Forumda yenilikler devam etmektedir , çalışmalara devam ettiğimiz kısa süre içerisinde güzel bir görünüme sahip olduk daha iyisi için lütfen çalışmaların bitmesini bekleyiniz. Tıkla ve Git
x

Son konular

Cadde-i kebir ne demek

Cadde-i kebir ne demek

iltasyazilim

FD Üye
Katılım
Ara 25, 2016
Mesajlar
0
Etkileşim
17
Puan
38
Yaş
37
F-D Coin
19
Sokaki kebir ne çağırmak

Sokaki Kebir Geçen asırda Grande Rue de Pera'nın karşılığı olarak böyle söylenirdi Pera denen semte Bizans nasıl kuşkuyla, Batılı sapkınların yuvalandığı yer diye baktıysa; aynı hitabe Osmanlı'da da süregelmişti İstanbullu için yaşanacak yok, fakat eğlenilecek, fazla çok alışveriş edilecek yerdi, herkesin gitmesi de caiz değildi 20'nci yüzyılın Türkleri Beyoğlu Caddesi'ni zarafet merkezi haline getirdiler, olur ya de pek sandılar Ateşkes anıları güzel değildi; adı İstiklal Caddesi oldu Bugün eski isimlerden kalan tek bu Beyoğlu bundan böyle bizim için sır küpü veya cıssdiye yaklaşılan bir alan yok; herkesin benimsediği bir mahalle oldu ve açıkçası Avrupa'nın en acayip, en canlı caddesi olduğunu da anlatmak gerekir
Hiç şüphesiz Caddei Kebir sefaretler semtiydi Osmanlı İmparatorluğu nezdindeki bu sefaretler seçkin bir mahalle lakin, kendilerine ödev edilen bir bölge olduğu için oraya yerleşmişlerdi Ecnebi ile aynı yerde yaşamak sadece Müslüman adeti değildir; bu adet Bizans'a uzanır Ortodoks Rusya'da da, 18'inci asra kadarki Moskova döneminde Avrupalılar, bugün şehre dahil olan fakat o vakit dışarılardaki Nemetzkaya Sloboda yani Alman mahallesinde yaşarlardı Doğulular, batılıları aralarına almayı sevmezler; biraz ilginç adamlar diye bakarlar
19'uncu asırdan önce Polonya elçiliği Beyoğlu'ndaydı Komşularının yağmasıyla kaybolan devlet gibi sefaret de değil oldu Bir ara Polonya Sokağı denen yere bugün Nuru Ziya deniyor ve Fransız Elçilik Sarayı da oradadır Paralelindeki Tomtom Kaptan Sokağı'ndaki Palazzo Venezia, Beyoğlu'nun en güzel elçilik sarayıdır 1804'te Campoformio Antlaşması'dan daha sonra ortadan kalkan talihsiz Venedik Cumhuriyeti ile birlikte Fransa elçiliğine, arkasından 1815'te Avusturyalılara geçti 1918'de mütareke gereği İstanbul'a meydana çıkan İtalyan birlikleri binayı işgal edip, Avusturyalıları oradan atana değin Avusturya Büyükelçiliği olarak kaldı
1831 yılında Beyoğlu'nda harikulade bir yangın çıktı; ahşap büyükelçilik sarayları dahil birçok bina yandı kül oldu Biçare büyük devlet diplomatik misyonları birincil anda Boğaziçi'ndeki yazlık saraylara, diğerleri kira evlerine çıktılar Devletler her yerde yapacakları binalar için kesenin ağzını açmaya mecbur kaldılar İşte bu anda Gasparo ve Guiseppe Fossati biraderler ortaya çıktı Ticinolu yani İsviçre İtalyanıydılar; Milano Brera Akademisi'nde yetişmişlerdi Onların çalışmalarını ve yaşam hikayelerini
Semavi Eyice hocadan öğreniyoruz Önce Rusların yanan sefareti yerine aleyhinde blokta bugün başkonsolosluk olan müthiş sarayı yaptılar Ruslar keseyi açmıştı ve Fossatiler de gayrete gelmişlerdi 18381845 arasında elçilik sarayı tamamlandı İstanbul halkı büyülenmişti Denizden bakınca bütün ihtişamıyla görünen binanın Moskof Çarı'nın sarayı olacağı, Allah muhafaza Ruslar şehri işgal edince orada oturacağıkulaktan kulağa fısıldanıyordu O tarihte az önce Dolmabahçe Sarayı besbelli yoktu Okul kitaplarında yer alan, Tanzimat döneminde alınan dış borçlarla saraylar yapıldığıyavesini ihtiyatla tekrarlayalım Devletin Rusya Elçiliği ile rekabet edecek evi yoktu Yangın yerlerinde önce İspanya Sefareti ardındaki cimri Hollandalıların paraya kıyıp elçilik binalarını Fossatilere ısmarladığı görüldü Açıkçası Hollanda Sarayı'nda Fossatilerin etkisi açıktır ve güzel bir binadır Babıali de bu mimarları benimsedi Bugünkü Başbakanlık Osmanlı Evraklar Binası olan Hazinei Evrak, Reşit Paşa'nın sadaret evi,
Allah'a şükür yanan gudubet bir yapı Sultanahmet'teki Adliye onların eseridir Ayasofya'yı da restore ettiler
Beyoğlu yangınından sonra; İngiltere ve Fransa elçiliklerinin de yenilendiği görüldü Almanya ve İtalya bu muhitte yer bulamadı Caddei Kebir kafe, tiyatro, lokanta ve asıl önemlisi lüks tüketimi çeken dükkanlarla dolmaya başlamıştı Geçen Günkü Beyoğlu refahtı, Avrupa tüketimiydi, tiyatro ve operaydı; varlıklı derslik Müslüman kadınının özgürce gezinip kafelerde oturabildiği, toplum hayatına karışabildiği bir yerdi Geniş kitle içinse Beyoğlu azıcık çekinilecek ekşitatlı bir yerdi Bugün artık her yer Beyoğlu Onun özgün yanı mimarisi ve geçen asrın yaşam biçiminden taşıdığı derin izlerdir Galiba canlandırılmaya çalışılan da bu *
 
858,505Konular
982,839Mesajlar
33,078Kullanıcılar
uguroguz1Son üye
Üst Alt