya da en basit tanımıyla uykuları kaçabilir. Sosyal faaliyetleri ve arkadaşlıkları nasıl bebeğime kilo aldırabilirim sorusuyla geçebilir. Çevresindeki insanların bebeğin zayıf olduğunun üstüne basması var olan anksiyete seviyesini de arttıracaktır.
Çevrenin bu bebek neden zayıf, bizimki şu kadar sizinki niye böyle gibi sözler sonucunda çocuk doktorlarının sözlerinin kulak ardı edimesine ve annenin kendisini yetersiz olarak görmesine neden olmaktadır. Anne de “ben bu çocuğa nasıl bakacağım, yetebilir miyim?” sorularını kendine sormaya başlayacaktır. Diğer bebekler gibi olması için yani tombul bebekler sağlıklı bebek tipi olarak görüldüğü için annenin çocuğu üzerinde baskıcı hatta zorlayıcı bir tutum sergilemesine neden olmaktadır.
Çocuklarda bu şekilde yemek yemenin bir ceza kötü bir şeymiş gibi algıladığı için iştahsızlık bunun peşinden gelişiyor. O nedenle bize düşen görev bebekler 8-10 aylıkken sonra kaşık tutmaya başladığı zaman eline kaşık verip kendi kendine yemek yemesini sağlamamız gerekiyor. İlerideki yaşlarda çocukla annenin iletşimini dahi etkileyebilecek sorunlar doğurabilmektedir. Bebeğin kilolu bir çocuk olarak büyümesi akranları arasında da problemlere ve alay konusu olmasına sebebiyet verebilir. Yetersiz hissetmeden dolayı bebekle arasındaki bağ zayıflayabilir çünkü yaşadığı kaygı bozuluğu ve oluşanilecel depresyon sonrasında sütün kesilmesine ya da azalmasına neden olabilir. Aynı zamanda annenin kaygılı ve gergin tutumu çocuğa yansıyacaktır ve memeyi istememe ya da emmeme gibi isteksizlikler baş gösterebilir.
Anksiyete yaşayan bir anne için bu durum psikolojik olarak annenin daha çok kaygılanmasına ve yetememezlik duygusunun artmasıyla beraber depresyonun oluşmasına veya ilerlemesine sebep olacaktır.
Çevrenin zayıflık algısı her zaman annenin zayıflık algısıyla uyuşmayabilir. Zayıf olan bir bebeğin iştahı fazla olup aynı zamanda çok hareket ediyor da olabilir. Tombul bebek her zaman sağlıklı bebek demek değildir.
Günümüzdeki çocuk obezitelerinin oluşumundaki etmenlerden biri olarak annelerin çocuklarını zorlaması ya da dayatması gösterilebilir. Fazla kiloya sahip bebekler rahat hareket edemeyeceği için yaşıtlarına göre gelişiminde problemler görülebilir. Örnek olarak fazla kilolu bir çocuğun yürümede zorluk çekeceği için yaşıtlarından daha geç yürümeye başlaması gösterilebilir. Bu yüzden bebeğin boy ve kilo oranı dikkate alınıp ona göre bir program uygulanması gerekmektedir. Boy kilo oranında bir problem var ise bunun altında yatan bir hastalık olup olmadığı ya da yeterli besini alıyor mu kontrol etmek gerekmektedir.
Bununla beraber annenin ve babanın bu konu ile ilgili detaylı bilgi verilmesi ve düzenli olarak bebeğin sağlık kontrollerinin yapılması gerekmektedir. Ayrıca annenin de psikolojisi göz önünde bulundurularak gerekirse yardım alınmalıdır. Bu süreç anne ve bebeğin daha güçlü bir bağ ile bağlanmasını ve bu bağın sağlıklı bir temele oturmasını sağlayacaktır.