Bir Nûr Yaratıldı, Kâinata Rahîm Olanın Rahmetini MuştulayanSelâm Olsun O Müjdeciye! Bir Nûr Yaratıldı, Kâinata Rahîm Olanın Rahmetini Muştulayan Selâm Olsun O Müjdeciye! Ve gözlerin düşer gecelerime! Gözlerin düşer, gecelerde üşüyen yüreğime Gözlerin, kâinattaki her bir zerreye düşer tek tek, hakikâti belirten bir nûr olarak Rahmân ve Rahîm olanın mâhlukata bir büyük ikrâmıdır siyah gözlerin Oysa onlardır zulmeti nûra çeviren, nazar kıldığı yerde güller bitiren Ve bir bakışıyla âlemi âşka doyuran! Hamdolsun bizi bir çift siyah gözde âşka düşürene! Hamdolsun, seni kendine sevgilieyleyene! Seni en hoş şekilde terbiyene edene hamdolsun Hamdolsun sana hikmeti verene, sana kitabı indirene, seni âlemlere uyarıcı olarak gönderene Seni bize peygamber; bizi sana ümmet edene hamdolsun! Ve hamd yalnız O'na olsun! Ey Nebî; sana, süre denilen mâhluku sıyırarak aradan, mahcubiyetle, hasretle ve kuşkusuz muhabbetle sesleniyorum, haddim olmayarak Seni anlayabilme nimetinden beridir, görmeden sana inanıp bağlanmanın hadsiz hesapsız şerefini ve saâdetini tadıyorum, şükür ile Benim gibi belki cihan da senin gelişine hiçbir zaman şâhit olamadı Âlemlerin nefes alışı olur ya senin hilkâtinle başladı Senden aldı sanki melekler zârafeti; senden aldı ahlâk, letâfeti Ve olacaksa bu arzın hüsranı, seni unutup yitirmekten Rabbinin nûrundan bir ziyâ idin yarı Hiçbir şey bilmezken seni, olur ya sen Rabbinin Olemrindeydin! Âdemin tevbesindeydin, İbrahim'in duasında Nuh'un gemisindeydin, İsa'nın müjdesinde Ey Nebî, sen teşrif edince yeryüzüne, süre belki yaratılışından beri en güzel, en mutlu ânını yaşadı Çünkü Âlemlerin Rabbinin Habibimdediği o mukaddes nûrunun gölgesi düşüvermişti arza Şerefine bu olayın, yer gök bayram etti Nice küfür sarayı yıkıldı, nice küfür ateşi söndü zuhûrunun hürmetine, zuhûrunun haşmetiyle En çok Rabbin sevmişti seni Sen de en fazla O'nu Sonra melekler sevdi seni, kanat gerdiler sana, başının üzerinde rahmet bulutu oldular kimi vakit Ve sonradan halk müziği! Ne hoş dostların vardı senin ey Nebî! Seni canından çok, her şeyden çok seven Sen güneşsen onlar ışığını senden alan yıldız oldular karanlık gecelerimize Sen son peygamberdin, sen Allah'ın Habibiydin! Daha ötesi nedir ancak? Ve gelince zaman, bırakıp nûrundan bir parça bize, sen Refîki Âla ile vuslâta erdin Bize ise hep hüzünler düştü ey Nebî! Bir boşluktu sözde senden ayrı kalmanın sonu! Halbuki ne vakitaçabilirdi seninle aramızı, ne de sonu toprak bir vücut yakınlaştırabilirdi seninle bizi; farkedemedik Bilemedik! Senin o siyah gözlerinin nûru bir miskinin, bir fakirin gözlerinde saklıymış meğer; göremedik Bilemedik! Senin ellerinin sıcaklığını hissedebilmek için bir yetimin başını okşayabilmek yetermiş; düşünemedik Ve yine bilemedik ey Nebî; seni mutlu etmek, senin gönlünde yer edinebilmek, karanlıklar içerisinde kalan bir kalpte sevginin ateşini yakabilmekmiş; beceremedik Yolda kalmışlığımızın, şaşıp durmuşluğumuzun kusuruna bakma ey Nebî! Hani sen kral gibi yok de kul gibi yaşamış bir peygamber olmayı seçim etmiştin Sıkıntı, ezâ, hüzün sanki senin en yakın yol arkadaşlarındı Bir gün tok olursan bir gün aç olurdun Ve hani yatışsın diye açlığın, bir değil de iki tane taş bağlamıştın ya mübârek karnına! Biz de güya gönlümüze sayısız taşlar bağlamışız ey Nebî, seni unutmamıza sebep olan Benzeri, sana muhtâç ruhumuzun üzerine demirden ve betondan yaptığımız gökdelenlerle koca bir şehir halkı inşâ etmişiz de seni hatırasına yapmak istersek, seni bulmak istersek o şehrin sokaklarında kaybolup değil seni, kendimizi dâhi unutalım, bulamayalım diye! Ey Nebî, nefesini ver bize! Nefes ver sensiz kalmaktan, seni hatırlayamamaktan kurumuş gövdelerimize! Nefes ver oysa dile gelelim ve dem vuralım firâkından Nefes ver ama bize yeşersin gövdemiz, gülzar olsun bedenimiz Nefes ver bize; bitsin artık bu asırlardır süren ümmetinin kara kışı; nefes verdiğin baharları teneffüs edelim senin kokundur diye, kokusu sensin diye Ey Nebî! İçimdeki hüznümü hasretine adadım Ne süre sensizliği bütün hücrelerimle hissedebilsem takatim kalmıyor Nefesim kesiliyor da, kanım donuyor Ey Nebî, yolda kalmışlığımızı yüzümüze dövme n'olur! Pürkusur hâlimizle gelip de aklayamazsak kendimizi mizanda, bizi önce sen sitemli gözlerinle utancın nârına atma, n'olur! Ey Nebî! Seni yaratılmış tüm zerreler miktârınca sâlat ve selâmla anıyoruz; utanarak Ey Nebî! Şefaâtini umarak Allah'ım! Peygamberimiz Muhammed'e, âline ve ashâbına selâm olsun Allah'ım! Sen peygamberimize vesîleyi ve fazîleti ihsân et Ve onu vaad ettiğin Makâmı Mahmûd'a eriştir (alıntı)