elektronikci
FD Üye
60 yılın üstünde devasa bir çizgi roman birikimi ve saymakla bitiremeyeceğimiz işitsel-görsel adaptasyonlarıyla Marvel evrenini baştan sona bitirmek öyle her baba yiğidin harcı değil. Yarım milyon sayfaya tekabül eden 27 bin Marvel çizgi romanını okuyan bir hayran hariç.
Douglas Wolk isimli bir adam, jenerasyonlar boyunca Marvel’ı bu kadar ilgi çekici yapan şeyin ardında ne olduğunu keşfetmek amacıyla 27 binden daha fazla Marvel Comics sayısını okumayı kafasına koymuş ve bunu başarmış da. Bu süreç boyunca yaptığı çıkarımları ‘All of the Marvels’ isimli yeni kitabında toplayan Wolk’a göre çizgi roman devi Marvel’ın gittikçe büyümekte olan kütüphanesi, “şimdiye kadar yaratılmış en uzun sürekli, kendi kendine yeten kurgu eseri “.
Marvel bugünkü başarısını, çizgi romanların ardındaki yaratıcı isimlerin kendilerini başka türlerde de denemesine borçlu
1930'lar ve 40'lar boyunca yükselişe geçen süper kahramanların bu popülaritesi; İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra azalmaya başlamıştı. Bu durgunluk sırasında, yazarlar ve sanatçılar genellikle kendilerini yeni türlerde de deneme cesaretini gösterdiler: Captain America'nın arkasındaki ekip Jack Kirby ve Joe Simon, drama odaklı Young Romance ile yeni başarılara imza attılar. Steve Ditko dinamik tarzını korku ve bilim kurgu hikayelerine taşırken; bu arada Stan Lee, westernlerden mizaha ve ortaçağ maceralarına kadar her şeyi deneme fırsatı elde etti. Wolk’a göre de bu deneyim çeşitliliği, Marvel'ın katlanarak artan popülaritesini körükleyen şeyin ta kendisi.
1950'lerde DC’nin yeni Flash olan Barry Allen'ı yaratmasıyla çizgi romanların Gümüş Çağı başlamış oldu; ancak çizgi romanları yeni seviyelere çıkaran Marvel'dı. Wolk'un söylediklerine göre, popüler kültür devini tanımlayacak olan yaratıcı figürler, 1940'ların süper kahraman hikayelerini önceki on yılda keşfettikleri türlerle birleştirerek hikaye anlatımında yeni bir "melez formül" yarattılar. Bu yenilikçi tür sentezinin en iyi örneği ise, Marvel’ın Fantaastic Four'uydu. 1961'de kendi adlarıyla çıkış yapan Marvel'in bu ilk ailesi, DC'nin Justice League'ine rakip olacak bir süper kahraman takımı olarak öne çıktı.
Rakiplerinin aksine, Marvel'in ilk hikayeleri zamanın tarihsel ve politik olaylarına karşı tepkiliydi ve okuyucularının korkuları ve endişelerini lehine kullanıyordu. Spider-Man gibi yeni gençlik odaklı karakterler artık Robin ve Bucky'de bulunan sorunsuz ergenli öncesi yardımcı arketipine benzemiyor; bunun yerine yeni hikayeler reddedilme, yalnızlık, güvensizlik ve kendinden şüphe duymaya odaklanıyordu. Çok geçmeden, X-Men gibi çizgi romanlarla azınlık gruplarının yaşadığı çatışma ve reddedilme hissi de yansıtılmaya başlandı ve bunu dini ve dini olmayan grupların üyeleri, etnik ve ırksal azınlıklar ve LGBTQ+ topluluğunu temsil eden karakterler takip etti.
Marvel Comics'in peyaz perdedeki başarısının ardında da 'çeşitlilik' yatıyor
Marvel Comics'in yükselişivle tüm zamanların en yüksek hasılat yapan yüz filminden 18'ini içeren Marvel Sinematik Evreni'nin beyaz perdedeki çılgın başarısı arasında da tabii ki de bir bağlantı mevcut. Kevin Feige tarafından yönetilen Marvel Studios, korku (Scott Derrickson, Sam Raimi), komedi (James Gunn, Taika Waititi, Peyton Reed) ve drama (Ryan Cooler, Destin) gibi diğer sinema türlerinde kendini kanıtlamış türünün lideri yönetmenlerle çalışarak, bu başarısını sinematik evrende de sürdürmeye devam ediyor.
Halihazırda var olan türleri, süper kahraman türüyle birleştiren Marvel Sinematik Evreni, aslında Marvel’ı bu denli başarılı kılan şeyin ne olduğunu açık bir şekilde ortaya koyuyor: duygusal gerçekçilik ve kendinizle aranızda bağ kurması oldukça kolay olan karakterlerle dünya dışı maceralar yaratmak.