Forumda yenilikler devam etmektedir , çalışmalara devam ettiğimiz kısa süre içerisinde güzel bir görünüme sahip olduk daha iyisi için lütfen çalışmaların bitmesini bekleyiniz. Tıkla ve Git
x

Son konular

Bediüzzaman'ın TBMM'deki Konuşması

Bediüzzaman'ın TBMM'deki Konuşması
0
101

iltasyazilim

FD Üye
Katılım
Ara 25, 2016
Mesajlar
0
Etkileşim
17
Puan
38
Yaş
37
F-D Coin
19
Ankara’da kurulan Büyük Millet Meclisi Hükümeti, Said Nursi'nin çalışmalarını ve mücadelesini çok yakından takip ediyor ve takdirle karşılıyordu Mustafa Kemal ve arkadaşları, müteaddit defalar çektikleri telgraflarla Bediüzzaman’ı ısrarla Ankara’ya davet ediyorlardı

Bediüzzaman Eski Van valisi Tahsin Bey gibi dostlarının da ısrarlı davetleri sonucu, 1922 yılının Kasım ayı ortalarında Ankara’ya gitti

25 Kasım 1922’de Ankara’ya ayak bastığında Büyük Millet Meclisi’nde düzenlenen resmi hoş geldin merasimiyle karşılandı Artık Bediüzzaman, bir yandan meclis çalışmalarına katılıyor, bir yandan da milletvekilleriyle önemli konuları tartışıyordu

Bu arada milletvekillerinin çoğunun namaz kılmadıklarını gören Said Nursi, bir beyanname yayınlayarak namazın önemini anlattı ve onları dinin emirlerine riayet etmeye davet etti Bediüzzaman’ın bu gayreti milletvekillerinden büyük kısmının yeniden namaza başlaması ile sonuçlanınca, bazı çevreler oldukça rahatsız olmuştu

Bu beyannameyi Meclis Başkanı Mustafa Kemal de okumuş ve Said Nursi’ye yirmiotuz milletvekilinin de bulunduğu bir ortamda şöyle demişti: “Biz sizi buraya çağırdık ki sizin yüksek fikirlerinizden istifade edelim Siz geldiniz, en evvel namaza dair şeyler yazdınız, aramıza ihtilaf verdiniz Bediüzzaman da hiddetlenerek: “Paşa! Paşa! Kainatta en yüksek hakikat imandır İmandan sonra namazdır Namazı kılmayan haindir, hainin hükmü merduttur diye karşılık vermişti Bunun üzerine Mustafa Kemal özür dilemiş ve tartışmayı daha fazla uzatmamıştı

İşte o beyanname:

Bismillahirrahmanirrahim

Bu fakirin bir meselede on sözünü, birkaç nasihatini dinlemenizi rica ediyorum

1 Şu muzafferiyetteki harikulade nîmeti İlahiye bir şükran ister ki, devam etsin, ziyade olsun Yoksa, nimet böyle şükür görmezse, gider Madem ki Kur'an'ı Allah'ın tevfikıyla düşmanın hücumundan kurtardınız; Kur'an'ın en sarih ve en kati emri olan salat gibi feraizi imtisal etmeniz lazımdır, ta onun feyzi, böyle harika suretinde üstünüzde tevali ve devam etsin

2 Alemi İslamı mesrur ettiniz, muhabbet ve teveccühünü kazandınız; lakin, o teveccüh ve muhabbetin idamesi, şeairi İslamiyeyi iltizam ile olur: Zira, Müslümanlar İslamiyet hasebiyle sizi severler

3 Bu alemde, evliyaullah hükmünde olan gazi ve şühedalara kumandanlık ettiniz; Kur'an'ın evamiri katiyesine imtisal etmekle öteki alemde de o nurani güruha refik olmaya çalışmak, ali himmetlilerin şe'nidir: Yoksa, burada kumandan iken, orada bir neferden istimdadı nur etmeye muztar kalacaksınız Bu dünyai deniye, şan ve şerefiyle öyle bir meta değil ki, aklı başındaki insanları işba etsin, tatmin etsin ve maksudu bizzat olsun

4 Bu milleti İslamın cemaatleri, her ne kadar bir cemaat namazsız kalsa, hatta fasık da olsa, yine başlarındakini mütedeyyin görmek ister Hatta, umum Şarkta, umum memurlara dair en evvel sordukları sual bu imiş: Acaba namaz kılıyorlar mı?derler Namaz kılarsa, mutlak emniyet ederler, kılmazsa, ne kadar muktedir olsa, nazarlarında müttehemdir

Bir zaman, Beytüşşebap aşairinde isyan vardı Ben gittim, sordum:
Sebep nedir?

Dediler ki:

Kaymakamımız namaz kılmıyordu; öyle dinsizlere nasıl itaat edeceğiz?Halbuki, bu sözü söyleyenler de namazsız, hem de eşkıya idiler

5 Enbiyanın ekseri Şarkta ve hükemanın ağlebi Garbda gelmesi Kaderi Ezelinin bir remzidir ki, Şarkı ayağa kaldıracak din ve kalbdir, akıl ve felsefe değildir Madem Şarkı intibaha getirdiniz; fıtratına muvafık bir cereyan veriniz Yoksa, sa'yiniz ya hebaen mensura gider veya sathî kalır

Ey mebuslar! Muhakkak siz büyük bir günde diriltileceksiniz

6 Hasmınız ve İslamiyet düşmanı İngiliz, dindeki kayıtsızlığ'ınızdan pek fazla istifade ettiler ve ediyorlar Hatta diyebilirim ki, Yunan kadar İslama zarar veren, dinde ihmalinizden istifade eden insanlardır Maslahatı İslamiye ve selameti millet namına, bu ihmali a'male tebdil etmeniz gerektir Görülüyor ki, İttihatçıların o kadar azim sebatı ve fedakarlıklarıyla, hatta İslamın şu intibahına da sebep oldukları halde, bir kısmı dinde laubalilik tavrını gösterdikleri için, dahildeki milletten nefret ve tezyif gördüler Hariçteki İslamlar, dindeki ihmallerini görmedikleri için, onlara takdir ve hürmet verdiler ve veriyorlar

7 Alemi küfür, bütün vesaitiyle ve medeniyetiyle, felsefesiyle, fünunuyla, misyonerleriyle alemi İslama hücum ve maddeten uzun zamandan beri galebe ettiği halde, alemi İslama dinen galebe edemedi Ve dahili bütün firakı dallei İslamiye de, birer kemmiyei kalilei muzırra suretinde mahkum kaldığı ve İslamiyet, metanetini ve salabetini sünnet ve cemaatle muhafaza eylediği bir zamanda, laubaliyane Avrupa medeniyeti habîsesinden süzülen bir cereyanı bid'akarane, sînesinde yer tutamaz Demek, alemi İslam içinde mühim ve inkılapvarî bir iş görmek, İslamiyetin desatirine inkıyad ile olabilir, başka olamaz, hem olmamış; olmuş ise, çabuk ölüp, sönmüş

8 Zaafı dîne sebep olan Avrupa medeniyeti sefihanesi yırtılmaya yüz tuttuğu bir zamanda ve medeniyeti Kur'an'ın zamanı zuhuru geldiği bir anda, lakaydane ve ihmalkarane müsbet bir iş görülmez Menfice, tahripkarane iş ise; bu kadar rahnelere maruz kalan İslam, zaten muhtaç değildir

9 Sizin muzafferiyetinizi ve hizmetinizi takdir eden ve sizi seven, cumhuru mü'minîndir ve bilhassa tabakai avamdır ki, sağlam Müslümanlardır; sizi ciddi sever ve tutar ve size minnettardır ve fedakarlığınızı takdir ederler Ve intibaha gelmiş en cesim ve müthiş bir kuvveti size takdim ederler Siz dahi, evamiri Kur'aniyeyi imtisal ile onlara ittisal ve istinad etmeniz, maslahatı İslam namına zaruridir Yoksa, İslamiyetten tecerrüd eden bedbaht, milliyetsiz, Avrupa meftunu frenk mukallitlerini avamı Müslimine tercih etmek maslahatı İslama münafı olduğundan, alemi İslam nazarını başka tarafa çevirecek ve başkasından istimdat edecektir

10 Bir yolda dokuz ihtimali helaket, tek bir ihtimali necat varsa, hayatından vazgeçmiş mecnun bir cesur lazım ki; o yola sülük etsin Şimdi, yirmi dört saatten bir saati işgal eden namaz gibi zaruriyatı diniyenin imtisalinde yüzde doksan dokuz ihtimali necat var; yalnız gaflet, tenbellik haysiyetiyle, bir ihtimal zararı dünyevî olabilir: Halbuki, feraizin terkinde, doksan dokuz ihtimali zarar var Yalnız, gaflete, dalalete istinad eden tek bir ihtimali necat olabilir

Acaba dine ve dünyaya zarar olan ihmal ve feraizin terkine ne bahane bulunabilir? Hamiyet nasıl müsaade eder? Bahusus, bu mücahidin kumandanlar ve büyük meclis taklit edilir Kusurlarını millet ya taklit veya tenkit edecek ikisi de zarardır Demek, onlarda hukûkullah, hukûku ibadı da tazammun ediyor Sırrı
tevatür ve icmaı tazammun eden ve hadsiz ihbaratı ve delaili dinlemeyen ve safsatai nefis ve vesvesei şeytandan gelen bir vehmi kabul eden adamlarla hakıki ve ciddi iş görülmez

Şu inkılabı azimin temel taşları sağlam gerek Şu meclisin şahsiyeti maneviyesi, sahip olduğu kuvvet cihetiyle, manai saltanatı deruhte etmiştir Eğer, şeairi İslamiyeyi bizzat imtisal etmek ve ettirmekle manai hilafeti dahi vekaleten deruhte etmezse, hayat için dört şeye muhtaç, fakat an'anei müstemirre ile günde laakal beş defa dîne muhtaç olan şu fıtratı bozulmayan ve lehviyatı medeniye ile ihtıyacatı rühiyesini unutmayan milletin hacatı dîniyesini meclis tatmin etmezse, bilmecburiye, manai hilafeti tamamen kabul ettiğiniz isme ve resme ve lafza verecek ve o manayı idame etmek için kuvveti dahi verecek Halbuki, meclis elinde bulunmayan ve meclis tarikıyla olmayan böyle bir kuvvet, inşikakı asaya sebebiyet verecektir

İnşikakı asa ise, “Allah'ın dînine ve Kur'an'a hep birlikte sımsıkı sarılın (Ali İmran Sûresi: 103) ayetine zıttır

Zaman, cemaat zamanıdır Cemaatin ruhu olan şahsı manevi daha metindir ve tenfîzi ahkamı şer'iyeye daha ziyade muktedirdir Halifei şahsi, ancak ona istinad ile vezaifi deruhte edebilir Cemaatin ruhu olan şahsı manevî eğer müstakim olsa, ziyade parlak ve kamil olur Eğer fena olsa, pekçok fena olur Ferdin iyiliği de, fenalığı da mahduttur; cemaatin ise gayri mahduttur Harice karşı kazandığınız iyiliği, dahildeki fenalıkla bozmayınız

Bilirsiniz ki, ebedi düşmanlarınız ve zıtlarınız ve hasımlarınız İslamın şeairini tahrip ediyorlar Öyle ise, zaruri vazifeniz, şeairi ihya ve muhafaza etmektir Yoksa, şuursuz olarak şuurlu düşmana yardımdır Şeairde tehavün, zaafı milliyeti gösterir; zaaf ise, düşmanı tevkif etmez, teşcî eder

“Allah bize yeter O ne güzel vekildir (Ali İmran Sûresi: 173) • O ne güzel dost ve O ne güzel yardımcıdır (Enfal Sûresi: 40) (Tarihçei Hayat sh 125)

Bediüzzaman Said Nursi

SÖZLÜK:

MÜCÂHİDÎNİ İSLÂM : İslâm için gayret gösterenler
EHLİ HÂLL Ü AKD : Zor meseleleri ve işleri halledip sonuca bağlayanlar
ŞÜKRAN : Teşekkür etmek, iyilik bilmek, minnettarlık
TEVFÎK : Allah'ın yardımı, başarılı kılması
SARİH : Açık
SALÂT : Namaz
İMTİSÂL : Uyma, sarılma, yapışma, tutunma
TEVALİ : Uzayıp gitmek, devam etmek Birbiri ardınca sıra ile gelmek Sürmek
MESRUR : Sevinçli, sürurlu
TEVECCÜH : Yönelme, sevgi, ilgi
İDÂME : Devam ettirmek
ŞEÂİRİ İSLÂMİYE : İslâmın sembolleri, işaret ve belirtileri (Dînî kıyâfet, ezan, kurban gibi)
İLTİZAM : Gerekli bulmak Taraftarlık
GÜRÛH : Bölük, cemaat, kısım
REFİK : Arkadaş, ortak, eş, yardımcı, yoldaş
ŞE'N : İş, gerek, tavır, hal, birşeyin özelliğinin fiilî görünümü, neticesi ve eseri
MUZTAR : Zaruret içinde, zorlanmış, cebrolunmuş, mecbur
İSTİMDÂDI NUR : Nur ve aydınlık için yardım isteme
DÜNYAİ DENİYE : Âdi dünya Aşağı, kıymetsiz dünya
METÂ : Fayda, menfaat; kıymetli eşya, tüccar malı
İŞBA' : Doyurma, açlığı giderme
MAKSUDI BİZZAT : Asıl maksatlar, esas kasdedilen
MÜTTEHEM : Suçlanan, kendinden şüphe edilen
MUKTEDİR : Kuvvetli, iktidar sahibi
AŞÂİR : Aşîretler, kabîleler
REMZÎ : Remizli, işâretli olarak
ŞARK : Doğu
İNTİBÂH : Uyanıklık, hassasiyet
FITRAT : Yaratılış, huy, tabiat
MUVÂFIK : Uygun olan, uyan, kabullenen
SA'Y : Gayret, çalışma, emek
HEBÂEN MENSÛRÂ : Boşu boşuna Faydasız yere
SATHÎ : Derinliğine dalmadan, görünüşe göre, üst kısım, satıhta
MEBUS : Seçilen, gönderilen, milletvekili
MASLAHAT : Fayda, maksat, keyfiyet
A'MÂL : Ameller, işler, fiiller
SEBAT : Dayanmak, kararlı olmak
İNTİBÂH : Uyanıklık, hassasiyet
TEZYİF : Çürütme, küçük düşürme, küçük görme, alaya alma
VESÂİT : Vâsıtalar, araçlar, âletler
FÜNÛN : Fenler
GALEBE : Üstün gelmek, yenmek, bozmak, çokluk
FIRÂKI DÂLLE : Sapık grup, hak yoldan ayrılan fırka
KEMMİYEİ KALÎLEİ MUZIRRA : Az miktarda zarar veren
METÂNET : Kararlılık, dayanıklılık, sağlamlık
SALÂBET : Sağlamlık, sertlik
LÂUBÂLİYÂNE : Saygısızca davranışlar
MEDENİYETİ HABÎSE : Pis, çirkin ve kötü medeniyet
BİD'AKÂRANE : Dinde olmayanı, dine mal etmeye çalışarak
SÎNE : Göğüs, kalb
DESÂTİR : Düsturlar, kanunlar, prensipler
İNKIYÂD : Boyun eğmek, itaat etmek
ZAMANI ZUHUR : Ortaya çıkma zamanı
LÂKAYDÂNE : Kayıtsız ve ilgisizce, kıymet ve ehemmiyet vermeyerek
RAHNE : Yara
MÂRUZ : Birşeyin karşısında ve tesiri altında bulunan, uğrama
MUZAFFERİYET : Başarı, zafer kazanmak
CUMHÛRU MÜ'MİNÎN : Mü'minler toluluğu
TABAKAİ AVÂM : Halktan okuma yazması ve ilmi az olanların tabakası
CESÎM : Çok büyük, iri, cüsseli
EVÂMİRİ KUR'ÂNİYE : Kur'ân'ın emirleri
İMTİSÂL : Uyma, sarılma, yapışma, tutunma
İTTİSAL : Ulaşmak, bitişmek; birbirine dokunmak, yakınlık, bağlılık, kavuşmak
İSTİNAD : Dayanma, güvenme
MASLAHAT : Fayda, maksat, keyfiyet
TECERRÜD : Sıyrılma, soyunma, çıplak olma
BEDBAHT : Bahtsız, mutsuz, kötü, fenâ
MEFTUN : Aşık, aşırı bir sevgiyle bağlanmış, tutkun Fitne ve belâya tutulmuş olan
FRENK : Avrupalı
MUKALLİD : Taklid eden Benzemeğe çalışan
AVÂMI MÜSLİMÎN : Müslümanların anlayışı basit olan tabakası
MÜNÂFİ : Zıt, ters, aykırı
İSTİMDAT : Yardım isteme; medet umma
İHTİMÂLİ HELÂKET : Mahvolma, ölme ihtimâli
İHTİMÂLİ NECÂT : Kurtulma ihtimâli
SÜLÛK : Belli bir gruba girme, bir yolu tâkip etme, bir tarîkata bağlanma, mânevî terakkî mertebelerinde devam etme
ZARÛRİYÂTI DİNÎ : İman edilmesi mutlaka gerekli olan dinin esasları
İMTİSÂL : Uyma, sarılma, yapışma, tutunma
HUKÛKULLAH : Allah'ın hukûku
HUKÛKU İBÂD : Kul hakları
TAZAMMUN : İçinde bulundurma, içine alma, ihtivâ etme, muhît olma
SIRRI TEVÂTÜR : Tevâtür sırrı; bir sözü nesilden nesile, sözüne inanılır büyük bir kalabalık tarafından nakletme sırrı
İCMÂ : Fikir birliği Bir meselede âlimlerin ittifak etmesi
TAZAMMUN : İçinde bulundurma, içine alma, ihtivâ etme, muhît olma
İHBÂRÂT : Haber vermeler
DELÂİL : Deliller İsbat vasıtaları
SAFSATAİ NEFİS : Nefsin saçmalaması, yalan ve uydurması
VESVESEİ ŞEYTAN : Şeytanın şüphe ve kuruntuları
İNKILÂBI AZÎM : Büyük değişiklik
MÂNÂİ HİLÂFET : Hilâfet mânâsı
DERUHTE : Yapma, yerine getirme, üzerine alma
AN'ANEİ MÜSTEMİRRE : Devam edegelen, yerleşmiş gelenekler
LÂAKAL : En az, hiç değilse, en azından
LEHVİYAT : Kadınlı erkekli haram eğlenceler, oyunlar; nefsânî gayrı meşrû eğlenceler
İHTİYACÂTI RUHİYE : Ruhun ihtiyaçları
BİLMECBURİYE : Mecbur kalarak, mecburen, zorunlu olarak
LAFZA : Bir tek söz veya kelime
İDÂME : Devam ettirmek
TARÎK : Yol, tarz, usul, vâsıta, meslek
İNŞİKÁKI ASÂ : Birliğin bozulması, bölünme, ayrılma
TENFÎZİ AHKÂMI ŞER'İYE : Dinî hükümlerin yerine getirilmesi
HALÎFEİ ŞAHSÎ : Şahıs olarak halîfe
VEZÂİF : Vazifeler, işler
DERUHTE : Yapma, yerine getirme, üzerine alma
MÜSTAKÎM : İstikamette giden, doğru yolda olan
KÂMİL : Olgun, kemâl sâhibi
MAHDUT : Sınırlandırılmış
TEHÂVÜN : Mühimsememek, ehemmiyet vermemek, aldırış etmemek
ZAAFI MİLLİYET : Milliyet zayıflığı
TEVKİF : Hapsetmek, durdurmak
TEŞCÎ : Cesâret verme, şecaatlandırma



ALINTIDIR

 
858,506Konular
982,996Mesajlar
33,104Kullanıcılar
droleSon üye
Üst Alt