Rahmetli Turgut Cansever hoca, once mimarinin ozunde idrak edip sonra bir yığın bedii guzelliğin imbiğinden gecirdiği mimari duşuncesini anlatırken Sanat eseri, varlık tasavvurunun yapılana yansımasıdırderdi
Bununla sanatkarın, eserini ortaya koyarken aldığı her kararda varlık ve varlığın gucunu hesaba katması gerektiğini vurgulamak isterdi Hocanın bakış acısı İslam seciyesine uygun olmak bakımından sanatkarın kendisinde bir meziyet gormesine mani ve hatta mahviyetkarlığıyla tam bir tevazu sembolu olmasını gerektirir Halbuki bize hep sanatın ferdiliği oğretilmeye calışılmıştır Batılı sanat anlayışının insantabiat, insaninsan ve insanAllah ilişkisinde basitten gelişmişe, alcaktan yukseğe ilerlemeyi benimsemiş olması bir bakıma onun somurgeci yanının da yansımasıdır Bu durumda insan, tabiatı butunleyen ontolojik bir parca olmaktan cıkıp yararlanılması gereken bir meta kılığına burunur Bu yuzden, ilhamını ve kaynağını İslam'dan alarak kişiler ustu ve yuce bir nitelik kazanan Doğulu anonim sanat ile Batı'nın ego, guc ve akıl eksenli ferdi sanatı ayrı hedeflere yuruyebilir
Doğulu bakış acısına gore sanat, elbette ahlaki gayeler taşımalıdır Oysa Batı dunyası yuzyıllar boyunca bu konuda celişkiler yaşamış, sanatahlak cekişmesi hemen her cağda tartışılıp durmuştur Sanatı ahlak kurallarından bağımsız gormek isteyenler, sanatın kendine gore zaten bir amacı bulunduğunu soyler ve bu amacta ahlaki olma ozelliği aranmasını istemezler Ote yandan eğer ahlak sanata da kendini kabul ettirirse baskıcı bir ahlakın gudumunde bir sanat anlayışı, icat etme zevkini ve sanatcının ozurluğunu ortadan kaldırabilir Ahlaksızlığın vicdanlarda bıraktığı olumsuz etki dolayısıyla sanatcı kendini baskı altında hissedebilir ve ibda gucunun onu kapanabilir Bu durumda guzelliğin ta kendisini arayan bir sanatcının ahlak kurallarıyla mukayyet olması gerekmemelidir Mademki sanat ruh uzerinde guzel bir etki bırakmak icin vardır, o halde bu etkinin ruha yansıması konudan ziyade sanatın kendisinden, yani anlatımdan değil anlatım biciminden kaynaklanmalıdır Ancak boyle bir durumda sanat eseri, en cirkin bir konuyu bile işlemiş olsa en guzel bir sanat eseri olabilir Mesela yılan, hayvanlar arasında en nefret edilenlerden biri olmasına karşın usta bir ressamın fırcasından cıkan bir yılan resmi pekala cok guzel bir sanat eseri sayılabilir O halde sanat, eserin konusunda değil uygulamanın guzelliğinde aranmalıdır Bu da sanatcıyı ahlaksızlığın tiksinti ve nefretinden, sanatın takdir ve muhabbetine yukseltebilir Cirkinliğiyle unlu bir kişinin tasviri bir romancı icin pekala guzel bir sanat gostergesi olabilir O halde konu bakımından guzel olmayan bir şeyin sanat bakımından guzel olması mumkundur Resmin cirkinliği ressamın cirkinliği değildir Hatta cirkin bir yuz de tasvir edilmeye layıktır ve ressamın kudretine delil sayılır Bu durumda guzel olan şey mutlaka hayırlıanlamına gelmeyebilir
Batı ile Doğu arasındaki sanat anlayışındaki kırılma noktası işte tam da bu hayırlılık bağlamında celişir Mademki sanat, aklı terbiye edip merhameti tatmin etmekle yukumludur, o halde ahlaki değerlere ters duşerek maksadından sapmamalıdır Aksi takdirde amacının sanat olduğunu soyleyen herkes rezalet vadisinde başıboş dolaşır, kutsal olan şeyleri ayaklar altına alabilir, din, ahlak gibi konular onun nazarında değersizdir Bu durumda sanatcı hakkında İffeti aşağılamasına kimse aldırış etmemeli, onu yargılamamalıdırgibi bir yargıya ulaşılır ki bunun adı sanat olmaktan ziyade fesatla dolu bir zihin hastalığı olur Gercek sanatkar, nefsin alcak meyillerine değil, ruhun yuce ihtiyaclarına hizmet eder Yoksa guzel her yerde guzel, cirkin her yerde cirkindir Bu, Uzakdoğu'nun Sanatcı, eşyanın ilahi alemdeki şeklini tefekkur ederek gorme (yogadhyana) yolunu secmelidirfelsefesiyle de ortuşur Şair Bursalı Celili'nin XVI yuzyılda soylediği Haşe lilleh ki mustear ola Şaire mustear ar ola (İğretigecici olan değildir amac, manaic yerine maddeyikabuğu anlatmak bir şair icin ayıp sayılır)beyti o vakit daha bir anlam kazanır ve sanatcı hakikatin peşine duşer Hayatı mustear (odunc, mecaz kabilinden, mış gibi) yaşadığımıza gore sanat bu musteardan hakikate bir yukseliş olursa, yani hakiki sanatı bize hatırlatırsa sanattır Eflatun boşuna Yazıların en iyisi bile ancak bildiklerimizin hatırlanmasıdırdememiştir Nitekim Mevlana hazretlerinin Cinli ressamlarla Anadolulu ressamlar arasında kurguladığı perdenin sanat vasıtasıyla ortadan kalkması mumkun olur ve ancak o vakit bir sanatcı, icine yonelerek tıpkı bir sufi gibi marifet bilgisine vasıl olabilir Cunku bir nakkaş veya şair, maddi ve dış gerceğe bakarak şekil vermek istediği ic gerceği gorduğu, an şairi gibi somut olanı ornek vererek aslında soyut olanı anlattığı vakit gercek sanatcıdır Geleneksel kultur boşuna dememiştir: Bilgi sonradan kazanılmaz, yalnızca hatırlanır
05 Mayıs , Salı
İskender PALA
zaman
Bununla sanatkarın, eserini ortaya koyarken aldığı her kararda varlık ve varlığın gucunu hesaba katması gerektiğini vurgulamak isterdi Hocanın bakış acısı İslam seciyesine uygun olmak bakımından sanatkarın kendisinde bir meziyet gormesine mani ve hatta mahviyetkarlığıyla tam bir tevazu sembolu olmasını gerektirir Halbuki bize hep sanatın ferdiliği oğretilmeye calışılmıştır Batılı sanat anlayışının insantabiat, insaninsan ve insanAllah ilişkisinde basitten gelişmişe, alcaktan yukseğe ilerlemeyi benimsemiş olması bir bakıma onun somurgeci yanının da yansımasıdır Bu durumda insan, tabiatı butunleyen ontolojik bir parca olmaktan cıkıp yararlanılması gereken bir meta kılığına burunur Bu yuzden, ilhamını ve kaynağını İslam'dan alarak kişiler ustu ve yuce bir nitelik kazanan Doğulu anonim sanat ile Batı'nın ego, guc ve akıl eksenli ferdi sanatı ayrı hedeflere yuruyebilir
Doğulu bakış acısına gore sanat, elbette ahlaki gayeler taşımalıdır Oysa Batı dunyası yuzyıllar boyunca bu konuda celişkiler yaşamış, sanatahlak cekişmesi hemen her cağda tartışılıp durmuştur Sanatı ahlak kurallarından bağımsız gormek isteyenler, sanatın kendine gore zaten bir amacı bulunduğunu soyler ve bu amacta ahlaki olma ozelliği aranmasını istemezler Ote yandan eğer ahlak sanata da kendini kabul ettirirse baskıcı bir ahlakın gudumunde bir sanat anlayışı, icat etme zevkini ve sanatcının ozurluğunu ortadan kaldırabilir Ahlaksızlığın vicdanlarda bıraktığı olumsuz etki dolayısıyla sanatcı kendini baskı altında hissedebilir ve ibda gucunun onu kapanabilir Bu durumda guzelliğin ta kendisini arayan bir sanatcının ahlak kurallarıyla mukayyet olması gerekmemelidir Mademki sanat ruh uzerinde guzel bir etki bırakmak icin vardır, o halde bu etkinin ruha yansıması konudan ziyade sanatın kendisinden, yani anlatımdan değil anlatım biciminden kaynaklanmalıdır Ancak boyle bir durumda sanat eseri, en cirkin bir konuyu bile işlemiş olsa en guzel bir sanat eseri olabilir Mesela yılan, hayvanlar arasında en nefret edilenlerden biri olmasına karşın usta bir ressamın fırcasından cıkan bir yılan resmi pekala cok guzel bir sanat eseri sayılabilir O halde sanat, eserin konusunda değil uygulamanın guzelliğinde aranmalıdır Bu da sanatcıyı ahlaksızlığın tiksinti ve nefretinden, sanatın takdir ve muhabbetine yukseltebilir Cirkinliğiyle unlu bir kişinin tasviri bir romancı icin pekala guzel bir sanat gostergesi olabilir O halde konu bakımından guzel olmayan bir şeyin sanat bakımından guzel olması mumkundur Resmin cirkinliği ressamın cirkinliği değildir Hatta cirkin bir yuz de tasvir edilmeye layıktır ve ressamın kudretine delil sayılır Bu durumda guzel olan şey mutlaka hayırlıanlamına gelmeyebilir
Batı ile Doğu arasındaki sanat anlayışındaki kırılma noktası işte tam da bu hayırlılık bağlamında celişir Mademki sanat, aklı terbiye edip merhameti tatmin etmekle yukumludur, o halde ahlaki değerlere ters duşerek maksadından sapmamalıdır Aksi takdirde amacının sanat olduğunu soyleyen herkes rezalet vadisinde başıboş dolaşır, kutsal olan şeyleri ayaklar altına alabilir, din, ahlak gibi konular onun nazarında değersizdir Bu durumda sanatcı hakkında İffeti aşağılamasına kimse aldırış etmemeli, onu yargılamamalıdırgibi bir yargıya ulaşılır ki bunun adı sanat olmaktan ziyade fesatla dolu bir zihin hastalığı olur Gercek sanatkar, nefsin alcak meyillerine değil, ruhun yuce ihtiyaclarına hizmet eder Yoksa guzel her yerde guzel, cirkin her yerde cirkindir Bu, Uzakdoğu'nun Sanatcı, eşyanın ilahi alemdeki şeklini tefekkur ederek gorme (yogadhyana) yolunu secmelidirfelsefesiyle de ortuşur Şair Bursalı Celili'nin XVI yuzyılda soylediği Haşe lilleh ki mustear ola Şaire mustear ar ola (İğretigecici olan değildir amac, manaic yerine maddeyikabuğu anlatmak bir şair icin ayıp sayılır)beyti o vakit daha bir anlam kazanır ve sanatcı hakikatin peşine duşer Hayatı mustear (odunc, mecaz kabilinden, mış gibi) yaşadığımıza gore sanat bu musteardan hakikate bir yukseliş olursa, yani hakiki sanatı bize hatırlatırsa sanattır Eflatun boşuna Yazıların en iyisi bile ancak bildiklerimizin hatırlanmasıdırdememiştir Nitekim Mevlana hazretlerinin Cinli ressamlarla Anadolulu ressamlar arasında kurguladığı perdenin sanat vasıtasıyla ortadan kalkması mumkun olur ve ancak o vakit bir sanatcı, icine yonelerek tıpkı bir sufi gibi marifet bilgisine vasıl olabilir Cunku bir nakkaş veya şair, maddi ve dış gerceğe bakarak şekil vermek istediği ic gerceği gorduğu, an şairi gibi somut olanı ornek vererek aslında soyut olanı anlattığı vakit gercek sanatcıdır Geleneksel kultur boşuna dememiştir: Bilgi sonradan kazanılmaz, yalnızca hatırlanır
05 Mayıs , Salı
İskender PALA
zaman