Abes geçen ömrüme bir anlamdın Anlamadin!! Tanıdıkça seviyor, sevdikçe tanıyordum seni Soğuk gecelerime sıcak bir merhaba, Manâsız geçen ömrüme bir anlamdın Buldum diyordum! Sonunda buldum Bana benden yakın, benden öte bir şeydin Ne konuşmaya gerek vardı ne anlatmaya Gözlerimiz konuşuyor gönlümüz dinliyordu Anlaşılmak ne güzel şeymiş, bilmiyordum Ömrümce özlemini çekmiştim ancak Gözlerinin kansız Limanlarda durdu yüreğim susarak… Hayatın rastlantılarına karışan ateşli bir iklimde, bendeki senden yola çıktım Sesinin aksinde kendime vardım duvarlara çarparak Dillere düşen yaban gül dikenlerini çıkardım ellerinden Eski aşkları ve acıtan ayrılıkları çıkmazlara gizledim Ebedi gece yarılarında yüreğinin tüm rüzgarlara açık olduğunu gördüğümde kendimle tartışmayı kestim Cümlelerimi yıpratmadan dizdim sana doğru Her cümle bir basamaktı sevecen ufuklara Ama yazdıklarımı beğenmiyorum artık Her tümce hislerimin karşısında ne değin çelik gibi ve soğuk kalıyor bilemezsin Suskun kalsa dilim diyorum, satır aralarında ne dek boğucu olur sonbahar geceleri… Ve iki dudak arası mesafede iken yokluğun, ömrümün her gecesi tükenir kanayan avuçlarımda Düşünüyorum da birgün içinde sen olmayan bir öykü yazabilir miyim acaba Karanlık bir gecede yüreğimden damlayan satırlarımdan seni çökertmek için seninle kurduğum bu dünyayı tüketmem gerekir Dilimden adın düşse bile sevdiğim ancak yüreğimde dinlenir nefesin böylece sayısız biçimde anlatabilirim seni ve ölümsüzlüğü sunarım gözbebeklerimde Sol yanımdaki umut soframda yalnızlıkla dopdolu bir güz bekliyor bak Ve sen gece yarısından sonra ben olursun en çok… Özlemli bir rüzgâr okşarken saçlarımı, yağmur düşer gözlerime… Sen, en fazla o saat can yakmaya hazırlanmış bir kundakçı olursun yürek yangınıma… Kendimizden uzaklaşıp cümlelerimizin kıyısında mutluluk oyunu oynamaya başladığımız vakit, “biz oluruz Sevda alfabemizde koyu koyu parlar telli duvaklı güllerimiz Billur bir derenin hevesli sularında yıkanır gelinsi düşlerimiz Kahredici bir sonbaharın, basmakalıp bir esintisinde hışırdayan yapraklarından ibaret yok sesimiz ara sıra olan yansa da yüreğimizin karanlık odalarındaki ışıklarımız; maziyi de sarar, geleceği de düşleriz farklı bahar dallarında… Hüzünlerle sarmaş dolaş oldukça bedenlerimiz, en çok birbirimizi özleriz Cam kenarında öteki yarısını beklerken yüreğimiz, kasvetli bir akşamın ıssız sokaklarında sayısız sevdalar yoklar kapımızı… çok eskiden delice sevdiğimiz insanları hatırlar, geçmişin bütün güzelliklerini akıtırız şiirlerimize Hüzünle demlenmiş çayımızı yeniden koyarız ateşe Sevgilinin ince belini anımsatan her bardaktan yudum yudum içeriz kendi yüreğimizin karanlığını Düşlerimize gelince sevdamız; sevinçlerin en apansız bastıranıyla esrik, gecelere, sabahlara bölünür yüreğimiz Hiç bitmesin dediğimiz rüyalardan uyanma vakti geldiğinde hüzünle gülümseriz hayata Reel mi… Düş mü… özel baskı