iltasyazilim
FD Üye
Hz Muhammed(sallallâhu aleyhi ve sellem) o alabildiğine vahşi, bedevi, vahşetleri de canavarların vahşetini unutturacak kadar ileride olan bir cemaat içinde zuhur ediyor Bu en vahşi, en bedevi, en korkunç ve en canavar cemaatten, asırlar ve asırlar boyu insanlığı idare edebilecek melekmisal insanlar yetiştiriyor Demek ki, O’nun sunduğu mesaj bir hamlede, bir nefhada insanlığı kurtarmaya yetecek bir mesajdı Ben şahsen bâtılı tasvir etmek istemem Ancak, Allah Resûlü’nün zuhur ettiği devrede, cemiyetin ahlâken sukutunu gösteren birkaç kesit sunmadan geçemeyeceğim:
O, öyle bir cemaat içinde zuhur etmişti ki, vahşet onların tabiatlarıyla bütünleşmiş ve iç içeydi: İçki içer, kumar oynar, açıktan açığa zina eder ve bunların hiçbirini de ayıp saymazlardı Fuhuş âdeta resmi hâle gelmişti Bu iş için hususî evler vardı ve bu evlerin kapısında bayrak dalgalanırdı Rezalet, insanı insanlığından utandıracak seviyedeydi Ve yazmaktan hicap duyduğum daha neler neler… Ayrıca bu insanlar bir bardak sudan kızıl kıyamet koparacak karakterdeydiler Bunları birbirine ısındırmak, imtizaç ettirmek, bir araya getirmek âdeta imkânsızdı Âkif’in ifadesiyle: ‘’ Dişşiz mi bir insan, onu kardeşleri yerdi! ’’ Tefrika derdi ise bütün Arap Yarımadası’nı sarmış, onulmaz gibi görünen bir hastalıktı (Bu zamanda da bunların olması O’ndan, O’nun getirdiği dinden ne kadar uzaklaştığımızı gösterir)
Evet, aklınıza kötülük adına ne gelirse hepsi orada vardı Ve bunların Hz Muhammed Mustafa’yı(sallallâhu aleyhi ve sellem) dinlemeleri kat’iyen mümkün görünmüyordu Ama O, onların o fena huy ve fena hasletlerini birer birer söktü aldı ve âdeta Kafdağı’nın arkasına attı Sonra da onları, en âli ahlâk ve en muhteşem meziyetlerle öyle bir donattı ki, en kısa zamanda bütün medenî dünyanın önüne geçti, hatta onun muallimliğini derpiş ettiler
Evet O, vahşi ve bedevi bir cemaatten, asrımızda dahi topuklarına ulaşılamayan medenî bir millet inşa etti O’nun için, çok haklı olarak Moliere mealen şöyle der:
‘’Hz Muhammed’in(sallallâhu aleyhi ve sellem) cemaati kadar ıslah edilme adına müsait olmayan ikinci bir cemaat göstermek mümkün değildir ve yine mümkün olmayan bir başka mesele de; yirmi üç sene gibi kısa bir zamanda, bu cemaati ıslah edip insan hâline getirmektir Bu da ancak Hz Muhammed’e(sallallâhu aleyhi ve sellem) müyesser olmuştur’’
Ve yine bir başka Batılı şöyle der: ‘’Beşer kendisi için mukadder yükselmenin yüzde 25’ini, var olduğu günden, Hz Muhammed’in(sallallâhu aleyhi ve sellem) devrine kadar katedebilmiştir O’nun devrinde ise bu rakam birden dikey olarak yükselmiş ve yüzde 50 olmuştur O günden bugüne gösterilen bütün gayretler ise, ancak bu seviyeyi yüzde 75’lere ulaştırabilmiştir’’
Bu samimî itirafa göre, Hz Âdem’den, Allah Resûlü’ne kadar gelen bütün peygamber ve filozofların, bütün büyük devlet ve ilim adamlarının müşterek gayretlerinin semeresi, Allah Resûlü’nün 23 senelik devrede elde ettiği neticeye ya ulaşmış veya ulaşamamış! Yani bunca teknik gelişmelere rağmen, geçen 14 asırda insanlık, ancak O’nun elde ettiği yüzde 25’lik neticeyi yakalayabilmiştir Kalan yüzde 25 ise eğer dünyanın ömrü varsa bundan sonra elde edilecektir
İşte Hz Muhammed(aleyhisselâm) budur! Ve işte O’nun beşeriyete hizmeti bu denli sağlam ve salim vicdanlara açıktır Britanya Ansiklopedisi de, bu mevzu ile alâkalı şöyle diyor: ‘’ Beşer tarihinde çok büyük ıslahatçılar gelmiştir Bunların arasında nebiler de vardır Ve bunlar, bir kısım başarılar da ortaya koymuşlardır Ancak bunların hiçbirinde Hz Muhammed’in(sallallâhu aleyhi ve sellem) sergilediği başarıyı görmemiz mümkün değildir’’
Yine bunlar arasında insaflı bir araştırmacı sayılan Vehil de şöyle diyor: ‘’Her büyük insan arkada bir iz bırakmıştır Nebinin bir izi, islahatçının bir izi, müceddidin bir izi ve büyük devlet adamlarının da birer izi vardır Hz Muhammed(sallallâhu aleyhi ve sellem) de bir iz bırakmıştır Öyleki, ‘’iz’’ denildiği zaman akla gelecek sadece O’dur Ve başkalarıyla kıyas edilemeyecek ölçüdedir’’
Bu zat aynı zamanda ilim adına ödül almış bir insandır Dost itiraf eder, düşman itiraf eder; bilmem ki bizdeki bir kısım nâdânlar ne eder…
Allah(celle celâluhu) Kendini bize ‘’Allah O Allah’tır ki câmid ve cansız şeylerden hayattar şeyleri çıkarır (Taşa, toprağa hayatiyet bahşeder ve âdeta O, kömürden elmas cilveleri gösterir) (En’âm sûresi, 695) sıfatıyla anlatır
Allah(celle celâluhu) bu muhteşem, bu müthiş ve bu baş döndürücü sıfatıyla, sanki Hz Muhammed’e(sallallâhu aleyhi ve sellem) teselli vermektedir… O vahşi çölde, O Ceziretü’lArap’ta, o bedevi insanlar içinde, Hz Muhammed(sallallâhu aleyhi ve sellem) âdeta eline taşı, toprağı, kömürü, bakırı almış ve onlardan som altın Ebû Bekirler, Ömerler, Osmanlar, Aliler, Halidler, Ukbe b Nâfiler, Tarık b Ziyadlar çıkarmıştır(Allah ebedlere kadar hepsinden razı olsun)
Efendimiz, peygamberlikle o muhitte zuhur edeceği ve muasırları, bu büyük ve muhteşem peygamberle tanışacağı âna kadar, elbette onların da aklî, kalbî, ruhî, vicdanî kuvveleri, güç ve istidatları vardı Allah Resûlü(sallallâhu aleyhi ve sellem) asla bu kuvveleri alıp güdükleştirmedi Belki onları işlettirdi ve o müthiş kuvvelerin yerine çok daha müthiş güçler ve kuvvetler ikame etti Bir büyük mütefekkirin dediği gibi, buna en güzel misal: ‘’ İslâm’dan evvel Ömer, İslâm’dan sonra Ömer!’’ İslâm’dan evvel Ömer, okkalı, azametli olmaya açık ve büyüklük yolunda bir insandı Çocukluk döneminde, şununlabununla yarışması, takışması, hatta develerin boynunu büküp altına alması, onda ne türlü nüvelerin bulunduğunu göstermesi bakımından önemlidir İslâm’dan sonraki Ömer ise karıncaya basmayan, çekirgeyi öldürmeyen ince ruhlu ve hassas bir insandır Şefkat ve hassasiyeti o kadar geniş ve şümullüdür ki: ‘’Fırat’tan geçerken bir koyun düşse ve boğulsa, Allah onun hesabını Ömer’den sorar’’(Ebû Nuaym, Hilyetü’levliyâ 153) der
İşte Ömer(radıyallahu anh) ve onun gibiler, Allah Resûlü’nden aldıkları terbiye ile bu seviyede beşerüstü insanlar hâline gelmişlerdi Evet, Allah Resûlü, vahşi, bedevi ve âdetlerinde mutaassıp o cemaatten –ki bu âdetler onların dem ve damarlarına karışmış durumdaydı böyle insanlar çıkarıyordu Şimdi küçük bir misalle bu mevzuu biraz daha açalım:
Sigara gibi küçük bir âdeti, bütün devlet imkânlarıyla ortadan kaldırmaya çalışıyor fakat kaldıramıyoruz Bırakın kaldırmayı, sigara tüketiminin şu hızlı artışını dahi normal bir seviyeye indiremiyoruz Bu sadece bizde değil, bütün dünyada böyle Oysaki her gün, sigara aleyhinde konuşmalar yapılıyor, sempozyumlar tertip ediliyor, konferanslar veriliyor İlim ve tıp dünyası ittifakla onun, gırtlak, yemek borusu, ağız içi ve damak kanserlerine sebep olduğunu söylüyor ve istatistikler bu oranın yüzde 95’e vardığını ifade ediyor ama bütün bu gayretler, hemen hemen hiç kimseyi bu kötü alışkanlıktan vazgeçiremiyor
Hâlbuki o devrin insanının, sigara gibi binlerce âdeti hem de dem ve damarlarına işlemişçesine onların tabiatlarıyla bütünleşmişken Allah Resûlü, bir hamlede, bir nefhada bütün bu âdetleri kökünden söküp atıverdi ve onların yerini de en güzel ahlâk ve en güzel hasletlerle donatıverdi Hem de gökteki meleklerin gıpta ile seyredeceği şekilde donatıverdi Öyleki, onları görenler: ‘’Aman Allahım! Bunlar melek değil ama; melekten de ileri varlıklar ‘’ diyorlardı Bir de, sırattan geçerken, onların nuru, Cehennem’i söndürecek şekilde her yanı sarınca, bütün melekler hayretten donup kalarak: ‘’ Bu geçenler acaba nebi mi, melek mi?’’ diyeceklerdir Hâlbuki onlar ne melektir ne de nebidir Sadece Hz Muhammed Mustafa’nın (sallallâhu aleyhi ve sellem) ümmetidir Ve O’nun terbiyesinde yetişmişlerdir
O, insanları aklî, kalbî, ruhî, vicdanî bütün kuvveler ile ele almış bu duygulardan hiçbirini güdükleştirmemiş, aksine onları kamçılamış ve en kötü tiynetli, en kötü tabiatlı insanlardan, en muhteşem tabiata sahip insanlar çıkarmıştı Yönlendirdiği bunca istidat ve kabiliyetlerde, bu kadar isabet kaydetmesi de ancak, O’nun peygamberliğiyle izah edilebilirdi; zira O’nun icraatında hiçbir falso görülmemiştir
O, öyle bir cemaat içinde zuhur etmişti ki, vahşet onların tabiatlarıyla bütünleşmiş ve iç içeydi: İçki içer, kumar oynar, açıktan açığa zina eder ve bunların hiçbirini de ayıp saymazlardı Fuhuş âdeta resmi hâle gelmişti Bu iş için hususî evler vardı ve bu evlerin kapısında bayrak dalgalanırdı Rezalet, insanı insanlığından utandıracak seviyedeydi Ve yazmaktan hicap duyduğum daha neler neler… Ayrıca bu insanlar bir bardak sudan kızıl kıyamet koparacak karakterdeydiler Bunları birbirine ısındırmak, imtizaç ettirmek, bir araya getirmek âdeta imkânsızdı Âkif’in ifadesiyle: ‘’ Dişşiz mi bir insan, onu kardeşleri yerdi! ’’ Tefrika derdi ise bütün Arap Yarımadası’nı sarmış, onulmaz gibi görünen bir hastalıktı (Bu zamanda da bunların olması O’ndan, O’nun getirdiği dinden ne kadar uzaklaştığımızı gösterir)
Evet, aklınıza kötülük adına ne gelirse hepsi orada vardı Ve bunların Hz Muhammed Mustafa’yı(sallallâhu aleyhi ve sellem) dinlemeleri kat’iyen mümkün görünmüyordu Ama O, onların o fena huy ve fena hasletlerini birer birer söktü aldı ve âdeta Kafdağı’nın arkasına attı Sonra da onları, en âli ahlâk ve en muhteşem meziyetlerle öyle bir donattı ki, en kısa zamanda bütün medenî dünyanın önüne geçti, hatta onun muallimliğini derpiş ettiler
Evet O, vahşi ve bedevi bir cemaatten, asrımızda dahi topuklarına ulaşılamayan medenî bir millet inşa etti O’nun için, çok haklı olarak Moliere mealen şöyle der:
‘’Hz Muhammed’in(sallallâhu aleyhi ve sellem) cemaati kadar ıslah edilme adına müsait olmayan ikinci bir cemaat göstermek mümkün değildir ve yine mümkün olmayan bir başka mesele de; yirmi üç sene gibi kısa bir zamanda, bu cemaati ıslah edip insan hâline getirmektir Bu da ancak Hz Muhammed’e(sallallâhu aleyhi ve sellem) müyesser olmuştur’’
Ve yine bir başka Batılı şöyle der: ‘’Beşer kendisi için mukadder yükselmenin yüzde 25’ini, var olduğu günden, Hz Muhammed’in(sallallâhu aleyhi ve sellem) devrine kadar katedebilmiştir O’nun devrinde ise bu rakam birden dikey olarak yükselmiş ve yüzde 50 olmuştur O günden bugüne gösterilen bütün gayretler ise, ancak bu seviyeyi yüzde 75’lere ulaştırabilmiştir’’
Bu samimî itirafa göre, Hz Âdem’den, Allah Resûlü’ne kadar gelen bütün peygamber ve filozofların, bütün büyük devlet ve ilim adamlarının müşterek gayretlerinin semeresi, Allah Resûlü’nün 23 senelik devrede elde ettiği neticeye ya ulaşmış veya ulaşamamış! Yani bunca teknik gelişmelere rağmen, geçen 14 asırda insanlık, ancak O’nun elde ettiği yüzde 25’lik neticeyi yakalayabilmiştir Kalan yüzde 25 ise eğer dünyanın ömrü varsa bundan sonra elde edilecektir
İşte Hz Muhammed(aleyhisselâm) budur! Ve işte O’nun beşeriyete hizmeti bu denli sağlam ve salim vicdanlara açıktır Britanya Ansiklopedisi de, bu mevzu ile alâkalı şöyle diyor: ‘’ Beşer tarihinde çok büyük ıslahatçılar gelmiştir Bunların arasında nebiler de vardır Ve bunlar, bir kısım başarılar da ortaya koymuşlardır Ancak bunların hiçbirinde Hz Muhammed’in(sallallâhu aleyhi ve sellem) sergilediği başarıyı görmemiz mümkün değildir’’
Yine bunlar arasında insaflı bir araştırmacı sayılan Vehil de şöyle diyor: ‘’Her büyük insan arkada bir iz bırakmıştır Nebinin bir izi, islahatçının bir izi, müceddidin bir izi ve büyük devlet adamlarının da birer izi vardır Hz Muhammed(sallallâhu aleyhi ve sellem) de bir iz bırakmıştır Öyleki, ‘’iz’’ denildiği zaman akla gelecek sadece O’dur Ve başkalarıyla kıyas edilemeyecek ölçüdedir’’
Bu zat aynı zamanda ilim adına ödül almış bir insandır Dost itiraf eder, düşman itiraf eder; bilmem ki bizdeki bir kısım nâdânlar ne eder…
Allah(celle celâluhu) Kendini bize ‘’Allah O Allah’tır ki câmid ve cansız şeylerden hayattar şeyleri çıkarır (Taşa, toprağa hayatiyet bahşeder ve âdeta O, kömürden elmas cilveleri gösterir) (En’âm sûresi, 695) sıfatıyla anlatır
Allah(celle celâluhu) bu muhteşem, bu müthiş ve bu baş döndürücü sıfatıyla, sanki Hz Muhammed’e(sallallâhu aleyhi ve sellem) teselli vermektedir… O vahşi çölde, O Ceziretü’lArap’ta, o bedevi insanlar içinde, Hz Muhammed(sallallâhu aleyhi ve sellem) âdeta eline taşı, toprağı, kömürü, bakırı almış ve onlardan som altın Ebû Bekirler, Ömerler, Osmanlar, Aliler, Halidler, Ukbe b Nâfiler, Tarık b Ziyadlar çıkarmıştır(Allah ebedlere kadar hepsinden razı olsun)
Efendimiz, peygamberlikle o muhitte zuhur edeceği ve muasırları, bu büyük ve muhteşem peygamberle tanışacağı âna kadar, elbette onların da aklî, kalbî, ruhî, vicdanî kuvveleri, güç ve istidatları vardı Allah Resûlü(sallallâhu aleyhi ve sellem) asla bu kuvveleri alıp güdükleştirmedi Belki onları işlettirdi ve o müthiş kuvvelerin yerine çok daha müthiş güçler ve kuvvetler ikame etti Bir büyük mütefekkirin dediği gibi, buna en güzel misal: ‘’ İslâm’dan evvel Ömer, İslâm’dan sonra Ömer!’’ İslâm’dan evvel Ömer, okkalı, azametli olmaya açık ve büyüklük yolunda bir insandı Çocukluk döneminde, şununlabununla yarışması, takışması, hatta develerin boynunu büküp altına alması, onda ne türlü nüvelerin bulunduğunu göstermesi bakımından önemlidir İslâm’dan sonraki Ömer ise karıncaya basmayan, çekirgeyi öldürmeyen ince ruhlu ve hassas bir insandır Şefkat ve hassasiyeti o kadar geniş ve şümullüdür ki: ‘’Fırat’tan geçerken bir koyun düşse ve boğulsa, Allah onun hesabını Ömer’den sorar’’(Ebû Nuaym, Hilyetü’levliyâ 153) der
İşte Ömer(radıyallahu anh) ve onun gibiler, Allah Resûlü’nden aldıkları terbiye ile bu seviyede beşerüstü insanlar hâline gelmişlerdi Evet, Allah Resûlü, vahşi, bedevi ve âdetlerinde mutaassıp o cemaatten –ki bu âdetler onların dem ve damarlarına karışmış durumdaydı böyle insanlar çıkarıyordu Şimdi küçük bir misalle bu mevzuu biraz daha açalım:
Sigara gibi küçük bir âdeti, bütün devlet imkânlarıyla ortadan kaldırmaya çalışıyor fakat kaldıramıyoruz Bırakın kaldırmayı, sigara tüketiminin şu hızlı artışını dahi normal bir seviyeye indiremiyoruz Bu sadece bizde değil, bütün dünyada böyle Oysaki her gün, sigara aleyhinde konuşmalar yapılıyor, sempozyumlar tertip ediliyor, konferanslar veriliyor İlim ve tıp dünyası ittifakla onun, gırtlak, yemek borusu, ağız içi ve damak kanserlerine sebep olduğunu söylüyor ve istatistikler bu oranın yüzde 95’e vardığını ifade ediyor ama bütün bu gayretler, hemen hemen hiç kimseyi bu kötü alışkanlıktan vazgeçiremiyor
Hâlbuki o devrin insanının, sigara gibi binlerce âdeti hem de dem ve damarlarına işlemişçesine onların tabiatlarıyla bütünleşmişken Allah Resûlü, bir hamlede, bir nefhada bütün bu âdetleri kökünden söküp atıverdi ve onların yerini de en güzel ahlâk ve en güzel hasletlerle donatıverdi Hem de gökteki meleklerin gıpta ile seyredeceği şekilde donatıverdi Öyleki, onları görenler: ‘’Aman Allahım! Bunlar melek değil ama; melekten de ileri varlıklar ‘’ diyorlardı Bir de, sırattan geçerken, onların nuru, Cehennem’i söndürecek şekilde her yanı sarınca, bütün melekler hayretten donup kalarak: ‘’ Bu geçenler acaba nebi mi, melek mi?’’ diyeceklerdir Hâlbuki onlar ne melektir ne de nebidir Sadece Hz Muhammed Mustafa’nın (sallallâhu aleyhi ve sellem) ümmetidir Ve O’nun terbiyesinde yetişmişlerdir
O, insanları aklî, kalbî, ruhî, vicdanî bütün kuvveler ile ele almış bu duygulardan hiçbirini güdükleştirmemiş, aksine onları kamçılamış ve en kötü tiynetli, en kötü tabiatlı insanlardan, en muhteşem tabiata sahip insanlar çıkarmıştı Yönlendirdiği bunca istidat ve kabiliyetlerde, bu kadar isabet kaydetmesi de ancak, O’nun peygamberliğiyle izah edilebilirdi; zira O’nun icraatında hiçbir falso görülmemiştir