iltasyazilim
FD Üye
Uzun süredir içimdeki fırtınanın uğultusu beynimi tırmalıyor, kafamdaki soru işaretleri bir türlü cevabını bulamıyor ve korku veriyordu Aklım kilitlenmişti Yeni ve kesin bir çözüme ihtiyacım vardı Beyin çarklarım, sanki pas tutmuş gibi hantallaşmıştı Çıkıp dolaşmaya karar verdim Belki dışarıda biraz dolaşırsam, bu mânâsız hayata bir son vermenin kestirme ve temiz(!) bir yolunu bulabilirdim
Dışarı çıktım Gün boyu avare dolaştım sokaklarda, bomboş gözlerle etrafı seyrettim, hayatın içi*ne daldım, hayatı seyrederken hayatımın muhakemesini yapmaya çalıştım Karışık aklım daha bir karıştı Hayatın hiçbir yolu kendi caddesine çağırmadı beni Daha fazla uzatmamalıyım bunudiyerek ölüm yollarını aramaya devam ettim Yüksek binalara baktım, deniz kenarına gittim, tren yolu ve otobandan geçtim Hiçbiri bana uygun gelmedi Sonunda kararımı verdim Eve varıp tabancayı kafama dayayacak, intihar edecektim Bu kadar
Bir minibüse bindim Hayata ve insanlara son kez bakmaya başladım minibüsün camından Gözlerim boşluğa bakar gibiydi; cansız ve donuk Ölümü tekrar düşünmeye başladım Yok olmak, belki acılarıma ve hayatımın mânâsızlığına en iyi cevaptı Ama ölüm, yine de tuhaf bir şeydi
Hızla ölüme gittiğimi düşünerek zamanı biraz yavaşlatmak istedim Minibüsten indim Atıştırmaya başlayan yağmuru neden sonra fark ettim İçimde bunca tufan varken hafif atıştıran yağmurun lâfı mı olurdu!
Gün boyu, günler boyu olduğu gibi yeniden iç konuşmalarıma başladım
Şahsiyeti olmayan insan, benim gibi olsa gerekti Düşüncelerim küf bağlamış, fikirlerim çöp yığını Öyle olmasaydı, düşüncelerimin bana bir faydası olurdu Yalnızca arzularının, zevklerinin, şehveti*nin peşinde koşan hedonist, düşünen bir hayvandım ben Darwin inancımı, Freud ahlâkımı, Marx şefkat ve merhametimi, Nietzsche kendime olan saygımı benden söküp almıştı Bunların yerine anafordan başka bir şey gelmemişti Öyle olmasaydı çaresizce kendi içimde bunca debelenir miydim? Kendimi bunlarla inşa edeyim derken, meğer imha etmişim Her biri aslında birer asırzede olan himmete muhtaç bu adamlar ruhuma ayrı bir deli gömleği geçirerek, kolumu kanadımı kıpırdatamaz hâle getirmişler meğer
Yok yok, asıl suçlu bendim Bunlara ben inandım İnanmayabilirdim Şimdi şahsiyeti olmayan bu ruhun bedenini de ortadan kaldırmaktan başka çare gözükmüyordu Bunu taşımak, acıya hamallık yapmaktan başka neydi ki? Evet, daha fazla uzatmanın bir mânâsı yoktu Bir an evvel eve varıp bu acıya bir son vermeliydim
Yağmurun dinip gökyüzünün açtığını neden sonra fark ettim Akşamın kızıllığı etrafı sararken, kırlangıçlar son turlarını yapıyordu Çarşıpazarın telâşına direnen, fırtınalı iç dünyamın kapısına garipsediğim şekilde dokunan bir ezan sesi şehrin atmosferinde yankılandı Bunları sonra daha bir derinden fark edecektim Sanki ezanı ilk defa duyuyordum Bir kitapçının önünde durdum Sıkıntılarımın ilâcı din olabilir miydi? Çocukluğumda namaz esnasında güldüğüm için okkalı iki tokat yediğim teravih namazını hatırladım O günden sonra bir daha da gitmemiştim camiye Neler de düşünüyordum! Din, benim sıkıntıma nasıl çare olabilirdi? Yola devam edecektim ki, vitrindeki yeşil kaplı kitaba takıldı gözlerim: Kur'ânı Kerîm
Bir müddet öylece kalakaldım Acaba din konusunda temelsiz bir önyargıya mı sahiptim? Benliğimi bunca düşünceye açmışken neden Kur'ân'a kapatıyordum ki? Yıllardır okuduklarımın bana huzur vermediği ortadaydı Dine neden hep onların baktığı pencereden bakıyordum ki? Bu kitap ne diyordu acaba? Ya derde derman şeyler söylüyorduysa?
Birazdan şakağıma bir kurşun sıkıp yok olacaktım Yani hiçbir şey olacaktım Belki içimdeki acı bitecekti; ama yok olma düşüncesi de ayrı bir acıydı Ya âhiret diye bir şey vardıysa! Aslında böyle bir şeyin olması hiç de fena bir düşünce değildi Büsbütün inkâr etmekten bugüne kadar ne fayda görmüştüm? Bunu gerçekten şöyle bir düşünmeye çalıştım
Bir anda kitapçıdan içeri daldım Akşam telâ*şının bir parçası oluverdim ben de Vitrindeki yeşil kitabı işaret ettim Önüme uzatılan orta boy Kur'ân'a dokundum Yıllardır kapalı duran gizemli bir hazinenin kapısını aralar gibi Kitab'ı araladım Türkçe açıklamalıydı Gözlerime dokunan ilk âyeti okudum: Kim Rahman'ın hikmetlerle dolu ders alarak gönderdiği Kur'ân'ı göz ardı ederse, biz ona bir şeytan gönderip saldırtırız, artık o ona arkadaş olur Bu şeytanlar onları yoldan çıkarırlar; ama onlar hâlâ doğru yolda olduklarını zannederler'' (Zuhruf, 36–37) Bir anda içimde tuhaf bir ürperti hissettim ve Kitab'ı hızla kapattım Kitapçı tuhaf tuhaf baktı Bu şeytanlar onları yoldan çıkarırlarkelâmı, göle atılan bir taşın halkaları gibi içimde dalgalanmaya başlamıştı
Fikir mimarlarıma kayıtsız şartsız inandığım için yıllarca yaklaşma gereği duymamıştım Kur'ân'a Her ne kadar sıkıntılarıma bir çözüm üretememişlerse de, bu konuda doğru söylüyor olabilirlerdi Ne mâlûmdu beşer sözü olmadığı? İçimdeki merakın kabarmasına engel olamadım, yeniden açtım Kitab'ı: Hayır hayır! Kur'ân onların iddia ettikleri gibi beşer sözü değildir(Burûc, 21)
Yüzüme bir ateş yürüdü bu kez Yüreğimin çarpıntısı ellerimde titreme oldu Bu kitap sanki benimle konuşuyordu Hem fikir babalarımı hem de beni çok iyi biliyordu sanki Yine rastgele açtım Kitab'ı: Rabbin onların gerek sinelerinin sakladığı, gerek açığa vurdukları her şeyi tamamen bilmektedir'' (Neml, 74)
Bu kez suçlu bir çocuk gibi tedirgin bir hâl aldım İçimin bütün fırtınalarını bilen biri tarafından suçüstü yakalanmış gibi hissetmeye başlamıştım kendimi Kur'ânı Kerîm'i koltuğumun altında sımsıkı kavrayarak hızlı adımlarla eve yöneldim Silâhı unuttuğumu daha sonra fark edecektim Kur'ânı Kerîm'i masanın üzerine koyarak heyecanla rastgele açtım Gözüme ilişen ilk âyeti okumaya başladım: Sakın Allah ile beraber başka tanrı edinme! Yoksa, yenilmiş, bir kenara itilmiş vaziyette kalırsın(İsrâ, 22)
Tam da öyleydi Nasıl bir tepki vereceğimi bilemedim Elim ayağıma dolaşmıştı Sanki karşımda, ruhumdaki fırtınaların her detayını bilen birisi vardı Hızla sayfaları çevirmeye başladım: Allah'a kavuşmayı yalan sayanlar, gerçekten en büyük hüsrana uğramışlardır Dikkat edin ne fena yükler götürüyorlar(En'am, 31)
Yüzüme bir ateş yürüdü yine Ellerim titriyordu Her şeyi var eden ve her şeyi gören bir Var'ın, varlığına yavaş yavaş inanmam gerektiğini düşünmeye başlamıştım Sayfaları rastgele çevirmeye devam ettim: Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden, oyalanmadan başka bir şey değildir Hâlâ akıllanmayacak mısınız?!(En'am, 32)
Sanki karşımda beni uyaran, düştüğüm girdaptan çıkarmaya çalışan bir dost eli vardı Heyecanım gitgide artıyordu Hâlâ akıllanmayacak mısınız?!kelâmı beni sarsmıştı Bir ucu karanlığa gömülen, diğer ucu aydınlığa açılan bir koridorda gidip geliyordum sanki O gün zalim parmaklarını ısırır 'Eyvah!' der Keşke o Peygamberle birlikte bir yol tutaydım Eyvah! Keşke falanı dost edinmeyeydim!(Furkan, 27–28)
Âhiret varsa bile, bundan sonra bana ne faydası olabilirdi ki? Bu zamana kadar dinin günah saydığı hangi işi ve fiili yapmamıştım ki! Âhiret varsa bile, oraya bir günahkâr olarak gitmekten başka durumum var mıydı ki? İş işten geçtikten sonra, Allah vardır!demek yeni bir iç acısı olmaz mıydı? Ümitsizlik hissettim: Allah'ın çok bağışlayıcı çok merhamet edici olduğunu bilin!(Mâide, 34) Yeniden ümitlendim ve sayfaları yeniden heyecanla çevirmeye başladım Niçin merhametine nâil olmak ümidiyle Allah'tan mağfiret dilemiyorsun?(Neml, 46)
O gece sabaha kadar Kur'ân'ın ikliminde dolaştım
Günün ışımasıyla beraber içimde bir aydınlık meydana gelmişti Kitab'ı okumak sanki içime huzurun ışığını getirmişti Bir daha açtım: İyi bilin ki, gönüller ancak Allah'ı anmakla huzur bulur(Rad, 28) Alahu Ekber!dedim Daha fazla zaman kaybetmeyecektim
İlk iş olarak, kitaplığımda izm'lere dâir ne kadar kitap varsa, çuvallara doldurdum Üzerlerine bidon bidon su dökerek, başkaları da zehirlenmesin diye okunmayacak hâle getirdim Sonra, sokaktan geçen kâğıt toplayıcısına seslendim
İçeriye dönüp dinî programlar da yayımlayan bir kanalı açtım Ramazan'ın yaklaştığından, bu ayın yenilenmek için bir başlangıç olduğundan bahsediyordu Her şeye yeni baştan başlamak için Ramazan tam zamanında imdadıma yetişmişti Kahvaltıdan sonra yeniden kitapçıya gittim Bir düzine dinî kitap alarak eve kapandım Her şeyi Ramazan'ın ilk gününe saklıyordum Eski, günlerimi hatırlatan ne varsa hayatımdan çıkarmak istiyor, Tarık'ın gemilerini yakması gibi geride ne varsa silmek, yakmak istiyordum
Önce, kocaman bir câmisi olan ilk çocukluğumun geçtiği mahalleye taşındım İlk namazımı, bir teravih namazında dayak yediğim câmide kılmak istiyordum Belki de, beni tam otuz üç sene dinden uzak tutan dayak hâdisesine meydan okumak istiyordum Namaza ilk teravihle başlayacaktım, yani otuz üç sene önceki kaldığım yerden Ramazanın ilk akşamını sabırsızlıkla beklemeye başladım Sevdiğine kavuşmayı bekleyen bir âşık heyecanındaydım Yeniden kavuşmaya muhteşem bir törene hazırlanır gibi hazırlanmıştım
Yatsı ezanı okunduğunda gözyaşlarıma hâkim olamadım Katıla katıla ağlamamak için kendimi zor tuttum Sanki otuz üç yıl ayrı kaldığım sevdiğimin sesini yeniden duymuş gibi mutluluk gözyaşları döktüm Şadırvanda abdestimi heyecanla alarak câmiye yöneldim Kapıdan içeriye girince tuhaf bir tedirginlik kaplayıverdi içimi Otuz üç yıl önce bu camide dayak yiyerek dışarı atıldığımda ne kadar da masumdum Beni namazını fesada vermekle suçlayan ve dayak atarak dışarıya iten o adamdan daha günahsız ve masumdum Oysa şimdi otuz üç yılın onca günahıyla gelmiştim câmiye yeniden
Câmi teravihin bereketiyle tıklım tıklımdı Arka sıraları heyecanlı çocuklar doldurmuştu Kimisi her an gülmeye namzet bakışlarla camideki büyükleri süzüyor, kendilerine her an kızma ihtimali olan büyüklere muzip bakışlar atıyorlardı Çocuklara bakıp imrendim Ramazanın içlerinde oluşturduğu çiçeklenme yüzlerine yansımıştı Saf çocukluk günlerimi hatırladım birden Yıllar önce mahalleden birkaç arkadaşın Ramazan eğlencesi için beni teravih namazına götürdükleri geceyi hatırladım yeniden Arkadaşımın muzipliğinden dolayı içimden gelen gülme nöbetine engel olamayışımı, Namazımızı fesada verdinizdiyen kızgın çehreli amcaları ve yediğim okkalı birkaç tokadı
İmam teravih namazına hazırlık yaparken, bazı yaşlılar çocukların saf düzenine lâyıkıyla geçip geçmediklerini kontrol ediyor, çocukluğun verdiği masum dikkatsizlikten dolayı düzene uymayanları uyarıyor, titizleniyorlardı Bu ihtiyarların yüz ifadelerinden, Ramazanlarda her câmide olagelen, çocukların saflar arasında dolaşmasına hiç de hoş nazarla bakmayacakları anlaşılıyordu
En son okuduğum birkaç kitapta da bu konudan bahsediliyordu Bu durumu dile getiren bazı din âlimleri: Namaz esnasında, namazın ruhuna kilitlenmeyip çocukların gürültülerini duyan kişinin namazı zaten çok sahih bir namaz değildir Kişi, 'namazımı fesada verdiler' diye çocuklara kızacağına önce kendi kalbine bakmalıdırdiyorlardı
Çocukluğuma gittim yeniden Aslında câmi cemaati büsbütün haksız da sayılmazdı Çocukluğumu ve bazı cin fikirli afacanları getirdim gözlerimin önüne Arkada saf tutmuş çocuklar arasında, çocukluğumun afacanlarından birkaçının olduğunu sezebiliyordum
Yatsının sünnetinde sadece etrafımdan değil, bütün dünyadan kopmuştum sanki Müezzin kamet getiriyordu Cemaatle beraber farz namazı için kalktığımda gözyaşlarımın yanaklarımdan süzülmüş olduğunu fark ettim İmamın, Allahu Ekber!nidasıyla yeniden huzura yöneldim Teravih namazının sonunda hep birlikte söylenen Salâvatı Şerîfeler, hepimizin üzerinde hakkı olan Allah'ın Sevgili Resulü'ne (sas) karşı derin bir vefanın dile getirilmesi gibiydi Yeniden doğmuş gibiydim İçimde tarifi imkânsız bir çocuk neşesi vardı Geriye dönüp yeniden çocuklara baktım Bazıları kıkırdıyordu
Vitir namazına başladığımızda ben yeniden başka bir âleme geçmiştim sanki Namaz biter bitmez câmide hafif bir dalgalanma oldu Öfkesi kabarmış kimi kızgın adamlar, Ulan keratalar sürekli kıkırdayıp namazımızı fesada verdinizdiye başlarını sağa sola sallayıp Ya sabır!çekiyorlardı Arka saflara atılmış çocuklar ise, birbirlerini dirsekleyip gülmeye devam ediyorlardı
Bu arada, birkaç kızgın adam hızını alamayıp çocukların üzerine yürümüştü İçlerinden biri çocuklardan birini ensesinden kavradığı gibi dışarıya sürüklemeye başladı Çocukluğumdaki, öfkesi kabarmış vaziyette üzerime gelip bana tokat atan adamı hatırladım İçim hop etti birden Amca tamam!dedim
Adam çocuğun benim olduğunu düşünmüş olmalıydı Kardeşim çocuklarınıza sahip çıksanıza!dedi Çıkıyorum ya işte!dedim Adam çocuğu bırakıp uzaklaşırken çocukla gözgöze geldim Günahsız ve masumdu Başını okşayıp bir köşeye dâvet ettim Oturduk Arkadaki çocuklar da yanımıza geldiler Onlara,Sakın 'kızıyorlar' diye buraya gelmemezlik etmeyin! Fakat siz de biraz dikkat edin! Namazda Rabbimizin huzurunda duruyoruz Yan yana durmayın! Babalarınızın, büyüklerinizin arasına dağılın! Namazın sonunda bir araya gelirsiniz!dedim Masum başlarını tasdik mânâsında sallarken dikkat ettim; onlarda kendimi gördüm Çocuk işte! Anladığı en açık dil, şefkatin ve yumuşaklığın dili Ve kendi kendime mırıldandım: Yoksa yanlış adamların öfkesinden kaçıp, yanlış adamların gemisine binersiniz
ARİF AKPINAR
http:img14**************img143016adsztov
Dışarı çıktım Gün boyu avare dolaştım sokaklarda, bomboş gözlerle etrafı seyrettim, hayatın içi*ne daldım, hayatı seyrederken hayatımın muhakemesini yapmaya çalıştım Karışık aklım daha bir karıştı Hayatın hiçbir yolu kendi caddesine çağırmadı beni Daha fazla uzatmamalıyım bunudiyerek ölüm yollarını aramaya devam ettim Yüksek binalara baktım, deniz kenarına gittim, tren yolu ve otobandan geçtim Hiçbiri bana uygun gelmedi Sonunda kararımı verdim Eve varıp tabancayı kafama dayayacak, intihar edecektim Bu kadar
Bir minibüse bindim Hayata ve insanlara son kez bakmaya başladım minibüsün camından Gözlerim boşluğa bakar gibiydi; cansız ve donuk Ölümü tekrar düşünmeye başladım Yok olmak, belki acılarıma ve hayatımın mânâsızlığına en iyi cevaptı Ama ölüm, yine de tuhaf bir şeydi
Hızla ölüme gittiğimi düşünerek zamanı biraz yavaşlatmak istedim Minibüsten indim Atıştırmaya başlayan yağmuru neden sonra fark ettim İçimde bunca tufan varken hafif atıştıran yağmurun lâfı mı olurdu!
Gün boyu, günler boyu olduğu gibi yeniden iç konuşmalarıma başladım
Şahsiyeti olmayan insan, benim gibi olsa gerekti Düşüncelerim küf bağlamış, fikirlerim çöp yığını Öyle olmasaydı, düşüncelerimin bana bir faydası olurdu Yalnızca arzularının, zevklerinin, şehveti*nin peşinde koşan hedonist, düşünen bir hayvandım ben Darwin inancımı, Freud ahlâkımı, Marx şefkat ve merhametimi, Nietzsche kendime olan saygımı benden söküp almıştı Bunların yerine anafordan başka bir şey gelmemişti Öyle olmasaydı çaresizce kendi içimde bunca debelenir miydim? Kendimi bunlarla inşa edeyim derken, meğer imha etmişim Her biri aslında birer asırzede olan himmete muhtaç bu adamlar ruhuma ayrı bir deli gömleği geçirerek, kolumu kanadımı kıpırdatamaz hâle getirmişler meğer
Yok yok, asıl suçlu bendim Bunlara ben inandım İnanmayabilirdim Şimdi şahsiyeti olmayan bu ruhun bedenini de ortadan kaldırmaktan başka çare gözükmüyordu Bunu taşımak, acıya hamallık yapmaktan başka neydi ki? Evet, daha fazla uzatmanın bir mânâsı yoktu Bir an evvel eve varıp bu acıya bir son vermeliydim
Yağmurun dinip gökyüzünün açtığını neden sonra fark ettim Akşamın kızıllığı etrafı sararken, kırlangıçlar son turlarını yapıyordu Çarşıpazarın telâşına direnen, fırtınalı iç dünyamın kapısına garipsediğim şekilde dokunan bir ezan sesi şehrin atmosferinde yankılandı Bunları sonra daha bir derinden fark edecektim Sanki ezanı ilk defa duyuyordum Bir kitapçının önünde durdum Sıkıntılarımın ilâcı din olabilir miydi? Çocukluğumda namaz esnasında güldüğüm için okkalı iki tokat yediğim teravih namazını hatırladım O günden sonra bir daha da gitmemiştim camiye Neler de düşünüyordum! Din, benim sıkıntıma nasıl çare olabilirdi? Yola devam edecektim ki, vitrindeki yeşil kaplı kitaba takıldı gözlerim: Kur'ânı Kerîm
Bir müddet öylece kalakaldım Acaba din konusunda temelsiz bir önyargıya mı sahiptim? Benliğimi bunca düşünceye açmışken neden Kur'ân'a kapatıyordum ki? Yıllardır okuduklarımın bana huzur vermediği ortadaydı Dine neden hep onların baktığı pencereden bakıyordum ki? Bu kitap ne diyordu acaba? Ya derde derman şeyler söylüyorduysa?
Birazdan şakağıma bir kurşun sıkıp yok olacaktım Yani hiçbir şey olacaktım Belki içimdeki acı bitecekti; ama yok olma düşüncesi de ayrı bir acıydı Ya âhiret diye bir şey vardıysa! Aslında böyle bir şeyin olması hiç de fena bir düşünce değildi Büsbütün inkâr etmekten bugüne kadar ne fayda görmüştüm? Bunu gerçekten şöyle bir düşünmeye çalıştım
Bir anda kitapçıdan içeri daldım Akşam telâ*şının bir parçası oluverdim ben de Vitrindeki yeşil kitabı işaret ettim Önüme uzatılan orta boy Kur'ân'a dokundum Yıllardır kapalı duran gizemli bir hazinenin kapısını aralar gibi Kitab'ı araladım Türkçe açıklamalıydı Gözlerime dokunan ilk âyeti okudum: Kim Rahman'ın hikmetlerle dolu ders alarak gönderdiği Kur'ân'ı göz ardı ederse, biz ona bir şeytan gönderip saldırtırız, artık o ona arkadaş olur Bu şeytanlar onları yoldan çıkarırlar; ama onlar hâlâ doğru yolda olduklarını zannederler'' (Zuhruf, 36–37) Bir anda içimde tuhaf bir ürperti hissettim ve Kitab'ı hızla kapattım Kitapçı tuhaf tuhaf baktı Bu şeytanlar onları yoldan çıkarırlarkelâmı, göle atılan bir taşın halkaları gibi içimde dalgalanmaya başlamıştı
Fikir mimarlarıma kayıtsız şartsız inandığım için yıllarca yaklaşma gereği duymamıştım Kur'ân'a Her ne kadar sıkıntılarıma bir çözüm üretememişlerse de, bu konuda doğru söylüyor olabilirlerdi Ne mâlûmdu beşer sözü olmadığı? İçimdeki merakın kabarmasına engel olamadım, yeniden açtım Kitab'ı: Hayır hayır! Kur'ân onların iddia ettikleri gibi beşer sözü değildir(Burûc, 21)
Yüzüme bir ateş yürüdü bu kez Yüreğimin çarpıntısı ellerimde titreme oldu Bu kitap sanki benimle konuşuyordu Hem fikir babalarımı hem de beni çok iyi biliyordu sanki Yine rastgele açtım Kitab'ı: Rabbin onların gerek sinelerinin sakladığı, gerek açığa vurdukları her şeyi tamamen bilmektedir'' (Neml, 74)
Bu kez suçlu bir çocuk gibi tedirgin bir hâl aldım İçimin bütün fırtınalarını bilen biri tarafından suçüstü yakalanmış gibi hissetmeye başlamıştım kendimi Kur'ânı Kerîm'i koltuğumun altında sımsıkı kavrayarak hızlı adımlarla eve yöneldim Silâhı unuttuğumu daha sonra fark edecektim Kur'ânı Kerîm'i masanın üzerine koyarak heyecanla rastgele açtım Gözüme ilişen ilk âyeti okumaya başladım: Sakın Allah ile beraber başka tanrı edinme! Yoksa, yenilmiş, bir kenara itilmiş vaziyette kalırsın(İsrâ, 22)
Tam da öyleydi Nasıl bir tepki vereceğimi bilemedim Elim ayağıma dolaşmıştı Sanki karşımda, ruhumdaki fırtınaların her detayını bilen birisi vardı Hızla sayfaları çevirmeye başladım: Allah'a kavuşmayı yalan sayanlar, gerçekten en büyük hüsrana uğramışlardır Dikkat edin ne fena yükler götürüyorlar(En'am, 31)
Yüzüme bir ateş yürüdü yine Ellerim titriyordu Her şeyi var eden ve her şeyi gören bir Var'ın, varlığına yavaş yavaş inanmam gerektiğini düşünmeye başlamıştım Sayfaları rastgele çevirmeye devam ettim: Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden, oyalanmadan başka bir şey değildir Hâlâ akıllanmayacak mısınız?!(En'am, 32)
Sanki karşımda beni uyaran, düştüğüm girdaptan çıkarmaya çalışan bir dost eli vardı Heyecanım gitgide artıyordu Hâlâ akıllanmayacak mısınız?!kelâmı beni sarsmıştı Bir ucu karanlığa gömülen, diğer ucu aydınlığa açılan bir koridorda gidip geliyordum sanki O gün zalim parmaklarını ısırır 'Eyvah!' der Keşke o Peygamberle birlikte bir yol tutaydım Eyvah! Keşke falanı dost edinmeyeydim!(Furkan, 27–28)
Âhiret varsa bile, bundan sonra bana ne faydası olabilirdi ki? Bu zamana kadar dinin günah saydığı hangi işi ve fiili yapmamıştım ki! Âhiret varsa bile, oraya bir günahkâr olarak gitmekten başka durumum var mıydı ki? İş işten geçtikten sonra, Allah vardır!demek yeni bir iç acısı olmaz mıydı? Ümitsizlik hissettim: Allah'ın çok bağışlayıcı çok merhamet edici olduğunu bilin!(Mâide, 34) Yeniden ümitlendim ve sayfaları yeniden heyecanla çevirmeye başladım Niçin merhametine nâil olmak ümidiyle Allah'tan mağfiret dilemiyorsun?(Neml, 46)
O gece sabaha kadar Kur'ân'ın ikliminde dolaştım
Günün ışımasıyla beraber içimde bir aydınlık meydana gelmişti Kitab'ı okumak sanki içime huzurun ışığını getirmişti Bir daha açtım: İyi bilin ki, gönüller ancak Allah'ı anmakla huzur bulur(Rad, 28) Alahu Ekber!dedim Daha fazla zaman kaybetmeyecektim
İlk iş olarak, kitaplığımda izm'lere dâir ne kadar kitap varsa, çuvallara doldurdum Üzerlerine bidon bidon su dökerek, başkaları da zehirlenmesin diye okunmayacak hâle getirdim Sonra, sokaktan geçen kâğıt toplayıcısına seslendim
İçeriye dönüp dinî programlar da yayımlayan bir kanalı açtım Ramazan'ın yaklaştığından, bu ayın yenilenmek için bir başlangıç olduğundan bahsediyordu Her şeye yeni baştan başlamak için Ramazan tam zamanında imdadıma yetişmişti Kahvaltıdan sonra yeniden kitapçıya gittim Bir düzine dinî kitap alarak eve kapandım Her şeyi Ramazan'ın ilk gününe saklıyordum Eski, günlerimi hatırlatan ne varsa hayatımdan çıkarmak istiyor, Tarık'ın gemilerini yakması gibi geride ne varsa silmek, yakmak istiyordum
Önce, kocaman bir câmisi olan ilk çocukluğumun geçtiği mahalleye taşındım İlk namazımı, bir teravih namazında dayak yediğim câmide kılmak istiyordum Belki de, beni tam otuz üç sene dinden uzak tutan dayak hâdisesine meydan okumak istiyordum Namaza ilk teravihle başlayacaktım, yani otuz üç sene önceki kaldığım yerden Ramazanın ilk akşamını sabırsızlıkla beklemeye başladım Sevdiğine kavuşmayı bekleyen bir âşık heyecanındaydım Yeniden kavuşmaya muhteşem bir törene hazırlanır gibi hazırlanmıştım
Yatsı ezanı okunduğunda gözyaşlarıma hâkim olamadım Katıla katıla ağlamamak için kendimi zor tuttum Sanki otuz üç yıl ayrı kaldığım sevdiğimin sesini yeniden duymuş gibi mutluluk gözyaşları döktüm Şadırvanda abdestimi heyecanla alarak câmiye yöneldim Kapıdan içeriye girince tuhaf bir tedirginlik kaplayıverdi içimi Otuz üç yıl önce bu camide dayak yiyerek dışarı atıldığımda ne kadar da masumdum Beni namazını fesada vermekle suçlayan ve dayak atarak dışarıya iten o adamdan daha günahsız ve masumdum Oysa şimdi otuz üç yılın onca günahıyla gelmiştim câmiye yeniden
Câmi teravihin bereketiyle tıklım tıklımdı Arka sıraları heyecanlı çocuklar doldurmuştu Kimisi her an gülmeye namzet bakışlarla camideki büyükleri süzüyor, kendilerine her an kızma ihtimali olan büyüklere muzip bakışlar atıyorlardı Çocuklara bakıp imrendim Ramazanın içlerinde oluşturduğu çiçeklenme yüzlerine yansımıştı Saf çocukluk günlerimi hatırladım birden Yıllar önce mahalleden birkaç arkadaşın Ramazan eğlencesi için beni teravih namazına götürdükleri geceyi hatırladım yeniden Arkadaşımın muzipliğinden dolayı içimden gelen gülme nöbetine engel olamayışımı, Namazımızı fesada verdinizdiyen kızgın çehreli amcaları ve yediğim okkalı birkaç tokadı
İmam teravih namazına hazırlık yaparken, bazı yaşlılar çocukların saf düzenine lâyıkıyla geçip geçmediklerini kontrol ediyor, çocukluğun verdiği masum dikkatsizlikten dolayı düzene uymayanları uyarıyor, titizleniyorlardı Bu ihtiyarların yüz ifadelerinden, Ramazanlarda her câmide olagelen, çocukların saflar arasında dolaşmasına hiç de hoş nazarla bakmayacakları anlaşılıyordu
En son okuduğum birkaç kitapta da bu konudan bahsediliyordu Bu durumu dile getiren bazı din âlimleri: Namaz esnasında, namazın ruhuna kilitlenmeyip çocukların gürültülerini duyan kişinin namazı zaten çok sahih bir namaz değildir Kişi, 'namazımı fesada verdiler' diye çocuklara kızacağına önce kendi kalbine bakmalıdırdiyorlardı
Çocukluğuma gittim yeniden Aslında câmi cemaati büsbütün haksız da sayılmazdı Çocukluğumu ve bazı cin fikirli afacanları getirdim gözlerimin önüne Arkada saf tutmuş çocuklar arasında, çocukluğumun afacanlarından birkaçının olduğunu sezebiliyordum
Yatsının sünnetinde sadece etrafımdan değil, bütün dünyadan kopmuştum sanki Müezzin kamet getiriyordu Cemaatle beraber farz namazı için kalktığımda gözyaşlarımın yanaklarımdan süzülmüş olduğunu fark ettim İmamın, Allahu Ekber!nidasıyla yeniden huzura yöneldim Teravih namazının sonunda hep birlikte söylenen Salâvatı Şerîfeler, hepimizin üzerinde hakkı olan Allah'ın Sevgili Resulü'ne (sas) karşı derin bir vefanın dile getirilmesi gibiydi Yeniden doğmuş gibiydim İçimde tarifi imkânsız bir çocuk neşesi vardı Geriye dönüp yeniden çocuklara baktım Bazıları kıkırdıyordu
Vitir namazına başladığımızda ben yeniden başka bir âleme geçmiştim sanki Namaz biter bitmez câmide hafif bir dalgalanma oldu Öfkesi kabarmış kimi kızgın adamlar, Ulan keratalar sürekli kıkırdayıp namazımızı fesada verdinizdiye başlarını sağa sola sallayıp Ya sabır!çekiyorlardı Arka saflara atılmış çocuklar ise, birbirlerini dirsekleyip gülmeye devam ediyorlardı
Bu arada, birkaç kızgın adam hızını alamayıp çocukların üzerine yürümüştü İçlerinden biri çocuklardan birini ensesinden kavradığı gibi dışarıya sürüklemeye başladı Çocukluğumdaki, öfkesi kabarmış vaziyette üzerime gelip bana tokat atan adamı hatırladım İçim hop etti birden Amca tamam!dedim
Adam çocuğun benim olduğunu düşünmüş olmalıydı Kardeşim çocuklarınıza sahip çıksanıza!dedi Çıkıyorum ya işte!dedim Adam çocuğu bırakıp uzaklaşırken çocukla gözgöze geldim Günahsız ve masumdu Başını okşayıp bir köşeye dâvet ettim Oturduk Arkadaki çocuklar da yanımıza geldiler Onlara,Sakın 'kızıyorlar' diye buraya gelmemezlik etmeyin! Fakat siz de biraz dikkat edin! Namazda Rabbimizin huzurunda duruyoruz Yan yana durmayın! Babalarınızın, büyüklerinizin arasına dağılın! Namazın sonunda bir araya gelirsiniz!dedim Masum başlarını tasdik mânâsında sallarken dikkat ettim; onlarda kendimi gördüm Çocuk işte! Anladığı en açık dil, şefkatin ve yumuşaklığın dili Ve kendi kendime mırıldandım: Yoksa yanlış adamların öfkesinden kaçıp, yanlış adamların gemisine binersiniz
ARİF AKPINAR
http:img14**************img143016adsztov
Türkiye'nin en güncel forumlardan olan forumdas.com.tr'de forumda aktif ve katkısı olabilecek kişilerden gönüllü katkıda sağlayabilecek kişiler aranmaktadır.